 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1976/118
K: 1976/169
T: 05.04.1976
DAVA : 6136 sayılı Kanuna aykırı davranış ve silah boşaltmaktan sonak Fethi'nin yapılan yargılanması sonunda; hükümlülüğüne ilişkin (Tekirdağ Asliye Ceza Mahkemesi)'nden verilen 18.09.1975 günlü hüküm sanığın temyizi üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nce incelenerek onanmasına dair verilen 11.02.1976 gün ve 7287-957 sayılı ilamı karşı C. Başsavcılığı'nca; 8. Ceza Dairesi'nin onama kararının kaldırılarak hükmün bozulması istemini bildiren 02.03.1976 gün ve 42 sayılı itiraznamesiyle dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : 6136 sayılı kanuna muhalefet ve kavgadan korkutmak maksadıyla silah boşaltmaktan sanık Fethi'nin 6136 sayılı kanunun 13, TCK.'nun 466/2. maddelerine istinaden mahkumiyetine ve 2.000 lira manevi tazminatın sanıktan alınıp katılana verilmesini dair Tekirdağ Asliye Ceza Mahkemesi'nden verilen 18.09.1975 tarih ve 228/680 sayılı hüküm sanığın temyizi üzerine 8. Ceza Dairesi'nce tebliğname hilafına 11.02.1976 tarihinde çoğunlukla onanmıştır.
C. Başsavcılığı'nın itirazında : (TCK.'nun, manevi tazminat hususundaki genel kaideleri bünyesinde mevcut üçc maddede açıklamıştır. Bunlardan biri 38, diğeri 486 ve üçüncüsü de 467. maddedir.
Bahis konusu maddeler kanuna hakim olan manevi tazminat prensibine ekletik, tahdidi ve istisnaları ihtiva eden bir vasıf kazandırmaktadır. Herbiri ayrı ayrı olmak üzere üç sahayı sınırlandırmıştır.
İtirazla ilgili olan 467. maddenin sınırladığı sahadır. Bu madde, 9. babın 1 ve 2. fasıllarından sonra, bu iki fasıl müşterek hükümler ihtiva etmesi gereken üçüncü fasılda yer almıştır. 3. fasıl ise, geçen iki fasıla ait müşterek hükümler başlığını taşımaktadır. Birincisi adam öldürmek cürümlerini, ikincisi ise şahıslara karşı müessir fiil suçlarını şumulüne almaktadır. Bu iki fasılda yazılı cürümlerin, bu cürümlere teşebbüs ve iştirak hallerinin ve bunlarla müşterek olanların manevi tazminatı gerektirdiği hususunda bir tereddüt mevcut değildir. Ancak, asıl yorum değişikliklerine sebebiyet veren husus, adam öldürmek cürümleri faslı ile şahıslara karşımüessir fiiller faslına ait müşterek hükümler başlığını taşıyan üçüncü fasılda 466. maddenin de yazılı oluşudur. Bu madde her iki fasılda yazılı cürümlerden herhangi biriyle müşterek yön ihtiva etmemesine rağmen iki faslın müşterek hükümleri arasında yer almıştır. 466. madde hariç olmak üzere, iki fasla ait müşterek hükümleri ihtiva eden üçcüncü fasıhdaki cürümlerin ayrı ayrı tetkikinde, hepsinin kendi başına buyruk hükümlerden olmadıkları, varlıklarını bahis konusu iki fasılda yazılı cürümlerden aldıkları, varlıklarını bahis konusu iki fasılda yazılı cürümlerden aldıkları ve sadrece onlarla müşterek yönlere sahip bulundukları anlaşılmaktadır ve bu ortak yönlerden dolayı da müşeterek fasla yakışmaktadırlar.
Müşterek hükümler faslında yarı müstakil maddelerin yer almasına ve varlıklarını ilk iki fasıldan alan cürümlerin bu fasla ithal edilmeleriyle yetinilmesi gerekmiş bulunmasına rağmen, bu ortak maddeler sonuna, ilk iki fasıldaki asli maddelerle ortaklığı bulunmayan 466. maddenin de yerleştirilmiş olması, itiraz konusu ilamda dakabul edildiği üzere, gereksiz bir yer vermekten ve teknik bir hatadan ilari gelmektedir.
İlamda bu bağımsız suçun müşterek fasılda gereksiz gösterildiği açıklandıktan sonra, ayrı suçun, "şahıslara karşı müessir suç" oluşuna, silahla korkutulanların da 467. maddenin kapsamında bulunan tedbirsizlikle yaralama veya yaralamaya teşebbüs fiiline muhataf olanlar gibi eziklik duyacaklarına, kaldı ki manevi tazminat isteme olanağına yer veren 467. maddenin sözü edilen fasılların son maddesi olarak yasada yerine almış bulunduğuna dair gerekçe ile 466. maddenin tatbiki halinde manevi tazminata hükmolunabileceği görüşü hakim olmuştur.
Bu görüş tarzının ilk olarak bir çelişkiye sebebiyet vyereceği müşahade olunmuştur; Zira, kavgada korkutmak maksadıyla vukubulan silah boşaltmak suçu, şahısların cismini hedef tutan suçlardan olmaması itibariyle 9. babın 1 ve 2. fasıllarından birine ithal ve dolayısıyla 467. maddenin şümulü dahilinde mütalaa edilmesi mümkün olmayan bir suçtur. İtiraz konusu ilamda, bu husus, 466. maddeye müşterek hükümler arasında gereksiz olarak yer verildiği şeklinde açıklanmış ve kabul edilmişbulunduğu halde, aynı gerekçenin sonlarına doğru, 467. maddenin fasılların son maddesini teşkil ettiği nazara alınarak, yorum yapılırken 1 ve 2. faslın malı imiş gibi mütalaa ve şeklen 1 ve 2. fasılda farzedilmiştir.
Müşterek fasılda gereksiz yer alan ve bu sebeple de çevresindeki hükümlere aykırı düşen bir madde, mahiyet farkı gözetilmeksizin mücerret istiklale sahip oluşundan dolayı, 1 ve 2. fasılda farzolunduğu takdirde, bu defada hem bir ve ikinci fasıldaki komşularına ve hem de müşterek fasla aykırı düşecektir. maddenin o civara teknik hata neticesi olarak tesadüfen düşmüş olmaktan ve şeklen orada görünmekten başka bahis konusu fasıllarla bir mahiyet ilişkisi yoktur.
2. olarak ilamda, aynı suç, "şahıslara karşı müesir suç" şeklinde tavsif ve yukarıda çelişkili olduğu açıklanan kısımla bileşik mütalaa edilmek suretiyle, mağduru bu yönden de tazminata mütalaa edilmek suretiyle, mağduru bu yönden de tazminata müstahak sayılmış ise de; müessir suç ibaresi, özel hükümle sınırklı hale gelmiş olan manevi tazminat sahasi için çok geniş anlamlı bir terimdir. Bu tavsif ve kabul şekli ile hadiselerin hususiyetlerine inmek, tazminatı gerektiren suçlarla gerektirmeyenleri terfrik etmek mümkün olamayacaktır. Zira, her suçun şahıslara karşı müessir yönü mevcuttur. Mesela, silahla ateş edilmeksuretiyle vukubulan fiili tehdit ve 467. maddenin atıfta bulunduğu fasılların şümulü dışında kalan diğer bir çok cürümler... korkutucu ve üzücü hassalarıyla şahıslara karşı müessir bulunmalarına rağmen tazminatı gerektirmemektedir.
Şu hale göre, vazıı kanunun kabul ettiği kıstasın, suçun, mücerret korkutuculuk veya üzücülük hassasında değil, bunların yanında öldürme, müessir fiil ve bu türlü fiillere iştirak veya teşebbüs, tedbirsizlikle yaralamaya sebebiyet suçlarında olduğu gibi şahsın cismine yönelik olmasında aranması gerekecektir. kavgada korkutmak maksardıyla silah boşaltmak ve fiili tehdit gibi,mahiyeti itibariyle 467. maddenin şümulü haricinde kalması gereken suçları, şahısların cisimlerine yönelik suçlardan sayılmamaktadır. Bu kabil, cisme yönelik olmayan suçlarda cismeni zarar, cismani zarara teşebbüs bahis konusu olamaz. 466. maddeye temas eden bir suçun tazminatı gerektiren ve bu sebeple de 1 ve 2. fasla yakışan birsuç sayılabilmesi için evvela vasıf değiştirerek, şahsın cismine yönelmesi, diğer ifade ile ve mesela yaralamaya teşebbüs safhasına ulaşarak mahiyeten şahsın cismine yönelik suçlar faslının şümulüne girmesi gerekmektedir.
TCK.'nundan sonra kabul edilmiş bulunan Borçlar Kanunu'nun manevi dazminat hususunda TCK.'nun 467. maddesi paraleline ulaşan hükümleri ihtiva etmektedir. Nitekim, Borçlar Kanunu'nun 47. maddesinde cismani zarara düçür olanlara manevi tazminat verilebileceği zikredilmekte ve kıstas bakımından 467. maddede yazılı olandan farklı bir perensibe tesadüf edilmemektedir.
Yüksek Ceza Genel Kurulu'nun 26.10.1964 tarih ve 465-435 sayılı ilamlarında da açıklandığı üzere cismani zarardan dolayı manevi tazminatın bahis konusu olduğu hallerde TCK.'nun 467. maddesindeki özel hüküm uygulanacak. borçlar kanunu'nun 47. maddesi hükmünden de TCK.'nun 467. maddesinin yorumu bakımından faydalanmak mümkün olacaktır.)
Denilmek suretiyle itiraz konusu ilamın kaldırılması hükmün tebliğname uyarınca bozulmasına karar verilmesiistenmiştir.
Ceza Kanunu'muzda, manevi tazminata hüküm edilebilecek haller sayılı ve sınırlı olarak 38, 424, 467 ve 486/3. maddelerde yer almıştır. Kanun bu hallerden herbiri için ayrı ayrı kıstaslar kabul etmiştir. Nitekim;
a) 38. madde gereğince manevi tazminata hüküm edilebilmesi için kıstas (kişinin şeref ve haysiyetinin ihlal edilmesi),
b) 424. madde gereğince ise, manevi tazminata ancak (umumi adap ve aile nizamına karşı suçlar)'dan ırza geçme, küçakleri baştan çıkarma ve iffete saldırı fiillerinden mahkumiyete hükmedilmesi,
c) C. Başsavcılığı itirazına konu olan 466. madde ile ilgili sayılan 467. maddede ise kıstas mahkumiyete esas olan fiilin (şahıslara karşı işlenen cürümler)'den olmasıdır. Başka deyimle TCK.'nun 467. maddesi gereğince ancak, (şahıslara karşı işlenen cürümler)'den dolayı manevi tazminata hükmolunabilir. Nitekim Ceza Kanunu'nun 9. babı (şahıslara karşı cürümler)'in 1. faslı (adam öldürme cürümleri) ile 2. faslı (şahıslara karşı müessir fiiller)'e atıf yapılan 467. maddesinde (işbu iki fasılda yazılı cürümlerden dolayı manevi tazminata hükmedilebileceği belirtilmiştir.
9. babın 1. ve 2. fasıllarındaki hükümlerden de açıkça anlaşılacağı üzerer şahıslara karşı işlenen cürümler, kişilerin bedeni bütünlüğüne cismani zarar verebilecek nitelikteki saldırı fiilleridir. Bu itibarla feretlerin bedeni bütünlüğüne cismani zarar vermeyecek zararları şahıslara karşı cürümler niteliğini taşımaz.
TCK.'nun 466. maddesi aynı babın 3. (müşterek hükümleri) faslında yer almasına rağmen 467. maddede yazılı (şahıslara karşı cürümler)'den değildir. Zira bahse konu müşterek hükümlerdeki 461, 462, 463, 464 ve 465. maddelerle aynı babın 1. ve 2. fasıllarındaki maddeler arasında irtibat ve ilişki olduğu halde 466. madde ile o fasıllar arasında herhangi bir ilişki mevcutdeğildir. Aslında 466. madde Sardunya Ceza Kanunu'ndan İtalyan eski Ceza Kanunu'na ve oradan da kanunumuza alınmış ise de çağdaş ceza kanunlarının hiçbirinde benzer suça yer verilmemiştir.
Bu sebeplerle manevi tazminata 467. madde gereğince hüküm edilebilmesi için feretlerin bedeni bütünlüğüne, cismani zarar verebilecek mahiyettesaldırı fiillerinin işlenmiş olması gereklidir.
Manevi tazminat esas itibariyle hususi hukuk konusudur.
Nitekim manevi tazminata ait temel kurallar Borçlar Kanunu'muzun 47. maddesinde (Cismani zarara uğrayanlara ve adam öldürmüş ise ailesine manevi tazminat verilir.) şeklinde belirlenmiştir. Böylece manevi tazminat konusunda, hususi hukuk ile ceza hukuku arasında adil ve makul ahenk sağlanmıştır.
Bu itibarla C. Başsavcılığı'nın itirazının kabulüne, özel daire onama kararının kaldırılmasına ve mahkeme hükmünün tebliğnamedeki düşünce gibi bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluğa karşı olan görüşte ise; TCK.'nun 466. maddesinin bu yasanın 9. babında şahıslara karşı işlenen cürümlerin arasında bulunduğu, bu maddenin kanun koyucu tarafından babın ortak hükümleri arasında gereksiz gösterilmesi halinin maddede yazılı suçun bağımsızlığına engel olamayacağı, bu suçun da babın 1 ve 2. fasıllarında yazılı şahıslara karşı işlenmiş müessir suçlardan sayılmasının gerektiği, silahla korkutulan bir kişinin de 467. maddenin kapsamında bulunan tedbirsizlikle yaralanan ve yaralamaya teşebbüs edilen gibi manevi eziklik duyacağı, kaldı ki manevi zarar isteme imkanına yer veren TCK.'nun 467. maddesinin sözü edilen fasılların son maddesi olarak yerine almışbulunduğu gerekçesiyle tebliğnamedeki düşüncenin reddi ve mahkeme hükmü yerinde ve özel dairenin onama kararı doğru bulunduğundan C. Başsavcılığı'nın itirazın reddi yolundadır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle C. Başsavcılığı'nın itirazının kabulüne özel daire onama kararının kaldırılmasına ve mahkeme hükmünün kavgada korkutmak maksadıyla silah boşaltmak suçundan manevi tazminat tayininin yolsuzluğundan ötürü tebliğname gibi bozulmasına, depo parasının iadesine 05.04.1976 gününde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.