Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1976/2237
K: 1976/3896
T: 13.04.1976
DAVA : Davacı avukatı; trafik kazası sonucu müvekkilinin aracının hasara uğradığını ileri sürerek 8448,50 lira tazminatın alınmasını istemiştir.
KARAR : Yapılan yargılama sonunda; kusur oranına göre tesbit edilen 8448,50 lira tazminatın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verildiğine ilişkindir.
Temyiz eden: Davalı avukatı
Temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : 1- Davacının şehir dışı Devlet Karayolunda özel aracıyla giderken davalının 1967 doğumlu kızı (E) ye 24.4.1973 günü, yüzde elli kusurlu davranışla çarparak ölümüne yol açtığı ve ceza davasının 18.7.1974 günlü kararıyla af nedeniyle düşürüldüğü anlaşılmaktadır. Davacı, bu çarpma ve ölüme yol açmadan sonra kullandığı deto marka arabasının iki takla atarak devrilmesi sonunda arabasının uğradığı 16.897 lira zararın yarısı olan 8448,50 lira zararın davalı babadan alınarak kendisine verilmesini istemektedir.
Dava dilekçesinde, çocuğu ölen babanın sorumluluğunu esas kılan hukuk nedenleri açıklanmamış, babanın Medeni Yasanın 320. maddesi uyarınca veli olarak sorumluluğuna mı yoksa ölen küçük (E) ye mirasçısı olması yönüyle onun neden olduğu kazadan doğan tazminata arda olunması esasına mı dayanıldığı açıklanmamıştır. Dava dilekçesinde genel bir deyimle (Borçlar Yasasıyla Medeni Yasanın ilgili kuralları)ndan söz edilmiştir. O halde herşeyden önce davacının dayandığı hukuki esasın ne olduğu kendisine açıklandırılmadan karar verilmesi ve Usulün 76. maddesi uyarınca dayanılan hukuki kuralın ne olduğunun mahkemece açıklandırılmamış olması usule aykırıdır.
2- Olay gününde, meskun yerde, davacının açıklamasına göre yokuş çıkarkan önünü görmediği bir dönemde önünde gitmekte olan bir aracı geçerken ansızın meydana çıkan ölenin 35 metre sürüklenmesi sonunda ağır bir kusurluluktan meydana gelmiştir. Böylece davacının olayın meydana gelmesindeki kusur ve trafik düzen ve Yasalarına aykırılığı açıktır. Davacı, davasında Medeni Yasanın 320. maddesine dayanarak ev reisinin sorumluluğu esasına dayanmış olabilir. Bu halde mahkeme herşeyden önce ev reisi olan babanın sorumluluğunu gerektiren esaslar üzerinde durmak ve sorumluluğu araştırmak zorundadır. Medeni Yasanın 320. maddesinde ev reisinin sorumluluğunun benimsenmesi için davalı babanın evinreisi olarak (gereği gibi ve durumun zorunlu kıldığı özenle gözetme yapılmadığı saptanması) zorunlu konulmuştur. Oysa olayda yapılan duruşmada ev reisinin bu zararının önlenmesi için davalının bu görevini yerine getirip getirmediğinin araştırılması zorunludur ki bu konuda hiçbir inceleme yapılmamıştır.
Davalı ve ailesi köylüdürler, ceza ve hukuk dosyalarında saptanan bilgilere göre köyde oturmaktadırlar. Ölen çocukta 5-6 yaşlarında, pek küçük bir kız çocuğudur ve iyiyi kötüden, tehlikeyi tehlike olmayandan ayırt edemiyecek bir yaştadır. Davalı köylü olduğuna göre, doğruluğu tartışılabilir nitelikle olmakla beraber, küçük ve bütün ailesi günlük çalışmalarını evlerinin dışında geçirmek zorundadırlar. Çünkü mevsim Nisan sonu ve tarımla uğraşan ailelerin meslekleri gereği dışarda, tarım işlerinde çalışmaları zorunludur.
Ölen (E) nin 5-6 yaşlarında, okul öncesi çağında , baba tarafından kendisine yaşamı için ne kadar önemli olursa olsun, terbiyesi bakımından verilen nasihatları tutmayabilecek bir durumdadır ve davalı bu durum karşısında uğraşısı dışında, onu bir yana bırakarak çocuğunu sürekli yanında bulunduramıyacak durumdadır. Ev reisi tarafından kendisine bir iş verilmiş olsun veya olmasın okul yaşına henüz gelmemiş küçük bir köy çocuğunun her zaman baba veya evden daha yaşlı bir kimsenin gözetiminde bulundurulması konusunda bir kural yoktur. Bir an için aksi benimsenmiş olsa bile çocuğun babasının yanından ansızın fırlayarak böyle bir olaya sebep olması herzaman olanaklıdır. O halde davacı kültürlü bir adam olarak, doktorluk mesleği de gözetilirse köy içinde seyrederken trafik nizamlarının kendisine yüklediği görevlerin dışında yoldaki davranışı dahi gözetilmeden böyle bir olayın veya benzerinin gerçekleşebileceği ön düşünce içinde davranması gerekirdi.
Mahkeme davayı ve kararını Medeni Yasanın 320. maddesine göre benimsemiş ve vermişse bu yönü araştırmadan gözetme yapılış biçimi, derecesi, ölenin yaşı, ailenin köylü oluşu, davacının kusurluluğu ve bunun ağırlığı ve benzeri yönler üzerinde inceleme yapmadan karar vermiş olması benimseme biçimi yönünden usul ve yasaya aykırıdır.
3- Davacı davalı babanın halefliğine dayanmış ise bu esas babanın ölen (E)nin mirasçısı olması esasına ilişkindir. Davalı baba ölen ve bu olay sırasında 5-6 yaşında olan çocuğunun tedbirsizce ve kusurlu davranıştan doğan zarardan sorumlu tutulmak istenmektedir. O halde zararı doğuran (E)nin davranışı ve bu davranıştaki tedbirsiz, kusurlu halidir. Ancak (E)nin yaşına göre olay sırasında iyiyi kötüden ayırt edemiyecek ve hukuksal yönden davranışlarından sorumlu tutulması yasalarca olanaklı bulunmayan bir yaştadır.
Olay, bir trafik kazası sonunda arabanın çarparak öldürdüğü küçüğün bu ölümü nedeniyle arabada meydana gelen zararın ölen küçüğün mirasçısı babadan istenmesinden doğmuştur. Ölüm olayında arabayı kullanan şoförle ölen çocuğun kusurları yarı yarıya gösterilmiştir. Bu konuda açılan davada kusur durumu kesindir. Ancak Borçlar Yasasının olaya ilişkin 54. maddesinde giderimin (hakkaniyet gerektiriyorsa) hüküm altına alınabileceğini öngörmüştür. Bu durumun küçüğün işlediği zararlandırıcı olaylar konusundadır. Şayet çocuk sağ olsaydı mahkeme hakkaniyet gerektiriyorsa onu hükmedeceği miktarla sorumlu tutabilecek durumda olduğundan onun babası da ancak bu koşullar altında çocuğunun mirasçı ve halefi olduğu için sorumlu tutulabilir. Halefliğe dayanılması halinde davalının sorumlu tutulabilmesi için başka bir yol yoktur. O halde olayın özelliğine göre, zararda ortak eylem söz konusu olduğundan küçüğe düşen kusur durumu incelenmelidir.
Temyiz kabiliyeti prensip itibariyle müterafik kusurun bir şartıdır. Fakat 54. maddeye kıyasen tazmin borcunu hakkaniyet sebebiyle hafifletmek için temyize muktedir olmayan mutazarrırın müterafik vaziyet ve hareket tarzını nazara almak mümkündür (Tuhr, Borçlar Hukukunun umumi kısmı, Edege çevirisi, cilt 1 sahife 104). Zarara uğrayan küçük çocuğuyla bu davranışı objektif açıdan tenkit edilebilir. Şu varki çocukların bazen mantık dışı hareketlerde bulundukları bilinen bir gerçektir. Çocuk yolun karşı yanına geçmemek için uyulması gereken ilkel tedbirleri yavaş yavaş benimser. Ancak bununla birlikte 5 yıl onbir aylık bir küçükde yetişkinlerin düşündüğü ve çocuk dünyasına yabancı olan trafik kurallarını benimsemek ve her durumda uygulamak için gerekli akli ve manevi olgunluğun ve irade gücünün bulunabileceği kabul edilemez. Bu bakımdan bazen mantık dışı sayılabilecek davranışlarına rağmen çocukların güvenliğini sağlamak, yetişkinlere ve özellikle motorlu araç sürücülerine düşer. Zarar gören yaşındaki bir çocuğu kusurlu saymak, motorlu araç trafiğindenileri gelen tehlikelerin bir bölümünü ona yüklemek, araç sürücülerini o ölçüde sorumluluktan kurtarmak olur; yoksa tehlikeyi yaratan araçlardan yararlanan sürücülerdir. Bu yüzden yaşının küçüklüğü gözönünde tutularak, zarar gören çocuğa herhangi bir kusur yükletilemez. Küçük sınıflara devam eden çocuklara okula gidip gelirken (olayımızda köyde dolaşırken) ana ya da babalarının her zaman refakat etmesi gerektiği yolunda genel bir kural yoktur. Olayların çoğunda, böyle bir zorunluğu yerine getirme olanağı bulunmamaktadır. Birçok çocuğu bulunan, ya da her iki eşin ev dışında çalıştığı aileleri düşünmek, bunu anlamak için yeterlidir. Olayda, ana babanın özel bir tedbir alınmasını gerektiren hal ve şartların varlığı da isbat edilmiş değildir (Selim Kaneti, İsviçre Federal Mahkemesinin Borçlar Hukuku Kararları, 1955-1964, cilt 1.sahife 121-122).
O halde Borçlar Yasasının 54. maddesindeki hakkaniyet ilkesi düşünülmeden ve uygulanmadan mahkemenin davayı kabul etmesi ve reddetmemesi benimseme biçimi yönünden usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen nedenlerle (BOZULMASINA) ve peşin harcın istek halinde geri verilmesine 13.4.1976 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06
  • Kısmi Kabul ve Kısmi Red Kararından Sonra 3/4 oranından indirimli icra vekalet ücreti 
  • 26.04.2025 09:11


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini