 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1976/11500
K: 1977/3670
T: 30.05.1977
DAVA : Davacı avukatı; davalının muvaza yoluyla yaptığı satış sözleşmesinin geçersiz olduğunu ileri sürerek bu satışın iptalini ve taşınmazın eski maliki (R) adına iadeten tescilini istemiştir.
Yapılan yargılama sonunda dava, belgelerle sabit olduğundan, satış akdi hukuken geçersiz olmakla taşınmazın tapu kaydının iptaliyle eski malik (R) adına iadeten tesciline karar verilmesine ilişkindir.
Temyiz eden: Davalı.
Temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi gereği konuşuldu:
KARAR : 1 - Dosyadaki delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle hazineye borçlu bulunan davalının kardeşinin 6183 sayılı Yasa hükümlerince yaptığı mal beyanında, hiçbir taşınmaz malı bullunmadığını bildirmesine rağmen bu bildirimden kısa bir süre önce taşınmazını kardeşi olan davalıya temlik etmiş olmasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yersizdir.
2 - 6183 sayılı (Amme Alacaklarının Tahsil Usulü) Hakkındaki Kanunun 24 ve onu izleyen madde hükümleri incelendiği takdirde, anılan hükümlerle İİK.nun 277 ve onu izleyen maddelerinde düzenlenmiş olan iptal davasına benzer bir müessese yani dava türü getirildiği görülmektedir. Bu hükümlerle güdülen amaç, Amme alacağını ödemeyen borçlunun malı bulunmadığı veya borca yetmediği takdirde, amme alacağının tamamının veya bir kısmının tahsiline imkan bırakmamak amacıyla borçlu tarafından yapılan bir taraflı hukuki muamelelerle, borçlunun amacını bilen veya bilmesi ne olursa olsun hükümsüzlüğünü sağlamak ve bu yol ile amme alacağını tahsil etmektir.
Davaya konu edilen olayda, (R) adlı kişi vergi mükellefi olup 1971 ila 1973 yıllarında tahakkuk eden 167.379 lira 5 kuruşluk vergi borcu vardır. Hakkında 6183 sayılı kanuna göre tahsil işlemine tevassül edilen bu kişi mal beyanında hiç bir malı olmadığını bildirmesine rağmen kısa bir süre önce 5766 ada 13 parseldeki taşınmazını 27.7.1973 gününde 235.000 lira karşılığında kardeşi davalı (M) ye sattığı ve bu yol ile vergi borcunu ödemekten kaçındığı anlaşılmaktadır. Hazine 6183 sayılı Yasanın 25. maddesi hükmünce yalnız davalı aleyhine yapılan bu satışın hükümsüzlüğüne ve taşınmazın davalı adına olan kaydının iptaliyle, amme borçlusu (R) adına tesciline karar verilmesini istemiş ve mahkemece de istek gibi karar verilmiştir.
O halde, İİK.nun 277 ve müteakip maddelerinde düzenlenen iptal davası niteliğinde olan 6183 sayılı kanuna dayanan iptal davalarının hukuki niteliğinin tespitinde ve özellikle bu davalar ile muvazaaya dayanan butlan davaları arasındaki farkların belirtilmesinde yarar vardır.
Türk/İsviçre Borçlar Hukuku sistemine göre, muvazaalı muamelelerin butlanı kural olarak, bunu ileri sürmekte yararı bulunan kişiler tarafından üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir. Ancak, üçüncü şahısların muvazaa davası ile İİK.nun 277 ve müteakip ve 6183 sayılı Kanunun 24. ve müteakip maddelerinde düzenlenmiş olan alacaklılara borçlunun bazı hileli tasarruflarını iptal ettirebilmelerini sağlamak için tanınan iptal davasını (Action revocatoire) birbirinden ayırmak lazımdır (Turhan Esener - Türk Hususi Hukukunda Muvazaalı Muameleler - İstanbul 1956 Sayfa 104 vd.) (Ergun Özsunay - Türk Hukukunda ve mukayeseli Hukukta İnançlı Muameleler - İstanbul 1968 - Sayfa 215 vd.) (Sabri Şakir Ansay - Hukuk İcra ve İflas Usulleri - 1949 - Sayfa 257 vd.) (Drb. Serda Kurtoğlu - İcra Hukuku Açısından İptal Davasının Hukuki Niteliği - Makele - İstanbul Barosu Dergisi, Temmuz/Ağustos 1973 - Cilt 47, Sayı 7-8 Sayfa 776 vd.) İlk başıkta iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik gözlenmekte ise de, bu benzerlik her iki tür davanın izlediği amaçtan ileri gelmektedir. Her iki dava ile de borçlularının tasarrufi muamelelerinden zarar gören alacaklılar bu tasarrufları hükümsüz bırakabilirler. Ne var ki her iki dava gerek nitelik ve şartları ve gerek hüküm ve sonuçları bakımından yekdiğerinden farklıdır. Bu cümleden olarak;
1) İİK.nun 277 ve 6183 sayılı Kanunun 24. maddelerinde sözü edilen iptal davaları, borçlu tarafından ciddi ve geçerli olarak yapılmış bazı tasarruf muamelelerinin hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaanın mahkeme kararı ile tespit ettirilmesi davası, alacaklı ve borçlunun yaptığı tasarruf muamelesinin gerçek halde hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. O halde her iki dava arasındaki en önemli fark, iptal davasının geçerli (muteber) muamelere karşı açılmasına mukabil muvazaa davasının ca'li muamelelere karşı açılmasında kendini gösterir.
Çünkü, alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla yapılan bu tür muamelelerin ahlak ve adaba aykırı olmadığını kabul eden Tuhr'a göre, (Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı - Cevad Edege Çevirisi - 31/V, not 46 ile ilgili metin) borçlunun malvarlığından bir malı alacaklısının takibinden kaçırmak amacını güden muameleler, prensip itibariyle muvazaalı olmayıp, inançlıdırlar. Alacaklının takibinden kurtulmak, mülkiyetin ancak ciddi olarak devri ile mümkündür. Zira, gayeyi isteyen, kendisini o amaca ulaştıracak vasıtayı da ister (Tuhr-age 35/III) (Oser/Schönenberger-Seçkin çevirisi, Madde 18, N. 9) (Özsunay - age - 212, dip not 1 ve 2 cıvarı).
2 - Bundan başka doktrinde baskın olan görüşe göre, iptal davası ayni bir dava olmayıp, şahsi bir davadır. Diğer bir deyimle, iptal davası taşınır mala da taşınmaz mala da ait bulunsa, bu malların ayniyle ilgili bir dava değildir. Yani, iptal davası, borçlunun hukuki muamelelerinin sonuçlarını yok edici nitelikte bir dava sayılamaz. Böyle olsaydı, iptal kararı ile örneğin taşınmazın mülkiyeti alacaklıya geçerdi ve tapu kaydının iptali gerekirdi. Halbuki tasarrufun hükümsüzlüğü yani iptal kararı ile müktesip, alacaklının alacağını aciz vesikasındaki miktarı aşmamak ya da ammeye olan borçla sınırlı olmak üzere, ödeme yükümü altına girmekte ve böylece alacaklı, müktesibin dayalı malını icra kanalı ile ya da 6183 sayılı Yasanın 31. maddesinde de açıkça dile getirilmiştir. O halde, iptal davasının ve iptal kararının, müktesibin borçludan yaptığı iktisaba etkisi yoktur. (Kurdoğlu -agm- ve orada anılan eserler). Binaenaleyh, iptal davası mülkiyeti kazandırıcı işleme etkili değildir. Bu nitelikteki dava sonunda taşınır ya da taşınmaz mülkiyeti el değişmiş olmaz, mülkiyet davadan önceki malik şeyin mülkiyetini muhafaza eder, yeni mülkiyet ne iptal davacısına ve ne de borçluya döner. Bunun doğal sonucu olarak da davalı müktesip aciz vesikasında yazılı meblağı ya da amme borcunun tahsil olunmayan bölümünü ödeyerek onun talebinden kurtulma olanağına ve davaya son verme yetenek ve hakkına sahiptir. Ayrıca, borçludan iktisapta bulunan aleyhine açılmış davada davalının iyi ya da kötü niyetle iktisabı davacının hukukuna etkili değildir. 6183 sayılı Yasanın 30. maddesi bu yönü belirlemiştir.
Sonuç olarak, iptal davası ve özellikle 6183 sayılı Yasanın düzenlediği iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlıyan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir davadır; bu dava alacağın tahsilini sağlıyan şeyin ayni ile ilgili olmadığından tapu kaydının iptaline karar verilemez. Mahkemece yapılacak iş hukuki muamelenin ve olayda olduğu gibi hazineye borçlu olan (R) ile davalı (M) arasındaki satış işleminin hükümsüzlüğüne karar vermekten ibarettir. Mahkemenin, tapunun iptaline ve borçlu olan ve davada bulunmayan (R) adına tesciline karar verilmiş olması bozmayı gerektirir ise de, bu yanlışın düzeltilmesi yeniden duruşmayı gerektirmediğinden kararın düzeltilerek onanması Usulün 438. maddesi gereğidir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın hüküm fıkrasındaki (satış akti hukuken batıl olduğundan Yenimahalle ilçesi Gazi Mahallesi'nde 5766 ada 13 parsel numarada tapuya kayıtlı 399 m2 mesahasındaki arsanın Halil oğlu (M) adına olan tapu kaydının iptali ile eski maliki Halil oğlu (R) adına iadeten tesciline) sözlerinin kaldırılarak yerine (Hazineye borçlu olan (R) ile davalı (M) arasında yapılan 5766 ada 13 parsel sayılı taşınmaza ilişkin hukuki tasarrufun yani satışın vergi borcu tutarı olan 167.379 lira 5 kuruş ile sınırlı olmak üzere hükümsüzlüğüne ve dolayısiyle davacının, borçlunun malvarlığından çıkmış olan taşınmaz üzerinde 6583 sayılı Yasa hükümlerince cebri icra yapabilme olanağının tanınmasına) sözlerinin yazılmasına ve kararın bu düzeltilmiş şeklinin ONANMASINA ve peşin harcın istek halinde geri verilmesine 30.5.1977 gününde oybirliğiyle karar verildi.