 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E: 1976/6764
K: 1976/8120
T: 12.11.1976
DAVA : (D) ve arkadaşları ile (L) aralarındaki sözlü vasiyetin iptali davasının yapılan muhakemesi sonunda zamanaşımı nedeniyle davanın reddine dair verilen hüküm davacılar tarafından temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : İstek, sözle vasiyetin iptaline ilişkin olup, mahkemece davaya zamanaşımı sözkonusu olabilir (MK. 501). Ancak olayda bu şart gerçekleşmemiştir.
Şöyleki:
Usul Hukukumuzda, "Asli müdahale" diye bir müessesesinin bulunmadığı ilkesinden hareket eden mahkeme, bu yanılması sebebiyle davada zamanaşımının gerçekleştiği sonucuna varmıştır. Oysa, usul kanunda açık hüküm bulunmamakla beraber ilmi ve kazai içtihatlar asli müdahalenin varlığı bakımından sözbirliği içindedir (Prof. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1974, Sh. 544-547, Prof. İlhan Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku, 1970, Sh. 277, Prof. Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukukunun esasları, 1973, Sh. 221-223, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 22.1.1971 günlü 6381/437 sayılı, yine Yargıtay ikinci Hukuk Dairesinin 23.10.1973 günlü 6491/6039 sayılı kararları). Asli müdahale bir kişinin açılmış bir davada kendi yararına bir hakkın tesbit ve korunmasını istemesidir. Bir kimsenin hukuki yararı ile bir davanın taraflarının hukuki yararı çatışırsa, o kişi açılmış davaya asli müdahil olarak katılabilir. Olayda asli müdahiller vasiyetin iptalini istediklerine göre, musaleh (L) ile aralarında yarar çalıştaması olduğu açıktır. Öte yandan, asli müdahiller vasiyetçinin mirasçısı olduklarıın ileri sürdükleri hazine ise aksini savunduğu için Hazine ile asli müdahiller arasında da yarar uyuşmazlığı bulunduğu sözgötürmez. Öyle ise, bu kişilerin taraflardan birinin Yanında yer almak suretiyle fer'i müdahil (HUMK. 53) olmaları mümkün olmadığından asli müdahale zorunluğu doğmuştur.
Miras bırakan (N)'nın 28.2.1961 gününde ölümü, sözle vasiyetle ilgili tutanak vasiyet tanıkları tarafından sulh mahkemesine verilmiş, hakim mirasçıları arama işlemine girmiş, bu arada hazine sözü edilen vasiyetnamenin iptali için 13.11.1961 gününde iptal davası açmış, bu dava 3.5.1962 günlü oturumda, taraflardan birinin başvurmasına kadar işlemden kaldırılmış, bu arada (D) ve arkadaşları 13.7.1962 günlü dilekçe ile, ölen (N)nin mirasçısı olduklarını ileri sürerek müdahale isteğinde bulunmuşlar, kaydıyla harcı alınarak dilekçeleri dosyaya konmuş, aynı günlü yarı bir dilekçe ile de dosyanın yenilenmesini istemişler, dosya ele alınmış, 3.10.1962 günlü oturumda müdahale dilekçesi okunmuş, müdahillerin ibraz ettiği veraset belgesine Hazine karşı koymuş, açılan verasetin iptaline ilişkin dava bekletici mesele sayılmış, nihayet müdahillerin mirasçı oldukları kesin hükümle gerçekleşince, Hazine vekili 13.2.1962 günlü oturumda duruşmadan çekilmiş; mahkemece 12.3.1969 da Hazine'nin davasını haksız açıldığından, müdahillerin davasının ise, usulümüzde asli müdahale bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiş, hükmü hazine temyiz etmiş karar onanmış, karar düzeltme isteği de reddedilmiştir. Müdahiller ise hükmü temyiz etmemiş, 9.4.1969 gününde bu davayı açmışlardır.
Dosyaya göre, davacılar ölüme bağlı tasarrufu 13.7.1962 de öğrenmişlerdir. Daha önce öğrendikleri idia ve isbat olunmamış, asli müdahale yolu ile davalarını ise aynı gün açmışlardır.
Bir konuda mahkemeye başvurulduğu takdirde zamanaşımı kesilir ve yeni süre işlemeye başlar (BK. 133, 135). Kesilen zamanaşımı dava devam ettiği sürece iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hakimin her emir ve hükmünden başlıyarak yeniden işler (BK. 136). Az önce açıklandığı gibi temyiz edenler evvelce Hazine tarafından açılan iptal davasına asli müdahil olarak katılmak istemişler, o tarihte yürürlükte bulunan 5887 sayılı Harçlar Kanununa göre kaydiye harcını verip, asli müdahil sıfatını kazanmışlar, başka bir deyimle kendi açılarından usulünce iptal davası açmışlar, böylece zamanaşımını kesmişlerdir. Öyle ise borçlar Kanununun yukarıda belirtilen hükümleri uyarınca hakimin her meri ve işlemi ile zamanaşımı yeniden işlemeye başlamıştır. mahkemece verilen nihai hüküm 12.3.1969 günlü olup, temyize konu bu dava ise, Medeni Kanunun 501. maddesinde yer alan zamanaşımı süresinden en kısa olanı bile geçmeden 9.4.1969 tarihinde açılmıştır. Şu halde uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekirken olaya uymayan düşüncelerle ve özellikle ilmi ve kazai içtihatlarda az önce açıklanan ilkeler gözetilmeden davanın reddidilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen kararın gösterilen sebeple BOZULMASINA, 12.11.1976 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.