 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E: 1976/2130
K: 1976/3418
T: 20.04.1976
DAVA : Aynur ile Ali Fethi arasındaki boşanma davasının yapılan muhakemesi sonunda iade-i muhakeme talep edilmekle, boşanma kararının ortadan kaldırılmasına dair verilen hükmün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki davalı tarafından istenilmekle dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : İstek, yargılamanın iadesine ilişkindir.
Davacı, kadın kocasının tehdidi ile bir avukata vekalet vererek boşanma davası açtığını, verilen boşanma hükmünün kesinleştiğini beyanla yarglamanın iadesini istemiştir. İstek, bu niteliği bakımından usulün 445/7. maddesi kapsamına girmektedir.
Toplanan deliller, vekaletin tehdik sonucu verildiğini kabule elverişli değildir. Şöyleki: Tehditin ispatı için tek tanık gösterilmiş o da, davacı Aynur'u muayene ettiğini ve fotokopisi gösterilen raporu verdiğini, Adli Tıp'dan rapor alınmasını tavsiye etmesine rağmen kadının buna yanaşmadığını ifade etmiştir. Sözü edilen rapor fotokopisinde ise, Aynurun'un 19.7.1975 günü Ömür Kliniğine başvurduğu, vücudunda sert cisimle vurulmadan dolayı bazı belirtiler tesbit edildiği yazılmıştır. Davada, rapor fotokopisi ile tabbin beyanı dışında bir delil yoktur. Bunların ise tehdidi kabul için hiçbir bakımdan yeterli olmadığı söz götürmez bir gerçektir.
Öte yandan, 5.8.1975 gününde, yani rapordan 20 gün sonra boşanma davası açmak üzere vekile vekalet verilmiş, 11.8.1975 de de dava açılmıştır. Gerçekten bir tehdit bulunsa idi vekilin azli, durum yetkili mercilere duyurulması, duruşmada hazır bulunarak veya dilekçe gönderilerek davadan vaz geçilmesi mümkün idi. Buna rağmen anılan imkanlar kullanılmadan yargılamanın iadesinin istenmesi sırf bir kanun yoluna başvurma çabasından öte bir anlam taşımaz. Kaldıki: Hükümde ve ara kararında bile tehdidin gerçekleştiğinden söz edilmemiş, iddia üstü kapalı bir şekilde ifade olunmuştur. Sonuç olarak, tehdit söz konusu olmadığından davacının, yargılamanın iadesine ilişkin talebinin reddi zorunludur.
Diğer taraftan Barodan kaydı silinen vekilin boşanma davasında davalıyı temsil etmesi sebebine dayanılarak usulün 445/8. maddesi gereğince yargılamanın iadesi isteğinin kabul edilmesi de isabetsizdir. Çünkü: Usulün 445/8. maddesinin amacı, kendisini hakim önünde usulünce temsil ettirmeyen kişi aleyhinde verilip kesinleşen hükmülerin bu usul eksikliğinden ötürü yeniden gözden geçirilmesi, bir yanlışlık var ise bununu düzeltilmesini sağlamaktadır. Kazai ve ilmi içtihatlar bu doğrultudadır. (Prof. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü 1974, sh. 827-829, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 23.1.1973 günlü 7637/241 sayılı kararı) Öyle ise gerçekleştiği takdirde davalıya yargılamanın iadesini istemek hakkını veren bir hukuki imkan onun adına davacı tarfından kullanılmaz. Bu yön gözönünde tutulmadan yargılamanın iadesine isteğin kabul edilmesi de usul ve kanuna aykırıdır.
Şu duruma, davalı vekilinin Barodan kaydının silinmesinin yargılamanın iadesi sebebi sayılıp sayılmıyacağı konusunda düşünce belirtmeye gerek yoktur.
Yukarıda açıklandığı gibi, yargılamanın iadesi isteğinin reddi zorunlu olup boşanma kararının iptalinde isabet yoktur. (HUMK. 450).
İlk hüküm iptali edilmedikçe kesin hükmü niteliğini korur. Olayda iptali gerektiren bir durum yoktur. Feragat ise hüküm kesinleşinceye kadar mümkündür. Olayda, boşanma kararı kesinleşmiş ve iptal de edilmemiş olduğu için, davacının davadan vazgeçmesi hukuki sonuç doğurmaz. Buna rağmen açıklanan yön gözetilmeden feragat sebebiyle asıl davanın reddedilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen kararın gösterilen sebeplerle BOZULMASINA ve duruşma için takdir olunan bin lira vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine 20.4.1976 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.