 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1976/8389
K: 1976/10209
T: 25.10.1976
DAVA : Davacılar, 279 ada, 30 parsel sayıl tecavüzen yapılan binanın kal'i suretiyle vakii elatmanın önlenmesini istemişlerdir.
Davalılar, mukabil dava olarak iyi niyetli bulunmaları nedeniyle 279 ada, 30 parselin M.K. nun 650. maddesi gereğince tescili talebinde bulunmuşlardır.
Davanın reddine, 450.000 lira davacılara ödenmek suretiyle 279 ada, 30 parselin davalılar Ahmet vereseleri adına tesciline dair verilen kararın Yargıtayca incelenmesi istenilmekle dosya tetkik olunarak gereği düşünüldü:
30 parsel sahibi olan davacı, taşınmazına taşkın yapı yapmak suretiyle müdahale eden davalının el atmasının önlenmesini, davalı karşı davasında taşkın yapı nedeniyle davacı yerinin kendisine verilmesini istemişlerdir. Mahkemece karşı dava kabul edilerek, davacıya ait 30 parsel sayılı taşınmazın "tümünün" bedel karşılığında temlikine karar verilmiştir.
Davacı "yer" ve davalı "taşkın yapı" sahibi olduklarına göre taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümlenmesinde Medeni Kanunun 651. maddesinin uygulanması gerektiğinde kuşku yoktur. Kenar başlığı "başkasının arsasına tecavüz eden inşaat" sözcüklerini taşıyan bu maddenin metnide hangi hallerde uygulanacağını gösterecek açıklıktadır.
Sözü geçen maddenin son fıkrasında yazılı koşulların var olduğu durumlarda, taşkın yapı sahibine, muhik bir tazminat karşılığında "tecavüz ettiği mahal üzerine" aynı bir hak tanınmasını veya o "mahal" mülkiyetin kendisine aidiyetini isteyebilmek yetkileri verilmiştir.
Yapı sahibinin isteği "taşkın yapının kapladığı alanla" sınırlıdır. Başkasına ait bir taşınmaz üzerinde taşkın yapısı olan kişi, ancak taşkın yapı yapmak suretiyle işgal ettiği kısmın kendisine verilmesini isteyebilir. Başka bir deyimle yerin boş olan ve taşkın yapının işgal alanı dışında kalan parçasının yapı sahibine temlik edilmesi mümkün değildir.
Ayrıca, yerin yapı sahibine temlik edilebilmesi için iyi niyetli olması gereklidir. Olayda davalının iyi niyetli sayılması olasılığı dahi yoktur. Zira davalı sahip olduğu iki taşınmazı birleştirip tapu alırken davacı yerini kendi taşınmazına katmak suretiyle bağışlanması mümkün olmayan ağır bir kusur işlemiştir.
Bu düşüncelerle davacı taşınmazının "tüm" olarak temlik edilmesi olanağı bulunmadığına ve yalnız taşkın yapının kapladığı sahanın davalıya verilmesi suretiyle "kısmi" temlike imar durumu elverişli olmadığına göre temlik isteğiyle açılan karşı davanın red, esas davanın kabul edilmesi zorunlu olduğu düşünülmeden yazılı şekilde karar verilmesi yolsuzdur.
Kabule göre bilirkişilerin dava tarihinde tesbit ettikleri yer bedelinin hüküm altına alınmaması da yolsuzdur.
Tarafların temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün yukarıda yazılı nedenlere HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 25/10/1976 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.