 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1976/3428
K: 1976/4442
T: 27.04.1976
DAVA : Taraflar arasındaki davada: Davacı, 600 ada, 17 parsele yapılan binanın kal'i suretiyle vakii elatmanın önlenmesini, 5 yıllık 10.000,- lira ecrimislin tahsilini istemiştir.
Davalı, davacının bu yeri başkasına satacağını, ev yaptığı yerin kendisine satılmasını söylemiştir.
En az malzeme bedeli tutarı 26.940,- liranın davacıya ödenmek suretiyle vakii elatmanın önlenmesine, kal ve ecrimisil talebini reddine dair verilen kararın duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekilleri tarafından istenilmiştir. Müddetinde ita ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz arzuhalinin kabulüne karar verildikten sonra dosya tetkiki olunarak gereği düşünüldü:
KARAR : Davacının 17 parsel sayılı taşınmazı içinde 40 a yakın gecekondu yapıldığı ve böylece bir mahallenin kurulduğu saptanmıştır.
Ülkemizde "gecekondu" gece karanlığından yararlanmak suretiyle yasaya aykırı olarak vücuda getirilen yapılar için kullanılan bir sözcüktür. Gecekondunun tanımlanması 775 sayılı kanunda yapılmıştır. Sözü geçen kanunun 2. maddesinde "imar ve yapı işlerini düzenleyen mevzuata ve genel hükümlere bağlı kalmaksızın, kendisine ait olmayan arazi veya arsalar üzerinde sahibinin rızası alınmadan izinsiz yapılan yapıların" gecekondu sayıldığı açıklanmıştır.
Gecekondunun üzerine kurulduğu yer, başkasının malıdır. Gecekondu yer sahibi olan kişinin rızası olanmadan yapıldığı için onun mülkiyet hakkına el uzatılmıştır. Gecekondu; bir projeye dayanmadan ve yapı işlerini denetlemekle görevli resmi merciilerden "izin" alınmadan, yapanın keyif ve arzusuna ve çok kez elverişli olmayan bir ekonomik gücün sınırlı ve yetersiz olan maddi olanaklarına bağlı kalınmak suretiyle "gelişigüzel" meydana getirilen bir yapıdır. Kısaca, gecekondu her yönüyle -temelden çatıya kadar- yasa dışı yapılmış kaçak bir yapıdır.
Önceleri sosyal ve ekonomik nedenlerin doğurduğu fiili durumu ifade için kullanılan "gecekondu" sözcüğü, bugün hukuk alanında belirli anlam taşıyan bir hukuki müessese olmak hüviyetini kazanmıştır.
Davada, davacı taşınmazı üzerindeki yapıların gecekondu niteliği taşıdığı kuşkusuzdur. Bu gibi uyuşmazlıkların çözülmesinde Medeni Kanunun genel hükümleri kadar özel bir yasa olan 775 sayılı kanunun da uygulanması gerekli ve zorunludur. Hatta bu uyuşmazlıklarda gecekondu kanununa öncelik ve üstünlük tanımak zorunluğu da vardır. Çünkü sözü geçen kanunun 41. maddesinde '"bu kanunun uygulanması gereken yerlerde" ötek kunanların, "bu kanuna aykırı hükümlerinin uygulanması" olanağı bulunmadığı öngörülmüştür.
Davacı taşınmazı üzerindeki davalıya ait yapı "gecekondu" niteliğinde olduğuna, davalı dava konusu yerin gecekondu "islah ve tasfiye bölgesi" içinde kaldığını ileri sürdüğüne göre:
1 - Nizalı yerin "gecekondu islah ve tasfiye bölgesi" içinde kalıp kalmadığının merciinden sorulması,
2 - Bu bölge içinde olduğu anlaşılırsa 775 sayılı kanunun 21. maddesiyle atıfta bulunduğu öteki maddeler uyarınca inceleme yapılması,
3 - Bu inceleme sonunda yukarıda sözü edilen maddelerde yazılı koşulların gerçekleşmesi takdirinde gecekondunun yıkılması ile ilgili isteğin reddedilmesi, gereklidir.
Gecekondu kanununun uygulunması zorunlu olan durumlarda, bu kanun hükümlerine öncelik tanınması gerekli olduğuna göre, 21. maddede yazılı koşulların gerçekleşmesi takdirinde Medeni Kanunun 648 ve sondaki maddelerin uygulanması, yani gecekondunun yıkılması veya bedel karşılığında yer sahibi olan kişiye temlik edilmesi olanağı yoktur. Mahkemece, bu yön gözönünde tutulmadan, gecekondunun yıkılması veya bedel karşılığında yer sahibi olan kişiye temlik edilmesi olanağı yoktur. Mahkemece, bu yön gözönünde tutulmadan, gecekondu kanunuyla getirilen özel hükümlere geçerlilik ve üstünlük tanınmadan yazılı şekilde karar verilmesi yolsuzdur.
Kabule göre arsa ve muhtesat değerinin bu konuda yetenekli olan bir kişi tarafından saptanması gerekli iken u incelemenin harita mühendisine yaptırılması ve mühendisin raporuna karşı davacının ileri sürdüğü itirazaların nazara alınmaması da doğru değildir.
Hükmün bu nedenlerle H.U.M.K. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin harcın iadesine ve gelen temyiz edene vekili için 1.000 lira duruşma vekalet ücretinin temyiz edilenden tahsiline 27.4.1976 gününde oybirliğiyle karar verildi.