 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1976/10791
K: 1976/12751
T: 27.12.1976
ÖZET: Karşılıklar (ivazlar) arasındaki yüzde elli oranındaki bir fark ise açık oransızlık sayılmaz. Olağan koşullar altında açık oransızlıktan söz edilebilmesi için karşılıklar arasında en az yüzde yirmibeşten fazla bir fark olması zorunluğu vardır.
(818 s. BK m. 21)
Taraflar arasındaki davada;
Davacı, gabin sebebiyle 852 ada, 23 parsele ait kaydın iptalini, adına tescilini istemiştir.
Davalılar, satış bedelinin emlak vergi dairesine bildirilen bedele uygun bulunduğunu, iddiaların varit olmadığını söylemişlerdir.
750.000 liranın davalılara ödenerek kaydın iptalini, davacı adına tesciline dair verilen kararın duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmiş olmakla dosya tetkik olunarak gereği düşünüldü:
İki taraflı olan, karşılıklı hak ve borçları kapsayan sözleşmelerde, edimler arasında "makul" ve hayatın "normal" icaplarına uygun düşen "ekonomik bir denge" bulunması gerekli ve zorunludur. Esasen, olağan koşullar altında taraf yararları arasında böyle bir denge sağlanmadan sözleşmelerin düzenlenmesi bile mümkün değildir.
Ancak her sözleşmede karşılıklı yarar ve çıkarlar yönünden, daima makul bir denge kurmak imkanı da yoktur. Bazen belirli bir takım nedenlerin varlığından ötürü yarar dengesi kurulamayan sözleşmelerin yapıldığı dahi bir gerçektir. Edimler arasında makul bir denge mevcut olmayan ve taraflardan birine "aşırı yararlanma" sağlayan ve "tabii" olarak nitelendirilmesi mümkün olmayan akitlerin yapıldığı bu gibi durumlarda, bazı ülkelerde sözleşmenin yasaya ve ahlaka aykırı görülmesinden ötürü "geçersiz" sayılması, veya memleketimizde olduğu gibi bu sözleşmeden zarar gören tarafın davası sonunda "fesih edilmesi" yolları açık tutulmuştur.
Davada, davacı "gabin" sebebine dayandığına göre, olayın Borçlar Kanununun 21 inci maddesinde öngörülen şekilde incelenmesi ve değerlendirilmesi gereklidir.
Böyle bir davanın kabul edilebilmesi ve sözleşmenin fesih edilebilmesi için, kuşkusuz yasada sözü edilen belirli koşulların tümünün var olduğunun saptanması zorunluğu vardır.
Bu tür uyuşmazlıklarda, ilk ve temel unsur karşılıklı ivazlar arasında "açık nisbetsizlik" bulunmasıdır. Öğretide "objektif" unsur olarak ifade edilen bu halin mevcut olmadığı bir olayda gabinden söz etmek imkanı yoktur.
Açık nisbetsizlik daha çok "soyut" kapsamlı bir terimdir. Yargısal uygulamalarla, yasal terimdeki soyutluğun anlaşılması kolay bir açıklığa kavuşturulması gereklidir. İsviçre Federal Mahkemesine göre "açık nisbetsizlik" karşılıklı ivazlar arasında "göze çarpan" aşırı bir fark mevcut olması anlamına gelir. Normal bir kimsenin hayat bilgi ve görgüsüne göre edimler (ivazlar) arasında olağanüstü ve aşırı bir farkın var olması takdirinde "açık nisbetsizliğin" oluştuğu kabul edilir. 619
Borçlar Kanununda İsviçre kökenlidir. Kanunumuz, aslına sadık kalarak ivazlar arasındaki nisbetsizliği 5/10 veya 6/10 ... gibi "riyazi" bir nisbeti esas tutmak suretiyle tanımlamak ve belirlemek yolunu tutmamış, Fransa da öngörülen aritmetik orana yer vermemiştir.
Kanununuzda, bu yön, yani ivazlar arasında öngörülen fark "açık nisbetsizlik" deyimi yerine "belirli bir rakam" ile ifade edilseydi 21 inci maddeyi uygulamak, daha doğrusu bu müesseseden beklenilen ve istenilen amaca ulaşmak olanakları büyük ölçüde kısıtlanmış ve sınırlandırılmış olurdu. Hakim her hadisede, yasada gösterilen ve değişmeyen aritmetik oranı aramak ve uygulamak zorunda olduğu cihetle, örneğin, 5/10 üzerinden 500/1000 lik bir farkın gerçekleştiği olayda gabini kabul etmek ve nisbetin 501/1000'e çıktığı başka bir durumda ise gabin iddiasının reddetmek mecburiyetinde kalacak idi. İki olay arasında 1/1000 gibi "laşey" sayılabilecek önemsiz bir fark mevcut olmasına rağmen akıl ve adaletle bağdaşmayan değişik sonuçların ortaya çıkmasına engel olmak imkanı kalmazdı.
Borçlar Kanununumuz, uygulamalarda işte bu nedenle garip ve haksız sayılacak sonuçların doğumunu önlemek üzere, bu konuda Hakimin "serbest takdirine" geniş çapta yer vermek gereğini duymuştur. Esasen Medeni Kanunumuzun başta gelen özelliklerinden biri, hatta en önde geleni, Hakime bir çok durumlarda tanınan "takdir" hakkıdır. Önemli konularda Hakimin takdir hakkı sayesinde, yasanın esneklik kazanması, büyük bir hızla değişen toplumsal koşul ve ihtiyaçlara uyması, hükümlerin daha fazla insancıl olması imkanları sağlanmıştır.
Hakim, Medeni Kanunun birinci maddesindeki "yasa koyma" yetkisini pek seyrek kullanmasına rağmen takdir hakkından sık sık yararlanmak zorunluğundadır.
İşte Medeni Kanunumuz bu düşüncelerle bir çok hallerde geniş bir takdir hakkı tanımak suretiyle adaletin gerçekleştirilmesinde hakime çok güçlü ve yararlı bir imkan sağlamıştır. Borçlar Kanununun 21 inci maddesi de bu hakkın kullanıldığı alanlardan biridir. İvazların maddi ve ekonomik değerini bilirkişi "tesbit" eder. İvazlar arasında "açık nisbetsizlik" olup olmadığını ise hakim "takdir" eder.
Açık nisbetsizlik unsuruna pratikte, uygulamada tereddüt ve yanılmaları önleyen bir açıklık getirilmesi zorunluğu vardır. İvazlar arasında hangi orandaki bir farkın "açık nisbetsizlik" sayılacağını tesbit ederken bazı nirengi noktaları konulması ve değişik yöntemlerden yararlanılması gereklidir.
1 - Önce uyuşmazlık konusu olayın ve tarafların özellikleri başka türlü bir değerlendirmeyi zorunlu kılmadığı takdirde hangi orandaki bir ivaz farkının açık nisbetsizlik sayılacağını veya sayılmayacağını belirleyen bir tavan ve tabandan yararlanmak uygun olur. Dairenin sürekli uygulamasına göre ivazlar arasındaki 50/100 oranındaki bir fark açık nispetsizliktir, bu kesindir. 10.000 lira değer taşıyan bir mal veya hizmetin 5000 lira karşılığında değiş - tokuş edilmesi normal bir kişinin kabul edebileceği makul bir alış veriş tarzı değildir. Dairenin uygulamalarında ivazlar arasında yüzde yirmibeş oranındaki bir farkın açık nisbetsizlik sayılmadığı dahi kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, olağan koşullar altında açık nispetsizlikten söz edilebilmesi için ivazlar arasında en az yüzde yirmibeşten fazla bir fark olması zorunluğu vardır.
2 - Bir sözleşmeden tarafların elde ettikleri ivazlar karşılaştırıldığında; insanın, ilk bakışta bunlardan biri "az" öteki "çok", biri "büyük" diğeri "küçük"... olarak tavsiye edilebilen kesin bir değer yargısına kolayca ve tereddütsüz olarak varması gereklidir.
3 - Bu konuda, grafik uygulamasından dahi yararlanmak suretiyle sonuç alınması, ivazlar arasında "göze çarpan" bir farkın mevcut olup olmadığının kolaylıkla takdir edilmesi mümkündür. Şöyleki, belirli bir ölçek esas tutularak, biri sözleşmenin düzenlendiği tarihteki "gerçek" değeri, öteki sözleşmede kabul edilen "akdi kıymeti" temsil eden ve yan yana çizilen iki düz hattın uzunluklarını mukayese etmek ve görüntüden yararlanmak suretiyle sağlam bir sonuç çıkarılabilir.
Gerçek Değer ... E- Gerçek Değer Sözleşme Değeri Sözleşme Değeri Şekil: 2 Şekil: 1
1. şekil, gerçek değerle sözleşme değeri arasında 50/100, ikinci şekil 25/100 fark olan ayrı durumları göstermektedir. Birincide nisbetsizlik açık olduğu halde, ikincide açık nisbetsizlikten söz etmek imkanı yoktur.
Konuyu uzaktan ve yakından çeviren bu açıklamalardan sonra sözü uyuşmazlığa getirmek zamanı gelmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen bir satış sözleşmesi sonunda davacıya ait taşınmaz davalıya intikal etmiştir. Satılan taşınmazın temlik günündeki gerçek değeri bir milyon liradır. Bilirkişilerin bu yöne açıklık ve kesinlik getiren son tesbitlerine karşı davacı taraf itiraz etmediği cihetle gerçek değer üzerinde uyuşmazlık yoktur. Mahkeme dahi gerçek değeri bir milyon lira olarak kabul etmiştir. Sözleşmede öngörülen satış bedeli ise 750.000 liradır. Karşılıklı ivazların değerleri arasında 250.000 liralık bir fark vardır. Mahkemece 250.000 liralık farkın büyük bir meblağ teşkil ettiği ileri sürülerek dolaylı olarak açık nisbetsizliğin gerçekleştiği kanısına varılmıştır.
Açık nisbetsizlik ile ivazlar arasındaki farkın büyk bir miktara bağlı olması ayrı şeylerdir. İki ivaz arasındaki fark çok büyük bir miktardan ibaret olduğu halde açık nisbetsizlikten söz edilmesi imkanı olmayabilir. Mesela 10 milyon liralık bir malın 8,5 milyon liraya satılması takdirinde aradaki fark birbuçuk milyon liradır. Ama bu durum açık nisbetsizlik olarak kabul edilemez. Buna mukabil 1000 liralık bir malın 400 liraya satıldığı durumda aradaki fark 600 lira olmasına rağmen ivazlar arasında açık bir nisbetsizlik mevcut olduğu kuşkusuzdur.
Yukarıda yapılan açıklamalara ve getirilen kriterlere dayanarak uyuşmazlık konusu sözleşmede karşılıklı ivazlar arasında açık bir nisbetsizlik mevcut olduğu kabul edilemez.
Ayrıca davacı gazetelere verdiği müteaddit ilanlarla aylarca müşteri aramıştır. Davalının bir çok istekli arasından kendi işyerine yakın olan davacı taşınmazına en yüksek fiatı veren ve ödeyen bir müşteri olması ihtimali çok fazladır. Davacı, aylarca süren bir Uğraşı ve bekleme sonunda taşınmazını satabileceği en yüksek fiata satmıştır.
Ülkemizde; para her yıl ortalama olarak değerinin % 20 sini kaybederken, ödünç alınan para için bankalara % 25 ne yakın faiz ve masraf ödenirken, % 30 karlı satışlar ucuza yapılan alış veriş olarak sayılırken uyuşmazlık konusu olan % 25 farklı satışın gabin nedeniyle illetli olduğu düşünülemez. 622
1965 yılına kadar Türkiye'de, gabin iddi aşına dayanılarak pek az dava açılmıştır. Son yıllarda Borçlar Kanununun 21 inci maddesine dayanan davaların sayısı artmıştır. Bu artışın nedeni yukarıda sözü edilen ekonomik koşullardır. Bu akşam satılan bir malın de. geri ertesi sabah arttığı için satıcılar sözleşmelerden geri dönmek çaresini aramakta ve Borçlar Kanununun 21 inci maddesine dayanarak açtıkları davalarla amaçlarına ulaşmak istemektedirler. İşte bu nedenle bu gibi davalarda satıcıların bu eğilimini de gözden uzak tutmamak gerekir.
Davada objektif unsur kesinlikle gerçekleşmediğine göre, açık nisbetsizliğin nedenini teşkil etmesi lazım gelen subjektif unsura ilişkin yönlerin araştırılması ve incelenmesi gereği kalmamıştır.
Bu düşüncelerle davanın reddi gerekli iken kabulüne karar verilmesi yolsuz olduğundan hükmün bu nedenlerle H.U.M.K.nun 428 inci maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve gelen temyiz edenler vekili için 1400 lira duruşma vekalet ücretinin temyiz edilenden tahsiline, peşin harcın iadesine 27.12.1976 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.