 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E:1976/1916
K:1976/2680
T:11.05.1976
- TAHDİT VE TESBİTE İTİRAZ YERİ
- MÜKERRER TAPU (İYİ NİYET)
ÖZET:İlan süresi içinde komisyonda tahdit ve tesbitin düzeltilmesi istenebileceği gibi doğrudan doğruya kadastro mahkemesine de baş vurulabilir. Bu başvurma tahdit ve tesbitin kesinleşmesini önler.
Mukerrer tapunun söz konusu edildiği hallerde Medeni Yasanın 931 ve 638. maddelerinde yazılı iyi niyete dayanılamaz.
(2613 s. Kad. Ve Tapu Tahr. K. m. 25, 27)
(743 s. MK. m. 931, 638)
Davacılar vekili tarafından davalılar aleyhine 24.3.1949 gününde verilen dilekçe ile 1 ada 63 parselin Burhan adına yapılan kadastro tesbitinin tashihi, tapu iptali ve elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine bozmaya uyularak yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 10.11.1975 günlü hükmün Yargıtay'ca, duruşmalı olarak incelenmesi davacılar tarafından istenilmekle bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
Davacılar, gerek dava dilekçelerinde, gerekse duruşmadaki iddialarında özetle: Temmuz 1297 tarih 1 numaradan tedavül eden tapuları kapsamındaki yerin Hazinece Toprak Tevzi Talimatnamesi hükümlerine göre köylülere dağıtılarak onlar adına tapuya bağlandığını, böylece mükerrer tapu tesis edildiğini, talimatnamelerde 2510 sayılı kanunun 23. maddesinden bahsedilmiş olmasının sadece dağıtılacak toprağın miktarı bakımından önem taşıdığını 2490 sayılı kanunun 56. maddesine göre taşınmazın hazinece satıldığını, kendilerine ait tapulu taşınmazın talimatnameye dayanılarak hazinece dağıtım ve satışının geçersiz olduğunu, buna rağmen kadastroca sahih esasa davalı ve eski tarihli olan kendi tapularının değil sonradan tesis edilen dağıtım tapularının tahdit ve tesbitte esas alındığını ileri sürerek kadastro tahdit ve tesbitinin lehlerine düzeltilmesini, dağıtım tapularının iptalini ve taşınmaza elatmanın önlenmesini istemişlerdir.
Davalılar ise; sazlık ve bataklık halindeki taşınmazların 33 no'lu Toprak Tevzi Komisyonunca 2/14177 ve bunu değiştiren 15585 sayılı Arazi Tevzi Talimatnamesine göre düzenlenen belgeler gereğince dağıtılarak teslim ve tapularının tesis edildiğini, kadastroca da bu tevzi tapularının esas alındığını, 2490 sayılı kanunun 56. maddesinin ilk fıkrasına göre yapılmış bir satış olmayıp ikinci fıkraya göre borçlandırma yolu ile dağıtımın bahse konu bulunduğunu, sözü edilen talimatnamelerin 2510 sayılı kanunun 23. maddesine de atıf yaptığını, bu nedenlerle dağıtımın iskan mevzuatı ile ilgili olup hak düşürücü sürenin geçtiğini, dağıtım işinin bir idari tasarruf olması sebebile öncelikle bu idari tasarrufun iptali gerektiğini, esasen davacıların tapusunun nizalı yeri kapsamadığını, M.K.nun 638. maddesi uyarınca da haklarına itiraz olunamıyacağını savunmuşlardır.
Mahkemece daha önce, Toprak Mahkemesinin görevli olduğundan söz edilerek verilen görevsizlik kararı Yüksek Yargıtay 7. Hukuk Dairesince bozulmuş, bozmaya uyulmuş ve bu defa, gerek davanın 2613 sayılı yasada belirtilen usule uygun açılmadığı, gerekse işbu davanın kadastro tesbitinin kesinleşmesini önlediği kabul edilse dahi işin esası bakımından da yerinde bulunmadığı sonucuna yarılarak reddedilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz olunmuştur.
Mahkeme kararında gösterilen gerekçeler, dosya kapsamı ve temyiz sebepleri itibarile:
1 - 2613 sayılı kanunun 25 ve 26. maddeleri gereğince Kadastro Komisyonuna başvurulmayarak doğrudan doğruya mahkemede dava açılmasının usulsüzlüğüne, dağıtım tapusu ile taşınmazı iktisap edenlerin iyiniyetine, keşfin yetersizliğine, 221 sayılı yasaya ilişkin ve bunlara davalı mahkemenin red gerekçesinde isabet görülmemiştir. Zira;
a) 2613 sayılı kanunun 25. maddesinde belirtilen ilan süresi içinde bu davanın açıldığı mahkemece de kabul edilmektedir. Aynı kanunun 27. maddesinde, 22. maddenin (A) fıkrası uyarınca yapılacak ilandan itibaren kadastroyu ilgilendiren her türlü anlaşmazlığın çözümlenmesinin Kadastro Mahkemelerine ait bulunduğu yazılıdır. İlan süresi içinde komisyondan tahdit ve tesbitin düzeltilmesi istenebileceği gibi doğrudan doğruya mahkemeye de başvurulabilinir. Bu başvurma tahdit ve tesbitin kesinleşmesini önler.
b)Kendilerine dağıtım yapılan kişiler tapu kaydına dayanarak taşınmaz iktisap etmiş değildir. Mükerrer tapunun söz konusu edildiği hallerde M.K.nun 931 ve 638. maddelerinde yazılı iyiniyete de yanılamaz.
c)Mahkemece yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporu yetersiz görülmüşse yeniden mahallinde inceleme ve soruşturma yapmak gerekir.
ç)Taşınmazlar dağıtım yolu ile belirli kişilerin özel mülkiyetine geçirilmiş, onların özel yararlarına bırakılmıştır. Kamu yararına bir tahsis bahse konu değildir.
2- Kadastro tahdit ve tesbitine esas tutulan dağıtım tapusunun dava konusu parsele aidiyeti konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu tapunun 14177 ve bunu değiştiren 15585 sayılı Arazi Tevzi Talimatnamesi gereğince hazinece yapılan dağıtım sonucu tesis edildiği dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır. Anlaşmazlık bu dağıtımın iskan mevzuatı ile ilgili olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Mevzuat denince yalnız yasa hükümlerini anlamak doğru olmaz. Kararnameler, tüzükler, yönetmelikler ve hatta kuvvetini kanundan alan genelge ve tebliğler de mevzuat kapsamına girer. Olayda uygulanan 14177 ve bunu değiştiren 15585 sayılı Arazi Tevzi Talimatnamesi de mevzuattandır. Bu talimatname, 2510 sayılı kanunun 23 ve 30. maddelerine, 2490 sayılı kanunun 56. maddesine gönderme yapmaktadır. 23. madde 11.7.1939 tarih ve 3667 sayılı kanunun 3. maddesile eklenen fıkrayıda ihtiva etmekte, yine bu maddede nakledilenlere ve yerlilere yapılacak dağıtımdan da bahsedilmektedir. 30. madde ise verilen yerlerin belirli süre takyidi ile ilgilidir. 2490 sayılı kanunun 56. maddesinin ilk fıkrası değil, ikinci fıkrasının olayda uygulaması yapılmıştır. Nitekim, sonradan yürürlüğe giren 4753 sayılı kanunla dağıtım ve borçlandırma konuları yeniden düzenlendiği içindir ki 64. madde ile bu fıkra yürürlükten kaldırılmıştır. 0 halde, Arazi Tevzi Talimatnamesinin 2490 sayılı kanunun 56. maddesine gönderme yapmış olmasına dayanılarak borçlandırma suretile yapılan dağıtımın genel anlamda bir satış olduğu kabul edilemez. Şu açıklamadan anlaşılacağı üzere, genel anlamda bir satış söz konusu değildir. 2510 sayılı İskan Kanunun 23. maddesinde işaret edildiği gibi yerlilere borçlandırma yolu ile arazi dağıtılmıştır. Konu, iskan mevzuatının uygulaması ile ilgilidir.
Taraflar iddia ve savunmalarının haklılığını ortaya koymak için Yargıtay kararlarından bazı örnekler vermişlerdir. Her davanın bir özelliği olabileceği gibi hatalı kararlar da emsal kabul edilemez. Mahkemece uyulan Yüksek Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin bozma kararında mahkemenin görevi belli edilirken 5613 sayılı kanunun 6. maddesinede yer verilmiş ve bu davanın iskan mevzuatının uygulanmasından doğduğuna işaretle sonuca varılmıştır. 0 halde Yüksek 7. Hukuk Dairesi de yukarda belirtilen görüştedir. Yüksek Hukuk Genel Kurulunun 20.2.197 1 gün ve 1968/7 - 446 esas, 94 sayılı kararında da 14177 ve 15585 sayılı talimatnamelere göre borçlandırma yolu ile yapılan dağıtımdan doğan davaların iskan mevzuatının uygulanması ile ilgili olduğu kabul edilmiştir. Bu durumda artık davanın doğuş nedeni ve anlaşmazlığın mahiyeti konusunda tereddüde mahal yoktur.
5613 sayılı kanunun 6. maddesine göre iskan mevzuatının uygulanmasından doğan davalarda 3667 sayılı kanunun 3. maddesi gözönünde tutulur. Sözü edilen 3. madde ile 2510 sayılı İskan K.nun 23. maddesine fıkra eklenmiştir. 23. madde bu değişik şekli ile, dağıtılan taşınmazların aynına ilişkin davalar için bir yıllık süre tanımıştır. Davacılar bu bir yıllık süreyi geçirdiklerine göre artık dava konusu yerin kendi tapuları kapsamında kaldığından bahsile mülkiyet iddiasında bulunamazlar bu nedenledirki mahkeme kararının gerekçesinde işaret edilen davacılara ait tapunün uygulanma yetersizliği konusu sonuç üzerinde etkili görülmemiştir. Mahkemece davanın reddine dair verilen karar hak düşürücü süre yönünden doğru olup buna karşı ileri sürülen itirazlar yersizdir.
Sonuç: Yukarda 2 no'lu bentten itibaren açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddile hükmün ONANMASINA, 1400 lira duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine 2613 sayılı yasanın 38. maddesi uyarınca harç alınmasına yer olmadığına 11.5.1976 gününde oybirliğiyle karar verildi.