 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E: 1976/4062
K: 1976/6724
T: 14.10.1976
DAVA : (E) vekili ile (M) vekili aralarındaki dava hakkında Çorlu Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 19.12.1974 gün ve 430-536 sayılı hükmün Dairrenin 4.3.1976 gün ve 5033 - 1709 sayılı ilamiyle onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde davalı avukatı tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı, davalı tarafından aleyhine ilamlı icra takibi yapıldığını takip sırasında aralarındaki tüm alacak ve borç ilişkilerini tasfiye ile birbirlerini ibra ettiklerini, 1.2.1968 günlü bu ibranamenin esas alacakla birlikte giderleri de kapsadığı halde giderler için ikinci kez icra koğuşturmasına başladığını ileri sürerek borçlu olmadığının tesbitini istemiş, davalı ilk önce ibranın esas alacağa ilişkin olup giderleri kapsamadığını, ibra altına yazı makinası ile yazılmış ilavedeki imzanın kendisine ait bulunmadığını savunmuş iken imza uygulaması yoluna gidilince ibranın giderleride kapsadığı yolundaki çıkıntı altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, doğru bulunduğunu ikrar etmiş, bunun üzerine mahkeme davanın kabulüne ve istek gibi takip konusu alacağın yüzde yirmi beşi oranında tazminatın davalıdan alınmasına karar verilmiş. Mahkeme kararı dairemizce onanmış davalı tarafından onama kararına karşı karar düzeltme isteğinde bulunmuştur.
İcra ve İflas Kanununun 72 inci maddesinin 5 inci fıkrasında "borçluyu menfi tesbit davası açmaya zorlıyan takibin haksız ve kötü niyetle olduğu anlaşılırsa talebi üzerine borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararında alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde onbeşinden aşağı olamaz" denilmektedir.
Olayda alacaklının kötü niyetli olduğu, icra takibinin haksız bulunduğu son celsedeki ikrarı ile sabittir. Davalı haksızlığına rağmen menfi tesbit davasının açılmasından sonrada davacının haczedilen mallarının satılarak paraya çevrilmesi yolunda takibe devam etmiş satış ancak ihtiyati tedbir karariyle durdurulabilmiştir. O halde davalının yukarıda sözü edilen maddenin 5. fıkrası hükmünce tazminatla sorumlu tutulmasında kanuna aykırı bir yön bulunmamaktadır. Ancak kanunda asgari zararı karşılamak üzere yüzde onbeş onranında maktu bir tazminat tesbit edilmiş olup bu maktu tazminata hükmedebilmek için zarar tutarının ispatine gerek yoktur. Fakat yüzde onbeşi aşan zarara hükmedebilmek için davacının aşan zararını ispat etmesi zorunludur. Mahkemece kanun hükmüne yanlış anlam verilerek istek gibi takip konusu alacağın yüzde yirmibeşi oranında tazminata hükmedilmesi isabetsizdir ve hükmün bu yönden bozulması gerekirken dairemizce zuhulen onanmış olduğu anlaşılmaktadır. O halde karar düzeltme isteğinin kabulü ile onama kararının kaldırılmasına hükmün yalnız yukarıda açıklanan nedenle bozulmasına, diğer karar düzeltme isteğinin reddine karar verilmelidir.
SONUÇ : H.M.U.K.nun 440 ve 442. maddeleri gereğince karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairemizin 4.3.1976 gün 1975/5033 ve 1976/1709 sayılı onama kararının kaldırılmasına hükmün yukarıda gösterilen nedenle yalnız tazminat tutarı yönünden BOZULMASINA, diğer karar düzeltme isteklerinin reddine 14.10.1976 gününde oybirliğiyle karar verildi.