 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E: 1976/1159
K: 1976/6240
T: 30.09.1976
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin olarak verilen hükmün davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı, 3. kişiye İmar Bankasınca verilen teminat mektubuna, davalı ve diğer bir kişi ile birlikte, müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduklarını, bankanın teminat mektubunu iptal ederek, bu tarihte kadar tahakkuk eden,, komisyon tutarı yönünden aleyhlerine dava açıp, kendisi ile davalı hakkında müteselsil ödetme kararı aldığını ve paranın tamamını icraya kendisini ödediğini ileri sürerek yarı payın davalıdan alınmasını istemiştir. Davalı, davacı gibi kefil olduğunu, davacının kendisine değil, borcuna kefil olarak ödeme yaptıı 3. kişiye rücu edebileceğini savunmuştur.
Mahkemece, davalının da, davacı gibi kefil olduğu, borcu ödeyen davacının asıl borçluya rücu etmesi gerektiği, görüşü, ile davanın reddine karar verilmiştir.
Oysa, dava konusu uyuşmazlık, Borçlar Kanununun 488. maddesinde düzenlenen birlikte kefillerin, bilirlerine rücuundan doğmaktadır. Davacı ve davalı 3. kişi için, banka tarafından verilen teminat mektubuna müteselsil kefil olmuşlardır. Davacı, bu kefalet sebebiyle icraya ödediği, borcun yarasını diğer, müteselsil kefil davalıdan birlikte kefillerin, birbirlerine rücu esasına dayanarak istemektedir.
Borçlar Kanunun 488. maddesinin ikinci fıkrası, asıl borçlu ile birlikte teselsül halinde, kefiller arasında da teselsülü kabul etmiştir. Burada kanunui teselsülün varlığı söz konusudur. Madedde bu husus (kefiller,asıl borçlu ile beraber müteselsil olmaklığı iltizam etmişlerse her biri borcun tamamından mesul olup) şeklinde ifade olunmuştur. Borçlar Kanununun 488/2. maddesindeki bu hüküm, aynı Kanunun 146. maddesinde düzenlenen, müteselsil borçlular arasındaki rücu ilişkisinin özel bir uygulama yerinden ibarettir.
Öte yandan 488. maddede müteselsil birlikte kefillerin rücu ilişkisi açıkça düzenlendiği halde, adi birlikte kefillerin rücu durumu açıklanmamıştır. Ancak adi birlikte kefillerin birbirine rücu ilişkisini, yine kefalet hükümlerinden çıkarmak mümkündür. Payından fazla ödemede bulunan birlikte felini, diğerlerine rücuunu halefiyet prensiplerine tabi kılmak gerekir. Ödeme ile birlikte kefil, alacaklını haklarına sahip olmaktadır. Bu haklar arasında alacaklının, diğer birlikte kefillere müracaat hkık da mevcuttur. Eğer aksi kararlatırılmamış ise, Borçlar Kanununun 146. maddesi kıyas yolu ile uygulanacak, her kefil, alacaklıya yapılan ödemeden aynı payı üzerinde alacak ve kendi payından fazla olan ödeme oranında, diğer birlikte kefillere rücu edecektir. (Bakınız; Türk Kefalet Hukuku Doç. Dr. Seza Reğisoğlu 1964 baskı, Sahife: 114 - 121)
Davacı, davasında kefalet hükümleri çerçevesinde, halefiyete dayanarak, davalıya rücu etmektedir. Davacı ve davalı müteselsil birlikte kefilidirler. Adi birlikte kefil olsalar bile yukarıda açıkklandığı üzere, kendi payından fazla ödeyen kefilin, diğer birlikte kefile, halefiyet yolu ile rücu hakkı vardır. O halde, mahkemece davalının payına düşen tutarın ödetilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin harcın istek halinde iadesine 30.9.1976 gününde oybirliğiyle karar verildi.