 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1976/4581
K: 1976/5311
T: 10.12.1976
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı (İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi)nce verilen 12.5.1976 tarih ve 146/302 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacılar avukatı tarafından istenmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkilleri (M) ve (K)'nin 1971 yılından beri ayrı mağazalarda müstakillen ticaret yaptığını, hiç kimseden borç almadığını, Karadeniz-Ereğlisi Yapı ve Kredi Bankası Şubesi'nden gönderilen ihbarname ile davalı bonoya dayanarak bir milyon liranın ödenmesini istediğini, bonodaki imzaların sahte olduğunu, davalı alacaklı ile şahsi ve ticari ilgisi olmadığından 15.7.1972 tanzim ve 13.11.1972 vadeli (bir milyon liralık) emre muharrer senetteki imzaların iptaline, davalının haksız müdahale ve muarazasının men'ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili savunmasında, ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını, taraflar arasında ve şahitler huzurunda 15.7.1972 tarihinde imzalanmış önsözleşmeden de anlaşılacağı üzere davacıların inkar ettikleri şahsi münasebetin mevcut olduğunu, senet ve sözleşme altındaki imzalar davacılar tarafından atılmış olup ödemenin gecikmesine matuf iddialar olduğundan davanın reddini ileri sürmüştür.
Mahkemece, tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları ile şahadet ve bilirkişi kurulu raporları uyarınca iddia sabit olmadığı ve senet mücerret olarak borç doğuran bir vesika olduğundan ayrıca hangi kayıt ve şartlar altında ve hangi sebeplere dayandığını kanunen aramağa mahal olmadığından davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Davacılar vekili dava dilekçesinde, taklit ve sahte olarak atıldığı sabit olarak, 15.7.1972 tanzim ve 13.11.1972 vade tarihli bir milyon liralık emre muharrer senette müvekkillerine ait olduğu iddia edilen imzaların iptaline ve davalının haksız müdahale ve muarazasının men'ine karar verilmesini talep ve dava ettiğinden, aşağıda açıklandığı üzere mahkeme imzalar üzerinde muhtelif bilirkişi incelemeleri yaptırmıştır.
a) Birisi Adli Tıp Mütehassısı, ikisi de Güzel Sanatlar Akademesi Öğretim Üyelerinden oluşan üç kişilik bilirkişi kurulu tarafından düzenlenerek mahkemeye tevdi edilen 9.11.1973 tarihli müşterek imzalı raporda özetle (bütün imzaların epidiyoskop önünde de büyültülerek tetkik ve mukayese edildiği, medarı tatbik imzalarla münker imzaların grafometrik ölçüleri itibariyle esas imzadan kalge edilmek suretiyle kopya edilmiş olduğuna dair bir delil tesbit edilemediği, (K) imzasının muhtelif tatbik imzalardaki kalem sürati ve bir hamlede kalemin kalkmadan yazılışı ve hatlarının tereddütsüz oluşu, duraklamaların bulunmayışı nedeniyle bakarak kopya edilmiş bir imza bulunmadığının anlaşıldığı, imza yapısındaki itiyat, presyon vitibilite gibi imzanın kaligrafik hususiyetlerini teşkil eden bütün unsurların aynen medarı tatbiklerde de bulunması, (M) imzasının da karakteri bakımından oldukça acemi bir elin mahsulü olduğu, bütün harflerde beceriksiz bir form görüldüğü, imzanın umumi yapısında da bir intizam bulunmadığı, bu halin imzanın hususiyetlerini ortaya koyan bir faktör olduğu ve diğer harf özellikleri bakımından ve yazı itiyatlarının cümlesinin hem münker ve hem de mukayese imzalarında aynı hal ve şekilde bulunduklarından senet ve ön mukaveledeki (K) ve (M) imzalarının, medarı tatbik imzaları atmış bulunan (M) ve (K)'nin eli mahsulü bulundukları) bildirilmiştir.
Davacılar vekili rapora itiraz ederek, itirazına dayanak olmak üzere de (senette ve ön mukavelede bulunan imzaların medarı tatbik imzalar yazan elin mahsulü olmadığı, aynı şahıslar tarafından yazılmayıp, bu şahısların evvelce yazılmış imzaları model ittihaz edilerek serbest taklit suretiyle tertip edilmiş imzalar olduğu, münker imzaların ise genel örülüş ve dokunuş hususiyetleri bakımından aralarında çok yakın ve taklit benzerliği dolayısiyle bakarak takliden yazılmış ve atılmış imzalar olduğunu) belirten bir tanesi, Güzel Sanatlar Akademisi iki öğretim üyesinin verdiği 15 Kasım 1973 tarihli rapor ile Güzel Sanatlar Akademisi öğretim üyeliğinden emekli diğer bir şahsın tanzim ettiği 21.11.1973 tarihli diğer bir raporu özel surette itiraz dilekçesine eklenmiştir.
b) Mahkeme, dava konusu bononun miktarını ve davanın mahiyetini nazarı itibare alarak tam bir kanaat elde edebilmesi için, re'sen seçilecek üç bilirkişi marifetiyle yeniden inceleme yapılmasına 12.12.1973 tarihli celsede karar vererek, bir tanesi Güzel Sanatlar Akademisi Üyesi, diğeri Adli Tıp Meclisi şubesi kiminialistik uzmanı, öbürüsü de polis laboratuvarı müdürü kriminalistik uzmanı olan üç kişilik bilirkişi kuruluna iş havale edilmiş ise de bunlardan Güzel Sanatlar Akademisi Öğretim Üyesi tarafların istinkafa mahal bulunmadığı ve kendisine itimat ettiklerini mahkemede bildirmiş olmalarına rağmen her ne sebeptense sonradan tekrar bilirkişilik görevinden çekilmiş ve diğer iki bilirkişi imzalar üzerinde yaptıkları incelemeler sonucu 6.2.1974 tarihli raporu tanzim ederek mahkemeye sunmuşlardır. Anılan raporda özetle (imzaların sahibinin eli ile resmedilmiş samimi ve hakiki imzalar olmadığı, modelden vücuda getirilmiş imzalar olduğunu kesinlikle söyleyebileceklerini) açıklamışlardır.
c) Davalı vekilinin bu rapora itirazı üzerine mahkeme, 10.6.1974 tarihli ara kararı ile (mesele mahiyetine göre tam bir kanaata varılması ve hakikatın tecellisi için fenni usul ve aletlerin bulunduğu Ankara Polis Enstitüsü'ndeki uzman bilirkişiler marifetiyle ve teknik fotoğraflar olmak üzere bilirkişi incelemesi yaptırılmasına) karar vermiş ve karar gereğince de üç kişilik bilirkişi kurulu gerekli incelemeyi yaparak mahkemeye 23.9.1974 tarihli müşterek imzalı raporlarını vermişlerdir.
Bu raporun I. bölümünün (a) paragrafında (dava konusu emre muharrer senet ve ön mukaveledeki münker ve (M) imzaları, harf pozisyonları, genel tertip, kalem hareketi ve özellikle kalıplaşmış tarzda kendi aralarında arzettikleri aşırı uygunluk bakımından hakiki bir imza modelinden yararlanmak suretiyle ve mihaniki kopya usullerinden biri ile yapılmış oldukları kanaatını verecek arıza ve bulguları taşımakta olduğu belirtildikten sonra, (b) paragrafında, münkerlerdeki son bölümün, tüm mukayese imzalarına kıyasla, tamamen değişik ve mutad dışı pozisyonda tersini ve bu derece yüksek meblağlı iki belgedeki dört adet imzada da anılan şeklin israrla tekrarı, sahtecilik psikolojisi ile bağdaşmadığından, söz konusu imzaların, hakiki imza modelinden takliden yapılmış olması yönündeki bulgu ve kanaatimize kesinlik vermemekte ve bu hususun belirli bir tereddüt uyandırmakta olduğu belirtilerek, (c) bendinde de (raporda 3 diye yazılı), bu durum karşısında ve münker imzaları taşıyan belgelerin alacaklının gıyabında tanzim edilme ihtimali mevcut ise, borçlular tarafından bu belgeler imzalanırken inkara mesnet olmak üzere son kısımlarında kasten ve bilerek değişik pozisyon ve şekil kullanılmış olabileceğinin mümkün ve varit görüldüğü, (K) imzalarının genellikle sahte imzalarda görünmesi mutad olan duraklama, rötüş ve gereksiz kalem kaldırma gibi arızaları taşımadığı, bazı unsurlar hariç serbest el hareketleriyle tersim edildikleri ve genel durum bakımından da medarı tatbik imzalara müşabih olduklarının görüldüğü, bildirilerek, (b) paragrafında da, imzaların bir grubunun bazı şekil ve grup boyutları arasında tam ve kısmi çalışma bulunması, mukayeselerde değişken olan son bölümün dört imzada da aynı stilde yapılışı, Y harflerinin kısmi titreşimli oluşu ve imzalar arasında birbirine karşı aşırı uygunluk görüntüsü bakımından, bunların da hakiki bir imza modelinden yararlanılarak ve mihanili kopya usullerinden biri ile yapılmış oldukları şüphe ve kanaatini verecek arıza ve bulgular olduğu, (c) paragrafında ise, ancak serbest imzalardaki son bölümün pozisyonuna bir kısım mukayese imzalarında da rastlanması duraklama, rötüş, gereksiz kalem kaldırma ve benzer arızaların ademi mevcudiyeti ve bu arada bazı mukayese imzaları arasında da şekli kalıplaşma ve kısmi çakışmalar müşahade edilmesinin her iki belgedeki münker (K) imzalarının kesinlikle sahte imzalar olarak kabullerinde tereddüt yaratmakta olduğu) bildirilmiştir.
Davalının itirazı üzerine mahkeme, bu raporu da yetersiz bulduğundan 11.12.1974 tarihli ara kararı ile (bu raporun, gerek (M) imzaları gerekse münker (K) imzaları hususunda beyan tarzı ve cümle teşkili ve elde edilen sonuç bakımından bazı şart sigaları ileri sürülüp, kesin bir sonuç ve beyan yapılmamış bulunduğu cihetle, aynı ehlivukuf heyetinden sonuç kısmındaki mütalaaların sarih ve her hangi bir kayıt ve şarta bağlı olmadan bir mütelaaya bağlanmasına ve bunun ek bir rapor halinde istenmesine, yani senetteki borçlu iki imzanın kesin olarak şu veya bu şekilde kopya olarak atılmış olsun veya taklit edilmiş bulunsun, kendilerini ilzam edecek imzalar olup olmayacağı hakkındaki mahkemeyi tenvir edecek bir beyan istenmesine) lüzum görmüştür.
d) Mahkemenin bu ara kararı gereğince aynı bilirkişi kurulundan alınan 24.3.1975 tarihli ek raporun sonuç kısmında (yeniden yapılan incelemeye ve rapora eklediğimiz aynı koşullar altında diyapozitif fotoğrafların gösterdiği farklı durumlara göre, (M) ve (K) adına, emre muharrer senede ve ön mukaveleye atılmış imzaların vasıtalı veya vasıtasız şekilde üstten kopya suretiyle yapılmış sahte imzalar yönündeki iddianın varit ve mümkün görülmediği, asıl rapor muhtevasında da tahlil ve münakaşası yapıldığı gibi, (M) imzaların son bölümünde sahtecilik psikolojisi ile bağdaşmayan ve hakiki imzaların hiç birinde bulunmaması nedeniylle imza şeklini değiştirme gayreti ile izah olunabilecek ve mutad dışı (a-z) yerine kaim sun'i bir şeklin mevcudiyeti ve (K) imzalarında da aşırı serbesti, geniş boyut farkları, işlekli, rahat pozisyonda tersim edilme durumları ve buna mukabil mihaniki kopya veya taklit usullerinden biri ile yapılmış olduklarını tam olarak kanıtlayacak belge ve arızalar bulunmaması muvacehesinde, her iki borçluya ait emre muharrer senet ve ön mukaveledeki münker imzaların borçlular ellerinden çıkmış olmaları mümkün görülmekle beraber, tesbit edilen diğer arızaların nitelikleri bakımından bizde hasıl olan tereddüdün izalesini mümkün kılacak kesin bir sonuç istihsaline imkan bulunmadığı bu durum muvacehesinde 23.9.1974 tarihli raporlarındaki görüş ve mütalaalarını değiştirecek ve sonucu etkileyecek yeni bulgulara rastlanmadığı, anılan raporlarını genel hatları ile teyit ettiklerini) bildirmişlerdir.
e) Bu ek raporun da kesin olmaması karşısında mahkeme, haklı olarak 6.6.1975 tarihli ara kararı ile (bilirkişi raporu ile ek rapor mahkemece kesin mahiyette bulunmadığından tekrar bilirkişi incelemesine ve başka bilirkişi heyetinden rapor alınması)na lüzum görerek (bilirkişi heyetinin dosyada bilirkişi olarak rapor vermiş kişiler dışında kurulmasına ve taraf vekillerinin verdikleri layihaların da cevaplandırılacak şekilde bilirkişi raporu elde edilmesine) karar vermiştir.
Ara kararı gereğince, iki adedi Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu öğretim üyesinden ve birisi de İstanbul Polis Laboratuvarı Kriminalistik uzmanından olmak üzere oluşan üç kişilik bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılmış ve bu kurul tarafından tanzim edilen 23 Eylül 1975 müşterek imzalı raporda özetle (tesbit edilen bulgular muvacehesinde senette ve ön mukavelede (K) ve (M) ye iczafe edilen münker imzaların, bunların eli mahsulü olmadıkları) kesin olarak ifade edilmiştir.
2- Bundan sonra mahkemece, ön mukavelede tanık olarak imzaları bulunan kişilere de dinlendikten sonra özetle (9.11.1973 tarihli heyet mütalaasında münker imzaların davacılara ait olduğu belirtildiğinden, kriminalistik uzmanları heyetinin verdiği 23.9.1974 tarihli raporun sonuç kısmında verilen izahat ile de aynı kanaat ve sonuç tekrarlandığından ve imzaların davacılara ait bulunduğu sonucuna ağırlık verildiği görüldüğünden ve raporun son kısmında imzaların hakiki bir imza modelinden yararlanılarak ve mihaniki kopya usullerinden birisiyle yapılmış oldukları şüphe ve kanaatini verecek bulgular taşıdığı zikredilmemekte ise de, bir evvelki bentte yapılan açıklamayı bu şüphelerin ne şekilde bertaraf ettiği zikredilmediğinden, her ne kadar aynı raporda her iki belgedeki münker imzaların kesinlikle sahte imzalar olarak kabullerinde tereddüt yarattığı tekrar edilmiş ise de bunun baş tarafta ileri sürülen mütalaaya dönüşle imzaların sahte olmadıklarını teyit niteliğinde olduğundan, ikinci ek raporlarında da münker imzaların davacılara aidiyeti teyit edildiğinden ve 23.9.1975 tarihli raporda münker imzaların davacılara ait olmadığı kesin ve teferruatlı olarak bildirilmiş ise de, imzaların ne suretle taklit ve sahte bir şekilde tertip edildiğinin veya kopya edilip edilmediği münakaşa edilmediğinden ve tanık ifadelerinden vesaireden bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Dava imzada sahtekarlık iddiası olduğuna göre, HUMK.nun 275. maddesi uyarınca halli özel bilgiyi gerektiren bir hususa ilişkin bulunduğundan, özel nitelikte istihsal edilmiş olan iki rapor nazarı dikkate alınmasa dahi, mahkemece imzalar üzerinde beş defa bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve raporlar alınmıştır.
Bunlardan 9.11.1973 tarihli raporda imzaların davacılara ait olduğu, seçilen üç bilirkişiden birisi istinkaf etmiş olmakla beraber diğer iki bilirkişi tarafından düzenlenen 6.2.1974 tarihli raporda imzaların davacılara ait bulunmadığı, 23.9.1974 tarihli rapor ile buna ek 24.3.1975 tarihli raporlarda da, mahkemeye kesin kanaat verecek mütalaalar serdedilmediği ve son defa alınan 23.9.1975 tarihli raporda ise, imzaların davacılara ait olmadığı kesin bir şekilde ifade edilmiş bulunmaktadır.
Yukarıda da açıklandığı üzere uyuşmazlığın halli özel bir bilgiyi gerektirdiğinden bilirkişi incelemesine bağlı bulunmaktadır. Bu günkü teknik imkanlar da bunu mümkün kılacak durumdadır. İmzanın kendisine aidiyeti kesin surette tesbit olunamayan kimse o imza ile ilzam olunamaz ve bu husustaki en ufak bir şüphe ve tereddüt dahi onun sorumluluğuna engel olmalıdır. Nitekim mahkeme de, 11.12.1974 ve 6.6.1975 tarihli ara kararlarında bu endişesini açıklamak suretiyle yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması lüzumuna değinmiştir.
Senette ve ön mukaveledeki imzaların davacılara ait olup olmadığının bilirkişiler marifetiyle kesin surette tesbit edilmek ve toplanmış ve diğer deliller de birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece 11.12.1974 ve 6.6.1975 tarihli ara kararlarının gerekçelerinde de yetersiz olduğu ve mahkemeyi aydınlatıcı mütalaayı ihtiva etmediği açıkca belirtilen 23.9.1974 ve buna ek raporların 9.11.1973 tarihli ilk raporu teyit ettiğinden ve tanık ifadelerinden bahisle davanın reddi yolunda hüküm tesisinde isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA) ve (1.400) lira duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine ve ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine 10.12.1976 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.