 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1976/1606
K: 1976/2227
T: 27.04.1976
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı (İstanbul Asliye 2. Ticaret Mahkemesi)nce verilen 14.5.1975 tarih ve 222/265 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı avukatı tarafından istenmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, 25 - 30 bir lira değerindeki gayrimenkulünü davalıların satın almayı taahhüt ettiklerini, bu maksatla 2300 lira kapora verdiklerini karşılığında da bu miktarda bono aldıklarını, ancak birde açık bono aldıklarını ve bunu 100.000 lira olarak doldurarak icra takibine geçtiklerini, kendisinin lehinde bir muamele yapıldığını zannettiğinden bu takibe itiraz etmediğini, gayrimenkulüne haciz konduğunu, aslında davalılardan 100.000 lira almadığını, sadece 2300 lira borcu bulunduğunu ileri sürerek (hata, hile ve hulus ve saffetinden istifade sonucu) olanın iş bononun iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalılar savunmasında, davacının gayrimenkulünün satışı hususunda tarafların 100.000 lira üzerinde anlaştıklarını, ancak gayrimenkul iştirak halinde bulunduğundan satışın hemen mümkün olmadığını, gereken işlemlerin yapılması için, davacı, paraya ihtiyacı olduğunu bildirdiğinden kendisine 100.000 liranın ödendiğini ve buna karşı 100.000 liralık dava konusu senedin alındığını, bilahare davacı ferağa yanaşmadığı gibi parayı iade de etmediğinden icra takibi yapmağa mecbur kaldıklarını beyanla davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, dava dilekçesinde, bonodaki imzanın borçlu davacıya ait olduğu zahir bulunduğundan ve davaca hata ve hilenin maddi vakıalarını açıklamadığından ve dinlenen davacı şahitleri iddiayı teyit etmediği gibi davalı şahitleri savunmayı doğruladığından davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, dava dilekçesindeki ve sonraki beyanlarında, 100.000 liralık borcunun müvekkilesini ilzam etmiyeceğini beyan ederek, bunun iptalini istemiş ve bu arada bononun boş olarak verildiğini rızayı ifsat eden sebeplerin bulunduğunu ve müvekkilesinin okuma - yazması bulunmadığını, gündelikçi ve aklen malul bir kadın olduğundan, ağır ceza mahkemesindeki bilirkişi incelemesinde senedin sahteliğinin tespit edildiğinden söz etmiştir.
Bu durumda, davacı tarafın gerçek amacının gözönünde tutulması gerekir, bundan başka bir kimsenin beyanı -velevki temsilci tarafından izhar edilmiş olsun- kendi aleyhine yorumlanamaz.
Bu itibarla iptali istenen senet gerçekten sahte ise, davacının bu senedin geçerliliğini kabul ettiği ileri sürülemez. Dava dilekçesi münderecatının sonraki beyanlar da gözönünde tutularak yorumlanması, sahtelik iddiasının tevsi olarak kabulüne imkan vermez.
Hakim, kararlarında hayatın normal akışını ve içinde bulunduğu cemiyetin sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerinide düşünerek tarafların menfaatlarını, M.K.nun madde 4. gereğince hak ve nesafet ölçüleri içinde telif etmek mevkiindedir.
Bu durumda üzerinde uyuşmazlık bulunan senedin altındaki imzanın davacıya ait olup olmadığının yetenekli bilirkişiler aracılığı ile ve usulü veçhile incelenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi lazımdır. Hilafına mütalaa ile davacının senet altındaki imzanın kendisine ait bulunduğunu yorum yolu ile kabul ettiğini ileri sürmek ve buna müsteniden davanın reddine karar vermek doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA ve (1000) lira vekillik ücretinin davalılardan alınarak daavacıya verilmesine ve ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde teyiz edene iadesine 27.4.1976 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.