 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1976/8702
K: 1977/4023
T: 26.05.1977
DAVA : Davacı, işyerinin 506 sayılı yasa kapsamına alınması işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, anılan işyerinin 506 sayılı yasa kapsamına alınması işleminin iptaline karar vermiştir.
Hükmün davalı avukatınca tamyiz edilmesi üzerine, dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
KARAR : Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, davalı Kurumun sair temyiz itirazları yerinde değildir.
1- Dava konusu din hizmetlerinin görüldüğü caminin "mülhak vakıf" olduğu, Kurumca, vakıf mütevellisi adına yasa kapsamına alındığı çalışanların "Devlet Memuru" statüsünde olmadıkları, taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir.
Davacı idare, kendilerinin işveren olamıyacağı ve çalışan din görevlilerinin sigortalı sayılamıyacağı iddiaları ile bu işlemin iptalini istemiş mahkemece davacı idarenin işverenliği kabul edilmiş, ancak çalışan din görevlilerinin sigortalı sayılamıyacakları görüşü ile kurum işleminin iptali cihetine gidilmiştir.
Karar, davalı kurumca temyiz edildiğinden, taraflar arasında çözümlenecek sorun, çalışan din görevlilerinin sigortalı sayılıp sayılmıyacakları çevresinde toplanmaktadır.
Mahkemece, çalışanların işe alınma şekilleri ve ücretlerin hangi kurallara göre oluştuğu noktalarına ağırlık verilerek, arada bir hizmet sözleşmesi bulunamıyacağı ve giderek bunların sigortalı sayılamıyacakları sonucuna varılmıştır.
Gerçekten, 506 sayılı "Sosyal Sigortalar Kanunu"nun 2. maddesine göre sigortalı sayılabilmek için "bir hizmet aktine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar"dan olmak gerekmektedir. Başka bir anlatımla, sigortalı sayılmak için :
a) İş ilişkisinin kural olarak hizmet aktine dayanması,
b) Hizmet aktinin çalışana yüklediği edimin, işverene ait işyerinde görülmesi,
c) 506 sayılı Yasa'nın üçüncü maddesinde belirlenen "sigortalı sayılmayanlar"dan olmaması,
Koşulları hep birlikte gerçekleşmelidir.
Sigortalının bu tanımı, İş Kanunu'nun "İşçi" tanımını andırmakta ise de arada bir özdeşlik (= aynılık) olmadığı, örneğin sigortalı sayılmak için "ücret alınmasının" şart olmadığı, işçi sayılmayan kimselerinh dahi sigortalı sayılabilecekleri ortadadır.
Öbür yandan Borçlar Yasası'nın 313. maddesinde hizmet akti "...işçi muayyen veya gayrimuayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeyi taahhüt eder" şeklinde tanınmlanmıştır. bu tanımda, ücret, zaman, bağımlılık koşullarına önem verildği görülmektedir. Ne var ki 506 sayılı Yasanın yukarıda değinilen özellikleri gereği, aradaki ilişkinin hizmet akti ve giderek çalışanın sigortalı sayılabilmesi için "ücret" alınması şart değildir. O halde, söz konusu din görevlilerinin ücretlerini kısmen kamu hukuku ve kısmen ve vakfiyedeki esalara göre oluşmasının, belli olduğuna göre, sigortalılık niteliğini kazanmada etkisi olamıyacağı kuşkusuzdur.
Ayrıca ilgililerin 657 sayılı "Devlet Memurları Kanunu"nun 36. maddesinin 6. bendinde tanımlanan devlet memuru olmadıkları, aylık veya ücretlerini bir kamu kuruluşundan ve özellikle "kadrolu" olarak almadıkları ve giderek T.C. Emekli Sandığına tabi bulunmadıkları gözönünde tutulduğunda, işe alınmalarında uygulanan prosedürün, bir kamu hukuku "şart tasarrufu" na girişi öngörür biçimde "atama tasarrufu niteliğinde sayılamıyacağı da açıkça belirli. din hizmetlerinin önemi, din hizmetlerinin yeteneklerinin araştırılmasını gerektirdiğinden, salt dinsel ve idari yönden bu hizmetleri görmekte yeterliliğin saptanmasını ve denetimini sağlama amacını güden yasal kurallara uyulmasının yasanın bu amacı aşılarak aradaki ilişkinin niteliğini de etkiler bir kapsamda görülemiyeceği kuşkusuzdur.
Anılan Devlet Memurları Kanunu'nun değişik 4. maddesine göre kamu hizmetleri işçiler eliyle de görülebileceğinden, aradak ilişkinin hizmet aktine dayanışma olması koşulu ile, işverenin özel hukuk ya da kamu hukuku kişisi olmasının, görülen hizmetin "kamu hizmeti" niteliğinde sayılabilmesinin de sigortalı kabul edilebilme yönünden önemi yoktur.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın ücret ve işe alınma özellikleri yanlış değerlendirilerek noksan inceleme ile sonuca varılması isabetli sayılamaz.
Mahkemece yapılacak iş, çalışan din görevlileri ile çalıştıran arasındaki ilişkinin niteliğini saptamak için süre ve bağımlılık yönlerinden de çalışma koşulları incelenip, başka bir sözleşme türünün söz konusu olabilip olamıyacağını araştırmak, dinsel yükümlülüklerin yerine getirilmesindeki rolleri açısından konuyu değerlendirip bu şekilde bir sonuca varmaktan ibarettir.
O halde, davalı kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, 26.5.1977 gününde oybirliğiyle karar verildi.