 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1975/3
K: 1975/5
T: 21.04.1975
GİRİŞ : Kanun dışı yakalanan veya tutuklanan kişilere tazminat verilmesi hakkındaki 466 sayılı Yasa'nın uygulaması yönünden yerel mahkemerce sanığın yokluğunda verilen beraat kararları ile Yargıtay'ca onanan beraat kararlarının, ilgili sanıklara tebliği gerekip gerekmediği konusunda, Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Yargıtay 1. ve 5. Ceza Darieleri kararları ile Yargıtay 8. Ceza Dairesi kararları arasında aykırılık bulunduğunun, C. Başsavcılığı'ndan Yargıtay 1. Başkanlığı'na sunulan 13.1.1975 gün ve 1975/81 sayılı yazı ile bildirilmesi üzerine, 1. Başkanlık Divanı'nca yapılan incelemede, alınan kararlar arasında içtihat uyuşmazlığı bulunduğu görülerek içtihadı birleştirme yoluna gidilmesi gerektiği 27.2.1975 gün ve 14 sayı ile kararlaştırılmış ve 1. Başkanlık'ca evrakın ilgili kurula gönderilmesi sonunda 1730 sayılı Yargıtay Yasası'nın 19 ve 20. maddeleri uyarınca iş Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nca incelenmiştir.
24.3.1975 günlü ilk toplantıda, sözü geçen kararlar arasında içtihat aykırılığı bulunduğu oybirliği ile kabul edildikten sonra görüşmelere başlanmış ve oylamaya geçilmiş ise de yeter sayı elde edilemediğinden bir karar verilememiş olduğundan 21.4.1975 Pazartesi günü yapılan ikinci toplantıda görüşmeler yeniden devam edilmiş ve aşağıdaki karar verilmiştir.
II- İÇTİHAT UYUŞMAZLIĞINA YOL AÇAN DEĞİŞİK GÖRÜŞLERİN ÖZETLERİ :
Bir tarafta Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 24.11.1969 gün ve 207/507 sayılı kararı ile 1. Ceza Dairesi'nin 18.11.1965 gün ve 2440/2409 sayılı ve 20.2.1969 gün ve 361/541 sayılı kararları ve Beşince Ceza Dairesi'nin 20.3.1973 gün ve 605/652 sayılı kararlarında; 466 sayılı Yasa'nın ikinci maddesine göre beraet kararlarının kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde ilgilinin tazminat isteminde bulunabileceği; Yasada kararı öğrenme tarihinin başlangıç olarak kabulünü gerektiren bir hüküm bulunmadığı, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda da beraet hükümlerinin, özellikle Yargıtay Kararları'nın sanığa tebliğ edileceğini gösterir bir hükme yer verilmediği; bu nedenlerle sanığın yokluğunda verilen beraet hükmünün tebliği gerekmeyeceği belirtilmiştir.
Öte yandan, Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin 5.12.1974 gün ve 13003/15762 sayılı kararında, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 33. maddesine göre, yüze karşı verilen kararların tefhim olunacağı; diğer kararların ise ilgililere tebliğ edileceği, usulün 310. maddesince de söz konusu kararların tefhim veya tebliğ gününden başlanarak bir hafta içinde temyiz olunabileceği; sanıkların yokluğunda verilip tefhim olunan hükümler için temyiz süresinin tebliğ gününden başlayacağı, hükmün beraat niteliğinde olmasının sonucu değiştirmediği, özellikle 466 sayılı Yasa'nın öngördüğü tazminat hakkı bakımından, yoklukta verilen beraat kararlarının sanıklara tebliği konusunun ayrı bir önem ve ağırlık taşıdığı açıklanarak sanıkların yokluklarında verilip tefhim olunan beraat kararlarının ilgililere tebliğinin zorunlu bulunduğu kabul edilmiştir.
III- İLGİLİ YASA MADDELERİ :
466 sayılı Yasa'nın ikinci maddesinin ilk fıkrasında "1. maddede yazılı sebeplerle zarara uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle hakkında açılan davalar sonunda verilen beraat kararlarının kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde ikametgahlarının bulunduğu mahal Ağır Ceza Mahkemesi'ne bir dilekçe ile başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler denmektedir.
1412 sayılı CMUK'nun "Kararın tefhim ve tebliği" başlıklı 33. maddesinde ise, bu konu, "Alakadar tarafın yüzüne karşı ittihaz edilen kararlar kendisine tefhim olunur ve isterse kararın bir sureti de verilir. Diğer Kararlar tebliğ olunur. Alakadar olan taraf mevkuf ise tebliğ edilen varaka talebi halinde kendisine okunup anlatılır." Biçimde kurala bağlamıştır.
Anılan yasanın "Temyiz talebinin şerait ve müddeti" başlıklı 310 maddesinde, "Davayı temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir istida verilmesi veya bu hususta zabıt varakası tutmak üzere zabıt katibine yapılacak bir beyanla olur. Zabıt Varakası reis veya hakime tastik ettirilir. Hükmün tefhimi maznunun gıyabında olmuş ise bu mehil, tebliğ tarihinden başlar" denmektedir.
IV - GEREKÇE :
1412 sayılı Ceza Yargılamaları Usulü Yasası'nın "Kararlar, tefhim ve tebliğ başlıklı dördüncü faslında yer alan 33. maddesinde, ilgililerin yüzüne karşı verilen kararların tefhim olunacağı ve diğer kararların tebliğ edileceği esası kabul edilmiştir. Tebliğden maksat, sadece tarafların dava sonucunu öğrenmelerine yardımcı olmak değildir. Daha çok, yasal koşulları varsa ilgililerin kanun yollarına başvurmalarına olanak sağlamak amacı güdülmüştür. Nitekim anılan yasanın, temyiz isteminin koşullarını ve süresini hükme bağlayan 310. maddesinin incelenmesinde konunun önemi belirgin biçimde ortaya çıkmaktadır.
Bu maddeninilk fıkrasında davayı temyiz isteminin, hükmün tefhiminden bir hafta içinde yapılabileceği belirtilmiştir. 2. fıkrada ise, hüküm sanığın yokluğunda verilmiş ise bu sürenin tebliğ tarihinden başlıyacağı açıklanmıştır.
Görülüyor ki yasal hakların kullanılmasını sağlayabilmek için ilgililerin, haklarındaki karar ve hükümlerden haberdar edilmeleri Usul Hukuku'nun ana kuralları arasında yer almaktadır. Bildirilmeyen bir karar sonucunda, kişilerin yasal haklarını arayamaz ve alamaz durumda bırakılmaları, adalet ilkeleri ile bağdaştırılamaz.
İçtihat aykırılıklarının giderilmesi konusundaki hareket noktası, haksız tutuklananlara devletçe verilecek tazminata ilişkin 466 sayılı Yasa'nın uygulanmasında ortaya çıkan yeni görüşler olmuştur.
Gerçi, mahkemelerde ötedenberi benimsenen tutuma ve uygulamaya göre beraat kararlarının ilgili sanıklara tebliğinde bir yarar bulunmadığı ve yasal bir zorunluk görülmediği düşüncesine dayanıldığı söylenebilir. Ancak, 1964 yılında kabul edilerek yürürlüğe giren 466 sayılı Yasa'ın on yıllık uygulaması, bu yasada yer alan tazminat isteme hakkının kullanılmasında karşılaşılan güçlükler nedeniyle ihtiyaçlara ve toplumsal gerçeklere göre işin ele alınması gerekliliğini ortaya koymuştur.
Her ne kadar yasanın ikinci maddesinin ilk fıkrasında, birinci maddedeki haksız tutuklama ve benzeri nedenlerle zarara uğrayanların, haklarındaki kararların kesinleştiği tarihten başlayarak üç ay içinde tazminat isteyebilecekleri belirtilmiş ise de, yasa koyucu burada, ilgilinin bilgi kapsamı içinde bulunan bir kesinleşmeyi kastetmiştir. Aksi halde, bilinmeyen bir karara dayanılarak bir hakkın aranması veya istenmesi durumu ortaya çıkar ki, bu düşünce olarak dahi kabul edilemez. Bu durumda, yasadaki kesinleşmiş karar sözünü, ilgilinin haberdar olduğu kesin karar anlamında yorumlamak gerekir. Yokluğunda verilmiş bir kararın kendisine tebliğ edilmemesi halinde ilgilinin yasadan doğan tazminat isteme hakkını kullanması eylemli olarak olanaksız bir hale gelecek ve ilgililer bu konuda, yasanın amacı dışında bir takım güçlüklerle karşılaşarak haklarından yoksun kalacaklardır.
Böyle olunca, 466 sayılı Yasa'daki üç aylık başvurma süresinin tebliğ tarihinden, yani beraat eden kişinin kesinleşmeyi öğrendiği tarihten başlatılması gerekir. Çünkü başvurma, ilgilinin hakkındaki kararın kesinleştiğini öğrenmesi ile mümkün olacaktır. Bu nedenlerle bir süre tutuklu kalıp salıverildikten sonra yokluğunda verilen beraat hükümlerinin, anılan Yasa uygulaması yönünden mahkemelerce sanıklara tebliği zorunludur.
Öte yandan, beraat kararlarının Yargıtay'ca onanması halinde ve CMUK'nun 322. maddesi uyarınca Yargıtay'ın, davanın esasına hükmederek doğrudan doğruya beraat kararı vermesi durumunda da bu kararların yerel mahkemelerce ilgililerine tebliğ edilmesi gerektiği kabul edilmiştir.
8. Ceza Dairesi'nce benimsenmiş içtihat doğrultusunda beliren ve yukarıda açıklanan çoğunluk görüşüne karşı, azınlıkta kalan görüş Ceza Genel Kurulu ile 1. ve 5. Ceza Daireler'ince öne sürülen gerekçelere dayanmıştır.
Yoklukta verilen beraat kararlarının tebliğ edilmesi gerektiği görüşüne katılan üyelerden bazıları, beraat kararlarının sadece sanıkları meraktan kurtarmak amacı ile tebliğ gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Bir kısım üyeler ise, yapılan tebliğ üzerine sanıkların işbu beraat kararlarını, hukuki yarar bulunması koşulu ile ve gerekçesi yönünden edilebilmeleri gerektiğini belirtmişlerdir. Bu görüşler içtihadı birleştirme konusunun kapsamı ve amacı dışına taştığından oylamada bunlar üzerinde durulmamış ve 466 sayılı Yasa yönünden sınırlı olarak yapılan ikinci oylamada 40 oya karşı 57 oyla 8. Ceza Dairesi'nin görüşü benimsenmiştir.
V- SONUÇ :
Sonuç : Yukarıda açıklanan nedenlerle, yasa dışı yakalanan veya tutuklanan kişilere tazminat verilmesi hakkındaki 466 sayılı Yasa'nın uygulanması yönünden, yerel mahkemelerce sanıkların yokluğunda hükmolunan beraat kararları ile Yagrıtay'ca onanan ya da CMUK'nun 322. maddesi uyarınca verilen beraat kararlarının ilgili sanıklara tebliği gerekeceğine; sözü edilen 466 sayılı Yasa'nın ikinci maddesinde gösterilen üç aylık sürenin mahkemelerce yapılacak tebliğ tarihinden başlayacağına, 21.4.1975 günlü ikinci toplantıda çoğunlukla karar verildi.