 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1975/8-554
K: 1976/2623
T: 15.10.1976
- MERALARIN SINIRLANDIRILMASI (HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE)
- TESCİL KAVRAMI
ÖZET: Tescil günü, tutanakların onay günüdür. 0 halde, tapulama ile meydana getirilmiş sicillere karşı, sonradan 31. maddeye göre açılacak davaların dahi on yıllık hak düşürücü süreye bağlı olduğunun kabulü gerekir. Mer'aların sınırlandırılması tescil niteliğinde olmadığı yasada belirtilmişse de bu sözü yasa koyucu, bu tür taşınmazların özel mülkiyet konusu olmadığını anlatmak için kullanmış tır. Buradaki, "tescil" sözcüğünün teknik ve dar anlamda yorumlanması zorunludur.
(766 s. Tapulama K m. 30, 31/2, 35)
Taraflar arasındaki tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Bafra Asliye Hukuk Mahkemesi) nce davanın reddine dair verilen 28.1.1974 gün ve 971/929 - 974/41 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 9.12.1974 gün ve 2729- 6206 sayılı ilamiyle, (tescile tabi olmayan kamu taşınmazlarının sınırlarının belirlenmesi tescil niteliğinde olmadığından süre aşımından sözedilemeyeceği açılan davanın incelenmesi gerektiği) gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacı vekili.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Özel daire ile mahkeme arasındaki görüş ayrılığı tapulama sırasında mera olarak tesbit olunan ve tapulamanın kesinleşmesi üzerine tapu kütüğüne tescil edilen taşınmaz hakkında, tapulamada önceki hakka dayanılarak açılacak davaların 766 sayılı Tapulama Kanununun 31/2. fıkrası hükmüne göre on yıllık süreye bağlı tutulup tutulmayacağı yönünden ortaya çıkmıştır. Özel daire, meraların, sözü edilen madde hükmünce tescile tabi olmadığı nedeni i on yıllık sürenin bu tür taşınmazlar hakkındaki tapulamalar yönünden uygulanmayacağı düşüncesindedir. Mahkeme ise aksi görüştedir. Gerçekten 766 sayılı Tapulama Kanununun 35. maddesinde "meraların sınırlandırılması ile yetinileceği ve bu sınırı tescil mahiyetinde olmadığı belirtilmiştir. Ancak, mera, yaylak, kışlak gibi kamunun yararlanmasına ayrılmış orta mallarının tapulamada hak durumu ile geometrik durumunun saptanması da öngörülmüştür. Nitekim bu tür taşınmazların tapulama tutanakları, diğer özel mülkiyete konu olan taşınmazlar gibi düzenlenip geometrik durumları haritaları ile belli edilerek parsel numarası verilmek suretiyle Tapulama Kanununun 30. maddesindeki yöntem gereğince tapu kütüğüne geçirilmektedir. Daha açık bir anlatımla: Bu tür taşınmazlar, tapu kütüğünde sayfa işgal etmekte ve bitişik taşınmazlarla sınırdaş olduğu belirtilmektedir. Aynı zamanda hukuksal durumları dahi saptamakta ve bu yerlerin kamuya ayrılmış orta mal, bulunduğu, tapulamada tesbit edildiği gibi kütüğe yazılmaktadır. Buradaki hukuksal durum, herhangi bir gerçek ya da tüzel 1 ait bir hak niteliğinde olmayıp, taşınmazın kamu malı olduğunu değimlemektedir. O halde, Tapulama Kanununun 35. maddesindeki 1 "sınırlandırmanın tescil anlamına gelmediği" sözünü kanun koyucu, bu tür taşınmazların özel mülkiyet konusu olmadığını anlatmak için kullanmıştır. Tapulama Kanununda, kamunun yararlandığı orta malları için ayrı bir sicil yöntemi getirilmemiştir. Buradaki " tescil" sözcüğünün teknik ve dar anlamda anlaşılması zorunludur. Nitekim Tapulama Kanununun 35. maddesinin Hükümet gerekçesinde kasıtlı olarak "tescil anlamına gelmediği" hükmüne 35. maddede yer verildiği, böylece kamu tüzel kişileri arasında tahsis ve değiştirme olanağının sağlanması amaç güdüldüğü anlatılmıştır. Diğer yandan 766 sayılı Tapulama Kanununun 3 1/2. maddesinde yer alan on yıllık hak düşürücü süre, belli bir hakkın bu süre içinde aranmaması nedeni ile o hakka yönelik olarak kabul edilmemiş, sözü edilen maddenin Hükümet gerekçesinde de açıklandığı gibi, tapulama ile oluşturulan sicillerin uzunca bir süre geçtikten sonra artık tapulamadan önceki haklara dayanılarak açılacak davalar sonunda almayacak hükümlerle bozulmaması ve sicillerin kararlılığının saklı 1 1 1666 tutulması amacını gütmüştür. Kanun koyucu yıllar yılı büyük emek 've paralar harcanmak suretiyle oluşturulan kadastronun bozulmaması için bir tedbir olarak anılan hükmü getirmiştir. Tapulama Kanununun 35. maddesi hükmünce yapılan sınırlandırma işlemi, tapu kütüğüne geçirildiğine göre Tapulama Kanununun 31. maddesi hükmü çerçevesinde açılacak dava sonucunda taşınmazın hak ya da geometrik durumunun değişmesi doğrultusundaki hükümde kuşkusuz, sicilin değişmesi sonucunu doğuracaktır. Bu bakımdan 766 sayılı Tapulama Kanununun 31. maddesinin 2. fıkrasındaki hak düşürücü sürenin, tescil gününden başlatılmasına dayanılarak " sınırlandırma" tescil sayılmadığı nedeni ile bu tür tapulamaların on yıllık süreye bağlı tutulamayacağı görüşü, kanun koyucunun amacına ters düşmektedir. Aslında tescil günü Tapulama Kanununun 30. maddesi hükmünce tutanakların onay günüdür. O halde Tapulama Kanununun 35. maddesi hükmünce tapulama ile meydana getirilmiş sicillere karşı sonradan aynı Kanunun 31. maddesi hükmünce açılacak davaların dahi on yıllık hak düşürücü süreye bağlı olduğunun kabulü zorunludur. Bu nedenlerle, direnmeye karşı yöneltilen temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddedilmelidir.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan direnme kararının (ONANMASINA) 15 lira peşin alınmış olmakla başkaca harç alınmasına yer olmadığına 1510.1976 gününde oybirliğiyle karar verildi.