 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
6. Ceza Dairesi
E: 1975/2514
K: 1975/3349
T: 03.07.1975
DAVA : Üzerinde otuzmilyon liraya yakın ticari eşya yüklü olarak Libya'nın Tripoli Limanı'nda bulunan eski ismi Divan-Bakırlı ve yeni ismi Nico-Primo olan gemiyi kaptan ve mürettebatını geceleyin silahla tehdit edip gasp ederek Türkiye'ye getirmekten sanık A.R.D., M.G., İ.Ç., O.A., Y.R.D., H.T. ve Y.G. ve Fransız adli makamlarının kararı ile mülkiyeti kendisinden alınarak müsadere edildikten sonra cebri icra yolu ile satılan zikri geçen gemiyi gasp etmeye diğer sanıkları azmetirmekten sanık M.D. haklarında yapılan duruşma sonunda : suçları usulen sabit olduğundan TCK'nun 64, 495, 497/2, 522/1, 59, 525. maddelerine tevfikan onsekizer sene ondört ay ağır hapislerine ve cezaları kadar genel güvenlik gözetimi altında bulundurulmalarına ve haklarında 31 ve 33. maddelerin tatbikine ve Nico-Primo gemisinin müdahil Nicola Piccinini'ye iadesine dair (ÇANAKKALE) Ağır Ceza Mahkemesi'nden verilen 18.04.1975 tarihli hüküm resen tetkike tabi bulunmakla beraber duruşmalı olarak temyizen incelenmesi sanıklar tarafından da istenilmiş ve para depo edilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığı Yüksek Makamı'ndan onama isteyen 16.05.1975 tarihli tebliğname ile 20.05.1975 gününde daireye gönderilmekle ......... Mucibi tahkik ve tetkiki başka bir cihet kalmadığından oyçokluğuyla ittihaz olunan karar açıkça tefhim edildi:
KARAR : Suç konusu geminin eski sahiplerinden olan M.D.'nin baz mormin kaçakcılığına vasıta olması sebebiyle Fransız Mahkemelerinde açılan gemisinin müsaderesine ve satışına dair davalar için yaptığı itirazların, idari ve harici yollarla yaptığı müracaatların neticesiz kaldığını ve kanuni yollardan gemiye sahip olamayacağını görüp öğrenmesi üzerine bu gemiyi tekrar ele geçirmeye düşünüp kendisine en elverişli olan ele geçirme koşullarını tasarlayarak planladığı ve bu maksatla sanık Kaptan A.R.D. ve bu sanık vasıtası ile temin ettiği diğer sanıklarla olayı tertipleyerek Ahmet Kaptan motoru ile Fethiye Limanı'nda Tunus'a demir yüklemek bahanesiyle Tripoli Limanı'na 21.09.1974 günü hareket ettikleri ve vardıkları Tripoli Limanı'na 21.09.1974 günü hareket ettikleri ve vardıkları Tripoli Limanı'nda önceden bu limana hamuli getireceğini öğrendikleri armatör Nicola Piccini'ye ait olan Nico-Primo ismini almış bulunan geminin gelmesini bekledikleri olay günü geminin gelip limanda demirlediğini öğrenmeleri üzerine evvelce kararlaştırdıkları plan gereğince 30-31.10.1974 günü gecesi saat bir sıralarında suç arkadaşları ile birlikte sandal ile gemiye yanaşıp kaptan ve mürettebatını silah ile tehdit ederek zorlamak suretiyle gemiyi kendi ellerine geçirdikleri ve geminin Türkiye'ye getirilmesine engel olmamaları için gemi kaptan ve mürettebatını bir kamaraya hapsederek muhafaza altına aldıkları ve bu yolda elde ettikleri gemiyi sanıklardan A.R.D. kaptanlığında ve diğer sanıkların sevk ve idarelerinde çalıştırmak suretiyle Türkiye'ye getirirken geminin kaptan ve mürettebatını Yunan sularındaki bir adaya indirdikten sonra yollarına devamla gemiyi Türkiye'ye getirdikleri şikayeti doğrulayan tanıkların beyanları, sanıkların açık ikrarları ve düzenlenen tutanaklar ve dosyada bulunan diğer evrak münderecatı gibi olumlu delillere dayanılarak suçun subutu kabul, oluşa ve soruşturmanın neticelerine göre niteliği tayin ve cezadan indirmeyi gerektiren nedenler açıklanarak sanıkların savunmaları gerektirici sebeplerle reddedilmiş olmasına göre sanıkların temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Türk Ceza Kanunu'nun 495. maddesinde (her kim, menkul bir malın zilyedini veya cürüm mahallinde bulunan bir başkasını cebir ve şiddet kullanarak veya şahsen veya malen büyük bir tehlikeye düşüreceği beyanı ile tehdit ederek o malı teslime yahut o malın kendi tarafından zaptına karşı sukut etmeye mecbur kılarsa) denilmektedir. Bu ve bunun takip eden maddelerdeki) yağma suçlarının gerçekleşmesi için öngörülen unsurlar arasında malın, menkul olması gerekmektedir.
Ceza Hukuku'nda menkul "taşınabilir" malın tarifi yoksa da doktrin ve uygulamalarda bir veya bir kaç kişinin münferiden veya toplu halde kucaklarında, sırtlarında taşımaları, motor veya tabiat gücü ile itme ve çekmeleri suretiyle bir yerden diğer bir yere götürülebilen şeyler taşınabilir mallardır.
Gemilerin de bu tarifin kapsamı içinde taşınabilir mallardan olduğunda şüphe yoktur. Fransız ve Alman yasaları ve Yüksek Mahkemeleri de gemileri açıkca taşınabilir nitelikte mal olarak kabul etmişlerdir. Geminin bağlama limanı sicilinde kayıtlı olması hukuk yolu ile bir elden bir ele intikallerinin sicile işlenmesi zorunluluğuna ilişkin Ticaret Kanunu hükümleri yukarıdaki açıklamalara göre gemilerin taşınabilir mallardan sayılmasına engel değildir.
Yüzde 35 hissesi sanık M.D.'ye ait olup borçları için Denizcilik Bankası'na ipotekli bulunan Divanbakırlı şilebi Türkiye'den Fransa'nın Corente Limanı'na yaptığı Boraks maden cevheri nakli sırasında baz morfin kaçakçılığı yapılmasından ötürü gemi kaptanı R.K.S. ve arkadaşları hakkında Fransız mahkemelerinde soruşturma yapılmış Aix-en-Provence Mahkemesi'nin aldığı kararda adı geçen kaptan ve suç arkadaşları kaçakçılıktan hükümlendirilmekle birlikte geminin de zor alımına karar verilmiştir. Gemi sahiplerinin önce istinaf mahkemesine ve daha sonra temyiz mahkemesine yaptıkları müracaatlar bu mahkemelerce reddedilerek ceza ve geminin müsaderesi kararları kesinleşmiş ve gemi açık artırma sonucu önce Fransız Progomar firması tarafından satın alındıktan sonra bu firmanın satışından İsviçre firmasına ve İsviçre firmasının satışından en son gemiyi elinde bulunduran İtalyan Nikola Priccinini firmasına satılmış ve bu firma tarafından gemiye verilen Nico-Prima ismiyle ticari nakliyetta kullanıla gelmiştir. İtalyan firmasının gemi üzerindeki mülkiyet hakkı ve zilyetlik tasarruf yetkileri konusunda herhangi bir itiraz bahse konu olmadığı gibi bu hakları ve yetkileri tüm batı ülkelerinin yasalarında kabul ve himaye ettikleri mülkiyet ve zilyetlik hakları cümlesinden bulunmuştur.
İşte sanıklar ellerinden çıkmış olan gemi için yaptıkları her türlü müracaatlarının reddedilmesi ile artık yasal yollardan elde edemeyeceklerini öğrendikleri bu gemiyi bu defa haksız ve kanunsuz yollardan ellerine geçirmeyi tasarlayarak kararlaştırıp geminin hareket planlarını takip ile en son Libya'nın Tripoli Limanı'na hamüle nakledeceğini öğrenip bu yerden kaçırmak içni sanık Kaptan A.R.D.'ye ve bu sanık vasıtası ile temin ettiği diğer sanıklarla Ahmet Kaptan motoru ile Fethiye Limanı'ndan 21.09.1974 tarihinde hareketle Tripoli Limanı'na gittikleri olay gecesi de gizlice gemiye binerek kaptan ve mürettebatını silahla tehdit suretiyle cebir ve şiddet kullanarak gemiyi bu şahısların ellerinden almışlar. Gemi kaptanı ve mürettebatını da bir kamaraya kapatarak muhtemel engelleme hareketlerini önlemişlerdir.
Türk Ceza Kanunu'nun 308. maddesinde yazılı ihkakı hak suçunu işleyenin haklı olması zorunlu değilse de hakkını ihkak eden kimsenin hak saiki ile hareket etmesi ve iddia ettiği hakkın kanun ve objektif kurallara göre geçerli sayılan haklardan bulunması, yerine getirilmesi istenebilir, yani hakkın elde edilmesine yasal bir engel bulunmaması gereklidir.
Medeni Kanun'un 902. maddesinde yedinden sırkat olunan veya kendi tarafından kaydedilen veya rızası olmaksızın diğer herhangi bir surette elinden alınan bir menkulün zilyedi beş sene zarfında istihkak davası ikamesine yetkili kılındığı halde bu menkulün aleni müzayede veya pazarda veya ona mümasil eşya satan bir tacirden iktisap olunması halinde dava açmayı semenin iadesi şartına bağlı tutmuştur. Bu kural yalnız Türk Hususi Hukuku'nda değil bütün devletlerin hususi hukukunda bir nizami amme kuralı olarak ön görülmüş hatta devletler bununla da yetinmeyerek aralarında anlaşmalar yapmak suretiyle bu kuralların birbirine karşı geçerliliğini sağlama yollarına baş vurmuşlardır.
Yukarıda açıklanan olayda sanıkların yasalarla korunan bir hakları yoktur. Nitekim sanık M.D.'de savunmalarında bu gerçeği açıkca itiraf etmiştir.
Geminin bağlama limanındaki sicil kaydının Fransız Mahkemeleri'nin kararlarına rağmen silinmemiş olması sanıkların gemi üzerinde haklarının devamı anlamında değil Denizcilik Bankası'nın bu gemi üzerinde ipotekli olmasından ileri gelmektedir.
Yukarıdaki açıklamalara göre sanıklar vekillerinin mürafaalı inceleme sırasındaki savunmaları yerinde görülmediğinden reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan sanıklar haklarındaki hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (ONANMASINA), ve depo paralarının geri verilmesine, suçun subutunun kabulünde oybirliği ve niteliğinde oyçokluğu ile 03.07.1975 tarihinde verilen karar Yargıtay C. Başsavcı yardımcılarından İ.N.T. huzuru ile sanıklar vekillerinden Avukat S.P. ile F.D.'nin yüzlerine karşı açıkca tefhim edildi.
KARŞI OY YAZISI
Yüzde 35 payı sanık M.D.'ye ait ve üzerinde Denizcilik Bankası lehine birinci derece ve birinci sırada bir milyon sekizyüz küsür bin liralık ipotek tesisi bulunan Divanbakırlı şilebin Fransa'ya boraks madeni götürmekte iken, bir uyuşturucu madde kaçakçılığına konu teşkil etmesi nedeniyle Fransız makamlarınca gemiye el konularak olay mahkemeye aksettirilmiş ve yine Faransız mahkemelerinde yerel kanunlar muvacehesinde geminin müsaderesine ve ihale suretiyle satılmasına karar verilerek bu karar mahallen uygulanmaya konmuştur.
Fransız mahkemelerince ittihaz ve infaz olunan mezkür kararın hukuka uygunluk derecesi ve karara mesnet alınan delillerin doğruluk ve yeterlilik değeri, ve bu delillerle Türk mahkemelerinden bu yolda ve bu kadar vahim sonuç doğurabilen bir kararın çıkabileceği kabuli münakaşadır. Bu nedenledir ki, maznun M.D. hakkından vazgeçmeyerek kendisine reva görülen bu haksızlığı bertaraf etmek için dosyada belirlenen her türlü kanun yoluna başvurmayı ihmal etmemiş, halende hakkını aramakta musır bulunmuştur. Yine dosya münderecatından çıkarılan oluşlara göre, üzerindeki el değiştirmeler hukuka uygun görülmediği için halen dahi İstanbul Bağlama Limanın'dan kaydı silinmemiş ve üstündeki ipotek kaydı devam eden geminin, Fransız makamlarınca da kendi bağlama limanlarına kaydı yapılamamış ve bir nev'i hileye başvurularak, gemi sicili tutulmayan küçücük bir devlet mensubu Trans-X Firması'na satılarak isim değişikliği yapılıp oradan da İtalya'ya devredilerek yeni bir sicil kaydı tesis olunmuştur. Sanık M. bütün bu olanları teessürle izlemekte ve kendilerine güvendiği bütün hukukçulara başvurarak yapılan haksızlığa çare aramaktadır. Filhakika tüm hukukçular, savunmaya göre M.D.'yi haklı bularak ona yol göstermiş, eğer gemiyi yurda kaçırabilirse denediği hukuki yolların biraz daha kolaylıkla takip ve hal yoluna sokabileceği inancını vermiştir.
Yine dosya münderecatından anlaşılacağı üzere, sanık M. vücuda getirdiği bir ekibi harekete geçirerek, günlerce izlediği gemisini bir aydan fazla da Libya'da bekledikten sonra ele geçirerek Çanakkale'ye getirmeye muaffak olmuş ve geminin değerinden çok daha fazla ve yirmi milyon tutarında olan hamulesini sahiplerine iade etmiştir.
Sanık M. çeşitli yönlerden kendisini haklı görmektedir. Evvela geminin uyuşturucu madde naklettiğine ve Fransız mahkemelerinin verdiği karara inanmamaktadır. İkincisi, müsadereyi haklı bulmamaktadır. Çünkü gemi tümüyle kaçakçılığa tahsis edilmiş değildir. Yapılan ihale usulsüzdür ve ihalenin feshi için yaptığı müracaat derdestir. Fransız makamlarınca verilen müsadere kararı Türkiye için geçerli değildir. Çünkü gemi Türk bağlama limanına kayıtlıdır ve kaydı sildirilmemiştir.
Yukarıdaki görüş ve düşüncelerle hareket eden M.D. ve arkadaşlarının fiillerinde gasp suçunun bilhassa manevi unsurunu diğer tabirle kast unsurunu bulmak mümkün görülmemiştir. Bu sanıklara Akdeniz'e gemi avcılığına çıkmış bir korsan gözü ile bakmak oldukça yanlış bir davranış olur. Çünkü eğer böyle bir niyetleri olursa, Akdeniz'de daha çok müsait şartlarda seyreden gemiler duruken Afrika sahillerine kadar gidip günlerce kendi gemilerini beklemeye ne zaruret kalırdı. Ayrıca gemilerin menkul mal mı gayrimenkul mal mı olduğu dünyaca da henüz halledilmiş olmadığı gibi mevzuatımızda bunu kesin olarak belirlemiş değildir. İki yön içinde açıklanmış çeşitli görüşler vardır. Fakat eğer bunlar sıralanacak olursa gayrimenkul olduğu yolundaki görüşlerin ağırlık kazandığı görülecektir. Üzerinde ipotek tesis edilebilmesi, bir bağlama limanına kayıtlı olma mecburiyeti, gemi satışlarını ve yeniden tescillerinin kayıt ve şarta tabi bulunması, gayrimenkul olduğu yolundaki görüşlere kuvvet kazandırmakta bulunmuştur. Bu itibarla asrımızda bir gemi gasbını düşünmek en iptidai memleketler için dahi bahis konusu olamayacağı gibi şu anda tek bir misal verilebilmesi mümkün değildir. Kaldı ki, hamulesi kendi değerinden bir kaç kat fazla olan geminin hamulesinin bırakılıp kendisinin alınması mantıken de izah olunamaz. Tekrar etmek yerinde olur ki, yaşadığımız dünyada gemi soygunu hiç bir zaman hiç bir yerde işlenmesi mümkün olmayan muhal bir suçtur. Böyle bir suça teşebbüs edenlerin aklından şüphe etmek, cezaevi yerine bir akıl hastahanesine göndermek daha yerinde olur.
Fiile tekaddüm eden bir hadise vardır. İlgi devam etmektedir. O hadiseye bağlı olarak onun devamı şeklinde telakki edilmesi gereken mertçe, büyük bir cesaretle tarihe geçecek kadar emsalsiz biçimde işlenmiş böyle bir olayın faillerine, toplumumuzda adi ve bayağı olan telakki edilen gasp suçu sanıkları nazara ile bakmak kanaatimce insafla bağdaşacak bir hareket telakki edilemez.
Yukarıda arz edilen nedenlerle hükmün bozulması reyindeyim.
KARŞI OY YAZISI
Duruşma tutanağı münderecatına, sanıkların ve vekillerini açık ve samimi savunmalarına, dosyada mevcut belgelere ve mürafaalı inceleme sırasında sanıklar vekili tarafından dairemize tevdii olunan 16.06.1975 tarihli Prof. S.D. ve Prof. T.Ç. imzalı yazıdaki düşüncelere göre; sanıklardan M.D. suç konusu geminin hissedarı olup bu gemi M.d. ve F.B. donatma ortaklığı adına İstanbul Gemi Sicili'nin 3911 numarasında Divanbakırlı adı ile kayıtlıdır. Gemi 1971 senesinde Bandırma'da yüklediği Boraks madeninin Fransa'nın Marsilya Limanı'na götürmüştür. Anılan geminin 2. kaptanı R.K.S. bu gemi ile Bazmorfin naklettiği iddasıyla hakkında Fransız Aix-En-Provence bidayet mahkemesine dava açılmış ve yargılama sonunda uyuşturucu madde kaçakçılığı suçundan mahkumiyetine ve geminin müsaderesine karar verilmiştir. Bu karar Fransız Aix-En-Provence istinaf ve temyiz mahkemelerince onanmak suretiyle kesinleşmiştir. Yalnız mahkum olan R.K.S. geminin maliki olbmadığı gibi gemi sahibi M.D.'nin de bu suçla bir alakası yoktur. Gemi yargılama sırasında Fransız yetkili makamlarınca Fransız Progomar Şirketi'ne satılmıştır. Gemiyi satın alan şirket Türk makamlarına başvurarak Türk gemi sicilindeki kaydın silinmesini istemiştir. Yetkili merciin olumsuz cevabı üzerine yeni kaydın tesisine ve geminin çalıştırılmasına imkan bulamayan şirket gemiyi bir süre sonra İtalyan Uyruklu Armat Piccinini Niecola'ya satmıştır.
Gemi üzerinde hakkı olduğuna inanan sanık M.D. şahsi inanışı ile yetinmemiş ve keyfiyeti güvendiği hukukçulardan sormuştur. Müşavirlerinin olumlu cevapları üzerine inanışı daha da kuvvetlenen sanık hakkını zorla istihsal etmeye karar vermiştir. Bu iş için diğer yedi sanığı bulmuş, onları da haklı olduğuna inandırmış ve "Divanbakırlı" gemisini Türkiye'ye zorla getirmeleri için bu sanıkları temin ettiği başka bir gemi ile Libya'nın Tripoli Limanı'na göndermiştir. Burada uzun bir süre bekleyen sanıklar İtalya'dan 30 milyon lira değerinde eşya yüklü olarak limana gelen Divanbakırlı (Niko Primo) gemisine girip silah tehdidiyle kaptan ve mürettebatı tesirsiz hale getirdikten sonra geminin yönetimini ellerine almak suretiyle Türkiye'ye müteveccihen yola çıkmışlardır. Kaptan ve mürettebatı Türkiye'ye yakın Yunanistan'ın Karistos Limanı'na çıkarıp gemiyi eşyayı ile birlikte getirip İstanbul Limanı'nda ilgili merciye teslim etmişlerdir.
Bu açıklamalardan sonra sanığın gemi üzerindeki iddiasını haklı gösteren, başka bir ifade ile yasalara göre hak iddiasını gerekli kılan nedenler üzerinde durmak ve bunun için de TCK'nun karşısında Faransız Ceza Mahkemesi'nin özellikle fer'i ceza niteliğinde bulunan müsadereye ilişkin kararını ve geminin yasalarımıza göre hukuki durumun incelemek gerekir. Zira bu inceleme sanıklara yükletilen suçun vasfını tayinde faydalı olacaktır.
Ceza Yargısı Devletin egemenlik hakkını ilgilendirdiğinden, yabancı memleket ceza mahkemesi kararlarının ülkedeki etkisi muayyen koşullara bağlanmıştır.
TCK'nun "birinci kitap, birinci bab ceza kanunun tatbiki" kısmında yer alan 3/8. maddelerinde bu hususlar açık olarak hükme bağlanmıştır. 8. maddede Türk Kanunlarına muvafık olmak ve C. Savcısı'nın talebi bulunmak şartıyla yabancı memleket ceza mahkemesince gerek asli ve gerekse fer'i olarak hükmolunan mahrumiyet ve iskatı ehliyet cezaları netayicinin Türkiye'de cari olacağına mahkemenin karar verebileceği ve keza 87. maddesinin 4. fıkrasında sayılan suçlardan dolayı yabancı memleket ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin tekerrüre esas tutulacağı emredilmiş olup, bunların dışında yabancı memleket ceza mahkemesi karalarının Türkiye'de geçerli olacağına dair herhangi bir kayıt mevcut değildir. O halde Fransız ceza mahkemesinde geminin müsaderesine dair verilen kararın Türkiye'de geçerli olmasına kanuni imkan bulunmamaktadır. Esasen baz morfin nakleden R.K.S.'nin nakilde kullandığı vasıtanın (geminin) sahibi olmadığına göre işlediği bu suçtan dolayı geminin Türk mahkemelerince de müsaderesine TCK'nun 36. maddesi müsait değildir.
Geminin mülkiyet yönünden hukuki durumuna gelince :
Türk Ticaret Kanunu'nun 866. maddesinin 2. fıkrasında Türk gemi sicilinde kayıtlı bulunan gemi üzerindeki mülkiyetin iktisap ve zianın Türk kanunlarına tabi olduğu kabil edilmiş bulunmaktadır. Gemi, Türk gemi sicilinde sanık M.D. ve ortağı adına kayıtlı olup yetkili Türk merciince kayıt silinmemiş bulunmasına göre mülkiyetin sanık ve ortağına ait olduğunu kabul etmek gerekmektedir.
Özetlemek Gerekirse :
1 - Gemi, gemi sicilinde sanık M.D. ve ortağı adına kayıtlı olup yasalarımıza göre bu kayıt terkin edilmemiş bulunmasına nazaran sanığın suç konusu gemi üzerindeki mülkiyet hakkı devam etmektedir.
2- Fransız ceza mahkemesinin müsadereye ilişkin kararı Türkiye'de geçerli olmadığı gibi yasalarımıza göre de geminin Türk mahkemesince müsaderesine imkan yoktur.
Sanıkların 30 milyon lira değerinde eşya yüklü gemiyi İstanbul'a getirip yetkili merciye teslim etmiş olmaları ve eşyaya hiç el sürmemiş bulunmaları savunmalarında haklı olduklarını göstermektedir. Şayet haklı olduklarına inanmamış ve gasp niyetiyle hareket etmiş olsalardı geminin çok üstünde değer taşıyan eşyaları alıp kaçırırlar ve gemiyi de bırakırlardı. Zira Türkiye'de yetkili merciin izni olmadıkça gemiyi kullanmalarına kanuni imkan olmadığını bilmektedirler.
Şu izahlar karşasında Türk Hukuku bakımından, Fransız Ceza Mahkemesi'nin verdiği müsadere kararının Türkiye'de geçerli sayılamayacağına ve gemi mülkiyetinin kendisinde bulunduğuna haklı olarak inanın sanık M.D. ve arkadaşlarının eylemi TCK'nun 308/3. maddesine uygun kendiliğinden hak alma niteliğinde olup olayda gasp suçunun kanuni unsurları teşekkül ve tekevvün etmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün bozulması reyindeyim.