Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1975/3743
K: 1975/7667
T: 16.06.1975
DAVA : Davacı avukatları; davalı idarenin müvekkilinin bitmiş inşaatına haksız olarak elektirik bağlatmadığını ve 8.000 lira civarında trafo iştirak payı istendiğini ileri sürerek davalının muarazasının önlenmesine ve trafo iştirak payı alınmaksızın elektrik bağlanması gerektiğine karar verilmesini istemiştir.
KARAR : Yapılan yargılama sonunda; dava, belgelerle sabit olduğundan davalı idarenin trafo iştirak payı namı altında davacıdan ek ücret talep etmek şeklinde vaki muarazasının önlenmesine karar verildiğine ilişkindir.
Temyiz eden : Davalı E.G.O. Genel Müdürlüğü avukatı.
Temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı; iskan ruhsatı alınmış olan Ankara Maltepe Kubilay Sokak 27 numaradaki mevcut binasına ilave ettirdiği 7 nolu dairesi ile kalorifer dairesine davalı idarenin trafo iştirak payı almadan elektrik ve havagazı bağlamayacağını söyleyip abonman sözleşmesi yapmadığını, bunun üzerine mahkemeye başvurarak tedbir yolu ile elektrik ve havagazı bağlattığını ileri sürerek, davalının trafo iştirak payı altında bir para isteyemeyeceğinin tesbitine ve bu yolla vaki muarazasının önlenmesine karar verilmesini istemiş;
Davalı ise; davaya idare yargı yerinde bırakılması gerektiğini, davacının dairesinin bulunduğu apartmana teknik imkansızlıklar nedeniyle ceryan verilemediğini, yasal ve teknik olanaksızlıkların varlığı halinde idarenin böyle bir hizmeti götürme zorunluğu bulunmadığını, bu durumlarda encümenin kararına uygun olarak abonman sözleşmesi yapmak isteyenlerden trafo iştirak payı adı altında bir para istendiğini, bunun talimatnamelere uygun olduğunu, trafo yapılmadan her isteyen ferdle elektrik abonman sözleşmesi yapılması halinde, bu kerre tüm vatandaşların voltaj düşüklüğünden zararlara uğrayacağını, bu gibi konularda tedbir kararları verilmesine usul hükümlerince olanak bulunmadığını, ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
1- Gerçekten davalı E.G.O. İdaresi bir kamu tüzel kişisi olup gördüğü hizmet kamu hizmeti ise de; kamu hizmeti gören idare ondan yararlanmak hakkını taşıyan bütün kişilere, kendisinin olanakları el verdiği oranda ve eşitlikte işlem yapmak zorunluluğundadır. İdarenin objektif şartlarla ilan ettiği hizmetlerin yapılması için kendisine düşeni yerine getiren kişi, bu hizmetlerden yeterince yararlanma hakkını haizdir. Belirli bir bedel karşılığında ve bazı şartlar altında yararlanılan hizmetlerin genellik vasfı olmayıp, akdi bir niteliği vardır. Yukarıda da belirtildiği gibi kişilerin belirli şartlara uymak (intibak etmek) ve bir bedel vermek suretiyle faydalandığı bu tür sözleşmeler "iltihaki sözleşmeler"dir. İltihaki sözleşmeler (Contrata d'adhesion); bir kamu hizmeti ifa edip hukuken veya eylemli olarak (fiilen) tekel durumu arzeden ve halkın bağlanması gereken (nakliye müesseleri elektirik, havagazı ya da PTT. Su İşletmeleri gibi) teşebbüslere ait formüle edilmiş sözleşmeleri ifade eder. Bu sözleşmelerin ayırıcı tarafı, halkın bunları ya kabul yahut reddedebilmesindedir. Teşebbüsün, yerine getirmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmeti gereğince icap, genel ve devamlı bir nitelik taşır, herkes herzaman böyle bir icabı kabul edebilir. Bu itibarla teşebbüs, icabı kabul eden bir özel ya da tüzel kişi ile (eğer o kişi gerekli şartları haiz ise) sözleşme yapmaktan kaçınamaz ve hele tekel durumunun kötü niyetle istismarı niteliğinde şartlar ileri süremez. (Dr. H. Becker - İsviçre Medeni Kanunu Şerhi - VI. Cilt - Borçlar Kanunu - 1. Kısım Genel Hükümler - Fasikül I - Dr. Bülent Olcay çevirisi - Ankara 1967 - Sayfa 25, N. 44/4). Hatta Becker, bu konuda daha ileri gitmekte ve aynen sürekli iş ilişkilerinde, alacaklı, eski borç bakiyeleri nedeniyle, kendi edasını (taahhüdünü) bu borcun ödenmesine kadar talik edebileceği halde, örneğin su işletmesinin, konkordato borçlusuna içme veya kullanma suyu göndermeyi, konkordatoda kendisine düşen alacak hissesinin ödenmesi şartına bağlayamaz. (age. - 25).
İltihaki sözleşmelerin niteliği, konusu 05.04.1944 gün ve 12 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nda da etraflı olarak dile getirilmiştir. taraflardan biri olan idarenin, evvelden birtakım şartları hazırlayarak bunları bir icap şeklinde umuma arz ve ferdin bu şartları zimnen kabul suretiyle hizmetten faydalanması şeklinde tecelli ve tezahür eden ve özel hukuk alanında sigorta ve nakliye mukaveleleri gibi emsali bulunan bu sözleşmeler de onların tamamen aynıdır. Bunlar özellikle, ticari veya sınai niteliği daha kuvvetli görülen teşebbüsler olup Demiryolları, tramvay ve diğer nakil vasıtaları, su, havagazı, telefon, radyo, televizyon gibi faaliyetler bu sınıfa dahil bulunmaktadır.
Bu teşebbüsler Devlet (kamu idaresi) ya da mahalli idareler veya kamu kurumları tarafından işletildiği vakit, bunların ticari bir teşebbüs teşkil edeceği, bu kurumlarla fertler arasındaki ilişkinin özel hukuk kurallarına tabi olacağı ve bunun sonucu olarak anılan işler karşısında ferdin durumunun tamamen akdi nitelikte bulunduğunu kabul etmek gerekir. Nitekim fertlerle anılan idareler (Demiryolları, telefon, gaz, elektrik, su gibi) arasındaki ilişkinin kural ve hükümleri, akdedilen ve "abonman mukavelesi" denilen bir mukavelename ile düzenlenir. Bu gibi hallerde ekseriyetle ferdin bu hizmetten yararlanması yukarıda anılan mukavelename (abonman sözleşmesi) ile mümkün olduğundan ve bu sözleşme (özel hukuk sözleşmesi) niteliğinde bulunduğundan, bu yüzden çıkan uyuşmazlıkların dahi özel hukuk kurallarıyla ve genel mahkemelerde çözümlenmesi gerekecektir.
O halde buraya kadar yazılanlardan çıkan sonuç şöylece özetlenebilir.
İdarenin objektif koşullarla ilan ettiği ve tekel durumundaki hizmetlerin yapılması için genel ve devamlı bir nitelik arzeden (icabın) fert tarafından kabulü halinde idare (iltihaki sözleşmeyi) herhangi bir yasal ya da teknik sakınca yoksa yapmakla ve hizmeti ferde ulaştırmakla görevlidir. Bu tür sözleşmelerin tek ve özel niteliği budur.
Ancak hemen belirtmek gerekir ki, idarenin bu şekildeki hizmetler konusunda sözleşme yapma zorunluğu hiç kuşku yoktur ki, hizmetten yararlanmak isteyen ferdin gerekli koşulları haiz olması ve hizmetin götürülmesinde yasal ve teknik olanaksızlıkların bulunmaması ile sınırlıdır.
Olayımızda, davacının yapısının kullanma izni (iskan ruhsatı) bulunduğu ve 6785 Sayılı Kanun'un 16 ve 18. maddeleri hükümlerince belediye hizmetlerinden yararlanması gerektiği ve dolayısıyla yasal koşulları haiz olduğu bir gerçektir. Ancak, davacının dairesine elektrik bağlanması için bu koşul yeterli değildir. Bu koşuldan başka ayrıca idarenin kendisinden elektrik akımı isteyen kişilere bunu sağlama olanağına sahip olması, diğer bir deyimle ortada teknik bir olanaksızlığın bulunmaması gerekir. O halde, herşeyden önce davanın çözümü, davalı idarenin elektrik akımı sağlaması konusunda teknik bir olanaksızlığın söz konusu olup olmadığının saptanmasında düğümlenmektedir. Gerçi, yukarıda etraflıca belirtildiği gibi davalının tekelinde bulunan bu kamu hizmetinin ondan yararlanmak hakkını taşıyan bütün kişilere eşitlikle sağlanması idare hukukunun ve iltihaki sözleşmelerin bir gereği ise de; idarenin elindeki teknik olanaklar dışında yararlanma isteyen fert de özel bir durumda bulunduğundan, bu durumun gerektirdiği yeni koşullara yine objektif esaslara göre uymak zorunluğundadır. Çünkü, fert, idarenin içinde bulunduğu özel durumlara, olanaksızlıklara rağmen, idareyi daha büyük külfetlere katlanmaya zorlayamaz. Bu itibarla eğer idare mali ve dolayısıyla teknik olanaksızlıklar içinde bulunuyorsa, pek doğal olarak kendisinden elektrik isteyen kişilere bunu sağlamak zorunluğu altına sokulamayacağından, bu gibi durumlarda bazı tesisler yapılmasını, giderler ödenmesini yine objektif koşullarla fertten isteme hakkını kazanacaktır. Nitekim idare de, davacıdan bu mali ve teknik olanaksızlıklardan söz ederek yeni bir muavvile merkezi kurulması için davacıdan iştirak payı adı altında bir para istemiştir. Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu elektrik sorunu bu yurt içinde yaşayan bütün vatandaşların gözünden kaçmayan güncel ve önemli bir konudur. O halde mali ve teknik olanakların tesbiti yoluna gidilmeksizin bu sorunun halli mümkün değildir. Nitekim Dairemizin 24.04.1970 gün ve 3702/3483 sayılı ve yine H.G.K.'nun 15.04.1972 gün ve 971/4-34 E. 247 K. sayılı ilamlarında aynı konu ile ilgili bir olayda, soruna ışık tutulmuştur. Anılan bu ilamlardan da açıkca anlaşılacağı gibi mahkemece yapılacak iş, elektrik tüketiminin en fazla olduğu bir mevsim ve saatte mahallinde ya da gerekli görülecek yerlerde ehil bilirkişiler eliyle yaptırılacak bir inceleme ile, idarenin teknik olanaklarının bu hizmeti yerine getirmesine engel olup olmadığının dolayısıyla bu olayda iyiniyetle hareket edip etmediğinin saptanması ve ayrıca idarenin mali olanaklarının da tahkiki suretiyle sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir. Mahkemenin anılan yönleri gözönünde bulundurmaksızın noksan inceleme ile davalının muarazasının önlenmesine karar vermesi usul ve yasaya aykırıdır.
2- Önemli görülmesi bakımından burada ikinci bir yön üzerinde durulmasında da yarar görülmüştür.
Bilindiği gibi, tedbir kararlarının niteliği ve hangi hallerde tedbir kararı verilebileceği HUMK'nun 101 ve onu izleyen maddelerinde dile getirilmiştir. Mahkeme ise, dayandığı yasa hükmünü ve dayanağını göstermeden davacı yararına ihtiyati tedbir kararı vermiş ve özel hukuk alanına giren ve ancak tarafların serbest iradesi ile yapılması şart olan bir abonman sözleşmesinin yapılmasına, davacının abone kaydedilmesine ve bunun doğal sonucu olarak elektrik akımı bağlanmasına karar vermiş bulunmaktadır. Herne kadar mahkeme tedbir kararına dayanak olacak yasa hükmünü göstermemiş isede bunun usulün 103. maddesi olabileceği anlaşılmaktadır. Oysa davaya konu olayda anılan 103. madde hükmünde öngörülen (geciktirilmesinde tehlike olan veya önemli bir zarar olacağı anlaşılan bir hal) yoktur. Gerçi, tehlike ve zarar kavramları subjektiftir, kişiye göre değişebilir ve bu konuyu takdir hakime ait bir yetkidir. Ne varki, olayımızda ne böyle bir tehlike ve ne de hemen doğması melhuz bir zarar söz konusu değildir. Kaldıki gerek bilimsel ve gerekse yargısal görüşlerde, mahkemece davanın ve uyuşmazlığın esasını halleder şekilde bir ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği genellikle kabul edilmektedir. Anılan 103. maddeye göre ittihaz edilecek tedbir önemli bir zararın ya da tehlikenin önlenmesine ilişkin olmalıdır. Davacının, ancak bazı kayıt ve şartlarla yararlanabileceği sosyal bir ihtiyacını sağlarken diğer tarafı ve hatta, tedbire itiraz dilekçesinde etraflıca belirtilen şekilde büyük bir vatandaş kitlesini çok daha büyük tehlike ve zarara itmenin yasa koyucunun 103. madde ile güttüğü amacı aşacağında hiç kuşku yoktur ve bu nitelikte bir tedbir kararı verilmesini de yasa asla öngörmemektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi teknik bir konunun çözümlenmesine bağlı bu davada bu şekilde bir tedbir kararı verilmesi de uygun görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin harcın istek halinde geri verilmesine 16.06.1975 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
1580 Sayılı Belediye Kanunu'nun 19. maddesinin 4. bendi hükmünce doğrudan doğruya yapılmak ve işletilmek şartıyla elektrik tesisatı kurmak ve işletmek belediyelerin yalnız hakkı değil aynı zamanda görevidir. Ankara şehri için bu hak ve görev 4325 sayılı kanun ile kurulan Ankara elektrik ve Havagazı İşletme Müessesesi'ne verilmiştir. Sözü edilen Kanunun 3. maddesine göre Ankara Belediyesi sınırları içindeki elektrik ve havagazı tesislerini onarmak, ihtiyaca göre değiştirmek, düzeltmek ve genişletmek işletme müessesesinin ana görevidir. Aynı Kanunun 7. maddesine göre ise İşletme Müessesinin bir organı olan idare encümeni, her yıl işletmenin ertesi yıla ait işletme, kurma, genişletme, yapma ve düzeltme işlerini ve bunların mali ihtiyaçlarını gösteren bir iş programını hazırlayarak ilgili bakanlığının onayına sunmakla yükümlüdür. Yine ayni Kanunun 21. maddesinde elektrik ve havagazının gerçek ve tüzel kişilere tarifelere göre verileceği hükme bağlanmıştır. Bütün bunlardan çıkan sonuç, elektrik istihlak etmek isteyenlerden alınabilecek paranın sadece tarife gereğince verilmesi gerekiyorsa bunu elektirik işletmesinin kendi parasıyla yapmaya mecbur bulunduğu, bu işi bütçesine koymadığından söz ederek yurttaştan yapacağı işe katılmak payı diye bir para istemesinin yasaya aykırı olduğudur.
Çoğunluk hizmetin ferde ulaştırılmasını, yasal ve teknik sakınca bulunmamasına bağlamaktadır. Olayda yasal sakınca bulunmadığında oybirliği vardır. Teknik sakıncaya gelince yeni binalara elektrik verilmesine mevcut şebekenin elverişli olmadığı ileri sürülmektedir. Oysa bu sakıncayı yaratan davalı işletmenin kendisidir. Şebeke yetersiz ise işletme, onu genişletme yoluna gider. Eğer elektriğin verilmesi şebekeye yeni bir trafo eklenmesini gerektiriyorsa bunu iş programına alarak yapar, fakat yapılması için gerekli gidere elektrik verilmesini isteyenlerin katılmasını, özellikle onların elektriksiz kalmış olmalarından düştükleri müzayaka halinden yararlanarak isteyemez. Belki artan giderini gözeterek tarifelerde bir değişiklik yapabilir. Kamu giderlerine doğrudan doğruya katılma zorunluğu ancak kanunda konulabilir.
Kaldı ki davalı işletmenin bu isteğinde samimi olmadığı görülmektedir. Şöyleki : bir taraftan yeni binalara elektrik verilmesinin şebekeye trafo eklenmesini gerektirdiğini ileri sürmekte, diğer yönden trafo katılma payı ödendiğinde elektriği hemen bağlamaktadır. Böylece sözü edilen trafo, şebekeye eklenmeden elektriğin verilmesine teknik bir sakınca olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Çoğunluğun görüşünde belirtildiği gibi bilirkişi eliyle incelenme yapılarak bu hizmetin yerine getirilmesine teknik bir engel bulunup bulunmadığının araştırılmasında gerek ve yarar yoktur. Gerek yoktur. Çünkü, yapılacak şebekeye trafo eklenmesi zorunluğu çıksa bile işletme bu eklenme yapılmadan elektriği hemen bağlamaktadır. Yarar yoktur. Çünkü, şebekeye belli güçte trafo eklenmesi yalnız bir mesken için değil aynı mevkideki birçok meskenlere elektrik verilmesi için gerekmektedir. Öteki mesken sahiplerinin trafo katılma payı ödeyip ödemeyecekleri önceden kestirilemeyeceğinden sadece dava konusu mesken sahibinin bu parayı ödemesi gerektiğinin anlaşılması ve katılma payı vermesi ile yeni bir muhavvele merkezinin yapılması gerçekleşmeyecek ve yeni muhavvele merkezi yapılmadan davacıya elektrik verilmesi zorunluğu doğacaktır. Bu nedenlerle temyiz olunan kararın onanması oyundayız.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini