 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E: 1975/9323
K: 1975/9539
T: 22.12.1975
DAVA : M. Tekdemirile G. Tekdemir arasındaki alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1 - Maddi ve Manevi tazminat (M.K. 143), Yoksuluk nafakası gibi boşanmanın fer'ini teşkil edip, bu konudaki uyuşmazlıkların boşanma davasıyla birlikte çözülmesi gerekir. Aksi halde boşanmış eşlerin karşı karşıya gelip, kin ve nefret durgularının tazelenmesine, maddi olay yönünden biribirine zıt kararların verilmesi suretiyle adalete karşı güven duygularını sarsıcı durumların meydana gelmesine yol açabilir. bu bakımdan boşanma davası sonuçlandıktan sonra artık maddi ve manevi tazminat davası açılamaz. Onun için manevi tazminat isteğinin reddi açıklanan gerekçelerle ve sonucu itibariyle kanuna uygun olduğundan bu yöne değinen temyiz itirazlarını reddi gerekir.
2 - Bağışlamadan yararlanan kişi, bağışlayana veya ailesine karşı kanunen yükümlü olduğu görevleri ehemmiyetli surette ihlal eder ise, bağışlıyan bağıştan rücu edebilir. (B.K. 244/2)
Kannun koyucu, aile görevlerinin yerine getirilmemesini başlı başına bir rücu sebebi saymamış (ehemmiyteli bir surette) riayetsizliği öngörmüş, böylece mirastan iskat sebeplerini burada da tekrarlamıştır. (M.K. 457/2) o halde 244. maddenin 2. bendi, Medeni Kanunun 457. maddesinin 2. bendinin özü ve kapsamı itibariyle bir tekrarından ibaretir. Bu görüş ilmi içtihatlarda da belirtilmiştir. (Alfred Merten, Borçlar Kanunu şerhi, 319, Prof. Feyzi N.Feyzioğlu, 1962, Borçlar Hukuku S. 173) O halde bağıştan dönme sebebiyle mirastan iskat sebeplerinin bir arada incelenmesi zorunluğu vardır.
Gerçekten basit olayları rücu sebebi kabul etmek bağıştan yararlanan kişiyi bağışlıyanın baskısı altında tutmak sonucunu doğurur. Aksine bir düşünce kanun koyucunun Borçlar Kanununun 244 ve Medeni Kanunun 457. maddeleri ile takip ettiği amaca aykırı düşer. Bununlada kalmaz hak duygularını zadeler, irade serbestisi büyük ölçüde kısıtlanmış olu. Onun için olayların nitelikleri, kapsamı ve özellikle vehamet dereceleri gözetilerek delillerin değerlendirilmesi gerekir. Bu ölçülere göre olayda tam anlamı ile değerlendirilmesi gerekir. Bu ölçülere göre olayda tam anlamı ile rücu şartları gerçekleşmiştir. Şöyleki: Davalı kadın evlenmeden önceki sevgilisine mektuplar yazmış, gelinlik fotoğraflarından kocasına ait kısmı koparmış ve kendisinin kaldığı bölümde ise sevgilisi ile ilgili sözler yazmıştır. Mahkemece bu durum kişinin pisikolojik tatmini şeklinde nitelendirilmiş olup değerlendirilme doğru değildir. Şöyleki:
Psikolojik tamin ortam ve herçeşit imkan varken kişinin iç dünyasındaki arzu ve isteklerini zaptedip bu düşünclerin eyleme dönüştürmemesi ve özellikle duygularını açıklamaması halidir. Bir bakıma plantonik sevgiler bunun örneğidir. Oysa olayda olduğu gibi, kadının sevgilisine buluşma önerilerinde bulunması ve her çeşit sevgi belirtilerini kapsayan mektuplar yazması ve gelinlik fotoğraflarından kocasına ait kısmı keserek diğer kısmını sevgilisi için özlem dolu sözlerle duldurması ve bunları ona verme fırsatını elde edememiş olması psikolojik bir tatmin değil, teşebbüs halindekalmış sadakatsızlıktan ibarettir. Çünnkü aile, güven duygularına dayanan manevi ve ahlaki bir birliktir. En küçük bir dengesizlik, belirti ve şüphe bile onu zedeler, sarsar ve çöküntüye uğratır.
Hiçbir koca, bile bile eşinin iç dünyasında karısını başka bir erkekle paylaşmaya zorlanamaz. Eşin az önceki duyguları ister irade serbestisi ile isterse elinde olmayan sebeplerle açığa vurulsun bir kez bu duygular su yüzüne çıktımı onun sonuçlarına katlanması zorunludur. Bu yanlış tutumun üzüntü ve sıkıntısı öbür eşe çektirilemez.
Maşeri vicdan ve toplumun hoş görmediği her duygu karşısındakinde, yerine göre güvensizlik, iğrenme, nefret, kin gibi hislerin doğumuna yol açar. düşüncenin açıklanma biçimi ise kişiyi mazur kılmaz.
Davalı az önce açıklanan tutumu ile aile birliğinde bulunması zorunlu güven duygularını sarsmış ve sırf bu olay sebebi ile eşler boşanmışlardır. Öyle ise kadın gerek kanuni gerekse ahlaki görevlerini büyük ölçüde kötüye kullanmasına ve Borçlar Kanununun 244/2. maddesinde yazılı bağıştan dönme şartları doğmasına rağmen, davalının hareketlerinin masumane bir iç mücadele şeklinde değerlendirilmesi ve böylece davanın geri alma bölümünün reddolunması usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen kararın gösterilen sebeple BOZULMASINA 22/12/1975 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.