 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E: 1975/825
K: 1975/993
T: 17.02.1975
DAVA : Davacı köy tarafından, davalı aleyhine 2.4.1973 gününde verilen dilekçe ile köy mer'asına olan elatmanın önlenmesinin istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 11.12.1974 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : H.U.M.K. nun 160. maddesi hükmüne göre müddetler iki tarafa tefhim ve lazım ise usulden tebliğ tarihinden itibaren başlar. Aynı kanunun 393. maddesinde ise Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen hükümlerde müddetlerin ilamın iki taraftan her birine verildiği tarihte başlayacağı öngörülmüştür. O halde genel kural olarak tefhim edilen Sulh Hukuk Mahkemesi kararlarının ayrıca tebliği gerekmediği gibi temyiz süresi bakımından bunun başlangıcı da tefhim tarihidir.
H.U.M.K. nun bazı maddelerini değiştiren ve bazı maddeler ekleyen 1711 sayılı kanun sözü edilen genel kuralı değiştirmemiş, sadece Sulh Hukuk Mahkemelerinde uygulanmakta olan sözlü yargılama usulü yerine basit yargılama usulünü getirmiştir.
Kanunun genel kuralından ayrık olarak güttüğü amacı yönünden de soruna bir çözüm yolu bırakmak gerekir. Sulh Hukuk Mahkemelerinde sözlü yargılama yerine basit yargılama usulü getirilmesinin nedeni davanın en çabuk bir biçimde sonuçlandırılması ve korunacak hakkın bu çabuklukla yerine getirilmesi düşüncesi olabilir. H.U.M.K. nun 509 ve 510. maddelerinde belirtildiği gibi bir yandan ayrıca gıyap kararı tebliğine gidilmeksizin ve delillerin derhal iradesi zorunluğu konularak en kısa yoldan uyuşmazlığın çözümlenmesi öngörülmüşken bunlar bir yana bırakılarak hükmün tebliği ve süreyi tebliğ gününden başlatmaya gitmek güdülen amaca ters düşer. Bu, kötü niyetli kişiler tebliğden kaçmak, doğrulukla bağdaşmayan davaranışlarda bulunmak ve bundan yararlanmak olanağını sağlar.
Uyuşmazlığın çözümlenmesi ve hakkın yerine getirilmesindeki çabukluk düşüncesi ile elbetteki kanunun esas ilke ve kuralları çiğnenemez. Ancak daha önce de belirtildiği gibi kanunun esas ilke ve kuralları değiştirilmemiş ve 1711 sayılı kanun böyle bir hüküm getirmemiştir.
O halde hazır olan taraflarına tefhim edilen Sulh Hukuk Mahkemesi kararlarının ayrıca tebliği gerekmez ve temyiz süresi tefhim gününden başlar. Buna rağmen yeniden yapılan tebliğat temyiz süresini etkilemez.
Mahkeme kararı 11.12.1974 gününde hazır olan taraflara tefhim edildiğine, 27.1.1975 gününde verilen dilekçe ile hüküm temyiz edildiğine göre H.U.M.K. nun 437. maddesinde yazılı sekiz günlük süre geçirildiğinden süre aşımı yönünden dilekçenin reddine karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle süre aşımından temyiz dilekçesinin REDDİNE. temyiz harcının isteği halinde davalıya geri verilmesine 17.2.1975 gününde oybirliğiyle karar verildi.