 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1975/702
K: 1975/1673
T: 25.03.1975
DAVA : Meslek hastalığı sonucu uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen 7.577,74 lira zararın davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davacı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : 1- Bu tür işlerde çalışacak işçilerin - hem işe girişlerinde, hem de işin devamı süresince- bedensel olarak ise elverişli ve dayanıklı oldukları hekim raporuyla saptanmış olmadıkça çalıştırılamıyacakları, işçi sağlığına ilişkin mevzuat hükümlerinin açık buyruğu gereğidir (İş Kanunu, m.79; Ağır ve Tehlikeli İler Tüzüğü, m.3; Sosyal Sigortalar Kanunu, m.26 ve özellikle, 41), ve bu temel ilke, kökeninde belirgin olarak insanın bedensel varlığını dahi kutsayan ve yüce sayan Anayasal bir esasa dayanmaktadır. (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, m.49; ayrıca m.10 ve 14). Hiç kuşkusuz, işe girişinde ve işe devamı sırasında işçinin hekim muayenesinden geçirilmesi ödevi işverene yüklenirken, bu insancıl düşüncelerle birlikte, ulusal üretim ögesi (=unsuru) olan ve ulusal üretime katkısı bulunan işçinin özel biçimde korunması da amaçlanmıştır. Bu özel korunma, cezasal yaptırımla (=müeyyideyle) güçlendirilmiştir (İş Kanunu m.104).
Öbür yandan, işçi sağlığıyla ilgili mevzuat hükümleri, bu konuda yapılmış uzun bilimsel incelemelerin ve süregelen deneyimlerin bir sonucu olarak konulmuştur ve bu hükümlere uyulması durumunda işçinin ya hiç bedensel zarara uğramıyacağı, ya da uğrasa bile bu zararın azaltılmış bulunacağı bir "tıbbi" esas olarak öngörülmüştür. Bu bakımdan, sözü edilen hükümlerle konulmuş yükümler, teknik anlamda bir çeşit kesin yasal belirti (=kat'i kanuni karine) niteliğindedir. Bu nedenle de, bunun tersinin tanıtlanmasına izin verilemez; bedensel zararın tümünün veya burada olduğu gibi önemli bir kesiminin işverence bu yükümünün yerine getirilmemesi sonucu olduğu ve dolayısiyle, işverenin neden olduğu zarardan kusur esası çevresinde sorumlu bulunduğu kabul edilmek gerekir.
Bu olayda davalı işverenin işçisini doktora muayyene ettirme yükümünü -diğer bazı gerekli sağlık koşullarıyla birlikte- gereğince ve yeterince yerine getirmediği hükme dayanak kılınmış kusur bilirkişisi raporuyla saptanmıştır. Buna rağmen mahkemece işçideki meslek hastalığına ilişkin bedensel zararın -bu bilirkişi raporuna dayanılarak- tümüyle (kaçınılmaz hal) sonucu olarak kabulü, anılan kesin yasal belirti esasıyla bağdaştırılamaz.
Kaldı ki söz konusu bilirkişi raporunda benimsenmiş düşünceler ve hesap yöntemi, bu konuda ileri sürülen görüşlerin sadece bir kesimini oluşturmaktadır; yoksa, tam,kesin ve tartışmasız bir kabule ulaşmamıştır. Gerçekten bilim alanında (kaçınılmaz durum)a çok daha az oranda yer veren görüşlere ve yöntemlere de rastlanmaktadır. Bunun örneklerini, benzer davalarda alınmış başka bilirkişi raporlarında görmek olanağı daima vardır. Hatta meslek hastalıklarının "işyerlerindeki fizik, kimyasal ve biyolojik etkenlerle husule gelen irrevesibl hastalıklar olup daime korunabilir" liği de savunulmuştur. (Bkz.: Erkan, Cahit: İş Sağlığı Ders Kitabı, Ankara, 1969).
Bundan başka, bilirkişi raporu, daha çok bir genelleme anlayışı içinde ve belli bir bilimsel görüşü savunma biçiminde düzenlenmiş; olabildiğince davanın bireyselleştirilmesi (=ferdileştirilmesi) yoluna gidilmemiş ve daha önce hazırlanıp teksir edilmiş raporlardaki boşlukların dosyadaki bilgilere göre doldurulmasiyle yetinilmiştir. Bu bilgilerin de rapora tam olarak aktarıldığı söylenemez.
O halde, belirtilen hukuki esaslara aykırı olarak alınan ve esasen tam bir doyuruculuktan uzak olan bilirkişi raporunun hükme dayanak kılınması isabetli sayılamaz.
2- (Kaçınılmazlık durumu) gözönünde tutularak buna ilişkin zarar'ın taraflar arasında bölüştürülmesi, kural olarak doğru bir görüştür. Ne var ki bu bölüştürme, davanın özelliklerinden soyutlanamaz ve her halde, denkserlik (=hakkaniyet) kurallariyle bağdaşmayacak bir nitelik taşıyamaz (BK.m.43, I;TMK.m.4). Davada zararlandırıcı olayın meydana gelişinde davacı işçinin kusuru yoktur; zararı oluşturan faaliyetten yararlanan işverendir; işçinin sosyal ve ekonomik yönden güçsüzlüğü de ortadadır. Bu durumda zararın taraflar arasında yarı yarıya bölüştürülmesi, bir başka anlatımla, tazminattan yarısının indirilmesi, denkserlik kurallariyle bağdaamaz.
Mahkemece, -kabul bakımından-, bu yönün gözönünde tutulmaması dahi usulue ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan hükmün yukarda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozmanın niteliğine göre avukatlık ücreti dahil sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, davacı yararına takdir edilen 1.000 lira duruşma avukatlık parasının davalıya yükletilmesine 25.3.1975 gününde oybirliğiyle karar verildi.