 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1974/3
K: 1974/4
T: 10.05.1974
DAVA : Yargıtay 10. Hukuk Dairesi Başkanlığı'nın 08.03.1974 günlü ve 47 sayılı yazısında dairenin 08.11.1973 gün 1166/1021 sayılı ve 19.11.1973 gün 1411/1190 sayılı kararlarında 1479 sayılı (Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu)'nun geçici 2. maddesinden yararlanabilmek için meslek kuruluşlarına enaz 10 yıl süre ile üye olmak veya vergi dairelerine bu süre vergi ödemek gerekli bulunduğu ve 10 yıllık çalışma süresinin başka bir kurumca verilecek belge ile ispatlanmasına imkan olmadığı kabul edildiği halde; yine aynı dairenin 07.03.1973 gün 1427/2682 sayılı çoğunlukla verilen kararında, meslek kuruluşuna üye olmak üzere veya vergi ödeme zorunluluğu bulunmadığı, bu çalışma süresinin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun öngördüğü diğer delillerle de kanıtlanabileceği kabul edildiğinden anılan maddenin uygulanması bakımından daire üyeleri arasında mevcut görüş ayrılığı daire iç bünyesinde giderilmediği için içtihadı birleştirme yoluna gidilmesi istenmiştir.
KARAR : Bunun üzerine toplanan Hukuk Kısmı İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu'nca daire başkanlığı yazısında bildirilen kararlar arasında içtihat aykırılığı bulunduğu çoğunlukla tespit edilmiş ve inanç ayrılığının aşağıda belirtildiği şekilde giderilmesi karar altına alınmıştır.
İhtilaf 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu'nun geçici maddesi ile belirlenen geçmiş 10 yıllık hizmetlerin ne yolda ispatlanacağı noktasında temerküz ettiğine göre bu cihetin aydınlanması için kanunun geçici 2. maddesinin anlamını belirlemek ve bunun için de 1479 sayılı Kanun'un kimler için çıkarıldığını araştırmak ve bu kanuna göre kimlerin sigortalı sayılması lazım geldiği konuları üzerinde durulmak gerekmiştir.
Bir ilke olarak tüm çalışanların yarınlarının sosyal güvenlik altına alınmasının gerektiği Türkiye Cumhuriyeti Anayasası tarafından kabul edilmemiştir. 5434 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun vasıtasıyla da hizmet aktiyle bir işverene bağlı olarak çalışanların sosyal güvenlikleri garanti altına alınmış olmakla Anayasa'nın belirtilen ilkesi icabı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların yarınlarını düşünmek gerekmiş ve bunun sonucu olarak da 1479 sayılı Kanun ile Türkiye'nin 3. büyük emeklilik müessesesi devlet eliyle kurulmuştur.
Kimlerin bu kanuna tabi olacakları müesseseyi kuran 1479 sayılı Kanun'un
24 ve 25. maddelerinde açıkça gösterilmiştir.
Kapsamla ilgili 24. maddeye göre bir kimsenin bu yolda sigortalı sayılabilmesi için aşağıdaki şartları haiz olması gerekmektedir.
Bu kimselerin Bağ-Kur sigortasından istifade edilebilmeleri için,
a) Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamı dışında olmaları,
b) Herhangi bir işverene hizmet akti ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına çalışmaları,
c) Kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı bulunmaları,
ç) Esnaf sanatkar veya diğer bağımsız çalışanlardan bulunmaları lazım gelmektedir.
Kanundan çıkan manaya göre bu şahıslar çalıştıkları yerlerin tek sahipleridirler.
Bunun yanı sıra diğer bir çeşit kazanç erbabı da 1479 sayılı Kanun'la sosyal güvenlik altına alınmışlardır ki, bunlarda T. Ticaret Kanunu'na göre kurulmuş bir kısım ticari şirket ortaklarıdır.
Bunlar da sırasıyla;
a) Kollektif şirket ortakları,
b) Adi komandit şirketlerin komantide ve komanditer ortakları,
c) Limited şirket ortakları,
ç) Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortaklarıdırlar.
Görüldüğü gibi Anonim Şirket Ortaları ile Kooperatifler Ortakları Kanunu'nun şumulü dışında bırakılmışlardır.
Her iki zümreye şamil olmak üzere kanunun veya 24. maddesi kanunun kimlere şumulü olamayacağını da açıklamakta ve istisnaları;
a) Herhangi bir meslek kuruluşuna yazılması zorunlu olmayanlar,
b) Kanunla kurulu emekli sandıklarına kesenek ödemekte olanlar,
c) Tarım işi yapanlar (Tarım sanatlarına ait işleri yapanlar hariç),
ç) Yabancı uyruklular,
şeklinde çerçevelenmektedir.
Bağ-Kur sigortasına girmekte bir ihtiyarilik bulunmadığından yukarıda belirtilen muayyen istisnalar dışında Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akti ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına çalışan esnaf ve sanatkarlar ile diğer bağımsız çalışanlardan herkes şartların mevcudiyeti halinde sosyal güvenlik sigortasına tabi olmak mecburiyetindedirler.
Bilindiği gibi emeklilik müesseseleri umumiyetle geleceği ait hizmetleri getiren, genç yaşında bağlantı kurduğu ilgilisini ancak uzun seneler sonra güvenlik altına almayı taahhüt eden kuruluşlardır.
1479 sayılı Kanun'la kurulmuş olan Bağ-Kur dahi bünyesi icabı ayni yoldan gitmek mecburiyetinde kalmıştır.
Müessese kurulduktan sonra ilgilisi emekli sandığına girecek, Bağ-Kur için asgari süre olan 15 tam yıl primini ödeyecek ve gene kadın ise 55, erkek ise 60 yaşını aştıktan sonradır ki emekli olabileceklerdir.
Ancak Anayasa'nın çalışan herkesi sosyal güvenlik altına alması ilkesi sadece genç yaştakiler için kabul edilmiş esaslar değildir.
Gençler yanısıra ve hatta onlardan evvel acilen korunması gereken bir zümre daha vardır ki, bunlarda kanunun meriyet tarihinde emeklilik yaşına yaklaşmış yahutta bu yaşı aşmış kimselerdir.
Bunların da korunması lazımdı ve bunlar için de intikali hükümler gerekiyordu.
İşte bu zaruretten 1479 sayılı Yasa'nın geçici 2. maddesi doğmuş bulunmaktadır.
Geçici 2. madde Anayasa'daki ilkeye rağmen senelerdir sosyal güvenliğe kavuşturulmayan kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların ileri yaştakilerin fiilen 15 tam yıl prim ödemelerine imkan olamayacağı ve kanunun yürürlük tarihinden esasen 60 veya daha ileri bir yaşta bulunan bir kimsenin 75-80 yaşına kadar çalışmasını isteminin kanunun getirdiği sosyal anlam ile kabili talif olamayacağı düşüncesi ile konmuş bir hükümdür.
Bu maddeye göre Bağ-Kur kapsamına giren herhangi bir kimse kanunun meriyet tarihi olan 01.04.1972 tarihinde kadın ise 40, erkek ise 45 yaşını doldurmuş olduğu takdirde kısa bir süre prim ödeyecek ve ancak bir basamağı seçmek gibi pek mahdut istisnalar dışında aynen 15 tam yıl prim ödeyenler gibi kanundan istifade edecekler diğer üyeler gibi aynı hak ve imkanlarla emekli olabileceklerdir.
Meriyet tarihinde 40 yaşını aşmış bir kadın 45 yaşını aşmış bir erkek sigortalının bu istisnai hükümlerinden faydalanabilmesi için anılan şartlar nelerdir?
İşte bu hükümleri geçici 2. madde göstermektedir.
Madde hükmüne göre:
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte 45 yaşını geçmiş bulunan erkek sigortalılar ile 40 yaşını geçmiş kadın sigortalılardın erkek iseler 60, kadın iseler 55 yaşını doldurmuş olmakla beraber 15 tam yıl sigorta primi ödemeyenler:
a) Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce en az 10 yıldan beri herhangi bir işverene hizmet akti ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına çalıştıklarını belgelemek,
b) En az 5 tam yıl sigorta primi ödemek şartıyla
15 tam yıl prim ödemiş olanlar gibi yaşlılık aylığına hak kazanacaklardır.
Görüldüğü gibi bir kimsenin sadece kanunun belirttiği yaşları aşmış olması ve bu yaşların aşılmış olması halinde de 5 tam yıl prim ödemiş bulunması kısa devreden istifade ederek emekli olması için yeterli değildir.
Bunların yanısıra alakalısının ayrıca ispat edeceği bir husus vardır.
O da kanunun yürürlük tarihinden evvel o kimsenin on sene herhangi bir işverene bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalıştığını ispat etmesidir.
Diğer şarların yanısıra ancak bu son esasın da ispat edilmiş olması halindedir ki, kanuni yaş haddini aşmış olan yaşlı kimsenin kanunun meriyetinden itibaren 5 sene sonra emekliye ayrılması mümükün olabilecektir.
10. Hukuk Dairesi'ndeki görüş ayrılığının esasını teşkil etmesi bakımından burada üzerinde durulacak nokta bu ispat keyfiyetinin ne şekilde olacağıdır.
Acaba ilgili kimse bu hizmetini ispat ederken tamamen serbest midir? Diğer bir deyimle bir ihtilafın zuhurunda HUMK'nun her türlü ispat imkanından istifade edebilecek midir?
Yoksa dar bir ispat durumu ile karşı karşıya mıdır?
Bu suali gene geçici 2. maddenin sondan bir evvelki fıkrası büyük bir açıklıkla cevaplandırmaktadır.
Fıkra aynen;
10 yıllık eski çalışma süresi bu kanunun uygulanmasına geçildiği tarihten itibaren en geç bir yıl içinde meslek kuruluşları veya vergi dairelerince verilecek belgelerle tevsik edilir, demektedir.
Görüldüğü gibi kanunun ifadesi gayet açıktır ve hiçbir tereddüde yer vermeyecek bir sarahati muhtevi bulunmaktadır.
İlgilisi geçmiş on senelik hizmetini ancak ya bağlı bulunduğu mesleki teşekkülün kaydı veya herhangi bir sebeple mesleki teşekküle girmemiş ve elinde bir mesleki teşekkül kaydı mevcut değilse sadece vergi kaydı ile ispat edecektir.
Bunun dışında başkaca hiçbir ispatlayıcı belge ibraz edilmesine kanuni imkan mevcut değildir.
Durumu daha açık ifade ile belirtmek lazım gelirse kısa sürede emekli olmak durumunda olan bir kimse kanunun meriyet tarihi olan 01.04.1972 tarihinde bir mesleki teşekküle üye bulunacaktır ve fakat ispat edilmek istenen geçmiş 10 senelik devre içinde mesleki teşekküle kayıtlı olmak mecburiyeti yoktur.
Bu geçmiş 10 sene içinde bir mesleki teşekküle kayıtlı ise geçmiş 10 senelik hizmetini bu teşekkülün belgesi ile; veya kayıtlı değilse sadece vergi kaydı ile ispat edecektir. Bu bakımdan tek başına mesleki kuruluş belgesi veya vergi kaydı iddianın ispatı için yeterli olacaktır.
Bir kimsenin geçmiş 10 senelik hizmetini 2 belge ile birlikte ispat etmesine de tabiatıyla kanuni bir engel bulunmamaktadır.
1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu'nun mezkur hükmünün ilgili şahsın doğrudan doğruya Bağ-Kur'a müracaatında bahis mevzuu olabileceği ihtilaf halinde mahkemeye başvurmada HUMK'nun tanıdığı geniş ispat imkanından istifadesine bir engel olamayacağı düşünülebilirse de geçici ikinci maddenin ispat usulüne ait hususi hükmünün ilgilisine bu imkanı vermediği açıkca görülmektedir.
1479 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesindeki hüküm hususi bir ispat kuralıdır ve genişletilmesine maddenin yazılışı bakımından imkan yoktur.
Mezkur kural günün zaruretleri, emsal hadiseler ve bilhassa 1186 sayılı Kanun'un tatbiki sırasında meydana gelen kötü uygulamalar göz önünde bulundurularak kanun vazıı tarafından kanuna bilhassa konularak umumi ispat usulünden ayrılınılmıştır ve bu bakımdan madde hükmünün saragati karşısında ilgilisinin mahkemeye müracaatında da umumi usul hükümlerinden istifadesine aşağıda belirtilecek tek istisna dışında, olanak bulunmamaktadır.
Meydana gelmiş bulunan inanç ayrılığı kanun hükmünün yorumlanmasından doğduğuna göre, keyfiyetin bir kere de kanun hükümlerinin yorumlanmasında göz önünde bulundurulması gereken esaslar bakımından incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
Dairenin ilk kararlarında 1479 sayılı, esnaf ve sanatkarlar ve diğer bağımsız çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu'nun geçici 2. maddesinin dar yorumu öngörüldüğü halde sonraki uygulamalarında daire çoğunluğunca geniş yorum esasının benimsendiği anlaşılmaktadır.
Bu iki görüşten hangisinin kanunun amacına uygun olduğunu anlamak için yorum ve sosyal güvenlik ilkelerinin ifade ettikleri manaların araştırılmaları gerekmektedir. Evvelemirde eğer bir metin okunur okunmaz anlaşılıyorsa, başka başka anlamlara olanak verecek şekilde yazılmamışsa, genişletilebilir sözcükler kullanılmamışsa, yoruma gitmeye imkan olmadığı gibi lüzum da yoktur.
Yoruma olanak bulunan durumlarda ise yorumun herşeyden önce Anayasa ve ilgili yasanın ruhuna uygun olması gerekmektedir.
Anayasanın 48. maddesi sosyal güvenliği sağlamak için Sosyal Sigortalar ve Sosyal Yardım teşkilatı kurmak ve kurdurmanın devletin ödevlerinden olduğunu belirttikten sonra 53. maddesiyle bu ödevin ancak iktisadi gelişme ile mali kaynakların yeterliliği ölçüsünde yerine getirileceğini saptamıştır.
Sigorta sisteminin gereği, her sigortalının çalıştığı süreye ait gerçek ücretin primini ödemesidir. Kanunun istihdaf ettiği gayeyi aşarak kurumun mali olanaklarını zorlamak ve giderek bunları tüketmek suretiyle sosyal güvenliği ve sosyal adaleti sağlamakla yükümlü bir kuruluşu yetersiz ve devleti sosyal güvenliği sağlamakla göstermelik bir Sosyal Sigorta Kurumu kurmuş durumuna düşmesine olanak verecek şekilde maddenin geniş yorumuna ise geçici 2. maddenin lafzı esasen müsait değildir.
Bir hüküm için geniş yorumun mu yoksa dar yorumun mu mümkün olduğu konusunda bir karara varabilmek için kullanılan kelimelerin teknik nitelikte olup olmadığının da tesbiti gerekir. Bunun yanı sıra geniş yoruma gidebilmek için yorumu yapılan maddenin geçici nitelikte olup olmadığı da üzerinde durulacak bir keyfiyettir. Geçici nitelikteki hükümlerin kaideten geniş yoruma imkan vermediğini de göz önünde bulundurmak icap eder.
Bir hükmün yorumunda her şeyden evvel kabul tarihi itibarıyla günün ihtiyaçlarına cevap verecek niteliğini kayıp edip etmediği tetkik olunmalıdır.
Kabul tarihi yeni olan geçici 2. madde için günün ihtiyaçlarına cevap vermediği iddiasında bulunulamayacağı açıktır.
Kanun hükümlerinin yorumlanmasında faydalanılması gereken vasıtalardan biri hatta birincisi meclis müzakereleri ve bunları belirleyen zabıtlardır.
1479 sayılı Esnaf ve Sanatkar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu'nun geçici 2. maddesi hükümet teklifinde 10 yıllık eski çalışma süresinin ancak meslek kuruluşlarında verilecek belgelerle tevsik edilebileceği öngörüdlüğü halde bir milletvekilinin meslek teşekküllerinin il ve ilçelerin dışında kasabalarda köylerde bulunmadığı gerekçesiyle (Belediye ve maliyetlerden getirilecek belgelerinde) dahil edilmesi önergesi üzerine meslek kuruluşları yanında vergi dairelerince verilecek belgelere geçerlilik tanınmış fakat belediyelerce verilecek belgelerin kabul edilmesi teklifi reddolunmuştur. (Bkz. Millet Meclisi tutunak dergisi B. 139, 29.07.1971 O: 1. B. 140, 30.07.1971 O: 1).
Gerek yukarıdaki açıklama gerekse anılan yasanın amaç ve kapsamını tesbit eden 24. meddenin 3. fıkrasını (herhangi bir meslek kuruluşuna yazılması zorunlu olmayanlar hakkında bu kanunun hükümleri uygulanmaz) açıklığı karşısında meslek kuruluşu olmayan yerler için geçici 2. maddenin tatbik olanağının bulunduğu söylenemez. Bu takdirde vergi kaydı ibraz mecburiyeti kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Kanunla kurulu meslek kuruluşuna kayıt zorunluğu ise ancak meslek kuruluşu bulunan yerlerdeki esnaf, sanatkarlar ve diğer bağımsız çalışanlar için söz konusudur. Bu takdirde iş hacminin küçüklüğü sebebiyle vergi muafiyeti bulunan kimselerin ne yapabilecekleri düşünülebilir ise de, müzakerelerin tetkikinde kanun vazıının bu gibi ahvalde dahi şahit dinleterek veya kolayca temini mümkün sair bir belge ile ispat imkanının tanınması halinde meydana gelebilecek kötü kullanmaları ve bunun kurulmakta olan genç teşekkül üzerinde yaratabileceği olumsuz tesirlerini görerek bu yola gitmediğini kabul etmemek için bir sebep mevcut değildir.
Meslek kuruluşlarının her yerde bulunmadığı meclis müzakerelerinde açık ve seçik olarak belirlenmiş buna rağmen başka kuruluşlarca da verilecek belgelerin kabul edilmesi teklifi iltifat görmemiştir. Bu önergeye rağmen geçici 2. maddenin şimdilik şeklinde kanunlaşması bu suretle kanun koyucunun iradesini açıkça belirttiği gibi geniş yoruma imkan olmadığını da ortaya koymaktadır.
Geçici 2. maddedeki 10 yıllık eski çalışma süresinden yararlanabilmek ancak bu süre Anayasa'nın 122. maddesinde öngörülen kanunla kurulu meslek kuruluşuna üye olarak kayıtlı bulunmak veya aynı süre vergi ödemiş olmakla mümkündür. Anılan yasanın geçici 2. maddesinde öngörülen 10 yıllık sürenin ispatı ise kanunla kurulu meslek kuruluşlarınca veya vergi dairelerince ancak 10 yıl süre ile üye olunduğu ve bu süre içinde vergi ödendiğini gösterir şekilde verilebilecek belgeler ile mümkündür. Vergiden muaf bulunmanın veya orada kanunla meslek kuruluşunun mevcut bulunmaması bir imkansızlık hali sayılamaz. Yangın, tabii afetler gibi mevcut kayıtların ziyaı ve emsali hallerde ise ancak HUMK.'nun 294. maddesinin tatbik olanağı vardır. Geçici 2. maddenin bütününün yazılı şekli ve bu maddenin anılan yasanın 24 ve 25. maddeleriyle karşılaştırılması bu görüşü ayrıca doğrulamaktadır.
Bütün bunların yanı sıra seneler boyunca kanunlara uymayı devletin emir ve nizamlarına riayet etmeyi kendine şiar edinmiş bir vatandaşla aksi hareket etmiş bir kimseyi eşit tutmamak ve bu suretle bu iyi vatandaşı mükafatlandırmış olmak düşüncesinin de bu hükmün kanuna konmasında müessir olduğunu düşünmemek ve bunu kabul etmemek için bir sebep mevcut değildir.
SONUÇ : 1- 1479 sayılı Yasa'nın geçici 2. maddesinde öngörülen kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce en az 10 yıldan beri herhangi bir işverene hizmet aktiyle bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına çalışılan sürenin prim ödenmiş gibi yaşlılık aylığının hesabında göz önünde tutulabilmesi diğer şartların yanı sıra ancak meslek kuruluşları veya vergi dairelerince verilecek bu süre içinde meslek kuruluşlarına üye olduğunu belirleyen veya vergi dairelerince düzenlenip bu süre içinde vergi ödendiğini gösteren belgeler ile tevsikinin mümkün olduğuna,
2- İspat hukuku yönünden olayda sadece Hukuk Usulü Kanunu'nun 294. maddesinin tatbik olanağı bulunup bunun dışında usul hukuku bakımından başkaca ispat imkanı tanınmayacağı,
İçtihadın bu suretle birleştirilmesine, 10.05.1974 tarihinde yapılan ilk toplantıda 2/3'ü aşan çoğunlukla karar verildi.