 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1974/861
K: 1975/5719
T: 30.04.1975
DAVA : Davacılar vekili; davalının müvekkillerine ait taşınmazdan kamulaştırılmaksızın kum aldıkların ve duvarını yıkıp kapısını kırdığını ileri sürerek 7772 lira tazminatın alınmasını istemiştir.
Yapılan yargılama sonunda; olay, keşifle sabit olduğundan bilirkişi raporu ile tesbit edilen 1575 liranın davalıdan alınarak ilamda belirtilen miktarda davacılara ödenmesine ve fazla isteğin reddine karar verildiğine ilişkindir. Temyiz eden: Davalı avukatı.
Temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Davacılar, başkaları ile birlikte paydaş bulundukları taşınmazdan davalı idarenin kum çıkardığından bahsile paylarına düşen paranın ödetilmesini, istemiş; davalı savunmasında, davacıların iştirak halinde malikbulunduklarından, diğer padaşların dava etmediklerinden bahisle davanın redine karar verilmesini istemiş; mahali mahkemece, davacıların payı oranında tazminata hükmedilmişti.
1 - Gerçekten, Medeni Kanunun 581. maddesinde de açıkça belirtildiği gibi miras bırakanın ölümü ile onun mal varlığını teşkil eden haklar ve borçlar dağılmaksızın bir bütün halinde kalırlar ki, bu hak ve borçlar, nihai olarak mirasçılara ulaşıncaya kadar ayrı, özel bir mal varlığı halinde yaşarlar, Yasa bu evreyi (safhayı) (miras şirketi) olarak nitelemiş ve bu müesseseyi Medeni Kanunun 581 - 585. maddeleri hükümleriyle düzenlemiştir. Miras şirketi, kanundan doğan (iştirak halinde mülkiyetin) bir türüdür ve bu mülkiyet, bütün paydaşyların muvafakatı ile iştirake konu olan malın satılması veya ilişiği doğuran nedenin ortadan kalkması ile sona erer.
İştirak halindeki mülkiyet, birden çok kimsenin eşya veya mal varlığı üzerinde yasada yazılı kişisel veya hukuki ilişkilerden doğan ve yekdiğerinden ayrılması ve teşhisi mümkün olmayan birlikte tasarruf haklarıdır. Bu mülkiyette (miras şirketinde) mirasçıların payları belirlenmemiş bulunduğundan, her paydaşın iştirake konu teşkil eden haklar ve borçlar üzerindeki payı, hakalır ve borçların tamamına yaygındır (saridir) ve paydaşların payı belirsiz olduğundan onlardan hiçbiri kendi payına ilişkin olmak üzere bağımsız (tasarufi muamelelerde) bulunamaz. İçlerinden birinintemliki ve idare tasarruflar için mümessil veya vekil tayin etmemişlerse, bu gibi muameleler ancak bütün paydaşların itifakıyla yapılabilir. (MK. 629, 630). Miras şirketinin tüzel kişiliği yoktur. Miras şirketinin, paydaşların (mirasçıların) dışında bir kişiliği olmadığı için, husumet ehliyeti de söz konusu değildir. (MK. 45, 57). Bu bakımdan, paydaşların tümünün birlikte dava açması ya da bütün paydaşlar aleyhine husumetin yöneltilmesi gereklidir. O halde, miras şirketine dahil bir hakkın tümü, diğer paydaşları şahsen temsil yetkisi olmayan bir paydaş tarafından dava konusu yapıldığı zaman, ya paydaşların tümünün muvafakatının sağlanması ve muvafakatnamelerin mahkemeye ibrazı ya da terekeye bir mümessil tayin ettirmesi için dava açan paydaşa önel verilmesi gerekir. Çünkü dava açmak, tasarruf kapsamına girer. Ancak, paydaşlardan biri ya da bir kaçı, veraset belgesine dayanarak iştirak halinde bulunan mal üzernideki mefruz payları bakımından ve sırf kendi yararlarına koruma amacıyla bir dava açmış iseler, o takdirde böyle bir dava, davaya dahil olmayan diğer paydaşların muvafakatı ile ya da miras şirketine mümessil tayini suretiyle de görülemeyeceğinden davanın esasına girişilmeksizin derhal reddi gerekecektir.
Davaya konu olayda, davacılar, davaya dahil olmadığı dosyadaki veraset belgesinden anlaşılan diğer paydaşlarla birlikte iştirak halinde malik bulundukları taşınmazlarına davalı tarafından verilen zararın paylarına düşen kısmının ödetilmesini istemişlerdir. O halde mahkemece yapılacak iş kum alınmak suretiyle zarar verilen taşınmazın kesin olarak başka paydaşlarının bulunup bulunmadığını, miras bırakanların ölüm tarihlerine göre taşınmaz mülkiyetinin paydaşlar arasında iştirak halinde mülkiyet şeklinde tasarruf edilip edilmediğini, gerekirse tapu kkaytılarını da celbetmek suretiyle saptamak; veraset belgesine göre miras bırakanlardan Abdurrahman'ın Medeni kanunun yürürlüğünden önce ve 1293 tarihinde ölmüş olması nedeniyle, eski hukukumuzda iştirak halinde mülkiyetin bulunmadığını ve bunun müşterek mülkiyet şeklinde paydaşlara intikal edeceği yönünü gözönünde tutmak; şayet davacıların dava konusu taşınmaz üzerinde hem iştirak ve hem de müşterek mülkiyet hallerinin her ikisi birden mevcut bulunduğu takdirde, 21.6.1944 gün ve 24 sayılı içtihadı birleştirme kararına göre davacıların müşterek mülkiyet sebebiyle dava açma yetkileri kabul edilerek şimdiki gibi karar verilmek; ancak davacıların taşınmaz üzerindeki mülkiyet haklarını iştirak halinde mülkiyet şeklinde bulunduğu anlaşıldığı takdirde de dava reddedilmek gerekir. Anılan ilkelere uygun şeklide bir araştırma ve inceleme yapılmadan, yazılı gerekçelere ayırı düşüncelerle davanın kabul edilmiş olması usul ve yasa hükümlerine aykırıdır ve hükmü bu nedenlerle bozulmalıdır.
2 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir yolsuzluk görülmemesine göre davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın 1. bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının 2. bentte gösterilen nedenlerle reddine 30.4.1975 günüde oybirliğiyle karar verildi.