 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1974/2095
K: 1975/5718
T: 30.04.1975
DAVA : Davacı avukatı; Noter ve katipleri olan davalıların senet tanziminde borçlular ve kefillerin kimliklerini tesbti etmeden tasdik etiğini, memurlar da aynı lazimeye uymamak suretiyle müvekkilinin 128.125,80 lira zarara uğramasına sebebiyet verdiklerini ileri sürerek alınmasını istemiştir.
Yapılan yargılama sonunda: Davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verildiğine ilişkindir.
Temyiz eden: Davacı avukatı.
Temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : 1 - Zamanaşımı, alacak hakkının, belli bir süre kullanılmaması yüzünden "dava edilebilme" niteliğinden yoksun olabilmesini ifade eder. Bu tariftenden anlaşılacağı gibi zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve dolayısıyla "alacağın dava edilebilme" niteliğini ortadan kaldırır. Zamanaşımı, Borçlar Yasasının 140. maddesine yer alan (.... ileri sürülmezse, hakim bunu kendiliğindne gözönünde alamaz) kuralından da anlaşılacağı üzere; kişisel bir (savunma nedeni) olup, bütün öteki savunmalarda oluduğu gibi ve (itirazlardan) da farklı olarak, savunulmadığı zaman mahkemece doğrudan doğruya gözetilemez. uygulanamaz. Demek oluyorki, zamanaşımının davayı etkisiz bırakması, kendiliğinden gerçekleşmemekte ve fakat borçlunun iradesine bağlı görülmektedir. Genel olarak savunma nedenlerinin ve bu arada zamanaşımı savunmasının esasa cevap süresi içinde bildirilmesi gereklidir. Kanuni cevap süresi kural olarak on gündür. (HUMK. 195). Bu 10 gnülük sürenin başlangıcı, davalının dava dilekçesinin tebliği üzerine ilk itirazlarda bulunup (HUMK. 188, 195) bulunmamasına göre değiştir. Eğer davalı, sadece ilk itirazlarda bulunup esasa ayrıca cevap vermemişse, mahkemece evvel emirde bu itirazların incelenmesi gerekir. İlk itirazlar reddedilir ise, o takdirde mahkemenin Usulüne 196. maddesi hükmünce, davalının esasa cevap vermesi için bir süre tayin etmesi ve davalının da belirlenen bu süre içinde esasa cevap verip savunma nedenlerini bildirmesi gerekir. Eğer mahkeme ilk itirazların reddi kararı ile beraber esasas cevap süresini tayin etmemiş ise, davalı ilk itirazın reddi kararından sonraki ilk oturuma kadar veya en geç ilk oturumda esasa geçmeden önce cevap layihası verebilir. Buna karşılık eğer davalı ilk itirazlarda bulunmamışsa, savunma nedenlerini dava dilekçesinin tebliğinden itibaren 10 gün içnide (HUMK. 195) ya da Usulün 198. maddesi hükmünce mahkemece verilecek 3 günlük süre içinde savunma nedenlerini ve bu arada zamanaşımı savunmasını ileri sürmesi gereklidir. Fakat hemen belirtmek gerekir ki, savunma nedenlerinin kanunun öngördüğü süreler geçtikten sonra ileri sürülmesi, diğer bir deyimle (savunmanın genişletilmesi bazı kayıt ve şartlarla mümkündür (HUMK. 202/2). Bu tek şart savunmanın genişletilmesine karşı tarafın muvafakatıdır. Eğer, karşı taraf savunmanın genişletilmesini muvafakat etmek ve dolasıyıyla savunmanın genişletilmesi itirazında bulunursa o takdirde mahkemenin geç ileri sürülen savunma nedenlerini gözönünde bulundurması olanağı yoktur ve savunmanın sadece bu nedenle reddi gerekir. Usulün 202, 187 ve 188, maddelerinin birlikte incelenmesinden çıkan sonuç budur.
2 - Olayımızda, dava dilekçesinin, davalılardan Hakkı'ya 24.2.1966, Mehmet'e 24.2.1966, Salim'e 24.2.1966 ve Sait'e 8.3.1966 günlerinde tebliğ edildiği ve davalılardan Hakkı'nın 28.2.1966, Mehmet'in 5.3.1966, Salim'in 5.3.1966 ve Sait'in 14.3.1966 günlerinde ve gerçekten on günlük kanuni süre içnde esasa cevap verdikleri anlaşılmaktadır. Ancak her üç davalı esasa cevap dilekçelerinde (zaman aşımı) nedenine dayanan bir savunma ileri sürmemişler ve aradan çok uzun bir süre geçtikten sonra her dört davalı 17.11.1966 ve 5.12.1966 günlü dilekçeleriyle savunmalarını genişleterek, bu kere zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir. Ancak davacı 30.1.1967 günlü dilekçesinde açıkça, davalıların savunmalarını genişlettiklerini ve buna asla muvafakat etmediklerini bildirmiştir. Bu durumda, davalıların genişletilmiş olan zamanaşımı savunmalarının gözönünde bulundurulması olanağı, yukarıda anılan nedenlerle yoktur. Nitekim, mahkemede aynı görüşe 23.9.1969 günlü oturumda davalıların zamanaşımı savunmalarını reddetmiştir. Hal böyle iken, mahalli mahkemesinin son kararında davanın zamanaşımından reddine karar vermiş olması usule aykırıdır ve hüküm işin esası incelenip bir karar verilmek üzere bozulmalıdır.
3 - Davalılardan Osman, dava dilekçesinin tebliği üzerine 4.3.1966 günü ve süresinde verdiği cevap layihasında zamanaşımı savunmasında bulunmamış olmasına ve bundan sonra da verdiği yazılı dilekçelerinde böyle bir savunmadan bahsetmemiş olmasına rağmen ve Borçlar Kanununun 134/1. fıkrası hükmünün de olayda uygulanma olanağı bulunmadığından (1. Bendde gösterilen bozma nedenine göre) adı anılan davalı hakkkındaki davannı dahi zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş bulunması usule ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen nedenlerle BOZULMASINA 30.4.1975 gününde oybirliğiyle karar verildi.