 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1974/2007
K: 1974/2638
T: 11.04.1974
DAVA : Taraflar arasındaki davada:
Davacılar tarafların müşterek murisi N.Ö.'nin dava konusu taşınmazlara muvazaalı şekilde davalıya satmış gibi işlem yaptırdığını, gerçekte mirastan mal kaçırmak için bedelsiz olarak devrettiğini ileri sürmüşler, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, davanın reddi gerektiğini bildirmiştir.
Mahkemece, olayda bedelsizlik iddiasının sübuta ermediği, davacı tanıklarının işin gerçek yönünü bilmedikleri, davalı tanıklarına ve diğer delillere göre muvazaaya kanat getirilmediği gerçekleriyle dava reddedilmiştir.
Bu hükmün duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmiş olmakla: Belli günde davacı vekili Avukat Z.Ö. ile karşı taraf vekili Avukat F.Ö. geldiler.Taraflar vekillerinin sözlü açıklamaları dinlenilerek mürafaaya son verildiği bildirildi. Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Sözleşmeler, hukukun temel yapıtlarından biridir. Sözleşmenin varlığı ve geçerliliği bazı nedenlerle illetli olmamasına bağlıdır. Bazı şartların gerçekleştiği durumlarda sözleşmeler geçerli olmak nitelik ve güçlerini yitirirler. Sözleşmeyi geçersiz hale getiren hukuki sebeplerden biri muvazaa'dır.
Sözleşme varlığı için beyanın iradeye uygun düşmesi gereklidir. Bir başka deyişle "Kalbin tasdik ettiği" yön "dille ikrar" edilmelidir. Muvazaada ise irade ile beyan arasında uyum yoktur. Muvazaalı durumlarda iç (irade) ve dış (beyan) tutarsızlığı, kaynak ile dışta kaynayan arasında kapsam birliği olmadığı göze çarpar.
Tarafların bilerek ve isteyerek iradelerine aykırı beyanlarla ortaya koydukları, anlaşmalar, iradelerin birleşmemiş ve uyuşmamış ve gerçek anlamda bir sözleşmenin vücud bulmamış olmasından ötürü geçersizdir.
Taraflar çok kez, üçüncü kişilere karşı gerçek durumu gizlemek istedikleri hallerde muvazaalı anlaşmalar yapmakyoluna giderler. Örneğin; Miras bırakan, mirasçıların tümünü veya birkaçını mirastan yoksun bırakmak veya mirastan yararlanmalarını azaltmakistediği hallerde, mirasçılardan biri veya bazıları yahut üçüncü kişilerle muvazaalı temlik işlemleri yapar, bağışlamayı saklayabilmek için satış sözleşmesi düzenleyerek amaca ulaşmak ister.
Dava konusu olayda, davacılar, müşterek miras bırakanın oğlu bulunan davalıya satış yoluyla bazı taşınmazların devrettiğini, ortada gerçek bir satış sözleşmesi mevcut olmayıp kendilerinin mirastanyararlanmalarını kısıtlamak amacı ile yapılmış muvazaalı bir anlaşma bulunduğunu ileri sürerek tapuda yapılan temlik işleminin iptalini istemişlerdir.
Davacıların, mirastan yararlanmak olanaklarını sınırlandırmak amaciyle miras bırakan tarafından yapılmış bulunan muvazaalı temliklerin iptalini istemekte yararlı olduğu kuşkusuzdur. Borçlar Kanununun 18. maddesine dayananbu gibi davaların dinlenilmesini önleyenbir hukuki engel yoktur. Davacılar, muvazaalı olduğunu ileri sürdükleri bir anlaşmada taraf olmadıkları ve murise teb'an halefiyet yoluyla bir talepte bulunmadıkları cihetle iddialarını her türlü delille ispat edebilirler.
İddiaya konu olayın, göze çarpan yönleri değerlendirilmek suretiyle bir sonuca varılması gereklidir.
1- sözleşmenin düzenlendiği tarihte, davalıya satış suretiyle temlik edilen taşınmazların 400 bin lira değeri bulunduğu saptanmıştır. Akit tablosunda 100 bin lira olarak gösterilen satış bedelinin muvazaaya dayandığı, satışın daha yüksek bir bedelle yapıldığı savunulmadığına göre, gerçek değerle satış bedeli arasında yüzde üçyüz oranında bir fark vardır. Değerler arasındaki açık fark, temlikişleminde satış dan daha çok bağışlama amacının üstün tutulduğunu belirleyen kuvvetli bir karine olarak sayılmalıdır.
2- Satış, kanserden muzdarip bulunan murisin ölümünden 18 gün önce yapılmıştır. Ölüm ve muamele tarihleri arasındakizaman yakınlığı gözden uzak tutulmaması lazım gelen önemli bir noktadır. Mukadder akibete çok yaklaştığını bilen murisin, davalı oğluna, kızolan öteki çocuklarından daha avantajlı bir durum sağlamak,fermasyonu ve dini anlayışı nedeniyle - adeta mirasını ikili birli taksime tabi tutmak arzu ve kaygusuyla-isteğini satış sözleşmesi düzenlemek suretiyle gerçekleştirmek yolunu tuttuğu kuşkusuzdur.
3- Edebiyete geçiş sınırına çok yaklaşmış bulunan murisin, bir kısım mallarını satmak veya paraya çevirmek için ciddi bir ihtiyaç ve zaruret karşısında olduğu tesbit edilmiş değildir. Bir an için böyle bir durumun varlığı kabul edilse bile, hayatın olağan icaplarına göre müteveffanın taşınmazlarından bir veya ikisini normal fiatla başkalarına satmak suretiyle daha fazla yarar sağlaması gerekirdi. Murisin az mal satarak çok para elde etmesi olanağı varken çok malı düşük bedelle oğluna satması, satıştan başka bir amacı gerçekleştirmek arzusu ile hareket etmiş bulunduğunu gösterir.
4- Satıştan 18 gün sonra vefat eden murisin terekesinden, 100 bin liraya bir satış yapıldığını kanıtlayacak miktarda bir paranın çıkmamış bulunması hali de satış sözleşmesini çürüğe çıkaran karinelerdenbiri olarak değerlendirilmelidir.
5- Bir kısım tanıklar ferağ işleminden önce, tapu memuru önünde temlik işleminin satış ve bağışlama şeklinde mi yapılması yolunda konuşmalar geçtiğini söylemişlerdir. Taraflar arasında gerçekten bir satış işlemi söz konusu olsaydı, ferağ işleminin icrası sırasında bağışlamadan söz edilmemesi gerekirdi.
Yukarıda açıklananlar, murisle davalı arasında yapılan temlik işleminin muvazaaya dayandığını kesinlikle ortaya koyacak niteliktedir. Muris oğluna yaptığı bağışı gizlemek için muvazaalı satış işleminden yararlanma istemiştir. Satış sözleşmesi muvazaa nedeniyle geçersizdir. Kanunun öngördüğü biçimde yapılmış bir bağış sözleşmesi de yoktur. Bu itibarla davanın kabulü gerekli iken red edilmesi yolsuzdur.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda yazılı sebeplerle HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA Temyiz eden vekili için 1.000 lira mürafaa vekalet ücretinin davalıdan alınmasına, peşin harcın iadesine 11.4.1974 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.