 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1974/147
K: 1974/369
T: 07.02.1974
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı (İzmir Asliye 2. Ticaret Mahkemesi)nce verilen hükmün temyizen tetkiki davacı avukatları tarafından istenmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Davacı, davalı ile aralarında 30.7.1946 tarihli mukavelename ile (İ.E. Kollektif Şirketi) unvanlı bir şirket kurduklarını, mukavelenin 5. maddesine göre, şirketin mülkü olarak, taahhüt olunan ve Türk Ticaret Kanununun 140/2. maddesine tevfikan mülkiyeti şirkete intikal eden gayrimenkulle ile ilgili tapu devir muamelesini yapmaktan, davalı idareci Şerik, imtina gösterdiğinden, gayrimenkulün şirket adına tescilini ve bunu ifa yetkisinin kendisine verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı savunmasında, iddia şekline nazaran hak sahibi şirket olduğuna göre, davacının şahsen dava hakkı olmadığı gibi, dava hukuki mesnetten yoksun olması sebebiyle esas bakımından da reddi gerektiğini ileri sürmüştür.
Mahkemece özetle, (taraflar arasında tanzim olunan 30.7.1946 tarihli şirket mukavelesinin 5. maddesinde, şirket sermayesi gösterilmiş ve bu meyanda davalıya ait bono da dahil edilmiştir. Türk Ticaret Kanununun 139 ve 140/2. maddeleri hükümlerine göre, ticaret şirketlerine her nev'i gayrimenkulün sermaye konulabilmesi ve bu gibi taahhütlere ilişkin şirket mukaveleleri, resmi şekil aranmaksızın mutaber iselerde, sermaye koyma taahhüdünü istemek talep ve dava hakkı şirkete aittir. Kaldı ki şirketin kuruluş zamanında mer'i olan Ticaret Kanununun 127. maddesi, sermaye taahhüdünü yerine getirmeyen şeriki, şirkete karşı mes'ul kılmıştır. Sermayeyi koymada gecikmesi halinde ancak zarar ziyan itasına mecbur ettirilmiştir. Sonuç olarak, yukarıda yazılı kanun hükümleri muvacehesinde davanın reddine karar) verilmiştir.
Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1 - Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılabileceği gibi, davacı ve davalıdan ibaret iki ortak arasındaki kollektif şirket, 30.7.1946 tarihinde kurulmuş ve 15.7.1946tarihinden itibaren üç yılın hitamında, esas mukavelenamenin 19. maddesi gereğince süre kendiliğinden üç yıl daha uzamış ve bu suretle vaki üçer yıllık uzamalarla halen dahi yürürlükte bulunmuştur.
6763 sayılı tatbikat kanununun 1. maddesi gereğince tatbikat kanununda aksine hüküm bulunmadıkça 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun yürürlüğünden önceki hukuki olayların sonuçları bu olayların meydana geldikleri zamanda yürürlükte olan kurallara bağlı ise de, aynı kanunun 3. maddesi muhtevası tarafların iradeleri nazara alınmaksızın kanun tarafından düzenlenen hukuki ilişkilerin yeni kanunun yürürlüğünden önce mevcut bulmuş olsalar bile, yürürlüğü ile beraber yeni kanuna bağlı olmalarını ve 4. maddesinde de bir kazanılmış hak meydana getirmemiş olayların, yürürlüğünden itibaren yeni kanuna tabi olmasını emretmiştir.
Esas mukavele 865 sayılı eski Ticaret Kanunu zamanında yapılmış olmakla beraber yeni kanunun yürürlüğünden sonra da geçerli kalmış ve şirket akti devam etmiştir. Bu yöntem taraflar arasında bir uyuşmazlık yoktur.
2 - Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı ortağın şirkete koyduğu (taşınmaz mal) aynı sermaye borcu dolayısı ile şirket adına gerekli tapuda tesçil işlemine ait bulunmaktadır. Davacı, kollektif şirket şirket iki kişiden meydana geldiğinden, davalının muvafakat etmemesi nedeni ile şirket adına bu işlem yapılmadığından bu hususta kendisine yetki verilmesini istemiştir.
Davalının sermaye koyma borcu şirketin kurulduğu zaman mevcut olduğu gibi, halen de bu borç devam etmektedir.
3 - Eski Ticaret Kanununun 125. maddesinin 3. bendinde taşınmaz malın sermaye olarak konabileceği belirtildikten sonra 127. maddesinde her ortağın şirkete koymayı deruhde ettiği sermayeden dolayı şirkete karşı borçlu ve sorumlu olduğu, binaenaleyh taahhüt ettiği sermayeyi koymada geciken şerikin bu yüzden şirketin uğradığı zararı tazmine mecbur bulunduğu ve 132 nci maddesinde mukavelede aksine koşul yoksa sermaye olarak konan malların mülkiyetinin şirkete ait olduğu ifade edilmiştir.
Her ne kadar taşınmaz malın mülkiyetinin intikali genel hükümler gereğince tapuda tesçil ile mümkün ise de yeni Ticaret Kanunununa yürürlüğünden sonra davalının ortaklık sıfatı ve şirket akti devam etmiş bu yönden yeni Ticaret Kanununun 140. maddesinin 2. fıkrası, sermaye olarak taşınmaz mal mülkiyeti konulması taahhüdünü ihtiva eden şirket mukavelesi hükmü için, resmi şekil aramaya, mahal bırakmamıştır.
Aksi görüşün kabulü, taşınmaz malın şirkete ferağını yapmayan davalı ortağın, ortaklık sıfatını hiç kazanmamış olması, sonucunu doğurur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 13.9.1944 tarih ve 50/45 sayılı karar). Bu sonuç ise, objektif iyiniyet kuralları ile de bağdaştırılamaz.
4 - Ancak, taşınmaz mala ilişkin sermaye borcunu yerine getirmiyen ortak yönünden ferağa icbar için dava açmak yetkisi şirkete ait ise de, olayda iki kişiden ibaret bir kollektif şirket bulunduğuna göre, davalı ortağın bu hususta muvafakat etmemesi hakkını kötüye kullanılması durumunu meydana getireceğinden, ortaklardan birinin mahkemeye müracaat yetkisinin kabulü iktiza eder (Yargıtay Ticaret Dairesi, 26.11.1968; Ord. Prof. Dr. Halil Arslanlı, 1960; Sh. 187)
O halde mahkemece davacının, davalının aynı sermaye olarak taahhüt ettiği taşınmaz malın şirket adına ettescili ilamın icrasına yetki verilmesine ilişkin talebinin incelenerek bu hususta bir karar verilmesi gerekirken bu konuda dava açmaya şirketin yetkili olduğu ve esasen ancak eski Ticaret Kanununu gereğince tazminat istenileceği davanın reddi yolunda hüküm tesisi doğru değildir.
SONUÇ : Yukarıda yazılı sebeplerden dolayı davacı tarafın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 7.2.1974 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.