 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1974/2225
K: 1974/3300
T: 12.04.1974
- TAVZİH
- DAR ANLAMDA KESİN HÜKÜM
ÖZET:Kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki uyumsuzluk nedeniyle tavzih istenemez.
Hakim, şekli anlamda kesinliğe bürünmemiş hükme ilişkin davayı dahi, hüküm Yargıtayca bozulmadıkça yeni bir inceleme konusu yapamaz. Meydana gelmiş olan "dar anlamdaki kesin hüküm" davanın yeniden incelenmesi olanağını kaldırır. Bunun için ortada bir hükmün varlığı şarttır. Verilmiş hüküm hukukça yok sayılmak gerekiyorsa dar anlamda kesin hükümden söz edilemez, hakim yok sayılması gereken önceki hükümle bağlı değildir.
Kararın gerekçeli ve imzalı olması varlık şartı olup aksi halde hukukça yok saymak zorunludur.
(5521 s. Mah. K m. 15)
(1086 s. HMUK m. 489, 455, 459)
A. K. tarafından, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü aleyhine sigortasız geçen hizmetlerin tesbiti isteğile açılan davadan dolayı Balıkesir Asliye 1 nci Hukuk Hakimliğinden İş Mahkemesi sıfatile verilen ve Yargıtayca onanmak suretiyle kesinleşen hükme ait kısa kararda lehlerine 800 lira ücreti vekalete karar verildiği halde gerekçesi kararda vekalet ücreti tayinine yer olmadığına karar verildiğinden, Kurum tarafından hükmün tavzihi istenilmesi üzerine mahkemece yeniden duruşma yapılarak 800 lira ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalı Kuruma ödenmesine karar verilmiş ve bu karar davacı Avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla Türk Ulusu adına yargı yetkisini kullanan Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin Başkanı M. Ç.. ve Üyeleri N. t, t. G. C. K. ve T. U.'un ka tıldığı 12.4.1974 tarihli oturumda Tetkik Hakimi G. E. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi. 68
1) Mahkeme, uygulamada "Kısa karar" adıyla anılan ve yargılama bitiminde taraflara bildirilen kararında davalı Kurum yararına avukatlık ücretine hükmetmişken, imzalı ve gerekçeli kararında, Yargıtayın ve bu arada Dairemizin yerleşmiş görüşüne uygun olarak, Kurum yararına avukatlık ücretine hükmedilmesine yer olmadığını belirtmiş; Kurumun "tavzih" istemi üzerine de, 800 lira vekalet ücretinin davacıdan alınarak Kuruma ödenmesine ve durumun o yolda açıklığa kavuşturulmasına karar verilmiştir.
Burada söz konusu olan hususun "kısa karar" ile "gerekçeli karar" arasındaki uyumsuzluk olduğu ve "tavzih" istemine bu uyumsuzluktan ötürü gidilmiş bulunduğu ortadadır. Ne var ki böyle bir nedene dayanılarak "tavzih yolu" na başvurulamıyacağı da söz götürmez. Gerçekten Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun ne 455, ne de 459 ncu maddeleri buna cevaz vermektedir.
2) Gerçi, Hakim, henüz şekli anlamda kesinliğe bürünmemiş hükme ilişkin davayı dahi, o hüküm Yargıtayca bozulmuş olmadıkça, yeni bir inceleme konusu yapamaz. Zira, meydana gelmiş olan "dar anlamdaki kesin hüküm", davanın yeniden incelenmesine engeldir. Lakin bunun için ortada bir hükmün varlığı şarttır. Şayet verilmiş hüküm hukukça yok sayılmak gerekiyorsa, dar anlamda kesin hükümden ve onun doğurduğu inceleme engelinden söz edilemez. Hal böyle olunca, Hakimin yok sayılması gereken önceki hükümle bağlı bulunması düşüncesine yer verilemez. - Öbür yandan, iş mahkemelerinde görülen davalarda, 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 7 nci maddesi hükmüne göre sözlü yargılama usulü uygulanır. Ayni Kanun'un 15 nci maddesinde de, Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun uygulanacağı öngörülmüştür. Mahkemece hükümleri konusunda 5521 Sayılı Kanunda açıklık bulunmadığı için de bu yönden Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 489 ncu maddesinin uygulanmasında zorunluk vardır. Bu maddede ise, gayet belirgin olarak, Hakimin, yargılamanın bittiğini bildirip kararını gerekçeli yazarak imza ve tefhim edeceği belirtilmiştir.
Demek ki tefhim edilecek karar, gerekçeli ve imzalı olacaktır. Her iki unsur da kararın varlık şartları olup bu şartları taşımayan bir kararı hukukça var saymak mümkün bulunmamaktadır.
Olayda Hakimin yargılamayı bitirdikten sonra bu nitelikte bir karar vermediği açıktır. Bu yön, "tavzih" dilekçesiyle şimdi Yargıtay incelemesine konu olan karardan kuşkusuz olarak anlaşılmaktadır. 0 halde, olayımızda tefhim edilmiş kararın hukukça yok sayılması gerekir.
Şu duruma göre, ortada birbiriyle çelişen ve uyumsuzluk içinde bulunan iki karar ve gerekçeli karar ile, vekalet ücretinin tayinine yer olmadığını belirtmeye engel bir neden yoktur.
Nihayet "tavzih yolu" çevresinde aydınlatmağı gerektiren bir durum dahi olsaydı, bu takdirde yapılacak iş, yukarıda belirtilen biçimde açıklamadan ibarettir.
3) Daire, önceki kararı incelerken, hiç kuşkusuz, bütün dosyayı gözönünde tutmuş; tefhim edilen kısa kararı hukukça yok saydığı için - bu yolda bir temyiz bulunmasına rağmen - isabetli olarak avukatlık ücretine yer olmadığı kaydını taşıyan ve hukukça var olan gerekçeli ve imzalı kararı onamıştır. Eğer, Daire, tefhim edilmiş kısa kararı var saydı, yerleşmiş görüşüne aykırı olarak Kurum yararına avukatlık ücretine hükmeden bu kararı bozacağı, ya da Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 438 nci maddesi gereğince bu kaydı kaldırmak suretiyle düzelterek onayacağı ve böylece uyumsuzluğu bertaraf edeceği söz götürmez.
Bu nedenlerle, mahkemece, her bakımdan reddi gereken "tavzih" isteminin kabulüyle Kurum yararına avukatlık ücretine karar verilmesi, usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Sonuç: Temyiz olunan hükmün yukarıda gösterilen sebeblerden dolayı (BOZULMASINA) 12.4.1974 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.