 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1974/1958
K: 1974/2948
T: 28.03.1974
DAVA : Davacı, iş kazasında yaralanan sigortalı işçi için yapılan harcamalar üzerine uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.
Hüküm, davacı avukatı tarafından temyiz edilmiştir.
Türk Ulusu adına yargı yetkisini kullanan Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin Başkanı M.Ç. ve üyeleri F.U., A.G., C.K. ve T.U.'un katıldığı 28.3.1974 tarihli oturumda Tetkik Hakimi A.E. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı Kurum, iş kazasına uğrayan sigortalı işçi için yaptığı giderlerin ve ödediği geçici iş göremezlik ödeneğinin davalı işverene ödettirilmesini istemiş ve davasını 506 sayılı Yasanın 26 ncı maddesinde dayatmıştır.
Mahkeme, bilgisine başvurduğu bilirkişi kurulunun görüşünü benimseyerek, işvereni kusursuz bulmuş ve davayı reddetmiştir. Ancak Bilirkişi Kurulunu oluşturan bilirkişilerden ikisinin hangi alanda bilgi sahibi oldukları rapor da doyurucu ve inandırıcı olmaktan uzaktır.
Gerçekten, Bilirkişi Kurulu, lojman direklerinin köy dışında ayrı ayrı yerlerdeki çukurlarına bir vinç yardımıyla indirilmesinin, yapılan işi ağırlaştıracağını belirterek vinç kullanılmasına gerek görmemektedir. Oysa, 3.3.1970 günü yürürlüğe giren İşçi sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü'nün 466 ıncı maddesine göre, "Malzemenin kaldırılması, taşınması, istiflenmesi ve depolanmasında, genellikle mekanik araçlar kullanılması esastır". İşveren, tüzüğün buyurduğu bu esası bir yana iterken, mekanik aracın vereceği güvenliği sağlıyacak başkaca bir tedbir de almamıştır. Özellikle, anılan maddenin 2 inci fıkrası, "Ağır parçaların ekip halinde kaldırıldığı veya taşındığı hallerde, önceden belirtilen kumanda hareket ve işaretleri kullanılacağını" öngörmüş bulunmaktadır. olayda bu güvenlik tedbirinin dahi düşünülmediği, ekip başına kumanda ve denetim ile görevli bir eleman konulmadığı yönleri sigortalının ve bir olay tanığının Kurum Müfettişince tutanağa geçirilmiş sözlerinden açık ve seçik şekilde anlaşılmaktadır.
Hiç kuşkusuz, bir genel planda, mekanik araçların yapabileceği işlerde insan gücünden yararlanmak yasaklanamaz. Hatta ulusal ekonomiye ait gerek ve nedenlerden ötürü bazen bunda zorunluluk bulunması dahi mümkündür. Lakin, güvenlik nedenleriyle insan gücü yerine mekanik araçların kullanılmasında yarar olan kurumlarda, aslolan, mekanik aracın kullanılmasıdır.
Bu, herşeyden önce, kutsal olan insan varlığının korunması gibi vazgeçilmez bir gereğe dayanır ve bu gerek, belirgin olarak güvenlik mevzuatında yer almamış olsa dahi, işverence behemehal yerine getirilmelidir. Zira, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun olaya uygun düşen 26 ıncı maddesinde sözü edilen "İşçilerin sağlığını koruma ve işgüvenliği ile ilgili mevzuat hükümleri" çevresine, İş Kanunu'nun "Sağlık ve Güvenlik Şartları" kenar başlığını taşıyan 73 ncü maddesi de dahildir ve bu maddenin 2 nci fıkrası hükmüne göre ise, işveren, işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmakla yükümlüdür. Bunun da nedeni ortadadır. Gerçekten bir Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği üzere, kişinin canının ve sağlığının Devletçe her türlü zarardan korunmasına ilişkin anayasal ilke gereğince, anılan maddede, işveren işçi sağlığını ve güvenliğini titizlikle koruma durumunda bırakarak işçilerin ölmelerini veya sağlıklarına zarar gelmesini önleyici bir tedbir niteliği de vardır.
Bu durumda, belirtilen maddi ve hukuki olguları gözönünde tutmayan ve niteliği yukarıda açıklanan bilirkişi raporuna dayanılarak davanın reddolunması isabetli sayılamaz. Mahkemece yapılacak iş, işverenin ve sigortalının kusuruna etkili tüm maddi olguları olabildiği kadariyle bizzat saptamak, bu maddi olgulara ve iş güvenliği mevzuatına göre uzman bilirkişi, ya da bilirkişiler aracılığıyla kusur durumunu incelemek ve 506 Sayılı Kanunun 26 ıncı maddesi çevresinde işverenin zarardan sorumlu tutulup tutulamıyacağını tesbit etmek ve sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir. O halde, davacı Kurum'un bu yönleri hedef tutan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan hükmün yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, 28.3.1974 gününde oybirliğiyle karar verildi.