 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1973/203
K: 1975/566
T: 16.04.1975
DAVA : Taraflar arasındaki tenkis davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 30/12/1971 gün ve 1971/1153 sayılı kararın incelenmesi, davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Daigresinin 23/3/1972 gün ve 857/1756 sayılı ilamiyle "N. tarafındann tanzim edilen vasiyetname yasalara uygun şekilde tanzim edilmiş, ancak Medeni Kanunun 551. maddesine göre, mirası bir namzete nakletmeye yetkili kılınan mirasçı nasbına dair tasarruf, mirasçıların mahfuz hisselerine tecavüz edildiği nisbette geçersizdir. bu hüküm fevkalade ikameler hakkınnda cari olup, olayda da vasiyetname fevkalade ikameyi derpiş etmiştir. Bu durumda mirasçı, mahfuz hissesine tecavüz edildiğinden bahisle tenkis davası açmakla haklıdır", gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmeke yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda değinilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı K.Y. vekili Avukat A.Y.
Duruşma isteyen: Davalı A.S.T. vekili Avukat H.R.E.
Duruşma yapılması için tayin olunan 16/4/1975 Çarşamba günü belli zamanda temyiz eden davacı adına avukat A.Y. ile duruşma isteyen davalı adına avukat H.R.E. geldiler.
Temyiz dilekçesinin süresinde verilip kaydedildiği incelenerek anlaşıldı.
Hukuk Genel Kurulunca gelen taraf vekillerinin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra vaktin yetersizliğinden ötürü işin karara bağlanmasının aynı gün öğleden sonraya bırakılması uyğun görüldü.
Öğleden sonra Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki kağıtlar okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Miras bırakan 29/8/1966 günlü vasiyetnamede "ölümünde terekende zuhur eden taşınır ve taşımaz bütün mallarımı, tahvillerimi ve alacaklarımı kızım A.'ya terk ve vasiyet ediyorum. Şu kadar ki, taşınmaz mallarımla, aile yadigarı olup kıymet ifade eden ev aşyası ve hatıralarımı Medeni Yasanın 468 ve 469. maddeleri hükmüne göre kızım A.'nın vefatından sonra namzet tayin ettiğim oğlum S.'ye intikalini ve eğer oğlum S. kızımdan evvel ölürse nemzetlilik sıfatı oğlum S.'ye çocuklarına intikal eder" demiştir.
Medeni Kanunun alelade ikameyi düzenleyen 467. maddesi hükünce "tasarrufu yapan kimse mirasçı veya lehine tasarrufu yapılan kimsenin kendisinden evvel vefatı veya bunlardan biri tarafından red vukuu halinde miras yahut vasiyet olunan muayyen mal kendilerine intikaal etmek üzere bir veya birkaç şahıs tayin edebilir"; aynı kanunun fevkalade ikameye ilişkin 468. maddesinde ise şöyle denilmiştir. "Tasarrufu yapan kimse nasbettiği mirasçıya, mirası bir üçüncü şahsa nakletmek mükellefiyetini tahmil edebilir. bu üçüncü şahsa namzet denir. Tasarrufu yapan kimse, aynı mükelefiyeti namzede tahmil edemez..." bu hükümlere göre, alelade ikamete tasarufta bulunan, mirasçının yahut lehine atasarruf yapılan kimsenin kendisinden önce ölümü veya mirasını yahut vasiyet olunan malın herhangi bir denele iktisap edilememesi halinde sözü edilen kimselerin yerine geçmek ve mirası yahut vasiyet olunan belirli malı iktisap etmek üzere bir veye bir kaç kişiyi tayin ederse mirasçının veya lehine vasiyet yapılan kimsenin ölümü yahut mirası veya vasiyet alınan malı iktisap edememesi halinde miras bırakanın tayin ettiği diğer kişi onun yerine geçer. Fevkalade ikamede ise tasarrufta bulunan mirasçısına veya lehine vasiyette bulunduğu kimseye mirasını veya vasiyet ettiği belirli bir malı üçüncü şahsa devretmek yükümlülüğünü yükler ve bunun sonucu olarak mirasçı veya lehine vasiyet yapılan kimse mirası bu devir yükümlülüğü ile birlikte devrolur. Vasiyetnamedeki, hukuki tasarrufun mahiyetini belirliyen ve yukarıya alınan, özellikle devir yükümlülüğünü öneren sözler, az önce açıklanan hukuki esaslar açısından değerlendirildiğine olayda alelade değil, fevkalade ikamenin söz konusu olduğunun kabulü gerekir. Böyle olunca uyuşmazlığın Medeni Kanunun "mirası bir namzede nakletmeye selahiyetli olan bir mirasçı nasbına dair tasarruf; mirasçının mahfuz hisesine taalluk ettiği nisbette, batıldır" hükmünü öngören 511. maddesinin uygulanması suretiyle çözümlenmesi icabeder. Bu nedenlerle mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen özel daire bozma kararın uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı Hukuk Usulu Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince bozulmasına ve davacı taraf yararına avukatlık ücret tarifesi uyarınca takdir olunan (1000) lira avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine 16/4/1975 gününde oybirliğiyle karar verildi.