Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1973/159
K: 1974/93
T: 06.02.1974
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinden verilen 27.10.1971 gün ve 36/376 sayılı kararın incelenmesi Güneş Sigorta A.Ş. vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay Ticaret Dairesinin 24.3.1972 gün ve 261/1447 sayılı ilamiyle bozulmasına karar verilip yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; bazı sebep ve düşüncelerle önceki hükümde direnmeye karar verilmiştir.
Temyiz eden: Davalı ve Mukabil Davacı Güneş Sigorta A.Ş. vekili,
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnmeyi kapsayan son hükmün süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : 1 - Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun incelediği tarafların iddia ve savunmaları ile mahkemenin ve Yargıtay Özel Dairesinin kararları, özetle şu şekildedir:
a) Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkillerinin babasının, davalı sigorta ortaklığı ile müvekkilesi lehine (50.000) liralık yüzde (10) iratlı (cihaz - tahsil - Terbiye sigortası) akdi yaptığını, aktin tekevvününden bir müddet sonrada öldüğünün, müvekkilleri ile babanın hayatları sigorta edildiği halde davalı sigorta ortaklığının, akitten önce müteveffanın rahatsız bulunduğunun anlaşıldığından bahisle sigorta tazminatını ödemekten imtina ettiğini, halbuki müvekkilesinin babasının sigortacının doktoru tarafından muayene edilerek sigorta aktine engel bir durumunun bulunmadığının tespit ve aktin taraflarca imza olunduğunu, esasen hakikate uymayan bir beyanda da bulunulmadığını iddia ederek dilekçesinde yazılı tazminatın tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili, davalının mukabil davasına karşı verdiği 14.3.1968 tarihli dilekçesinde de, davanın sıklet merkezinin müvekkilesinin babasını sigorta teklifnamesindeki sorulara kasten hilafı hakikat cevaplar verdiğinin tesbit ve isbatı olduğunu, kaldı ki iddia edildiği gibi kanser hastalığı bulunmadığını, esasen önemli olanın akidin kanser hastası olup olmamasının değil bu hastalığını bildiği halde kasten saklaması olduğunu, müvekkilesinin babasının karısını ameliyat için İsveç'e götürürken (12) gün def'i tabiide bulunmaması sebebiyle orada ameliyat olarak karnının açılıp, kazuratın karnın üzerindeki kutuya boşalması sağlanmış ve habis olmayan urun Türkiye'de ameliyatla alınması uygun görülmüş ise de durumu sigorta doktoruna anlattıklarını ve karnın üzerindeki fark edilmemesine imkan olmayan kutuyu onun da gördüğünü, mumaileyhin hemofili hastalığı olduğununda bilmediğini, esasen üç defa ameliyat geçirdiği halde hayatta kaldığını, Şirin kliniği sahibi müdavi doktor K.F.Ş. dinlendiği takdirde bu hastalıklarını bilmediğinin sübuta ereceğini, bu itibarla mukabil davanın yerinde olmadığını beyan etmiştir.
b) Davalı Sigorta ortaklığı vekili davaya karşı verdiği cevap dilekçesinde, 3.8.1967 tarihli % 10 iratlı cihaz-tahsil ve terbiye sigorta poliçesinde ve hayat sigorta teklifnamesinde sigortalı olarak müteveffa ile çocuğunun hayatlarının müvekkili şirket tarafından sigorta edildiğini, fakat mezkur poliçe ve hayat sigorta teklifnamesi umumi şartlarının 1 ve 2. maddeleri hükümlerine aykırı olarak müteveffanın Chordoma'ya yan bir nev'i kanser hastalığını müptela olduğunu ve bu sebeple Collestomi ameliyatı geçirdiğini yani kalın barsağın kanser sebebiyle karına bağlanarak büyük aptestinin karından sağlandığını ve ayrıca hemofili A (Kan Kanseri) denilen hastalığının da bulunduğunu kasten beyan etmediğini, şirket doktorunun da bu şekildeki beyanı üzerine harici bir muayene yapmakla yetinerek müspet rapor verdiğini, bunun üzerine sigorta mukavelesinin 3.8.1967 tarihinde yapıldığını ve sigortalının 8.10.1967 tarihinde öldüğünü, olayda sigortalının kastının açık bulunduğunu ileri sürerek, davanın reddini ve sigorta teklifnamesi ile poliçe umumi şartlarının 1. ve 2. maddelerine aykırı olarak muayene raporunda kendisine sorulan suallere rizikonun müvekkili tarafından kabul edilmemesine müessir olacak şekilde hakikate uymayan cevaplar verdiğinin hükmen tesbitini, dolayısiyle poliçenin iptalini mukabil dava olarak istemiştir.
Davalı ve mukabil davacı vekili, açtığı mukabil davaya karşı davacı ve mukabil davalı vekilinin 14.3.1968 tarihli cevap dilekçesine karşı verdiği 28.3.1968 tarihli dilekçesinde bir bir hayat sigortası sözleşmesi akdedilirken akdin yapılıp, yapılmamasına tesir edecek mahiyette olan sigortalının yaşının, sıhhi durumunun, geçirdiği hastalıkların v.s.nin sigortacı tarafından bilinmesinde zaruret olduğunu, sigorta akdinin de poliçe umumi şartlarının 1. maddesine göre "akdin veya hatalı sigorta edilecek kimsenin (sigortalı) beyanı esas tutularak..." akdedileceğini, ayrıca sigortacının özellikle ölüme karşı sigortada sigortalıyı kendi imzası tahtında sorulan suallere karşı beyanda bulunmayan icbar etmek suretiyle doktor muayenesine sevkettiğini, halbuki sigortalının suallere gerçeğe aykırı cevaplar vererek doğru beyanda bulunmadığını, bir kimsenin imzaladığı belgedeki suallere verdiği cevaplarla ilzam edileceğini, karşı taraf vekilinin sigortalının durumunu doktorun gördüğü ve durumunun akde mani bulunmadığı iddiasının hilafı hakikat olduğunu, esasen önemli olan sigortalının altını imzaladığı beyanının gerçek dışı olmasının ve kasten iğfal niteliği taşımasının nazara alınması gerektiğini, davacı tarafın müteveffanın Collestomi ameliyatı geçirdiğini ve hemofili A hastalığı bulunduğunu ikrar ettiklerini ve bu suretle mukabil davanın sabit olduğunu, sigortalıda mevcut Chdrdoma'nın malignite (habaset) kazandığı ve kısa zamanda kötü akibete ulaştığının peritonyal iaplantation yapmasından anlaşıldığını, Yüksek İhtisas Hastanesinin 7.11.1967 tarih ve 173 nolu raporunda da tümörün malignite (habaset) kazandığı ve peritonyal inplantation (yani tümör habis olduğu için karın zarına atlayarak geçtiği metaztas) yaptığı ve ölüme sebebiyet verdiğinin bildirildiğini, (30) yaşına kadar sünnet, çarpma gibi sebeplerle hemofili A hastalığına müptela olduğunu bilmemesinin olanak dışı bulunduğunun kurucuları ve % 90 hissedarları Toprak Mahsulleri Ofisi ve Vakıflar Bankası olan müvekkili sigorta ortaklığına, karşın tarafın suiniyet atfının da yersiz olduğunu, ifade etmiştir.
c) Bidayet Mahkemesi, tarafların davaların dayanağını teşkil eden, 3.8.1967 tarihinde yapılan sigorta akdinin niteliği, şartları ve "sigortalının bu akitten önce ameliyat geçirdiği, karına bağlı kollestomi kutusu ile dolaştığı, 8.10.1967 tarihinde Ankara Yüksek İhtisas Hastanesinde Chordoma hastalığından vefat ettiği hususlarında ittifak halinde" bulunduklarını kararında belirttikten sonra çözümlenmesi gereken ve tarafların anlaşamadıkları yönün "sigortalığının neleri sakladığını bu şahsın gizlediği hususlar var ise bunların aktin sıhhatına etki derecesi" olduğunu, sigortalının akitten önce ameliyat geçirmekle beraber (rectum kanseri) hastalığını bilmediğinin sübuta erdiğini kaldı ki (ameliyat oldunuz mu sorusuna hayır diyerek hakikate aykırı cevap vermiş ise de, bu suale (evet) şeklinde cevap vermiş olsa idi dahi bu durumunun mevcut sigorta akdinin yapılmasına engel teşkil etmiyeceğinin (matamatikçi operatör ve avukat) olan üç bilirkişinin raporunda anlaşıldığını, bundan başka davalı sigortacının doktorları tarafından yapılan muayenede ameliyat yerleri ve karındaki kutunun görülmesinden sonra sigorta akdinin yapıldığını, bu itibarla olumsuz cevabın aktin yapılmasını önleyici nitelikte, hatta akit şartlarının tayini hususunda geçerli olabilecek tarzda müessir olmadığı sonucunun varıldığını, bu şartlar altında yanlış cevaplardan ötürü genel şartların 1. ve 2. maddelerine aykırı davrandığının kabulü ve hükümsüz sayılmasının iyiniyet kuralları ile de bağdaştırılamıyacağını tebarüz ettirerek mukabil davayı red ve esas davayı kabul etmiştir.
ç) Davalı ve mukabil davacının üzerine Yargıtay Özel Dairesi (Hayat sigortası hakkında özel bir hüküm bulunmadığından tazminat sigortasındaki ihbar mükellefiyetini düzenleyen Türk Ticaret Kanununun 1290. maddesi hayat sigortasında da uygulanır. Bu madde hükmüne göre sigorta ettiren kimse sigortacının mukavele yapılırken hakiki vaziyeti bildiği takdirde mukaveleyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını mucip olacak bütün hususları, sigortacıya bildirmeğe mecburdur. Sigorta ettiren kimse sorulduğunda susmuş veya noksan yahut hakikate muhalif beyanlarda bulunmuş ise, hakikate vakıf olmayan sigortacı mukaveleden cayabilir; şu kadar ki sigortacı hakikatı öğrendiği tarihten itibaren ve bir ay içinde cayma hakkını kullanmamış ise, bu hak düşer.
Olayda davacı taraf, sigorta edilen E.A.'nın hastalığını bildiği halde sigortacının, akti yaptığı iddia etmiş ve bu iddia mahkemece de kabul edilmiştir.
Bilirkişilerin raporlarındaki hukuki mütelaa dışında kalan beyanlarında E'nin hastalığının derhal anlaşılmamasına imkan bulunmadığı ifade edilmiştir. zira adı geçen karnının üzerinde bir kutu taşımakta ve karnında aşikar bir ameliyat izi bulunmakta ve akitten takriben iki ay sonra ölmüş olması sebebiyle de ahvali umumiyesi nazarı dikkati calip bir durum arzetmekte olduğu ve bu itibarla sağlam raporu verilmesinin olanağı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Kendisini muayene eden doktor da ifadesinde olayı hatırlayamadığını, fakat sağlam raporunun kendisi tarafından tanzim edildiğini, beyan etmiştir.
Kaldı ki, beyanını sigortalı imzaladığına göre, sorumluluk sigortalıya ait olmak gerekir. Zira, yukarıda anılan 1290. maddenin ilk cümlesi gereğince sigortalığının akit yapılırken ihbar mükellefiyeti olduğu gibi, aynı maddenin son fıkrası hükmüne göre de altını imzaladığı listede yanlış beyanda bulunmasından, sorumludur.
Kanunun ve sigorta Hukuku ilkelerinin yüklediği mükellefiyet sigorta ettiren kimsenin şahsına racı olduğu için, kendisini muayene eden doktor hilafı hakikat rapor vermiş olsa dahi, sigorta ettiren sorumluluktan kurtulamaz. İhbar mükellefiyetini düzenleyen, 1290. maddede, sigorta ettirenin yanlış beyanı, esas alınmıştır. Sigortacının hataya düşmüş olup olmadığı nazara alınmaksızın sigorta ettirenin yanlış beyanda bulunmuş olması sigortacıya akitten rücü etmesi imkanı sağlar. (Bozer, sigorta hukuku, 1965 sh. 220-221-354).
Bu itibarla olayı gözönünde bulundurarak mahkemenin yapacağı İş. Sigorta ettirenin hastalıklarına akit yapılırken sigortacının vakıf olması halinde, sigorta aktinin yapılıp yapılmıyacağını, veya hangi şartlarla yapılacağını tayin ve tesbit etmekten ibarettir.
Bu itibarla mahkemece sigorta hukuku ilke ve hükümleri nazara alınmadan ve eksik inceleme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi, yasaya aykırıdır) gerekçesiyle mahkeme hükmünün bozulmasına karar vermiş ve davacı vekili tarafından yapılan karar düzeltilmesine ilişkin talepte, reddedilmiştir.
d) Bidayet Mahkemesi, Özel Dairenin bozma kararından sonra ilk kararındaki gerekçeyi genişleterek ve sigortalının hastalığını bilmediği hususunun ısrarla tekrar etmekle beraber "bozma kararında (olayda davacı taraf, edilen sigorta E.A'nın hastalığını bildiği halde sigortacının akdi yaptığını iddia etmiş ve bu iddia mahkemece de kabul edilmiştir.) Tarzında yer alan bozmanın mesnedi ve hareket noktasının, mahkemenin kabulüne ve dosya muhtevasına uygun olmadığını" "bozmaya" mesnet teşkil eden ikinci husus olan (sigorta ettirenin hastalıklarına akit yapılırken sigortacının vakıf olması halinde sigorta akdinin yapılıp yapılmayacağının tayin ve tesbiti) işinin de bilirkişiler aracılığı ile esasen yerine getirildiğini ve bilirkişi raporu ile menfi cevap verilmesinin akit şartlarına ve geçerliliğine etki yapmayacağının ortaya çıktığını ve davalının doktorlarının da (kayıtsız şartsız sigorta olur) tarzında rapor vermeleri üzerine akdin yapıldığını, sigortacının bilahare bu akdin geçerli olmayacağını savunmasının, sigorta akdinin sağlaması gereken garanti, emniyet ve sigorta Hukuku ile bağdaşmıyacağı gibi hakkın suistimalini dahi teşkil edeceğini, ameliyatla ilgili soruyu olumsuz cevaplamanın derhal görülecek şekilde belirli tezahürlerinin ortada olması sebebiyle akdin sıhhatine ve şartlarına etkili olmadığını ve olayda sigortacının "susma veya noksan yahut hakikate aykırı cevap neticesi" hakikate vakıf olmayan sigortacı durumunda bulunmadığını, belirtmek suretiyle ilk kararında direnmiştir.
2 - Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı gibi Bidayet Mahkemesi ile Yargıtay Özel Dairesi arasındaki uyuşmazlık, sigorta ettirenin hayatına bağlı olarak yapılan sözü edilen sigorta aktinde, sigorta ettirenin "bildirmek mecburiyetine" uygun hareket edip etmediği doldurması istenen listedeki suallere verdiği cevapları hakikate uygun olup olmadığı, bundan bir kastının bulunup bulunmadığı, sigortacının cayma hakkının doğup doğmadığı ve bu yönerden sorunun yeniden incelenmesi gerekip gerekmediği noktaları üzerinde toplamaktadır.
a) Konu, Türk Ticaret Kanununun 1321, 1322 ve müteakip maddelerinde düzenlenen hayat sigortası ile ilgili bulunmaktadır. Bu hükümlerden 1332. maddenin son fıkrasında rizikonun gerçekleşmesinden sonraki ihbar mükellefiyeti tanzim olunmuş ise de sigorta akdinin yapılmasından önceki ihbar mükellefiyeti hakkında özel bir hüküm mevcut değildir. Bu itibarla bu yönden genel hüküm niteliği taşımayan mal sigortasına ilişkin 1290. madde hükümlerinin can sigortalarında da uygulanması gerekir. Esasen bu madde hükümlerinin uygulanması hususunda bidaye Mahkemesi ile Yargıtay Özel Dairesi arası bir uyuşmazlık yoktur.
Her ne kadar Hukuk Genel Kurulunda aksi görüş olarak denizcilik rizikolarına karşı sigortaya ilişkin 1363 ve müteakip maddeler hükümlerinin uygulanması gereği savunulmuş ise de, deniz rizikolarına karşı sigorta bir nev'i mal sigortası olduğu ve bu nev'i sigortaya ait genel hüküm mevcut iken mal sigortasının özel hükmüne gidilemiyeceği için, kabule şayan görülmemiştir. Yargıtay'ın kökleşmiş içtihadı (örneğin Bk. Akyazar, sh. 749-750 deki karar) ve ilmi içtihatlar da (Prof. Dr. Bozer, 1965, sh. 354, 355; Doç. Dr. Öztan sh. 45,79, 156; Doç. Dr. Kender 1973, 138 ve mut; Dr. Coşkun 1969, sh. 79 müt), bu doğrultudadır. Kaldı ki can sigortasına ilişkin 1332. maddenin son fıkrasındaki (mal sigortasına ait hükümlerin kıyas yolu ile uygulanacağına) ait yollama, can ve mal sigortaları arasındaki bir bağlantının mevcudiyetini göstermektedir. Evvelce Deniz Ticareti ayrı bir Kanunun konusu olmuş ise de, 1290. madde hükmünü ihtiva eden eski Ticaret Kanununun 950. maddesinin uygulanması da, bu hükmün kara sigortaları için genel hüküm niteliğinin tanınması şeklinde olmuştur. (Prof. Dr. Hirş 1948, sh. 898, 899).
Ticaret Kanunumuzun 1324, maddesi gereğince hayat sigortası poliçesine 1266. maddede yazılı hususların hayat sigortasına tatbiki kabil olanlarından başka hayatı sigorta olunan kimsenin adı ve soyadı, yaşı meslek ve sıfat ve (sıhhatının hal ve derecesi) yazılmak lazımdır. Her ne kadar poliçe, sigorta akdinin unsuru değil onun yapıldığını isbat eden bir belge ise de, tarafların serbest iradeleri ile meydana gelen hayat sigortasına ait akdin, yapılıp yapılmamasının ve şartlarının tesbiti ve poliçeye yazılması için kendisine ait bazı bilgilerin ve isteklerin sigorta ettiren, sigorta değeri ve primi gibi hususların da sigortacı tarafından diğerine bildirilmesi zorunludur. Bu bakımdan da sigortalının (bildirmek zorunluluğunu) düzenleyen ve tazminat sigortasının genel kuralı olan 1290. madde hükümlerinin, hayat sigortasında ve özel hüküm bulunmayan bütün sigorta nev'ilerinde uygulanması gerekeceği, şüphesizdir.
b) Ticaret Kanununun edilen ile 1290. maddesi gereğince sigorta ettiren kimse; sigortacının mukavele yapılırken hakiki vaziyetleri bildiği takdirde mukaveleyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını mucip olacak bütün hususları sigortacıya bildirmeye mecburdur.
Görülüyor ki sigorta ettirenin bildirmek mecburiyetinin kapsamı, geniştir. Akdin yapılmamasını veya daha ağır şartlarla yapılmasını mucip olacak bütün hususlar, sigortacıya bildirilecektir.
Sigorta ettiren kimse, sorulduğu halde susmuş veya noksan yahut hakikate muhalif beyanlarda bulunmuş ise, hakikate vakıf olmayan sigortacı, hakikati öğrendiği tarihten itibaren bir aylık hak düşürcü süre içinde mukaveleden cayabilir.
1290. maddedeki (cayma) tabirinin, (fesih) karşılığında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim eski 950. maddede fesih) tabiri bulunmakta idi.
(Cayına) sözünü özel bir amaçla kullanıldığı hakkında, gerekçede bir açıklık yoktur. Bu maddenin ilk fıkrasının son cümlesinde, eski metinde olduğu gibi, feshin neticesine bir istisna teşkil etmek üzere (Sigorta ettiren kimsenin kötü niyeti anlaşıldığı takdirde sigortacı prime hak kazanır) hükmünün konulmuş olması da, bu görüşü teyit eder. Aksi takdirde fesihten sonra sigortacıda kalan prim, sebepsiz bir iktisap teşkil ederdi. Esasen yerine getirilmeyen, 1290. maddeye müstenit ihbar mükellefiyeti de akdin inikadından önceki döneme ilişkindir. Bu mükellefiyete riayet edilmemesinin müeyyidesi, (fesih) şeklinde tecelli edebilir.
c) Hayat Sigortasına ait poliçeye 1324. maddede gösterilen hususların yazılması gerektiği gibi, 1266 maddede mevcut kayıtların hayat sigortasına tatbiki kabil olmalarının da dercedilmesi lazımdır.
Sigorta poliçesi, 1266. maddenin son fıkrası gereğince iktisat ve Ticaret vekaletince tasdik edilmiş ve zahmetsizce okunabilecek bir tarzda basılmış olan (sigorta umumi şartlarını) da ihtiva eder.
Şu halde sigorta akdinin muhtevası, amir hükümlere aykırı olmayan taraflarca kararlaştırılan "özel şartlar" ile Kanuna uygun surette poliçede basılı "olan genel şartlara" göre taayyün eder.
Nitekim uyuşmazlık konusu sigorta akdine ait 10.8.1967 tarihli poliçede (Güneş Sigorta Anonim Şirketi, Ankara'da Bay E.A. tarafından 3.8.1967 tarihinde imza edilmiş olan "teklifnamede yazılı beyanata istinaden" ve işbu mukavelename içerisinde basılı ve aşağıda yazılı hususi şartlara göre Birecik'de 1938 İstanbul'da 1962 tarihlerinde doğmuş olduklarını beyan eden Bay E.A. ile çocuğu A.A.'nın hayatlarını sigorta eder) denmekte, poliçenin arkasında basılı (genel şartlar) başlığı altında 1. madde olarak (bu poliçe, akidin veya hayatı sigorta edilen kimsenin "sigortalı" beyanatı esas tutularak akdolunmuştur.) ve 2. madde olarak da (sigortanın akdi sırasında gerek akidin, gerek sigortalının teklifname, muayene raporu ve bunları tamamlayıcı vesikalarda kendisine "sorulan suallere verdiği cevaplarda" gerek rizikonun kabul edilip edilmemesi ve gerek tabi olacağı şartları tayin hususunda müessir olabilecek "hakikate uymayan" ifadeleri "kasten" vermiş olduğu tahakkuk ederse, poliçe hükümsüz kalır ve alınan primlerinde edilmez) hükmü yer almış bulunmaktadır.
2.8.1967 tarihinde tanzim edilen doktor muayenesine ait belgenin (hayatı sigorta edilecek kimsenin beyanı) başlıklı iki sahife sual ve cevaplardan sonra "yukarıdaki suallerin birer birer şirketin doktoru tarafından bana sorulduğunu ve hepsine kusursuz, tam ve doğru olarak hiç bir şey saklanmaksızın cevap verdiğimi ve cevaplarımın doktor tarafından yazıldıktan sonra bana okunduğunu ve hepsinin tamamile ifademe mutabık olduğunu beyan ederim" basılı meşruhatının altı E.A. tarafından imzalandığı hususunda taraflar arasında bir uyuşmazlık mevcut değildir.
Türk Ticaret Kanununun 1264 maddesi 4. fıkrası hükmü gereğince 1290. madde hükmü, sigorta ettiren kimsenin zararına olarak mukavele ile değiştirilemez; değiştirilirse, Kanun hükümleri re'sen uygulanır.
1290. madde hükmüne göre hakikate vakıf olmayan sigortacının akitten cayması için mücerret sigorta ettiren kimsenin, sorulduğu halde susması veya noksan yahut hakikate muhalif beyanlarda bulunması, yeterli olduğu ve kusuru şart bulunmadığı halde, bu hüküm sigorta ettiren lehine taraflarca genel şartların 2. maddesi ile değiştirilerek bu hususta sigorta ettirenin "kastının" mevcudiyeti şartı kabul edilmiştir.
Ancak genel şartlarının 2. maddesinde müeyyide olarak konan (hükümsüzlük) sigorta ettirenin zararına bir değişiklik olduğundan, 1290. maddedeki (cayma hakkının) esas tutularak uygulanması lazımdır.
1290. maddesinin son fıkrası hükmüne göre sigorta mukavelesinin yapılması sırasında sigorta ettirene doldurması teklif olunan listede yazılı sorular dışında hiç bir mes'uliyet teveccüh etmez.
Olayda 2.8.1967 tarihinde doktor muayenesi ile ilgili olarak sual varakası doldurulup imzalanarak verilmiş olması yönünden sorumluluğun, bu liste muhtevası dahilinde mütalaası iktiza eder.
ç) Olayda kendisini sigorta ettirenin 2.8.1967 tarihinde cevaplandırdığı doktor muayenesi ile ilgili sual ve cevaplardan bazıları söyledir: evet; 3/b. barsak hastalıklarının.. duçar oldunuzmu,
2 - a) Şimdi tamamile sıhattemisiniz - "hayır" 4/c kanınızı tahlil ettirdinizmi" hayır"; 5/a - pehriz.. yaptınızmı? "hayır"; 5/b-bir hastane, sonatoryum veya sıhhat yurdunda tedavi edildinizmi? Ne zaman? nerede? ne müddetle - Doktorunuz kimdi? - "hayır"; 6 - İdrarınızı tahlil ettirdinizmi? Ne zaman? Albümin, şeker, kum, kan irin veya diğer tabii olmayan maddeler bulundumu ? - "hayır" 7/b - İçki içermisiniz? günde ne kadar? arasıra içerim" günde kaç sigara içersiniz? - "günde bir paket"; 9/a - askerlik yaptınızmı? - "evet; b - Sulh zamanında mı? silahlı olarakmı? 1961 - 1963 Yd. Sb. olarak sulhte silahlı yaptım"; 12 - aile doktorunuz kimdir? Başka doktorlara müracaat ettinizmi? kimler? hangi hastalıklar için - ne zaman ." yoktur")
Bu belgenin (Şirket doktorunun rapor) kısmındaki sualleri de sigortacının doktoru (normal) olarak doldurmuş, sigorta edilecek şahsı "tanımadığını" sigorta esnasında" tanıdığını beyan etmiş," 8/b - Teftiş, perküsyon ve el ile muayenede karında tabii olmayan bir duruma rastladınızmı - ne gibi sorusuna "hayır", f - basur memeleri varmıdır? sorusuna, "yok" şeklinde cevap vermiş (Netice) kısmında da "b - nazmet bedenen tam sıhatte ve ruhen tamamile mütevazin bir adamı hissini veriyormu? "sorusuna "evet" d - işbu sigortaya dair nihai karara tesir edebilecek bazı düşünceleriniz varmıdır? sorusunu "hayır" şeklinde cevaplandırmış ve (katıysız şartsız sigorta olur) kanaatını yazarak altını imzalamıştır.
Sigortalının, münderecatı yukarıda açıklanan sual ve cevaplardan sonra 3.8.1967 tarihinde muayene raporu ile ilgili olarak tekrar sual varakasını doldurduğu, aynı cevapları verdiği, altını imzaladığı ve sigortacının bir başka doktorunun da (kayıtsız şartsız sigorta edilir), meşruhatını yazarak imzaladığı anlaşılmaktadır. d) Bu maddi ve hukuki durum karşısında Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda Bidayet Mahkemesinin gerekçesini benimseyerek savunma azınlığın görüşü, kabul edilmemiştir.
Çünki sigortalının, suallere cevap verdiği ve ceaplarının tamamile doğru olduğunu beyan ederek altını imzaladığı tarihten önce, İsveçte ameliyat olduğunu ve kazuratının karnının üstüne bağlanan bir kutuya boşaldığı tarafların üzerinde ittifak ettikleri bir husustur.
Bu itibarla sigortalının hastalığının mahiyetini bilip bilmemesi, kanser olup olmaması, sonucuna etkili görülmemiştir.
Hatta, Türk Ticaret Kanununun 1290. maddesi gereğince, sigortacının akitten cayabilmesi için, rizikonun bildirilmemiş olan sebepten neş'et etmesi gerekmez; bir başka deyişle sebep - sonuç ilişkisinin bulunması yani illiyet bağı, şart değildir (Bozer, sh. 226, Öztan sh. 156 Kender. sh. 149) sigortacının doktorlarının verdikleri raporlara gelince, bir gün ara ile iki rapor alınması ilginç olmakla beraber, sigorta akdi. Sigorta ettiren ile sigortacı arasında vücut bulur ve akdin tarafları, bunlardır. Gerek bu sebeple, gerekse 1290. madde ve poliçe hükümleri gereğince sigorta ettiren, kendi beyanlarından bizzat sorumludur. Nitekim poliçede, sigorta ettirenin imzaladığı teklifnamede yazılı beyanatına istinaden ve basılı ve yazılı şartlara göre sigorta akdinin yapıldığı, açıkça belirtilmiştir.
Ayrıca sigorta ettiren teklif sahibi olarak 3.8.1967 tarihli teklifnamenin altındaki (ben aşağıda imza sahibi, işbu teklifnamenin arkasında yazılı umumi şartları tetkik ve kabul ettiğimi yukarıdaki suallere hakikate uygun surette cevap verdiğimi beyan ederim) meşruhatını imzalamış ve teklifnamenin arkasında da basılı olan genel şartları tetkik ve kabul ettiğini de, beyan etmiştir.
Sigorta doktorlarının (kayıtsız şartsız sigorta olur) şeklindeki mütalaası da sigorta şirketinin cayma hakkını ortadan kaldıran bir kabulünü ifade etmez, ve sigortacıyı bağlamaz, Sigortacının ölüme karşı sigortada sigortalıyı doktor muayenesinde tabi tutması ve doktor raporuna göre sigorta aktini yapması gerçeği öğrendikten sonra, akitten caymasına engel teşkil etmez (Bk. Bozer, Sh. 355) aksi takdirde öleceğini anlayan bir kimsenin sigorta doktorunu temin ederek sigorta yolu ile lehtarına önemli bir meblağ bırakması olanağı, ortaya çıkar.
Esasen poliçe genel şartlarının 2. maddesinde, muayene raporundan da bahsedilmek suretiyle hakikate uymayan beyanda sigortalının sorumlu olacağı, hükme bağlanmıştır.
e) Acaba olayda, sigortacının durumu bile bile sigorta aktini yaptığı yahut da açık veya zımmi bir muvafakatının inzimam ettiği kabul olanabilirmi?
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda azınlıkta kalan Üyeler. Bu suale olumlu cevap verilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Bu görüşlerine mesnet olarak da doktor raporlarını, tanık beyanlarını ve bilirkişilerin raporlarını göstermişler; sigortalının hastalığını bilmediğini, gerçek dışı cevaplarında kastı bulunmadığını, karnının üzerindeki kutunun mutlaka görülmüş olacağını, esasen ahvalı umumiyesi- den de durumunun anlaşılacağını, bu itibarla sigortalının mevcut durumu ise sigorta edildiğinin kabulü iktiza ettiğini, ileri sürmüşlerdir.
Duruşma sırasında dinlenen sigortacının doktorlarından hayati, sigorta edilmek üzere gelen kimseleri her zaman aynı şekilde bakmak, dinlemek ve tansiyonunu ölçmek suretiyle muayene ettiğini, sigortalı E. haricen herhangi bir hastalık ve arızasını görmediğini, vücudunda haricen takılmış bir alet bulunmadığını, kollestomi ameliyatı geçiren bir kimseyi derhal tanımanın mümkün olduğunu, bilhassa bu ameliyat tümör sebebiyle olmuşsa ölümünden bir buçuk ay önce bu hastanın fizyonamısından de belli olacağını, sigorta edilecek şahsın fotoğrafı rapor üzerinde bulunmadığından başka bir şahsın dahi sigorta edilecek kimse yerine muayene edilebileceğini söylemiş; diğer doktor A. da, sigortalı E.'nin muayenesine ihtiyaç göstermiyecek derecede durumunun anlaşılabileceğini, (kayıtsız şartsız sigorta edilir) diye yazdığına göre, muayene ettiği kimsede öyle bir şey görmediğini aksi takdirde olumlu rapor verilemiyeceğini, bunda bir yanlışlık bulunduğunu, beyan etmiştir.
Özetlenen bu ifadelerde de anlaşılacağı gibi sigortalı yerine sağlam bir kimsenin muayene edilerek (kayıtsız şartsız sigorta olur) şeklinde rapor verilmesi olanağı dahi, mevcut bulunmaktadır.
Davacı tanıklarından M.K.E.'nin Avrupa'da ameliyat olduğunu hastalığının mahiyetini bilmediğini, bir aptestini kutudan temizlediğini; Yüksek İhtisas Hastanesinde Operatör H.G.E.'nin kalın barsak kısmının dışarda olduğunu, muayenede habis tömür bulunduğunu gördüklerini, iyi olacağı ümidiğini taşıdığını; Operatör M.Ş.O. E.'nin kanser olduğunu, kanserli olduğunu bildiğini zannetmediğini; Operatör A.G.E.'nin kanserli olduğunu, "aydan bir kişi idi, iyileşeceğini ümit ediyordu, kanserli olduğunu her kanserli gibi ona da söylemediklerini ifade etmiş ve davacı taraf, dava dilekçesinde dayandıkları Şirin Kliniği sahibi doktor K.F.Ş.'nin Amerika'da bulunması sebebiyle dinlenmesinden vazgeçmişlerdir.
Şeker Sigortada çalıştığı anlaşılan ilk bilirkişi 14.10.1969 tarihli raporunda, akidin (sigortalının) kasten hilafı hakikat beyanda bulunup bulunmadığının takdirini mahkemeye ait olduğunu belirtmiş; (Operatör, avukat ve matematikçi) oldukları mahkemenin direnme kararında açıklanan üç kişiden teşekkül eden bilirkişi kurulunun 30.3.1971 tarihli raporunda ise özetle, sigortalının ya sigorta doktoru tarafından muayenesinin yapılmadığı, yahut da rektum kanseri ameliyatı sonucu karında yapılan sun'i anüs'ü gördüğü halde sigorta olmasına mani olmayacağı kanaatı ile sigorta edilmesinde bir mahzur görmediği, zira rectum kanseri olan hastanın kısa zamanda öleceğinin söylenemiyeceği, sigorta doktorunun (kayıtsız şartsız sigorta olur) şeklinde rapor verdiğine göre, "takdir yüksek mahkemeye ait olmak üzere" akdin feshini gerektiren bir hususun bulunmadığı kanaatı izhar edilmiştir.
2.8.1967 ve 3.8.1967 tarihli muayeneye ait belgelerdeki suallere, "ara sıra içki, günde bir paket sigara içtiğini" ifade eden hatta askerliğine ait malumatı da eksiksiz bildiren sigortalı E. tamamile sıhhatta olduğunu barsak hastalıklarına duçar olmadığını, bir hastane veya sıhhat yurdunda tedavi edilmediğini, kan ve idrar tahlili dahi yaptırmadığını, doktor bulunmadığını, açıkça beyan etmiştir. Bu beyanı yaparken ameliyat sebebiyle karnının üzerinde kalın barsağının raptedildiği bir kutu taşıdığı, ihtilafsızdır.
Bu itibarla olayda sigortalının kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu sabittir. Bu sebeple kanser olup, olmadığını bilmemiş olsa dahi, bu yön sonuca etkili değildir.
Bir an için sigorta doktorunun, sigortalının durumunu bile bile rapor verdiği kabul edilse bile, doktorun kabulü, sigorta aktinin diğer tarafını teşkil eden sigortacının akdin vücut bulunmasına ilişkin iradesini, temsil etmez. Kaldı ki sigortanın doktorları, sigortalı yerine sağlam bir kimsenin muayene edilmiş olacağını söyledikleri gibi, mahkemenin dayandığı üç kişilik bilirkişi raporunda da doktorun E.'yi muayene etmemiş olması ihtimali üzerinde durulmuştur.
Olayda sigortacının durumunu bilerek sigorta akdini yaptığı yahut da akitten sonra açık veya zımni muvafakatının inzimam ettiği, isbat edilmiş değildir. Esasen iddia edildiği gibi başlangıçta bir kabul olsaydı, suallere gerçek dışı cevap verilmesine mahal kalmaz; hem de bu 2.8.1967 tarihinden sıonra 3.8.1967 tarihinde bir daha tekrar edilmezdi.
f) Yargıtay Hukuk Genel Kurulun-da, Genel Kurulun 15.3.1958 tarihli kararının aynı mahiyette bir olaya ilişkin bulunduğunu, o kararda tüberküloz hastasının hastalığını bilmemesi sebebiyle kendisine kasıt izafesinin mümkün olamıyacağının kabul edildiği, şimdi farklı bir sonuca varmanın doğru olmayacağı, ileri sürülmüştür.
Gerçekten sözü edilen Genel Kurul Kararında, "teklifname, 13.3.1952 gününde yani dispanserde vaki muayeneden iki seneyi mütecaviz bir zaman sonra tanzim edilmiş, bu muayeneler netayicinin neden sakladığı açık şahadetle anlaşılmış, teklifname doldurulurken iki sene evvel vaki bir müracaatın mühim netayiç vermemesi sebebiyle unutulması da varidi hatır bulunmuş olduğundan N'nin hareketinin kasdı makrum olduğunu kabule imkan yoktur" demektedir. (Bu karar için Bk. Bozer. Temyiz Mahkemesi Hukuk Genel Kurulunun bir kararı dolayısiyle, Batider. 1961. C. 1, sh. 93 - 100)
Olayın birisinde teşhisten iki yıl sonra teklifname tanzim edilmiş diğerinde 5.4.1967 tarihinde yurt dışına çıkan bir kimse 12 gün def'i tabilide bulunamayınca İsveçte ameliyat olarak 15.6.1967 tarihinde yurda dönmüş ve takriben bir buçuk ay sonra 3.8.1967 tarihinde teklifnameyi imza etmiş, 10.8.1967 de sigorta akdi yapılmış ve 22.9.1967 tarihinde yattığı hastanede 8.10.1967 tarihinde vefat etmiştir. Bu olayda, sigortalı, karnının üzerinde bir kutu taşımasına rağmen, İdrar ve kan tahlili dahi yaptırmadığını beyan etmiştir. Davacı vekili 26.9.1969 tarihinde mahkemeye verdiği tarihsiz dilekçesinde, (hemofili hastalığı bulunan ve kanserden 29 yaşında ölen sigortalının çocukken sünnet olduğunu, Üniversite'de öğrenci iken sinüzit ameliyatı geçirdiğini, İsveçte de sigorta akdinin in'ikadından önce kollestomi ameliyatı olduğunu kabul etmiş ve bu yönler, isbatı gerektirmeyecek bir nitelik kazanmıştır.
O halde her iki olayda, Sigortalının durumunun, aynı olduğunu kabule, olanak yoktur.
Kaldı ki, değil sıhhat hakkında bazı hallerde yaş ve cinsiyet hakkında dahi hasten gerçeğe aykırı beyanda bulunmak, sigortacıya 90. maddeye müsteniden hayat sigortasından cayma hakkı verebilir.
Nitekim Yargıtay Ticaret Dairesi 19.2.1969 tarihli bir kararında, (Davalıların miras bırakanının 16.12.1965 tarihinde kalp sektesinden mütevellit ölümünden önce 2.11.1965 tarihinde davacı sigorta ortaklığına yüzbin liralık hayat sigortası yaptırdığı, poliçenin tanziminden önce miras bırakanın altını imzaladığı sual ve varakasına "5 yıl önce böbrek rahatsızlığı geçirdiği, üç gün sürdüğü" ve "ameliyat olmadığını" yazdığı, duruşma sırasında sigorta aktinden önce böbreklerinden iki defa ameliyat olduğu, bunlardan ilkinde taş alındığı ikincisinde bir böbreğin çıkartıldığı ve tek böbrekli olarak kaldığının sübuta erdiği) bir olayda, sigortacının 1290. madde gereğince cayma hakkının bulunabileceğini kabul ederek davanın reddine ilişkin mahkeme hükmünü bozmuştur. (Bk. Akyazan. sh. 749; ayrıca Bk. Kender, sh. 148)
g) Bidayet Mahkemesinin direnme kararında Yargıtay Özel Dairesinin bozma ilamındaki (olayda davacı taraf, sigorta edilen A.'nın hastalığını bildiği halde sigortacının, akdi yaptığını iddia etmiş ve bu iddia mahkemece de kabul edilmiştir) şeklindeki ibaresinin, mahkemenin kabulüne ve dosya muhtevasına uygun olmadığı belirtilmiştir.
Yukarıda açıklamada da anlaşılacağı gibi gerçekten, sigortacının sigorta edilenin hastalığını bildiği halde akdi yaptığı davacı taraf iddia etmiş ve bidayet mahkemesi de bu iddiayı kabul ederek hüküm tesis etmiştir.
Nitekim direnme kararında, sigortalının mevcut hastalığına sigorta doktorlarının (kayıtsız şartsız sigorta olur) tarzındaki raporlarına müsteniden akdin yapıldığı, sigortacının hakikate vakıf olmayan sigortacı durumunda bulunmadığı tebarüz ettirilmiştir.
Direnme kararında, bu yönde de isabet görülmemiştir.
h) Şu halde, Özel Daire Kararında da işaret edildiği gibi, olayı gözönünde bulundurarak mahkemenin yapacağı iş sigortalının sıhhi durumuna akit yapılırken sigortacının vakıf olması halinde, sigorta akdinin yapılıp yapılmayacağını veya hangi şartlarla yapılacağını, tayin ve tesbit etmek ve sonucuna uygun bir karar vermekten ibarettir.
Bidayet Mahkemesi direnme kararında bu hususta üç kişilik bilirkişi Kurulundan rapor aldığını ve bu rapordan sigortalının gerçek dışı cevaplarının sonuca etkili olmadığının anlaşıldığının, olumsuz cevapların aktin yapılmasına önleyici nitelikte hatta akit şartlarının tayini hususunda geçerli olabilecek tarzda müessir olmadığı sonucuna varıldığını belirtmiştir. Her şeyden önce sigortacının sözü edilen 1290. madde gereğince cayma hakkının doğup doğmadığının tayini, hukuki bir sorundur. Bir hakkın doğumu bildirmesi için bilirkişiden hukuki mütelaa caiz değildir; prozitif hukuku re'sen uygulayacak olan hakimdir. Ancak bu uygulama sırasında yetenekli bilirkişiden, ihtisasa giren özel bilgi alınabilir.
Türk Ticaret Kanununun 1290. maddesinin son fıkrası hükmü gereğince sigortalı listede yazılı sorularda sorumludur. Ancak bu sorulacak sorulara sigortalı tarafından verilen cevapların, sigortacının mukaveleyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını mucip olacak nitelikte bulunması lazımdır. Sigortalının cevabı, hiç bir cevap vermemek, noksan cevap vermek yahut da hakikate aykırı cevap vermek şeklinde tecelli edebilir.
Özel daire, ihbar mükellefiyetini düzenleyen 1290. maddede sigorta ettirenin beyanının esas alındığını ifade etmiş ve "Kanunun ve Sigorta Hukuku ilkelerinin yüklediği mükellefiyet sigorta ettirenin şahsına raci olduğu için kendisini muayene eden doktor hilafı hakikat rapor vermiş olsa dahi sigorta ettiren sorumluluktan kurtulamaz" şeklinde doğru bir düşünce ortaya koymuştur.
Bu düşünce açısından, sigortalının yargılama sırasında tesbit edilen sıhhi durumunun davalı ve mukabil davacı sigortacıya hayat sigortası aktinden cayma hakkı verip vermediği ve bu amaçla da sigorta akdinin aynı şartlarla veya hiç yapılıp yapılamıyacağı yukarıda açıklanan deliller ve hukuki sebepler gözönünde bulundurularak, tayin edilmelidir.
1) Bu itibarla davalı ve mukabil davacı sigorta ortağı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazları kabul edilerek özel dairenin bozma kararına uymayan Bidayet Mahkemesinin direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davalı ve mukabil davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararı H.U.M.K. nun 429. maddesi hükmü gereğince (BOZULMASINA) 6.2.1974 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06
  • Kısmi Kabul ve Kısmi Red Kararından Sonra 3/4 oranından indirimli icra vekalet ücreti 
  • 26.04.2025 09:11


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini