 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1973/490
K: 1974/26
T: 21.01.1974
DAVA : 1952 Doğumlu V.Ç.nin livata suretiyle zorla ırzına geçmekten sanık H.Ö. Y.S., M.T. ve Y.S. nin yapılan yargılamaları sonunda; TCK.nun 416/1, 417, 55/3 ve 54/3. maddeleri gereğince M. T. nin beş yıl üç ay diğer sanıkların yedişer yıl ağır hapis cezalarıyle hükümlülüklerine haklarında 33. maddesinin tatbikine ilişkin Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nden verilen 16.12.1972 günlü hüküm sanıkların temyizleri üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesince incelenerek 6.4.1973 gün ve 372/803 sayılı ilamıyla bozulup yerine geri çevrilmiştir.
İlk hükümde direnmeyi kapsayan 28.7.1973 gün ve 99/90 sayılı son hüküm Yargıtay'ca incelenmesi sanık vekili tarafından istenilmiş koşulu da yerine getirilmiş olduğundan dosya C.Başsavcılığının hükmün bozulması istemini bildiren 19.11.1973 gün ve 5/4020 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Toplu halde livata suretiyle ve zorla ırzına geçmekten sanıklar H.Ö. Y.S, M.T. ve Y.S.lerin TCK.nun 416/1, 417/1, 55/3, 54/3. maddeleri gereğince hükümlülüklerine ilişkin mahkeme kararının özel daire, raporlar arasında aykırılık bulunması itibariyle tecavüzün vaki olup olmadığı, vaki ise nitelik ve derecesinin tesbiti için dosyanın Adli Tıp Meclisine gönderilmesi, alınacak rapor ve sonuca göre bir karar verilmesi gerekli iken eksik soruşturmaya dayanılarak yazılı şekilde hüküm tesisini yasaya aykırı bularak bozmuştur.
Mahkeme ise diğer gerekçeler arasında; müdahilin sanıklar tarafından ırzına geçildiğini sanıkların da hazırlık tahkikatında mağdurun ırzına geçtiklerini beyan ve ikrar etmiş bulunmaları tarafların bunun ifade ettiği anlamın ne demek olduğunu bilmeleri gerektiği olaydan 83 gün sonra hariciye mütehassısınca verilen rapordaki belinrtilerin kesin olarak ırza geçmenin hasarı bulunması hükümet tabibince verilen ilk raporun da aynı mahiyette olması bu durumda hiç bir açıklamaya dayanımayan Denizli Devlet Hastanasi Operatörünün kuşku yaratan raporuna itibar edilmemesinin gerekeceği ve adaletin sür'atli bir şekilde tecellisi de mahiyetinden beklenen bir hal bulunması nedenlerini ileri sürerek Adli Tıp incelemesi için gönderilmesine yer olmadığı cihetle evvelki kararında direnmiştir.
Hükmün temyizi tarihinde 18 yaşını ikmal eden sanık Y.S. ve Y.S.nın temyiz isteğinin kapsayan yazılı talepleri bulunamamasına vekillerini de bu iki sanığın değil babalarının evvelce velayeten tayin ettiğinin ve temyiz tarihine de temsil yetkisinin olmadığının anlaşılmasına göre bu iki sanığa izafetle vekilin verdiği temyiz dilekçesisinin reddine karar verilmesi gerektiği yolundaki azınlıkta kalan görüşe rağmen; sanıklardan Y.S. ve Y.S.nın direnme hükmünün temyiz haricinde 18 yaşını bitirdikleri, müdafiilerine vekaletnameyi kendileri vermeyip babalarının velayeten verdikleri kendilerinin de yazılı bir temyiz talepleri olmadığı anlaşılıyorsa da, CMUK. nun 136. maddesinde müdafi gösterebilen sanıklar ayrıca vekaletname ibrazına icbar eden bir hüküm bulunamamısana aynı yasanın 290. maddesinde müdafiilerin maznunun açık arzısına muhalif olmamak şartiyle kanun yollarına müracaat eyleyebileceklerini kabul etmiş olmasına sanıkların reşit oldukları tarihten önce ve sonra müdafiilerini azlettiklerine dair sarih ve zımnı bir irade beyanına rastlanmamasına ve statülerinin (müdahil) lerle aynı durumda olarak düşünülmeyeceğine göre, koşulunu yerine getiren müdafiin adı geçen sanıklar adına temyiz incelemesi isteğini ihtiva eden dilekçe vermesinde usule aykırı bir yön bulunmadığından bu itibarla tebliğnamenin 1 numaralı bendindeki isteğin reddine üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verilerek işin esası yönünden yapılan incelemede :
1 - Mağdurun ilk muayenesini yapan Sarayköy Hükümet Tabibi 16.6.1972 tarih ve 4 - 3/87 sayılı raporunda (... Zorla ırza geçme hususu tıbben kati olarak tesbit edilemiyeceği ...), bundan 83 gün sonra askeri hastane hariciye mütehassası da 12.9.1972 tarihli raporunda; (..böyle bir muayenede tam ve kat'i bir rapor verilmesi doğru olmayıp ana kanal çevresindeki ekimozların ve nedbe dokusu bulunuşunun böyle bir teşebbüsün olduğunu doğruladığı ..) bildirilmektedir. Mahkemece hükme dayanak yapılan bu her iki raporda da bir (TEŞEBBÜS) ten bahsedilmekte, ırza geçme eyleminin tamamlandığı yolunda sarih bir kanaate rastlanmamaktadır. Aksine hükümet tabibi raporunda bu hususun tıbben kesin olarak tesbit edilemeyeceği sonucuna varmıştır. 16.6.1972 tarihli Denizli Devlet Hastanesi Operatörü de fiili livata olmadığı kanısındadır.
Bu konuda iddia ve ikrar yalnız ve başlı başına bir delil olamıyacağına göre tecavüzün vaki olup olmadığı vaki ise nitelik ve derecesinin tesbiti için idda ve ikrara karşı olan bu çelişik raporlar muvacehesinde dosyanın Adli Tıp Meclisine gönderilerek bir sonuca varmak mecburiyeti bulunmaktadır.
Bu itibarla sanıkları temyiz itirazların kabulü ile eylemin tamamlandığı gerekçesi ile TCK.nun 416/1, 417/1, 55 ve 54. maddeleriyle mahkumiyete ilişkin direnme hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerekir.
2 - Çoğunluğa karşı olan görüş ise; iddiaya karşılık sanıklarında hazırlık kovuşturmasında açıkca ırza geçtiklerini ikrar etmelerine gerek Sarayköy Hükümet Tabibi ve gerekse Askeri Hastane Hariciye Mütehasısı raporlarında tebarüz ettirilen bulgularında ırza geçme keyfiyetini ve bu yoldaki iddiayı doğrulamış olmasına bu iki rapordaki (TEŞEBBÜS) deyiminin geniş anlamda (IRZA GEÇMEK) şeklinde kullanıldığının açıkça anlaşılmasına ve dosya münderecatına göre eylemin tamamlandığını kabul eden mahkemenin takdirinde yasaya uymayan bir yön bulunmadığından direnme hükmünün onanmasına karar verilmesi gerektiği yolundadır.
SONUÇ : Açıklanan nedenle tebliğnamedeki istek gibi direnme hükmünün BOZULMASINA, depo paralarının geri verilmesine 21.1.1974 gününde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.