 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1973/332
K: 1973/458
T: 04.06.1973
DAVA : Direnme kararında sanığın öç almak amacıyla adam öldürdüğünü kabul etmediği belirtilmekte ve daha çok savunmaya dayanılarak olay izah edilmek suretiyle öldürülenin devamlı hakaret ve tehdidine maruz kalması sonunda sanığın hiddetlenerek camiide hasmını öldürdüğü sonucuna varılmaktadır.
Dosyanın incelenmesinde, olaydan üç yıl önce 4.6.1966 gününde Süleyman Melli'nin, sanık Sadullah'ın dedesi Hüseyin Köse'yi öldürdüğü iddiasıyla kamu davası açıldığı ve hakkındaki mahkumiyet hükmünün Yargıtay'ca bozularak tutuklu bulunan sanığın salıverilmesi üzerine iki hasım aile arasındaki düşmanlığın arttığı, olay günü Süleyman'ın Cuma namazı için camiye gitmesini beklediği anlaşılan sanık Sadullah'ın da camiye gidip adı geçenin arkasındaki saflardan birine oturduğu, tesbit duası sırasında hiç bir olay çıkmadığı halde sanığın tabancasını çekerek arkadan attığı kurşunlu adı geçeni kafasından yaraladığı ve Süleyman'ın bu yara nedeniyle kaldırıldığı hastanede 26.6.1969 gününde öldüğü tanıklar Şaban Özbek, Bekir Uygun, Osman Olcay, osman Kaya, Ahmet Karacan, Ömer Aka, Mevlüt Hıra, Mehmet Özketin ve Nafiz Gürbüz'ün birbirlerini tamamlayan anlatımları, ölü muayene tutanağı, Adli Tıp raporu ve olayın akışı ile sabit olmuştur.
Bozma ilamından da açıklandığı üzere vaktiyle Köse'yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan ve sonra salıverilen Süleyman'ın her an dikkatli olması ölenin taraftarlarından çekinmesi, olağan bir tutum olarak düşünülebilir.
Bu durumdaki bir kişinin, savunmada bildirildiği şekilde camide tesbih duasını bırakıp arkaya dönmesi ve sanığı orada görmesi mümkün bulunsa bile, kalabalık içerisinde ona başını sallayarak veya diş gacırdatarak tehdit veya tahrik etmesi akla uygun gelmemektedir. Esasen böyle davranış hakkında hiçbir delil elde edilememiştir. Bu konuda savunmanın aksi sabit olmadığı gerekçesine dayanılarak eski hükümde direnilmesi doğru değildir. Savunmayı doğrulayan herhangi bir belirti bulunmayışı, öteki delillerle aydınlanan durumun aksine bir görüşe varılmasına yeterli değildir.
Bu durumda olayın TCK.nun 450/10. maddesinde yer alan kan gütme nedeniyle adam öldürme suçu niteliğinde bulunduğunu kabul etmek zorunludur.
Bozma ilamı bu yönden yerinde görülmüştür.
Ancak, suç vasfı bu yolda tesbit edildikten sonra, mahkeme kararında yer alan tahrik sebebinin kabulüne de imkan kalmayacaktır. Çünkü kan gütme sebebiyle adam öldürme eylemini, adiyen öldürme suçundan ayıran özellik, birincisinde sözkonusu olan acı ve öfke duygusunun değil, öç almak şeklinde beliren ahlaka aykırı düşünce ve tutkunun etken oluşundadır. Bu tür suçlar için ayrı bir bent ile daha ağır bir ceza müeyyidesi konmasındaki sosyal amaç ise, toplumdan kökleşmiş olan kötü bir göreneğin ortadan kaldırılmasından ibarettir.
Böyle olunca, TCK.nun 51. maddesinde öngörülen haksız tahrikin bu özellikler dışındaki davranışlarda aranması gerekir. Nitekim, kan gütme saikile adam öldürme suçlarında bu maddenin uygulanmaması gerektiği genellikle benimsenmiş yargı görüşleri arasında yer almıştır.
Direnme hükmünün davaya katılanlar ve C.Savcısı tarafından temyiz edilmiş olmasına göre, özel bir daire ilamındaki bozma sebebinin tahrike de teşmili suretiyle genişletilmesi uygun bulunmuştur.
Karşı oy sahibi Sayın Üye, Mahkemenin dayandığı gerekçenin isabetli olduğu görüşüyle çoğunluk oyuna katılmamıştır.
Şu hale göre yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile usule ve yasaya uygun bulunmayan direnme hükmünün bozulması gerekir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle direnme hükmünün tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, depo parasının geri verilmesine, (1) azınlık oyuna karşı çoğunlukla karar verildi.