 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E:1973/6285
K:1974/16590
T:06.12.1974
- KATILINABİLİNEN SÖZLEŞMELER
- TEKEL HAKKI
- İCABİ KABUL KOŞULLARI
* ÖZET:İdarenin belirttiği koşulları yerine getiren herkesin telefon alma ve hizmetinden yararlanma hakkı vardır. Bu haktan yararlanma koşulları 5.4.1944 günlü İçtihadı Birleştirme Kararında belirtilmiştir. Bir ikinci telefon alma için ileri sürülen icab bu nedenle reddolunamaz.
(5.4.1944 gün ve 12 s. Yg. İç. Bir. K.)
Davacı avukatı; müvekkilinin davalı idareden telefon talep ettiğini, ancak davalı idarece bu talebin mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ileri sürerek telefon tahsisi üzerine vaki muarazanın önlenmesini istemiştir.
KARAR: Yapılan yargılama sonunda; sabit olmayan davanın reddine karar verildiğine ilişkindir.
Temyiz eden: Davacı avukatı.
Temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dösya incelendi, gereği konuşuldu:
Davacı, 10.4.1967 gününde davalı idareye telefon bağlanması için başvurduğunu, sırası gelmesine rağmen davalı idarenin bu hizmeti kendisine götürmediğini ileri sürerek vaki muarazanın önlenmesini istemiş,
Davalı ise savunmasında, davacının evinde ve iş yerinde başka telefonu bulunduğunu, amaçlarının her vatandaşa bu hizmeti götürmek olduğunu, hiç telefonu olmayan vatandaş varken davacıya ikinci bir telefon verilmesinin mümkün olamıyacağını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Gerçekten, davalı PTT. İdaresi bir kamu tüzel kişisi olup, gördüğü hizmet kamu hizmeti ise de; kamu hizmeti gören idare ondan yararlanmak hakkını taşıyan bütün kişilere, kendisinin olanakları el verdiği oranda ve eşitlikle işlem yapmak zorunluğundadır. İdarenin objektif şartlarla ilan ettiği hizmetlerin yapılması için kendine düşeni yerine getiren kişi, bu hizmetlerden yeterince yararlanma hakkını haizdir. Belirli bir bedel karşılığında ve bazı şartlar altında yararlanılan hizmetlerin genellik vasfı olmayıp, akdi bir niteliği vardır. Yukarıda da belirtildiği gibi kişilerin belirli şartlara uymak (intibak etmek) ve bir bedel vermek suretiyle faydalandığı bu tür sözleşmeler "iltihaki sözleşmeler" dir. İltihaki sözleşmeler (Contrata dadhesion); bir kamu hizmeti ifa edip hukuken veya eylemli olarak (fiilen) tekel durumu arzeden ve halkın bağlanması gereken (nakliye müesseseleri, elektrik, havagazı yada PTT, su işletmeleri gibi) teşebbüslere ait formüle edilmiş sözleşmeleri ifade eder. Bu sözleşmelerin ayırıcı tarafı, halkın bunları ya kabul yahut reddedebilmesindedir Teşebbusun, yerine getirmekle vukumlu bulunduğu kamu hizmeti gereğince icap, genel ve devam ii bir nitelik taşır, herkes her zaman böyle bir icabı kabul edebilir. Bu itibarla teşebbüs, icabı kabul eden bir özel yada tüzel kişi ile 634 (eğer o kişi gerekli şartları haiz ise) sözleşme yapmaktan kaçınamaz ve hele tekel durumunun kötü niyetle istismarı niteliğinde şartlar ileri süremez. (Dr. H. Becker - İsviçre Medeni Kanunu Şerhi - Vİ. Cilt Borçlar Kanunu - 1. Kısım Genel Hükümler - Fasikül 1 - Dr. Bülent Olcay çevirisi - Ankara 1967 - Sayfa 25, N. 44/4). Hatta Becker, bu konuda daha ileri gitmekte ve aynen sürekli iş ilişkilerinde alacaklı, eski borç bakiyeleri nedeniyle, kendi edasını (taahhüdünü) bu borcun ödenmesine kadar talik edebileceği halde, örneğin su işletmesinin, konkordato borçlusuna içme veya kullanma suyu göndermeyi, konkordato da kendisine düşen alacak hissesinin ödenmesi şartına bağlayamaz. (age - 25).
İltihaki sözleşmelerin niteliği, konusu, 5.4.1944 gün ve 12 sayılı içtihadı birleştirme kararında da etraflı olarak dile getirilmiştir. Taraflardan biri olan idarenin, evvelden bir takım şartları hazırlayarak bunları bir icap şeklinde umuma arz ve ferdin bu şartları zımnen kabul suretiyle hizmetten faydalanması şeklinde tecelli ve tezahür eden ve özel hukuk alanında sigorta ve nakliye mukaveleleri gibi emsali bulunan bu sözleşmelerde onların tamamen aynıdır. Bunlar özellikle, ticari veya sınal niteliği daha kuvvetli görülen teşebbüsler olup Demiryolları, tramvay ve diğer nakli vasıtalan, su, havagazı, telefon, radyo, televizyon gibi faaliyetler bu sınıfa dahil bulunmaktadır.
Bu teşebbüsler Devlet (kamu idaresi) ya da mahalli idareler veya kamu kurumları tarafından işletildiği vakit, bunların ticari bir teşebbüs teşkil edeceği, bu kurumlarla fertler arasındaki ilişkinin özel hukuk kurallarına tabi olacağı ve bunun sonucu olarak anılan işler karşısında ferdin durumunun tamamen akdi nitelikte bulunduğunu kabul etmek gerekir. Nitekim fertler anılan idareler (Demiryolları, telefon, gaz, elektrik, su gibi) arasındaki ilişkinin kural ve hükümleri, akdedilen ve "abonman mukavelesi" denilen bir mukavelename ile düzenlenir. Bu gibi hallerde ekseriyetle ferdin bu hizmetten yararlanması yukarıda anılan mukavelename ile mümkün olduğundan ve bu mukavele özel hukuk mukavelesi niteliğinde bulunduğundan, bu yüzden çıkan uyuşmazlıkların dahi özel hukuk kurallarıyla çözümlenmesi gerekecektir.
Buraya kadar yazılanlardan çıkarılan sonuç şudur:
İdarenin objektif koşullarla ilan ettiği (tekel durumundaki hizmetlerin yapılması için) genel ve devamlı bir nitelik arzeden icabın fert tarafından kabulü halinde idare "iltihaki sözleşmeyi" başka kanuni bir sakınca yoksa yapmakla ve hizmeti ferde ulaştırmakla görevlidir.
Ancak, her ne kadar idare genel ve devamlı bir nitelik arzeden icabı kabul eden fertle sözleşme yapmak zorunluğunda ise de; hiç kuşku yoktur ki, eğer fert gerekli şartları haiz değil ise, idare böyle bir sözleşme yapmak zorunda değildir.
Davaya konu edilen olay, incelendikte, ferdin kendisine düşen bütün yükümlülükleri yerine getirdiği görülecektir. Nitekim, davacının 10.4.1967 gününde telefon bağlanması için idareye başvurduğunda, sırasının geldiğinde taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı gibi, bu yön mahkeme kararında da açıkça benimsenmiştir. O halde, bu davada çözümlenmesi gereken sorun, davalı idarenin mahkeme tarafından da benimsenen savunmasının, idareyi davacı ile sözleşme yapma yükümlülüğünden kurtarıp kurtarmıyacağıdır. Davalı idare, yükümlülüğünü yerine getirmememe nedeni olarak sadece, davacının başka bir telefonunun bulunduğu olayına dayanmaktadır. Oysa, davalının bu savunması, yine aynı idarenin davacıya verdiği dosyadaki yazılı cevaplar ile tam bir çelişki halindedir. Çünkü, davalı, idare davaya verdiği 12.10.1972 günlü cevap layihasında açıkça (... aynı ikametgahta ve aynı işyeri için birden fazla telefon talep etmeye mani bir hükmün bulunmadığını...) belirtmiş ve 29.4.1961 günlü tamiminde de ayni ilkeyi tekrarlamış ve hatta 10 Temmuz 1972 günlü yazıda, (bir şahsın 10 adet telefona da gerçek ihtiyacı olabileceğini) tekrarlamış iken, davacının 2. bir iş yeri için açık olan ihtiyacını gözden uzak tutması davacıya eşit işlem yapmadığının kanıtıdır. Davacı tarafından vaki başvurma hiçbir şart ileri sürülmeksizin davalı idarece kabul edilmiştir. Davacının sırası geldiğinde, teknik olanaklar elverdiği ölçüde idare en kısa zamanda tekelinde bulunan bu hizmeti kişiye götürmek zorundadır. Aksi bir düşünce ve davranış, ferdin kamu kuramlarına karşı olan güven ve inanını yitirmesine neden olur. Nitekim, 5.4.1944 gün ve 12 sayılı içtihadı birleştirme kararında da aynı ilke benimsenmiş ve fertlerin belirli şartlara uymak ve bedelini de vermek koşulu ile tekel durumundaki genel hizmetlerden faydalanacağı esası kabul edilmiştir. davalı idarenin işin başında öngörmediği bir yönü, objektif olarak tayin ve tesbit etmediği bir şartı, sonradan indi ve keyfi mülahazalarla öne sürmesi iyi niyet kuralları ile bağdaşamaz. Şayet, davalının telefon bağlatmak istediği adresin tabi olduğu şebekede yer var ve dolayısiyle teknik imkansızlık söz konusu değil ise, müracaat sırasına göre işlem yapılması gerekir. Anılan ilkelere aykırı 636 düşüncelerle davanın reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır ve hüküm bu nedenlerle bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz olunan kararın gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin harcın istek halinde geri verilmesine 6.12.1974 gününde oybirliğiyle karar verildi.