 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1973/5087
K: 1973/3192
T: 20.12.1973
DAVA : Davacı sigortalı işçi A.T. hastalığı sebebiyle yapılan harcamalar üzerine uğranılan kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hüküm davalı avukatı tarafından temyiz edilmiştir.
Türk Ulusu adına yargı yetkisini kullanan Yargıtay 10. Hukuk dairesinin Başkanı Mustafa Çenberci ve üyeleri Fahrettin Uluş, Nurettin İstemi, İdris Gürsoy ve Cahit Kayı'nın katıldığı 20/12/1973 tarihli oturumda dosya raportörü Ahmet Kapusuzoğlu tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Davacı Kurum, davalı işyeri sigortalılarından Ali Türkmen'in hastalığı sebebiyle yapılan tedavi masraflarının rücuan ödetilmesini istemiştir. Olayda, davalı işverenin -Sigortalı işçiye ait işe giriş bildirgesi vermesi dışında- kusuru bulunduğu ileri sürülmemiştir. Şu duruma göre davanın yasal dayanağı, dava dilekçesinde de belirtildiği gibi, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 10. maddesidir.
Anılan maddenin son fıkrasında, işveren için öngörülen sorumluluğun gerçekleşebilmesi, diğer koşullar yanında, sigorta olayının, bildirge verme yükümünün çiğnendiği tarihten sonra meydana gelmiş bulunması koşulunun dahi varolmasına bağlı tutulmuştur. Değişik bir anlatımla, şayet sigorta olayı, sigortalı çalıştırıldığının bildirilmesine ilişkin bir aylık süre içinde meydana gelmişse, bu madde gereğince, işverenin sorumluluğundan söz edilemez. Zira, işveren bildirge verme yükümünü bu bir aylık sürenin herhangi bir gününde yerine getirme olanağına sahiptir. Bu durumda bir aylık kanunun tanıdığı süre dolmadıkça, bildirge verme yükümünün çiğnenmesinden söz edilmeyeceği ortadadır.
Bu davada ise, sigorta olayı, bildirge verme süresi içinde vukubulmuştur.
Sigorta olayına, iş kazası, meslek hastalığı, analık halleri yanında, hastalık halinin de dahil bulunduğu, anılan 10. maddeninin ikinci fırası hükmü gereğidir.
O halde, bu olayda, davalı işverenin 10. maddeye dayanan sorumluluğu yoktur ve dolayısıyla bu yönü hedef tutan temyiz itirazları yerindedir.
SONUÇ : Temyiz olunan hükmün gösterilen sebepten BOZULMASINA ve Başkan Mustafa Çenberci'nin muhalefetine karşı üye Fahrettin Uluç, Nurettin İstemi, İdris Gürsoy ve Cahit Kayı'nın oylarıyla ve oyçokluğuyla 20/12/1973 gününde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
1- Çoğunlukla verilmiş bozma kararında yer alan görüşler, sondan bir önceki cümle ayrık olmak üzere, bildirge verme süresi içinde meydana gelen ve kusur durum usöz konusu olmayan durumlarla ilgili bir Daire kararının tekrarıdır ve bu davada dahi, anılan dönem için geçerlidir.
Bu nedenle, bildirge verme süresiyle sınırlı olmak üzere, bozma kararının Daire ilke kararını tekrarlayan kısımlarına aynen katıldığım şüphe dışıdır.
2- Sigortalı işçinin, işe giriş tarihi; 1.8.1971; hastalanma tarihi; 17.8.1971'dir. İşe giriş bildirgesinin verildiği tarih ise, 11.9.1971'dir.
Şu duruma göre, sigorta olayı, bildirge verme süresi içinde meydana gelmiş; işe giriş bildirgesi, bu sürenin dolmasından sonra verilmiştir.
Öbür yandan, sigortalının hastalığı 12 bin lirayı aşan bir harcamayı gerektirecek kadar sürekli olmuş, bildirge verme süresinin dolmasından ve işi giriş bildirgesinin verilmesinden sonra da devam etmiştir.
Mahkeme, davacı Kurum'un isteğine uygun olarak, bütün harcamaların tahsiline karar vermiş; Dcaire çoğunluğu, sigorta olayının bildirge verme süresi içerisinde meydana geldiğini gözönünde tutarak olayda Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 10. maddesinin uygulcanma olanağı bulunmadığı ve dolayısıyla, davanın tümüyle reddi gerektiği sonucuna varmıştır.
Davanın yasal dayanağını teşkil ettiği konusunda birleşilen 10. maddenin birinci fıkrasında "sigortalı çalıştırılmaya başladığının süresi içinde Kurum'a bildirilmemesi halinde bildirgenin sonradean verildiği veya sigortal çalıştırıldığının Kurum'ca tesbit edildiği tarihten önce meydana gelen işkazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde ilgililerin sigorta yardımları Kurum'ca sağlanır", hükmü yer almış; son fıkrasında ise, bu ve ardından gelen ikinci fıkraların bir yaptırım (-müeyyidesi) olarak, "Ancak yukarıki fıkralarda belirtilen sigorta olayları için Kurum'ca yapılan ve ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile, gelir bağlanırsa bu gelirin 22. maddede sözü geçen tarifeye göre hesapedilecek sermaye değerleri tutarı, 26. maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödetilir" hükmü öngörülmüştür.
Görülüyor ki anılan fıkraların açık hükümlerine göre, Kurum, sigorta olayının bildirge verilmesi tarihinden önce meydana gelmiş olması durumunda, bir yandan, sigortalıya gerekli sigorta yardımlarını sağlamakla yükümlü tutulmuş, diğer yandan da, bu yardımlarının karşılığını -26. maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın - işverenden isteyebilmek hakkıyla donatılmıştır. Özellikle birinci fıkrada yazılı "(...) bildirgenin sonradan verildiği (...) tarihten önce meydana gelen (...) hastalık ve analık hallerinde (...) sözleri, durumu açıklık ve kesinlikle ortaya koyacak niteliktedir. Bu yön, maddenin gerekçesiyle de başkaca belirgin hale konulmuştur.
Gerçekten maddenin gerekçesinde aynen şöyle denilmektedir; "sigortalı çalıştırıldığının zamanında Kurum'a bildirilmemesi halinde, sonradan verilen beyanname veya keyfiyetin Kurum'ca tesbiti tarihine kadar olan süre zarfında vukua gelen mesleki ve sosyal risklerin Kurum'ca tazmin edileceği ve yapılan yardımlar tutarı ile gelir bağlandığı takdirde bu gelirin sermaye tutarının, sigortalı çalıştırıldığının Kurum'a bildirilmemesi halinin müeyyidesini teşkil etmek üzere, işverenden tahsili esası kabul edilmiş ve madde bu hususu sağlayacak şekilde kaleme alınmıştır."
Olayda sigortalının bildirge verme süresinin bitimiyle bildirgenin verildiği tarih arasında hasta olduğu ve bu süre içinde kendisine Kurum'ca sigorta yardımı sağlanmış bulunduğu uyuşmazlık konusu teşkil etmediğine göer bu yönden Kurum'un tazmin hakkı söz götürmez.
1. fıkrada "meydana gelen işkazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinden" söz edilmesinden de anlaşılacağı üzere, maddede de, sigorta olayının meydana gelmesi durumu öngörülmüştür. Bu yönden, maddenin uygulanmasında, sigorta olayının başlayışı değil, oluşu gözönünde tutulmalıdır. Bunun için, süregelen hastalık olaylarında hastalınılan gün, başlangıç günüdür; yoksa, hastalığın meydana geldiği tarih değil hastalığın süre geldiği zaman icçinde her hastalık gçünü bu hastalığa ilişkin bir sigorta olayıdır ve süregelen hastalık, aslında, bu tekrarlanan sigorta olaylarının bir toplamıdır. Bu nedenle, sürekli hastalık halleri, cezadaki "mütemadi suçları" andırır ve benzer hukuki sonuçları doğurur. Her halde hastalık sigorta olaylarında, işkazası sigorta olaylarına özgü değerlendirme geçerli olamaz. Zira, işkazaları, Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 11. maddesindeki tanımda da belirtildiği gibi; ani olaylardır. Cezadaki ani suçlar gibi. Bu olay sonunda ruhça, ya da bedence uğranılan ve bazan uzunca zaman süren arızalar ise, iş kazasının oluşuyla değil sonucuyla ilgilidir.
O halde, işveren bildirge verme süresinin bitimiyle bildirge verme tarihi arasında yapılmış giderler ve bağlanmış gelirlerden sorumludur.
Açıklanan nedenlerden ötürü bunun tersini öngören çoğunluk görüşüne karşıyım.