 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1958/18
K: 1959/21
T: 18.03.1959
DAVA : Temyiz Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi Reisliğinin 25/4/1958 günlü yazısıyla Hukuk Umumi Heyetinin 3/52 E. 51 K. sayılı, 20.11.1957 günlü ilamı ile 4. Hukuk Dairesinin 3.6.1957 günlü ve 3722 karar sayılı ilamı ve aynı dairenin 6.3.1958 günlü ve 1211 karar sayılı ilamı arasında Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun 288 ve sonraki maddeleriyle kabul edilmiş bulunan şahitle ispat yasağına ilişkin hükümlerin hukuki mahiyeti konusunda birbirini tutmazlık bulunduğunun bildirilmesi üzerine Temyiz Mahkemesi 1. Reisliğince durumun İçtihadı Birleştirme Büyük Umumi Heyetince incelenmesi istenmiştir. Yukarıda anılan Hukuk Umumi Heyeti kararında (bu heyetin uzun zamandan beri benimsemiş olduğu görüşe uygun olarak) usulün söz konusu hükümlerinin amme intizamı hükümlerinden bulunmadığı ve fakat hasmın ancak açık muvafakatı halinde şahit dinlenebileceği ve davacının şahit dinletmek istemesi üzerine davalının bir itirazda bulunmamış olmasının açık bir muvafakat manasına gelmediği belirtilerek mahkemenin şahit sözlerine dayanan israr kararı bozulmuş, 4. Hukuk Dairesinin 1957 tarihli kararında şahit dinletme yasağına ilişkin hükümlerin amme intizamı hükümlerinden bulunmadıkları cihetle hasmın zımni muvafakati ile dahi şahit dinlenebileceği esası benimsenmiş olduğu halde 4. Dairenin 1938 tarihli kararında usulün 288. ve sonraki maddeleri hükümlerinin amme intizamı düşüncesiyle kanuna konulmuş olduklarının aynı kanunun 287. maddesinin birinci cümlesi hükmünden anlaşılması dolayısıyla hasmın muvafakatı olsa bile şahit dinlenemeyeceği hükmü kabul edilmiştir. Bu hale göre her üç karar arasında açıkça birbirini tutmazlık bulunduğuna karar verildikten sonra mesele incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : 1 - Usulün 287. maddesinin birinci cümlesinde kanunun ispatını belli bir şekle bağladığı vakıaların başka bir delil ile ispat olunamayacağı esası konulmuş olmakla beraber aynı maddenin ikinci cümlesine bir delil mukavelesinin yapılmış olduğu hallerde mukaveleye konu olan vakıanın başka bir delil ile ispat olunamayacağı kabul edilmekle delil konusunda tarafların anlaşmalarının muteber bulunduğu esası benimsenmiştir. Delil mukavelesinin caiz olduğu delilin nevi bakımından kayıtsız, şartsız kabul edildiği cihetle, şahitle ispat edilemeyen bir vakıanın belli şahitlerle ispatı için delil mukavelesi yapılması mümkün olacaktır.
Şahitle ispat yasağının müstesnalarını bildiren usulün 293. maddesinin 4. bendinde adet sebebiyle dahi şahitle ispat yasağının kalkacağı hükmü konulmuştur. Şahitle ispat yasağına ilişkin hükümler, amme intizamı düşüncesine dayanılarak konulmuş olsaydı tarafların mukavelesiyle ve bilhassa adet ile bu hükümlerin tatbikinin önlenmesi kabul edilmezdi. Bundan başka, usulün 292. maddesi uyarınca yazılı delil başlangıcı bulunması halinde şahit dinlenmesinin kabul edilmesi dahi bu konuda amme intizamının cari olmamasındandır. Demek ki, kanunun metninden söz konusu hükümlerin amme intizamı düşüncesiyle konulmuş olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
2 - Şahitle ispat yasağına ait hükümlerin ilk defa kabul edilmiş olduğu Fransa'da, bu hükümlerin esas itibariyle yalan şahitliği önleme ve davalarda yalan şahitliğe meydan bırakmama ve böylece tarafların menfaatlarını koruma gayesiyle kabul edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Buna ait hükümler, Fransız Medeni Kanunundan hemen hemen olduğu gibi bizim Usul Kanunumuza alınmıştır. Usul Kanunumuzun gerektirici sebeplerinde bu hükümlerin ne maksatla kanuna alınmış olduğu yazılı değildir. Demek ki, şahitle ispat yasağı, bizim kanunumuza da yalan şahitliğe meydan bırakmama gayesiyle diğer deyimle tarafların menfaatlarını korumak üzere konulmuştur. Esasen, hasmının dinletmek istediği şahitlerin kimler olduğunu onun verdiği şahit listesiyle öğrenmiş olan ve böylece gerek şahitlerin, gerekse hasmının seciyeleri itibariyle yalancılığa tenezzül etmeyeceklerini bilen bir kimsenin muvafakatına rağmen şahit dinlenilmemesinde israr edilmesi için her hangi bir amme menfaatı düşünülemez. Bu sebeplerle hükümlerin kanuna konuluş gayesi dahi onların amme intizamı ile ilgili bulunmadıklarını göstermektedir.
3 - Fransız Temyiz Mahkemesiyle Belçika ve Romanya Temyiz Mahkemelerinin dahi, hukuk alimlerinin pek çoğunun görüşünün aksine olarak, şahitle ispat yasağına ait hükümleri tarafların menfaatlarını korumak düşüncesiyle kanuna konulmuş hükümlerden saymaları, varılan bu neticenin doğruluğunu teyit etmektedir. Nihayet, Türk profesörlerinden İlhan Postacıoğlu'nun (Prof. Mustafa Reşit Belgesay ile Sabri Şakir Ansay'ın görüşlerinin aksine) doçent iken yazdığı eserinde başka gerektirici sebeplere dayanarak aynı neticeyi benimsemiş olması, bu anlayışın ilim sahasında da kabul edilmekte bulunduğunun delilidir (Dr. İlhan Postacıoğlu, Şahadetle İspat Memnuiyeti ve Hudutları, Fakülteler Matbaası - İstanbul 1952, sah. 14 ila 31).
4 - Usulün 287. maddesinin ikinci cümlesi hükmünce delil mukavelesinin ispatı şekle bağlı tutulmuştur. Bu mukavele yazılı olmalıdır, yahut da yapılmış olduğu taraflarca mahkemede ikrar edilmiş bulunmalıdır. Bu itibarla hasmının şahit dinletmesi için diğer tarafın muvafakatı ancak yazılı mukavele ile veya duruşma sırasındaki ikrar ile ispat edilmelidir; duruşma sırasındaki ikrarın muteberliği ise, usulün 151. maddesi hükmünce duruşma zabıtın ikrara ait kısmının ikrarda bulunan tarafından mahkeme katibince yazılan sözler kendisine okunduktan sonra imza edilmiş olmasına bağlıdır. Bu söylenilenlerden anlaşılıyor ki, bir kimsenin hasmının şahit dinletmesine karşı ses çıkarmamış ve hatta bu ciheti temyiz itirazları arasında anmamış ve kendisinin de şahit dinletmemesi gereken bir vakıayı şahitle ispat etmiş olması, hasmının şahit dinletmesine muvafakat ettiği manasına alınamaz. Yukariki bentlerde açıklandığı üzere şahitle ispat yasağı, tarafların menfaatlarını korumak için kabul edilmiş bulunduğundan bu kimsenin hasmının dinletmek istediği şahitlerin kimler olduğunu öğrenmesinden sonra şahit dinlenmesine rıza göstermiş bulunması halinde, yalan şahitlik tehlikesi ve onun menfaatlarını halele uğraması ihtimali kalmayacağından dolayı, yazılı delil mukavelesinin yahut böyle bir mukavelenin yapılmış bulunduğuna ilişkin ikrarın ancak şahitlerin öğrenilmesinden sonra yapılmış olması esastır, yani rıza belli kimselerin şahit olarak dinlenmelerine ilişkin bulunmalıdır. Esasen delil mukavelesinde hedef tutulan delilin belli olması şartı da bunu gerektirir. Bunun içindir ki, bu kararın netice kısmında (belli şahitler) sözleri kullanılmıştır. Şahitlerin öğrenilmesi de şahit listesinin muvafakatta bulunan tarafa verilmiş veyahut şahit ad ve adreslerinin (muvafakatta bulunan tarafa tebliğ edilmiş olan) dilekçede yazılmış olmasına bağlıdır. Netice;
Değeri belli miktarı aşan hukuki muamelelerin şahitle ispatı yasağına ilişkin esasların amme intizamı düşüncesiyle kanuna konulmuş hükümlerden olmadıklarına ve ancak yazılı mukavele ile veya duruşma zabtında usule uygun olarak tevsik edilmiş bulunan ikrar ile sabit olan açık bir muvafakat bulunduğu takdirde sadece belli şahitlerin mahkemece dinlenebileceklerine, 18.3.1959 günlü birinci toplantıda ve üçte ikiyi aşan ekseriyetle karar verildi.