 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1958/10
K: 1959/12
T: 11.02.1959
DAVA : İcra ve İflas Dairesinin 17.10.1952 tarihli ilamı ile 3. Hukuk Dairesinin 23.9.1949 tarihli ilamları arasında açıkça mübayenet görüldüğünden Tevhidi İçtihat ve Hukuk Umumi Heyetince incelenerek gereği konuşuldu:
KARAR : İcra ve İflas Dairesi ilamında şufa ilamlarının on senelik müruruzamana tabi olmadığı mütalaa olunduğu halde, 3. Hukuk Dairesi ilamında bu gibi ilamların da on senelik müruruzamana tabi olduğu belirtilmektedir.
Şufa davası sonunda davacının haklı olduğuna dair verilen hüküm, hak sahibinin şufa hakkını kullanması neticesinde o hak sahibi ile (şefi ile) hisseyi diğer hissedardan satın almış bulunan yeni malik davalı arasında bir satış münasebitinin doğduğu ve bu satış münasebeti dolayısıyla hissenin mülkiyetinin hakim tarafından davalıdan alınıp davacıya geçirildiğini tespit eder. Gerçekten; şufa davası açan kimse, şufa hakkını kullanmış olması sonunda kendisi ile hissenin yeni maliki arasında (Hisseyi satan hissedarla yeni malik arasında yapılmış bulunan aktin şartlarının aynı olan şartlarla) bir satış meydana gelmiş olduğunun tespiti ve (Bu satış sebebiyle hisseyi davalı davacıya temlik etme borcunu üzerine almış durumda bulunduğundan) Medeni Kanunun 642. maddesi hükmünce hissenin kendisine temlikini istemiş demektir. O halde şufa davasında davacının haklı olduğunu bildiren ilam, Medeni Kanunun 642. maddesi gereğince verilmiş bir hükmü ihtiva etmektedir. Bir gayrimenkul temliki borcunu doğuran akte dayanılarak ve Medeni Kanunun 642. maddesi hükmünce açılan bir dava sonunda verilen ilam ile mülkiyet, davalıdan davacıya geçer; zira; Medeni Kanunun 633. maddesi hükmünce hak sahibi mülkiyetin kendisine aidiyetine karar verilmesini istemiş olduğu cihetle hakim de mülkiyetin davada haklı çıkan davacıya ait olduğuna karar verir.
Bu izahlardan anlaşılıyor ki, Medeni Kanunun 642. maddesi uyarınca hakimin verdiği hüküm, hukuki mahiyetçe yenilik doğuran (inşai veya ihdasi) bir hükümdür ve böyle bir hükme dayanan davacı, her zaman tapu kayıdının kendi adına düzeltilmesini sağlamak üzere İcra Memuruna veya Medeni Kanunun 642. maddesinin ikinci fıkrası hükmünce doğrudan doğruya tapu memuruna başvurabilir. Çünkü aynı haklarda Medeni Kanunun hükümleri bakımından ıskati müruruzaman cari olmayıp ancak iktisabi müruruzaman ile bir kimsenin aynı hakkının sona ermesi mümkün bulunduğundan, Borçlar Kanunundaki ve İcra ve İflas Kanununun 39. maddesindeki ıskati müruruzaman müddetlerinin geçmiş olması; ilam ile mülkiyet iktisap etmiş olan kimsenin mülkiyet hakkına herhangi bir şekilde müessir olamaz. Bu sebeple Medeni Kanunun 642. maddesi hükmünce alınmış olan ilamların ve bu arada şufa ilamlarının ıskati müruruzamana tabi olmadığı esasına dayanan İcra ve İflas Dairesi içtihadı kanuna uygundur.
Yukardaki izahatın layıkı veçhile anlaşılabilmesi ve şufa hükümlerine ait tatbikattaki bazı tereddütlerin izalesi için şu noktaları tebarüz ettirmekte fayda mülahaza olunmaktadır.
Şufa mevzuundaki müteaddit içtihadı birleştirme kararları ile teyit olunduğu üzere Türk hukukunda şufa hakkı, bir yenilik doğuran (inşai) hak mahiyetindedir ve bir hakkın sahibi tarafından diğer tarafa ulaştırılmış beyan ile kullanılması sonunda hak sahibi ile hissedarın satın almış bulunan kimse arasında bir satış akti münasebeti doğar. Ve bu satış münasebeti dolayısıyla hissenin mülkiyeti şefie geçmez ve fakat şefi her alıcı gibi, malın temlikini isteme alacağına sahip olur. Hissenin mülkiyeti şefie ancak, kendisinin satış münasebetinden doğan borçlarını yerine getirmesi halinde ve diğer tarafın hisseyi tapuda temlik etmesi yahut şefiin satış münasebetine dayanarak ve Medeni Kanunun 642. maddesi hükmünce açtığı tescil davası sonunda lehinde karar alması ile geçer. Tatbikatta şefi açtığı tek bir dava ile hem şuf'a hakkını kullandığını diğer tarafa bildirir ve bu hakkın kullanıldığının tespitini ister, hem de şufa hakkını kullanmış olması sebebiyle meydana gelen satış münasebeti dolayısıyla hissenin kendisine temlikini ister; mahkeme şufa hakkının kullanılmasının şartları gerçekleşmiş olduğunu ve satış münasebetinden doğan borçlarının hususiyle satış parasının vadeye bağlı olmadığı hallerde para ödeme borcunu şefi tarafından yerine getirilmiş bulunduğunu tespit ettikten sonra hissenin mülkiyetinin şefie geçirilmesine karar verir ve ancak bu karar ile şefi hisseye malik olur. Lakin tek bir dava ile neticeye ulaşılmış olması, ortada her şeyden önce tek taraflı bir irade beyanı (şufa hakkının kullanıldığını diğer tarafa bildiren beyan) bundan sonra bu beyan neticesinde meydana gelen satış akti münasebeti ve daha sonra da satış münasebetine dayanan şefiin hissenin kendisine temlikini istemesi - gibi üç safhanın mevcut olduğu ve her safhanın hukuki hükümlerinin ayrı olduğu hakikatını bertaraf edemez.
SONUÇ : Medeni Kanunun 642. maddesi hükmünce alınmış olan ilamların ve bu arada şufa ilamlarının icrasının her zaman istenebileceğine ve bu ilamlar hakkında iskati müruruzaman hükümlerinin tatbik olunamayacağına, 11.2.1959 tarihli birinci toplantıda ve ittifakla karar verildi.