 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1957/22
K: 1958/11
T: 18.06.1958
DAVA : Bir davanın görülmesi sırasında halli hususi ve fenni bir bilgiye ihtiyaç gösteren bir meselede rey ve mütalaası alınmak üzere seçilmiş bulunan bilirkişiyi taraflardan birisinin reddi üzerine davaya bakan hakimin, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 277. maddesi uyarınca, bu isteğin reddi veya kabulü zımnında vereceği kararın nihai kararlardan olup olmadığı, yani davanın sonunda, verilecek karar beklenmeksizin, müstakillen, temyiz edilebilip edilemeyeceği noktasında 4. Hukuk Dairesinin 19.3.1953 tarih ve esas; 1496, karar, 1246 sayılı kararı ile 30.6.1956 tarih ve esas; 3136, karar, 3799 sayılı kararı arasında içtihat aykaırılığı olduğu ileri sürülerek bunun giderilmesi istenilmekle İçtihardı Birleştirme Hukuk Kısmı Umumi Heyetinde mesele müzakere olundu:
4. Hukuk Dairesinin söz konusu kararlarından birincisinde bilirkişinin reddi isteğinin reddine ilişkin kararın esas kararla birlikte temyiz edilebileceği müstakillen temyiz olunamayacağı kabul edildiği halde, ikincisinde bu kararın nihai mahiyette olup müstakillen temyiz kabiliyeti bulunduğu kabul edilmiştir. Bu itibarla bu iki karar arasında açık bir içtihat aykırılığı mevcuttur.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427. maddesi yalnız asliye ve sulh mahkemelerinden verilen nihai kararlar aleyhine temyiz yoluna başvurulabilmesini kabul etmiştir. Aynı kanunun 277. maddesinde ise bilirkişinin reddi isteğinin hakim tarafından hadise şeklinde tetkik olunarak karara bağlanacağı yazılıdır. Şu hale göre hakimin bilirkişinin reddi isteğinin kabul veya reddine mütedair kararı nihai bir karar olmayıp, tahkikat hakimi sıfatıyla verilmiş bir ara kararından başka bir şey değildir; bu mahiyeti itibariyle de esas hükümden ayrı olarak temyiz olunamayıp ancak esas hükümle birlikte temyiz olunabilir. Aksinin kabulü kanuna aykırı olacağı gibi ayrıca böyle bir görüşün benimsenmesi halinde bilirkişiyi rastgele bir sebeple reddedecek ve bu isteğinin reddi hakkındaki karar aleyhine temyiz yoluna başvuracak ve suiistimalline karşı hakimlerin reddi taleplerinin reddindeki cezai müeyyideye benzer bir müeyyide (Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu, madde 36, fıkra 4) bulunmaması sebebiyle de bu ret isteğini kolayca tekrarlayabilecek kötüniyetli davalıların davaları lüzumsuz ve haksız yere uzatabilmeleri imkanı sağlanmış olacaktır ki, bu da hiç bir suretle terviç olunamaz. Netice:
Bir davanın görülmesi sırasında bilirkişiyi taraflardan birinin reddetmesi halinde davaya bakan hakimin bu isteğin kabulü veya reddi hakkında vereceği kararın nihai bir karar olmayıp bir ara kararı olduğuna ve bu itibarla da müstakillen temyiz kabiliyeti bulunmayıp ancak esas hükümle birlikte temyiz olunabileceğine 18.6.1958 tarihinde ittifakla karar verildi.