 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1955/20
K: 1955/29
T: 14.12.1955
DAVA : Tapulama Kanununun birinci maddesinde belirtildiği veçhile bu kanunun gayesi Vilayet ve Kaza Belediye sınırları dışında kalan bütün tapusuz gayrimenkul malların tapulanmasını, tapulu olanların ise kayıtlarının yenilenerek Kadastro planlarının vücuda getirilmesini teminden ibaret bulunmaktadır. Kanun bu hususu temin için gerek hendesi durumun tesbiti ve gerek hukuki durumun tayini bakımlarından basit ve hususi hükümler sevketmiş bulunmaktadır. Bu hükümlerden hiç biri müktesep hakları ihlal edici ve mevcut bir hakkın italini ve tevalini icabettirici karekter ve mahiyet taşımamaktadır. Tapulama zımnında vaki tesbitler ve o tesbitlere müsteniden ihdas olunan sicil kayıtları muvacehesinde mevcut hakkı ihlal olunan kimsenin umumi usulere tevfikan umumi mahkemelere dava açmak salahiyetleri ana kanunlarla ve bilhassa Medeni Kanunun 933 üncü maddesiyle teminat altına alınmıştır. O suretle teminat altına alınmış bulunan dava hakkının tapulama faaliyetlerini dolayısiyle zeval bulunduğu kabul etmek için bu kanunda sarih bir hükmün sevkedilmiş olması icabeder. Kadastroca hendesi ve hukuki durumun tesbiti şeklinde cereyan eden muamelelerin gayri kabili tefrik olduğunu kanundan istihraç mümkün olmadığı gibi bu muamelelerden biri veya her ikisi yolsuz cereyan etmişse, aksine sarih bir hüküm bulunmadıkça, tapulamanın kesinleşmiş olması yolsuz cereyan eden muamelenin umumi mahkemelerde dava ve münakaşa konusu olmasına engel teşkil etmez. Tapulama Kanununun 13 ve 52. maddeleriyle maddi hukuk bakımından Medeni Kanunun umumi hükümlerinden ayrılarak zilyet lehine bazı haklar tanıdığı gibi onbeşinci maddesiyle de vakıaların isbatı bakımından alakalılara geniş salahiyetler bahşedilmiştir. Bu kanunun mahal ve zaman itibariyle tatbik sahası tahdit olunmuştur. Şöyle ki : Kanunun bahsi geçen onüç, onbeş ve elliikinci maddelerinde yazılı hükümler ancak bu kanunun tatbik edildiği yerlerde kain gayrimenkullere ve tapulama zamanında uygulanabilir. Bu bakımdan bu kanuna bir tasfiye kanunu mahiyeti atfedilmek mümkündür. Ancak bir zaman ve mahalde bu kanunun bir gayrimenekulü tesir ve tatbik sahası içine almış bulunması o gayrimenkulün kanunun zaman ve mahal itibariyle tesiri dışına çıktığı takdirde artık istisnai hükümlerin o gayrimenkul hakkında tatbik edilemiyeceği neticesine tevlit edemez. Nitekim aynı mahiyette bir tasfiye kanunu olan 1515 sayılı kanun meriyete girdiği ilk senelerde ancak tapu dairelerince tatbik edilebileceği mahkemeye akseden işlerde umumi hükümler dairesinde tahkikat ve tetkikat yapılıp hüküm verilebileceği Temyiz Mahkemesince içtihat edilmiş olduğu halde 9.2.1944 tarih 4 numaralı tevhidi içtihat karariyle 1515 numaralı kanunun muhtevi olduğu mahkemelere müracatla dava veya defi zımmında dermeyan olunabileceği kabul edilmiştir. Aynı mahiyette olan 5602 sayılı kanunun istisnai hükümleri de hukuki mahiyet taşıması bakımından bu kanunu zaman ve mahal itibariyle tesiri altına giren gayrimenküller hakkında umumi mahkemelerde ikame olunacak davalarda tatbik edilmek icap eder. Umumi mahkemelere dava ikamesine salahiyet tanındığı takdirde bir çok tapulama tespitlerinin umumi hükümlerin tatbiki vesilesiyle iptale maruz kalacağı bu itibarla tapulamadan kasdedilen gayenin ihlal edileceği endişesi varit değildir. Bir gayrimenkul hakkında tupulama sırasında maddi vakıalar yanlış tesbit edilmiş ve Tapulama Kanununun istisnai hükümleri hatalı olarak tatbik olunmiş ise umumi mahkemelerde gene Tapulama Kanununun istisnai hükümleri nazara alınarak tapulama tesbitinin zaman ve mekan itibariyle tesiri altında kaldığı gayrimenkül hakkında tapulamanın kanundan ibaret değildir. Mevzuat içinde buna müşabih bir çok misaller bulmak mümkün olduğu gibi Devletler hususi hukuku bakımından Ecnebi Kanununun tatbiki lazımgeldiği hallerde de buna mümasil hukuki meselelerle karşılaşmak mümkündür. Bu gibi ihtilaflarda ihtilaf konusu vakıanın zaman ve mekan itibariyle tabi bulunduğu kanun hükümleri ve hukuk kaideleri nazara alınarak niza halledilir. Bu itibarla aksi tezi müdafaa eden ve Tapulama Kanununun hususiyetine dayanan mütalaalar umumi ana kanunların teminatı altında umumi mahkemelere müracaat salahiyetini bertaraf edecek mahiyette görülmemiştir. Tapulama Kanununun 27.maddesine dayanan mütalaaya gelince; Filhakika tapulama tesbiti yapıldıktan sonra ve aynı birlikteki tesbitler ikmal edilince keyfiyet birlikte 30 gün müddetle ilan olunur. 30 günlük itiraz müddeti içinde bir guna itiraz sebketmediği takdirde tutunak Kadastro Müdürü tarafından tastik olunarak kütüğe geçirilir. İşbu 30 günlük müddetin mahiyeti üzerinde tevakkuf etmek lazımdır. 1. Hukuk Dairesi bu müddeti bir sukutu hak müddeti gibi mütalaa etmiş ve 30 gün içinde itiraz etmenyenlere ait dava hakkının zeval bulunduğu kabul eylemiştir. Kanunda geçen bir müddetin bir hakkı izale edecek veya bir hakkın sukutunu mucip olacak mahiyette bulunması için kanunda açık bir hüküm sevkedilmiş olmak lazımdır. Tapulama Kanununda ise 30 günlük müddetin o mahiyette olduğunu kabule müsait bir hüküm mevcut değildir. Kanun tapulama sırasında bir çok ihtilafların çıkabileceğini ve bu ihtilafların umumi mahkemelerde halline kalkışılması takdirinde bir tarafdan tapulama işlerinin gecikeceğini ve diğer taraftan umumi mahkemelerin ellerinde bulunan diğer davaların gecikmesine sebebiyet vereceğini derpiş ederek tapulama sırasında tehaddüs edecek ihtilafların halli için hususi ve mahdud salahiyet ve vazifeyi haiz mahkemeler tesis etmiştir. Ve bu mahkemelerin tapulama birliklerinde ve gayrimenkul başında gezici olarak vazife görmelerini ve bu mahkelerde görülecek işlerden dolayı hiç bir resim ve harç alınmamasını kabul eylemiş bu suretle tapulama sebebiyle tehaddüs edecek ihtilafların hallinde umumi usul hükümlerinden ayrılarak alakalılara kolaylık sağlamıştır. Nitekim 2613 sayılı kanun dahi o şekilde hususi mahkemeler teşkilini derpiş eylemiş ve ancak 5572 sayılı kanun ile o mahkemeler kaldırılmış ve fakat o mahkemelerde görülen işler hakkındaki usuli ve istisnai hükümler mahfuz tutulmuştur. Tapulama kanununun ihdas ettiği mahkemelerin faaliyet sahasını ve zamanını tahditteki isabet aşikar bulunmaktadır.27. maddede derpiş edilen 30 günlük itiraz müddeti hususi mahkemenin salahiyetini tahdit eden bir müddetten ibarettir ve keyfiyet 27 ve 32. maddede tahdiden belirtildiği şekilde tapulama tutanaklarının Kadastro Müdürü tarafından onanmaksızın Gezici Arazi Kadastrosu Mahkemesine tevdii neticesini tevlit eder. Bu müddet içinde itiraz vuku bulmamış ise tapulama tutanağı müdür tarafından onanarak kütüğe geçirilir. Şu halde müddeti içinde itirazın ademe vukuu ancak alakalının Gezici Arazi Kadastrosu Mahkemesine müracaat etmek ve o mahkemenin tabi olduğu harç ve resimden muafiyet, daha basit bir muhakeme usulüne tabi tutulmak gibi kolaylaştırıcı usul hükümlerinden faydalanmak hakkını iskat eder. Yoksa bu hal umumi mahkemelere müracaat ile dava ikame etmek hakkını mani olamaz. 30 günlük müddetin dava hakkını zevale uğratacak bir müddet olarak kabul edilmesi keyfiyeti 32. maddenin (Hakimin birlikte bulunduğu esnada kendisine yapılacak itirazları hükme bağlar) yolundaki cümlesiyle telif edilemez. Şöyle ki; bir şahıs lehine vaki tapulama tesbiti ve bu tesbite diğer bir şahsın müddetinde vaki itirazı üzerine gezici Hakimin birliğe gittiği ve orada o gayrimenkul hakkında tetkikat yaptığı sırada üçüncü bir şahsın Hakime itirazda bulunması takdirinde bu itirazın müddetine bakılmaksızın Gezici Hakim tarafından halledilmnesi 32. madde ile emredilmiştir. 30 günlük itiraz müddeti bu kanun tarafından sukutu hak müddeti olarak kabul edilmiş olsaydı itiraz müddetinden sonra ve Hakimin birlikte bulunduğu esnada kendisine yapılacak itirazları, o hakkın sukut etmiş olması bakımından, tetkiki salahiyet ve cevaz vermezdi. O türlü mütalaa kanunun maddeleri arasında ahenksizlik tevlidine müncer olur. Kanunun 29.maddesine gelince; Filhakika bu maddede (Ölçü sebebiyle; sınırlara, mülkiyet haklarına veya diğer ayni haklara müteallik hiç bir itiraz veya dava dinlenmez) şeklinde bir fıkra sevkedilmiştir. Hükümetin teklifinde bu fıkra (Kadastro ölçmelerine tutanak ve sicil muhteviyatı esas olup bu işler alakalılara yeniden itiraz hakkı bahşetmez) şeklinde iken (İddia dinlenmez) ibaresinin daha şamil bir mana taşımasını temin bakımından (Dava dinlenmez) şeklinde değiştirildiği mucip sebebine dayanılarak Meclis Adalet Komisyonunca kanunda yazılı şekilde kaleme alınmıştır. Adalet Komisyonunun bu fıkrada başka bir değişiklik yapmak istemediği ve Hükümet teklifindeki manayı muhafaza eylediği raporların tetkikinden anlaşılmaktadır. Bu fıkra müstakil bir madde değildir, 29.maddenin 3 üncü fıkrasını teşkil etmektedir. Bu itibarla fıkrayı kendisine tekaddüm eden fıkralarla birlikte mütalaa etmek ve manalandırmak lazımdır. Şöyle ki: 28.maddede itirazsız olarak düzenlenmiş ve Kadastro Müdürü tarafından onanmış tapulama tutanaklarının birlik itibariyle sıra numaralarına göre kütüğe geçirilmesinden sonra, kadastro çapları ayrıca verilmek üzere, tapu senetleri doldurulup birliklerinde ilgililere dağıtılacağı ve kadastro ölçmelerine tutanak ve sicil muhteviyatının esas olacağı kabul edilmiş ve münakaşa konusu olan fıkra bu hükmü takip etmiş bulunmaktadır.
Kanunun 19. maddesinde belirtildiği üzere tapulama tesbiti sırasında tapulama tutanağına gayrimenkulün krokisi eklenir. İşbu krokinin tanzimi ilan ve onamaya tekaddüm eder. Tesbit işlemi kesinleşince tapulama tutanakları ve krokisi esas ittihaz edilerek kütükler tanzim olunur. Alakalılara tapu senetleri doldurulup birliklerinde dağıtılır. Kadastro çaplarının tanzimi büroda uzunca müddet çalışmağa mütevakkıftır. Çaplar tutanakdaki kroki ve ona müsteniden tesis olunan sicil muhteviyatın nazara alınarak mesaha, tanzim olunacaktır. Tapulama tutanağına ekli krokinin tanzimi büyük masraf ve külfetlere vabeste olduğu için kanun ve külfet ve masraflarının tekerrürüne meydan vermemek mülahazasiyle 3 üncü fıkrayı sevketmiş bulunmaktadır. Bu fıkranın (Kadastro ölçülerine tutanak ve sicil muhteviyatı esas olur.) yolundaki 2 inci fıkrayı takip etmesi (Ölçü sebebiyle) diye başlaması kanunun derpiş ettiği ve yukarıda işaret edilen mülahazayı belirtmektedir. Bu itibarla bu fıkranın işaret edilen mülahazayı belirtmektedir. Bu itibarla bu fıkranın diğer fıkralarla birlikte mütalaası ve bilhassa ölçü sebebine bağlanmış bulunması muvacehesinde doldurulup birlikte kendisine tapu senedi verilen alakalının ölçü sebebine bağlanması mümkün olan itiraz ve davasının dinlenmemesini temin için bu fıkranın sevkedilmiş olduğu neticesine varılmaktadır. Tapulama tutanağı gerek hendesi ve gerek hukuki bakımlardan hatalı olarak tanzim edilmiş ise müzakereye mevzu olan ilamlarda olduğu gibi hakiki hak sahibinin umumi mahkemelere başvurmasına ve sicil kaydının tashihini talebetmesine bu fıkra hükmü engel olamaz. Bu itibarla :
SONUÇ : Yanlış tahkike müstenit tapulama işleminin kesinleşmiş bulunması asıl hak sahibinin umumi mahkemelere tescilin tashihi yolunda dava açmasına mani olamıyacağı yolundaki hukuk heyeti umumiyesi kararının musib ve bahsi geçen kanuna uygun bulunduğuna 14.12.1955 tarihinde üçte ikiyi geçen ekseriyetle karar verildi.