 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1955/11
K: 1955/24
T: 07.12.1955
DAVA : Medeni Kanunun 258 inci maddesi mucibince mirasdan ıskatı mucip ahvalin hadis olduğu iddiasıyle evlatlık mukavelesinin feshi ve evlatlık rabıtasının refi hakkında açılan davanın muhakemesi sırasında evlatlık edinen davacının vefatı halinde kanuni ve hukuki halefleri olan mirascıların bu davayı takibe salahiyetleri bulunup bulunmadığı hakkında Temyiz Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 5 Ocak 1945 tarih 5551/84 sayılı ilamiyle 17 Mayıs 1951 tarih ve 3201/1779 sayılı ilamı arasında mübayenet ve içtihat ihtilafı mevcut olduğundan meselenin tevhidi içtihat yoluyla halledilmesi adı geçen daire Reisliğinin 7 Nisan 1955 tarih ve 20/29 sayılı yazısı ile istenmesi üzerine toplanan Tevhidi İçtihat Hukuk Kısmı Umumi Heyetinde keyfiyet müzakere edildi.
Medeni Kanunun 258 inci maddesiyle (Evlatlık mukavelesi hakkında ki kaidelere riayet şartiyle, evlatlık rabıtası, iki tarafın rızasiyle her zaman kaldırılabileceği ve evlatlık rabıtasında, muhik sebeplere istinat halinde evlatlığın ve mirastan ıskatı mucip hallerin hudusünde evlatlık edinen kimsenin talebi üzerine Hakim tarafından dahi refedileceği kabul edilmiştir. Evlatlık edinen kimsenin mukavelenin feshini ve evlatlık rabıtasının refini isteyebilmesi için mezkur kanunun 457 inci maddesinde yazılı mirastan ıskatı mucip hallerin sübut ve tahakkuku icap etmektedir.
Evlatlık edinen kimse evlatlığın mirastan ıskatı mucip halerde bulunduğundan bahisle mukavelenin feshi ve evlatlık rabıtasının refi hakkında açtığı davanın yargılaması sırasında vefatı halinde bu davayı kendisinin hukuki ve kanuni haleflerinin takip ve intaç ettirmeğe selahiyetleri bulunup bulunmadığı keyfiyetine gelince; Filhakika evlat edinmeye ait mukaveleden doğan haklar münhasıran şahsa merbut haklardandır. Ancak evlatlık mukavelesi, yapıldıktan sonra taraflar için mameleke müteallik bir takım hak ve mükellefiyetler doğurur. Bu mukavele gereğince evlatlık kendisini evlatlık alanın mirascısı olur. Ana ve Babaya ait hak ve vazifeler evlat edinen kimseye geçer, bütün haklar ve vazifeler bakımından mamelek hukuku ile de alakalıdır. Demek oluyor ki, bu hak bilhassa feshi ve evlatlığın reddi dolayısiyle hem şahsiyete merbut ve hem de mameleke taalluk eden hakların tedahül ettiği bir vasıf ve mahiyet arzetmektedir. Her ne kadar boşanma, nafaka mükellefiyeti arzetmektedir. Her ne kadar boşanma nafaka mükellefiyeti gibi şahsın ölümü ile zail olan şahsa merbut haklar mirascılara ve hukuki haleflere intikal etmiyeceği derkar ise de, evlatlık mukavelesi bu kabil şahsa merbut haklardan olmayıp evlat edinen şahsın ölümü ile mukavele hükmü baki ve bundan mütevellit haklar devam eylediği cihetle evlatlık rabıtasının kanuni sebeplere müsteniden ref'i dava ve bu hususta irade izhar edildikten sonra taraflardan birinin vefat etmiş olması hukuki ve kanuni haleflerinin bu davayı takip edememeleri için bir sebep olmadığı gibi bu hususta bir kanun hükmü yoktur ve dava hakkının da diğer haklar gibi murisin ölümiyle hukuki haleflerine intikalinin kabul edilmesi umumi hukuk prensiplerine de uygundur. Medeni Kanunda ne gibi hakların vereseye intikal etmiyeceği tahdit ve tasrih kılınmıştır. Kanunda açık bir hüküm bulunmadıkça muris tarafından açılmış olan davayı takip ve intaca hukuki haleflerinin salahiyetleri bulunduğunun kabulü gerekir. Kaldı ki, dava dilekçesi de iskatı amir bir tasarruf olarak kabul edilebilir. Medeni Kanunun 459 uncu maddesi delaletiyle ortada bir iskat tasarrufu mevcut olduğundan evlat edinen kimsenin kanuni ve hukuki haleflerine evlatlığa karşı dava hakkının tanınması bu itibarla da yerindedir. Bu görüş tanınmış müelliflerin rey ve mütalaalariyle de teyyüt etmektedir.
SONUÇ : Netice; Yukarı yazılı sebep ve mülahazalara mebni Medeni Kanunun 258 ve matufu olan 457 inci maddelerine istinaden evlatlık mukavelesinin feshi ve evlatlık rabıtasının refi hakkında açılan davanın rüyeti sırasında evlatlık edinen şahsın ölümü halinde kanuni ve hukuki halefleri olan mirascılarının davayı takip ve intaca salahiyetleri bulunduğuna ve 2. Hukuk Dairesinin bu yoldaki son içtihadının isabetli ve kanuna uygun olduğuna 7.12.1955 tarihinde ilk içtimada ittifakla karar verildi.