 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1954/21
K: 1954/20
T: 27.10.1954
DAVA : Mağdurun çok küçük yaşta olması sebebiyle fiilin kötülüğünü idrak edemiyecek durumda bulunması halinde suç unsuru olan yaş küçüklüğünün ayrıca şiddet sebebi sayılamıyacağı mütalaasiyle Türk Ceza Kanunu'nun 414 üncü maddesinin 1 inci fıkrası tatbik edilmekte ikin Ceza Umumi Heyeti'nde 5.7.1954 tarih ve 237, 256 ve 261 itiraz numaralı işlerin müzakeresinde yukarıda izah olunan görüşün aksine bir ekseriyet tehassül etmiş olduğundan işin tevhidi içtihat suretiyle halli lüzumu Temyiz 1. Reisliği'nin 12.7.1954 tarih ve itiraz 237, 256 ve 261 sayılı yazısiyle istenilmesine mebni ve içlerinde 31.3.1937 tari ve 14 sayılı Tevhidi İçtihat Kararı da dahil olduğu halde mübayin kararların mevcudiyeti müşahade olunarak Tevhidi İçtihat Büyük Heyeti'nde keyfiyet müzakere olundu.
İçtihadı birleştirmenin mevzuu, ırza geçmede 414 ve ırza tesattide 415 inci maddelerde yaş küçüklüğü, suç unsuru olduğu halde fazla yaş küçüklüğünün ayrıca ikinci fıkranın tatbikini müstelzim teşdit sebebini teşkil edip etmeyeceği keyfiyetidir. Filhakika 414 üncü maddenin ilk şeklinde itibaren değişen bütün şekillerinde yaş, suç unsuru olmasına rağmen fazla yaş küçüklüğü tatbikatta teşdit sebebi olarak kabul edilegelmiştir. Türk Ceza Kanunu'nun meriyetinden itibaren ve 5. Ceza Dairesi'nin kuruluşundan mukaddem bu işlere bakan 1. Ceza Dairesi'nin 11.4.1929 gün ve 1742 sayılı kararı ile beş yaşını bitirmeyen küçüklerin mukavemete gayri muktedir bulundukları ve binnetice ikinci fıkranın tatbiki kabul edilmiş bulunuyordu. 414 üncü madde evvela 2275 ve sonra da 936 da yürürlüğe giren 3038 sayılı kanunla tadil edilmiş ve 31.3.1937 tarihinde de 14 numaralı Tevhidi İçtihat kararı verilmiştir. 1. C. Dairesi'nin, tevhidi içtihattan evvelki içtihadına uygun olarak verilen bir mahkumiyet kararı dairece tevhidi içtihada dayanılarak bozulmuş, fakat ısrar üzerine 1.10.1945 tarih ve 39/38 sayılı kararla Ceza Umumi Heyeti'nce mahkeme kararı tasdik edilmiştir. Bu heyeti Umumiye Kararı'nda (Bu durumlardahik şahıslarda akli meleke yaşın yükselmesi ile mütedairicen inkişaf edeceği cihetle mesela 14 yaşındaki bir mağdurun bilerek fiile muvafakat eylemesi halini, şuur ve iradeden tamemen mahrum olan küçük yaştaki çocukların durumlariyle ölçmek ve hepsini mücerret yaş küçüklüğü sebebiyle aynı kategoriye sokmak doğru olamaz. Bu bakımdan 414/2 nci fıkrasında suçun cezasını kanunen çoğaltan haller arasında sayılmış bulunan failin hareketinden ayrı bir sebeple mağdurun mukavemete muktedir olamamasının veya akıl hastalığı gibi şuurun tamamen veya kısmen insilabını mucip olan halin alelade ve birrıza ırza geçmek cezasından fazla cezayı istilzam etmesinin veçhile mülahaza edilirken temyiz kudretinden ve kendisine işlenen fiilin iyiliğini, fenalığını his ve idrakten mahrum bir küçüğün durumunda da bundan farksız olacağını kabul nefsel emre ve Kanun Vazıı'nın kast ve garezine uygun olmmıyacağından hadisede olduğu gibi iki yaşında bulunan mağdurun bahis mevzuu olamayacağı aşikar bulunan rızasının vücut veya ademinin münakaşasına lüzum olmadığı gibi bu yaştaki çocuğun failin fiilinden ayrı olarak mücerret şuur ve iradeden mahrum olması sebebiyle mukavemete gayri muktedir sayılması da halin icabına ve kanun hükümlerine uygundur) denilmektedir. Şu kısa izahtan anlaşılacağı veçhile fazla yaş küçüklüğü tevhidi içtihattan evvel teşdit sebebi sayıldığı gib tevhidi içtihattan sonra da Ceza Umumi Heyeti'nce aynı görüş devam ettirilmiştir. Tevhidi içtihat kararından sonra Heyeti Umumiyeden böyle bir kararın sadır olması şüphesiz tevhidi içtihata riayetsizlikten değil, tevhidi içtihatın ihtilaf mevzuu olan hususu hal etmemiş ve kendinden evvelki tatbikatı değiştiren bir kayıt ve işareti ihtiva eylememiş olması kanaatından ileri gelmiş olacaktır. Gerçekten 1937 tarihli Tevhidi İçtihat Kararı netice kısmında (...tevhidi içtihat suretiyle bir karar ittihaz ve eski maddenin medlul ve mefhumunun tayinine lüzum olmadığına ve çoğunlukla karar verildi) denilmek suretiyle, mucip sebepleri ne olursa olsun, neticede müzakere mevzuu olan ihtilafı halletmediği görülmektedir.
Madde metninin tetkik ve tahliline gelince: 3038 sayılı kanunla yapılan tadilin esbabı mucibesinde yazılı olduğu üzere 414 üncü maddenin daha evvelki şeklindeki karşılık ve tezat izale edildikten sonra yaş birinci fıkraya, mağduru mukavemet edemeyecek halde bulunduran diğer bütün sebepler 2 nci fıkraya alınmıştır. Kanun 15 yaşından küçük olanların rızalarını müte er saymıyarak manevi bir cebir kabul etmiştir. Bununla beraber yaşları onbeşe doğru ilerleyen mağdurların yine rızaları olup olmadığı aranılmaktadır; çünkü rıza ve rıza harici işlendiğine göre suça birbirinden farklı hükümler terettüp etmektedir. 1. fıkra mağdurun rızasiyle işlenen fiillere tatbik edilir. Bu nokta 3038 sayılı Kanun'la yapılan tadilatın esbabı mucibesinde (...aynı zamanda onbeş yaşını bitirmeyen bir çocuğun mücerret surette rızasiyle ırzına geçenlerin bu hareketleri ilk fıkra ile tecrim edildiğine göre) denilmek suretiyle sarahaten ifade edilmiştir. Üzerinde durulacak nokta, mağdurun, suçun icrası anında şuur ve harekatının serbestisine malik olup olmadığının tayini keyfiyetidir. Malikse birinci fıkra, değilse 2 nci fıkranın tatbiki muktazidir. 1. fıkrada mukavemete muktedir olan mağdur, mukavemet göstermemiş, fiil arzusiyle işlenmiştir. 2 nci fıkrada mağdur şuur ve harekatının serbestisine malik değildir. Bu, ister failin fiilinden ileri gelsin, ister kanunun ifade ettiği gibi "failin fiilinden başka bir sebepten" doğmuş bulunsun, netice değişmeyeceğinden aynı hükümlere tabi olduğu tabiidir. Mesela, bir veya iki yaşındaki çocuklar maddeten mukavemete muktedir olmadıkları gibi havasının, melekelerinin inkişaf etmemiş olması dolayisiyle manen de mukavemetten mahrum olduklarından tecavüze karşı mukavemet lüzumunu da müdderik değillerdir. 2 nci fıkrada mağdur, kanunun saydığı sebeplerden dolayı "Fiile mukavemet edemiyecek bir halledir" Bu sebepler, cebir ve şiddet, tehdit, akıl ve beden hastalığı, failin kullandığı hileli vasıtalar ve bir de "failin fiilinden başka bir sebep" diye ifade olunan sebeptir. 2 nci fıkranın tatbikinde nazara alınacak başlıca nokta, mağdurun maddi ve manevi mukavemet kudretini kullanmış olmasına rağmen fiilin razunusan muhalif olarak işlenmiş olmasıdır. Mağdur, bir veya iki yaşındaki çocuklarda olduğu gibi maddi ve manevi mukavemet gücünden tamamen mahrum ise 2 nci fıkranın evla bittarik tatbiki iktiza eder. Fazla yaş küçüklüğü sebebiyle mukavemetsizlik, kanunun ifade ettiği failin fiilinden başka bir sebepten ileri gelen mukavemetsizliğine dahildir. Aksi takdirde, mesela, 12 yaşından bir küçüğün yaşı sebebiyle maddi mukavemet gücü kısmen inkişaf etmiş olmasından tecavüze karşı kendini korumağa çalışmış olması dolayısıyla fail hakkında 2 nci fıkranın tatbik edilmesine mukabil maddi ve manevi her türlü mukavemet gücünden tamamen mahrum iki yaşındaki çocuktan dolayı birinci fıkranın tatbiki cihetine gitmek gibi garip bir netice hasıl olur.
2 nci fıkranın tatbiki için bir yaş haddi tayinine imkan yoktur. Bu, mağdurun bünyesine, sıhhatına, yetiştiği muhite göre değişir ve tereddüt halinde tıbben tespiti gereken bir keyfiyettir.
SONUÇ : Fazla yaş küçüklüğünün 414 üncü maddenin 2 nci fıkrasında yazılı failin fiilinden başka bir sebepten dolayı mağduru fiile mukavemet edemiyecek bir halde bulunduran teşdit sebeplerinden olduğuna 27.10.1954 tarihinde mevcudun üçte iki ekseriyetiyle karar verildi.