 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1953/8
K: 1953/7
T: 07.10.1953
DAVA : Karı, koca arasındaki gayrimenkule ait muvazaa davalarında şahit dinlenip dinlenmiyeceği hususunda Temyiz Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 23.3.1942 tarih ve 4189/777, 31.10l.1949 tarih ve 6847/4393, 2. Hukuk Dairesinin 28.5.1940 tarih ve 322/2088, 30.12.1942 tarih ve 6750/6468, 24.5.1948 tarih ve 1100/3160, 22.3.1951 tarih ve 1603/2224, 2.7.1951 tarih ve 4124/4962, 9.11.1951 tarih ve 7273/7079 sayılı kararlarını havi ilamları arasında mübayenet olduğundan bahisle İstanbul avukatlarından Hidayet Aydıner tarafından 12.4.1953 tarihli dilekçe ile Temyiz Mahkemesi 1. Riyaset Dairesine müracaat edilmiş olmakla yukarıda bahsi geçen dilekçe ve ilam örnekleri hukuk kısmı umumi heyeti azalarına tevzi edilmiştir.
7.10.1953 tarihine rastlıyan Çarşamba günü saat 9.30 da müzakerenin başlıyacağı umumi heyet azalarına bildirilmişti.
Bugün muayyen zamanda toplanan heyete (otuzdokuz) zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabının tahakkuk ettiği anlaşıldıktan sonra 1. reis Bedri Köker'in riyasetinde müzakereye başlanarak ihtilaf mevzuu ilamlar okunduktan ve hadise bu iş için tayin kılınmış olan Raportör 1. Hukuk Dairesi Reisi Suat Bertan tarafından izah edildikten ve yapılan müzakereden sonra gereği düşünüldü:
Mevcut olduğu bildirilen içtihat ihtilafının halli için kurula tevdi olunan sekiz ilamdan yalnız 2. Hukuk Dairesinin 4124/4962 sayı ve 2.7.1951 tarihli ilamiyle aynı dairenin 6750 E./6468 K. sayılı ve 30.12.1952 tarihli ilamı arasında içtihat ihtilafı bulunduğu kabul ve diğer altı ilamda taraflar arasında bahis mevzuu olmuş bulunan hukuki münasebetlere nazaran içtihat ihtilafı bulunmadığı tespit ve 2. Hukuk Dairesinin zikri geçen iki ilamı üzerine muktazi tetkikat icra olunmuştur.
Her iki davada da koca, sicilde karısı namına müseccel bulunan bir gayrimenkulün hakikatta kendi namına satın alınması icap ettiğini bedelini de kendisinin verdiğini bu sebeple gayrimenkulün tapudaki kaydının namına tashihini karısın hasım göstererek talep etmiştir.
Böyle bir davanın kabul olunabilmesi için evvela davacının gayrimenkulün namına tescilini muhik kılacak hukuki bir sebebe dayanması lazımdır. Davacılar, taleplerini taraflar arasında evvelce vaki olmuş bulunan bir anlaşmaya istinat ettirmektedirler. Her iki davada da davalı mevkiinde bulunan karı, ihtilaflı gayrimenkulü üçüncü şahıs vaziyetinde bulunan gayrimenkulün eski maliki ile yaptığı bey aktine müsteniden iktisap etmiş ve koca o bey aktine dahil olmamıştır. Muayyen bir gayrimenkulü namına satın alması için karısına bedelini verdiği halde karının gayrimenkulün maliki ile yaptığı bey aktinde kocasının mümessili sıfatiyle hareket etmiyerek taahhütünü yerine getirmemiş olduğu iddia edilmektedir. Bu halde taraflar arasındaki hukuki münasebetin vekalet akti olarak tavsifi icap eder. Vekil ile müvekkil arasındaki vekalet akti, vekilin üçüncü şahıs ile yaptığı bey akti neticesinde iktisap eylediği gayrimenkül mülkiyetinin müvekkile naklolunması için Medeni Kanunun 642 inci maddesinin derpiş ettiği mahiyette davalıyı tescile icbara salih bir akit olarak telakki olunamaz. Bundan başka kanunun 632 inci maddesinin sıhhat şartı olarak vazettiği şekle uygun bir temlik taahhütü de taraflar arasında mevcut değildir. Binaenaleyh iddia olunan münasebetin mahiyetine ve şekline nazaran ihraz ettiği mülkiyet hakkını kendisine devreylemesi için davalıyı icbar edecek hukuki sebepten davacıların bu davalarda mahrum bulunduğunun kabulü iktiza eder. Davacının iddiasının hukuki mesnetten ari bulunduğu bu şekilde tespit edilince böyle biri münasebetin mevcudiyetini müddeiye ispat ettirmeğe de lüzum kalmaz. Bu halde artık iddia sübut bakımından tetkik olunamaz. Mücerret davanın, davacının gayrimenkulü temellük için sebep irae edememiş olmasından dolayı reddedilmesi lazımdır.
Her iki davada bahis mevzuu olan münasebet Medeni Kanunun neşrinden sonra hadis olmuş bulunduğundan hadiseye münhasıran Medeni Kanun hükümlerinin tatbiki icap eder. Borçlar Kanununun oksekizinci maddesinde derpiş edilmiş bulunan muvazaa hali ancak akitler arasında tehaddüs edebilir. Bu da zahiri beyanlarının hakiki maksatlarına uymadığını bildikleri halde akitlerin kasdettikleri vaziyetten başka bir hukuki münasebette ittifak etmiş gibi kendilerini göstermiş olmaları halidir.
Medeni Kanunun 634 üncü maddesi mülkiyeti nakledecek akitlerin resmi şekilde yapılmasını amirdir. Bununla hakiki iradelerinin tam olarak telahuk ettiğini akitlerin salahiyetli memur huzurunda beyan eylemeleri kasdolunmuştur. Memur huzurunda bey akti hakkında iradelerinin telahuk ettiğini akitler beyan eyleseler ve fakat hakiki kasıtlarının akit yaparken hibe olduğu sabit olsa bey akti batıl olur amma yerine hibe akti kaim olamaz; Çünki memur huzurunda hibe hakkında tarafların iradeleri telahuk eylememiştir. Bu halde tapu kaydı hali aslisine irca olunmakla iktifa olunur. Müşteri vaziyetinde bulunan şahsa hibe sebebiyle mülkiyet intikal eylemiş olamaz. Bundan başka salahiyetli memur huzurunda gayrimenkulu mülkiyetini iktisap etmesi kasdolunan şahsın isminin gizlenmesi böylece anın yerine mevhum bir isim veya hakiki akitlerden başka bir şahsın ismi kullanılarak akte yabancı olan bir kimse namına sicille tescil vaki olmuş ise (Namı müstear ) bu halde de memur huzurunda akitlerin hakiki kastının ifade edilmemiş olması bakımından temlike esas olan akit batıldır. Sicilin yalnız eski haline ircaı icap eder. Yani eski malik namına kayıt tashih olunur. Böyle bir münasebet yeni bir tescile mevzu olamaz. Medeni Kanun muteber bir akte müsteniden malik sıfatını ihraz edebilmiş bulunan kimselerin ancak sicille tescilini tecviz eder. Bunun haricindeki tesciller hukuki mesnetten ari bulunmaları itibariyle terkine tabi olur. Davacılar karılariyle vekalet akti münasebetleri mevcut olduğunu usulün 293 üncü maddesine dayanarak şahit ile de ispat edebilirler. Yalnız bu münasebetin mevcudiyetinin ispat edilmiş olması kendilerine gayrimenkullerin namlarına tescilini mahkemeden talep salahiyetini bahşetmez, ancak taahhüte muhalif hareket etmiş olmaktan dolayı vekile tazmin mükellefiyeti tahmil olunabilir.
SONUÇ : Netice; Aralarında mevcut olduğunu iddia ettiği akti bir münasebete müsteniden tapuda malik sıfatiyle mukayyet bulunan bir şahıstan sicildeki kaydın namına tashihini isteyen kimsenin Medeni Kanunun 634. maddesine uygun şekilde davalı ile beyinlerinde inıkat etmiş muteber bir akte istinat etmesi lazımdır. Böyle bir aktin inikat etmediği davacının beyanından anlaşıldıktan sonra kanunun mevcut olmadığını kabul ettiği bir halin ispatı da artık mahkemece düşünülemez. Bu gibi hallerde davanın hukuki sebepten mahrum bulunması bakımından reddedilmesi iktiza ettiğine 7.10.1953 tarihinde ilk içtimada üçte ikiyi geçen ekseriyetle karar verildi.