 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1951/6
K: 1953/1
T: 4.3.1953
765/m.10
10.6.1949 g. ve 5435 s. TCK. nun Bazı Maddelerinin Değişmesi Hakkında Kanun m. 2
25.4.1956 g. ve E. 1956/4 K. 1956/1 s. Yg. İçt. Bir. K.
20.5.1957 g. ve E. 1953/1 K. 1957/12 s. Yg. İçt. Bir. K.
Usul kanunlariyle mevzu para cezalarının 5435 sayılı kanunun ikinci maddesi mucebince arttırmaya tabi olup olmadığı hakkındaki Temyiz 4. Hukuk Dairesinin 25.11.1949 tarih ve 9207/6225 sayılı ilamiyle Temyiz 4. Ceza Dairesinin 18.1.1951 tarih ve 274/274 sayılı ilamı arasında mübayenet husule geldiğinden bahisle ihtilafın içtihadı birleştirme yoliyle halli C. Başmüddeiumumiliğinin 21.5.1951 tarih ve 820 sayılı yazısiyle istenmesi üzerine ihtilaf mevzuunu teşkil ettiği bildirilen ve yukarıda zikri geçen ilam örnekleri teksir edilerek tevzi edilmiş ve 25.2.1953 tarihine rastlıyan Çarşamba günü saat 9,30 da müzakerenin başlıyacağı Umumi Hey'et Azalarına bildirilmişti.
KARAR : Bugün toplanan heyete ( elli ) zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten sonra 1. Reis Selim Nafiz Akyollu'nun Riayesetinde müzakereye başlanarak ihtilaf mevzuu ilamlar okunduktan ve evvel emirde hadisede içtihadı birleştirmeyi mucib ihtilaf bulunup bulunmadığı hususunun müzakere mevzuunu teşkil ettiği 1. Reis tarafından heyete izah edildikden sonra söz alan;
4. Hukuk Dairesi Reisi Münir Akyürek; Temyiz Teşkilatı hakkındaki 322 sayılı kanun hükmünce içtihadı birleştirme umumi heyetince bir hususun müzakere ve tetkik mevzuu olabilmesi aynı mesele hakkında yekdiğerine mübayin içtihatları tazammun eden kararların mevcudiyetine vabestedir. Hadisede dairemizce ittihaz olunan karar; Reddi Hakim talebinin reddine hukuk mahkemesince verilen bir karar sebebiyle müstediye Hukuk Muhakeme Usulleri Kanununun otuzaltıncı maddesi hükmünce takdir olunacak para cezasiyle mezkur kanunda yazılı diğer para cezaları Medeni Hukuktan doğan, terhibi mahiyeti ihtiva etmeyen tazminat kabilinden bulunduğundan 5435 sayılı kanunun ikinci maddesi gereğince zamma tabi bulunmadığı merkezindedir ve hususi hukuk çevresine giren bir kanunun tatbikatına talalluk etmektedir.
Temyiz 4. Ceza Dairesince incelenen karar ise, reddi Hakim talebinin reddi sebebiyle müstedinin beş misli fazlasiyle para cezası mahkumiyetine müteallik ise de; Bu babtaki karar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun yirmialtıncı maddesine müstenittir. Bu kanun bir amme kanunu olup sözü geçen yirmialtıncı madde ise reddi Hakim talebinin reddi halinde bunu talebeden kimsenin 10 liradan 200 liraya kadar hafif para cezasına mahkumiyetine amir bulunmaktadır. Heyeti Celilenin malumudur ki, hafif para cezası; Ceza Kanununun onbirinci maddesinde tadat edilen envaı mücazattan biridir. Zikredilen hafif para cezası kabahat için muayyen cezalar meyanında gösterilmiştir. Binaenaleyh ceza mahkemesince bu hususta hükmedilen para cezası tazminat mahiyetinde olmayıp suçdan doğan terhibi mahiyetde bir cezadır.
Bu duruma göre her iki daire kararı aynı kanunu ve hukuki meselenin hadiselere tatbikinden doğan muhtelif içtihatlara taalluk etmemektedir. Dairemizin kararı hususi hukuk cümlesinden olan Hukuk Muhakeme Usulleri Kanununun otuzaltıncı ve dördüncü Ceza Dairesinin kararı ise amme kanunu olan Ceza Mahkemeleri Usulü Kanununun yirmialtıncı maddesine istinat eylemektedir. Her iki kararın müstenit bulunduğu hukuki hüküm ve esaslar başka başkadır. Bu itibarla iki daire kararı arasında bir içtihat ilhtilafının mevcudiyeti kanaatımca mevzuubahis olmamak lazımdır.
C. Başmüddeiumumisi İbrahim Ertem; Reddi Hakim talebinin reddi dolayısiyle 4. Hukuk ve 4. Ceza Daireleri kararları arasında tevhidi içtihat yolu ile halli icabeden bir ihtilaf mevcut olup olmadığını evvel emirde müzakere etmekliğimiz icabeder. Temyiz Mahkemesi Teşkilatının tevsii hakkındaki kanun hükmünce Tevhidi İçtihat yoliyle karar verilmesi için ortada aynı davada yekdiğeriyle mübayin iki kararın mevcut olması lazımdır.
Reddi Hakim talebinin reddi hakkındaki kararlardan birisi, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununa ve diğeri Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa istinaden verilmiş olması hasebiyle kararlar arasında ayniyet ve mümaselet olmadığından ortada Tevhidi İçtihat yoliyle halli icabeden ihtilaf bulunmadığı kanaatındayım.
2. Ceza Dairesi Azası Baha Arıkan; Müzakeremizin mevzuu ceza müeyyidesine giren hadiselerde misil arttırmasına tabi olacak mıdır, olmayacak mıdır? Meselesidir. Bu mevzuda bir prensip kararı konacak olursa herkes gideceği yolu bilir. Ayniyet yoktur dersek buraya böyle bir ihtilafı getirmeğe imkan yoktur.
1. Ceza Dairesi Azası Vehbi Yekebaş; Ayniyet oldu mu ayrı ayrı kanunlar metine geçse bile tevhidi içtihadın şümulüne dahildir.
Arttırma Kanununu tefsir etmiyoruz. Fakat kanunun sahasını tayin ediyoruz bu bir tefsir midir, değil midir? Bence bu yolda kanunun tatbik sahasını tayin ve tahdit bir tefsirdir. Bunu yapmak da buraya aittir. Arttırma Kanununun şümulüne girmez mutalaası varit değildir. Demeleriyle reylere müracaat olunarak neticede; Mübayenetin esasını, usul kanunlarına göre hükmedilen para cezalarının 5435 sayılı kanunla arttırmaya tabi bulunup bulunmamasının teşkil ettiği anlaşıldığından ilamlar arasında ihtilaf bulunduğuna ekseriyetle karar verilmekle esas hakkında söz alan;
4. Ceza Dairesi Raisi; Rahmi Anadol; Yüksek heyetin tetkikine arzedilen mesele, para cezalarını misil arttırılmasına tabi tutan 5435 sayılı kanunun ikinci maddesinin Usul Kanunlarında yazılı para cezalarına şamil olup olmaması keyfiyetidir:
Maksada girmezden önce arttırmanın sebebini ve derecesini arzedeyim:
Kanunun ikinci maddesi; Bu arttırmayı, zaman itibariyle üç devreye göre tertibetmektedir.
1- Büyük Millet Meclisi'nin kurulduğu günden önce yürürlükte bulunan bütün Kanun ve Tüzüklerde yazılı olup ta daha sonraki tarihlerde miktarına dokunulmamış olan para cezalarını on misli,
2- 31.12.1939 tarihine kadar yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yazılı para cezalarını beş misli,
3- 31.12.1945 tarihine kadar yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yazılı para cezalarını üç misli arttırmaya tabi tutmuştur.
Arttırmanın sebebi:
Bu kanuna ait Hükümetin teklifinde gerekçe olarak deniliyor ki:
( Paranın değerindeki düşüklüğü yüzünden gerek ceza kanununda, gerek diğer hususi kanunlarda bir terhib ve tehzib vasıtası olan para cezaları bugün bu hassatlarını kaybetmişlerdir ) denilmektedir.
Bu sebebledir ki, iktisadi şartlardaki mühim tebeddüller dolayisiyle bir liranın otuz sene önceki iştira kabiliyeti ile arzolunan tarihlerdeki ve bugünkü kıymetleri arasında çok büyük fark bulunduğu bedahet derecesinde malum bir keyfiyettir.
Para cezalarının arttırılması sebebi ve derecesi şu suretle taayyün ettikten sonra mahiyeti ve gayesi bakımından kanun tahlil edildikte:
Bu ceza, umumi ve hususi ceza kanunlarına göre ya bir suç karşılığı olmak üzere terhibkar bir müeyyededir. Yahut Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda onüç ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunlarında sekiz maddede mevzu bazı mecburiyetlere riayet etmeyenler veya dava sahasında haksızlıkları görülenler hakkında inzibati ve tehzibi mahiyetde bir tedbirdir.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 36, 150, 253, 271, 278, 313, 319, 320, 412, 422, 444, 454, 576 ve Ceza Usulünün de 26, 46, 63, 70, 47, 342, 377 ve 379 uncu maddeleri bu kabilden para cezalarını ihtiva eden hükümleri haizdirler. Bu maddelerdeki cezalardan ancak aşağı haddi muayyen olan hukukta beş ve cezada iki maddedeki cezalar arttırmaya tabidir.
Bu müeyyedeler; İster cezai, ister inzibati olsun, aranılacak başlıca şart müeyyedelerin müessir olmalarıdır.
Ceza hukukunda cürüm ile ceza arasında ( Nisbeti adile ) tesis etmek nasıl ki, adaletin başlıca şartlarından ise tedbirlerde de aynı hassayı aramak pek tabiidir.
Şahadet; içtimai bir vazife mahiyetini haiz oldukça ve ihtisasına müracaat olunan bilirkişinin gördüğü iş amme hizmeti vasfını taşıdıkça bunların bu vazife ve hizmetlerini yerine getirmelerini temin maksadiyle kuvvetli ve müessir birer müeyyedeye muhtaç olduklarını teslim etmek zarureti vardır.
Yine Hukuk Mahkemesinde inkar ettiği senedin kendisine aidiyeti anlaşıldığı veya sahtelik iddiasının reddine karar verildiği ve kaza kudretini temsil eden Hakime karşı gerek ceza ve gerek hukukta şu veya bu sebeble vukubulan isnatlar reddedildiği takdirde senedin münkirine veya sahtelik iddiacısına ve Hakimi reddeden avukata veya davada suiniyet sahibi taraflara tertibedilecek cezalarla adli cihazın emniyet ve süratle çalışmasını temin etmek ve memlekette adli ahlakın teessüsünü sağlamak ta o nisbetde elzemdir.
Usul Kanunlarındaki inzibati cezaların mahiyeti şu suretle tahlil edildikten sonra asıl maksada yani ihtilafın mevzuunu teşkil eden kanunun şümulü bahsine geçiyorum.
Maddenin mevzuumuza ait kısmı aynen şöyledir:
( Vergi ve resimlerin belli süreleri içinde ödenmemesinden dolayı tahsili lazımgelen vergi ve resim cezalariyle tazminat kabilinden olup mutezayit nisbete tabi bulunan para cezaları hariç olmak üzere Büyük Millet Meclisi'nin ilk kurulduğu tarihten önce yürürlüğe girmiş bulunan bütün Kanun ve Tüzüklerde yazılı olup ta daha sonraki tarihlerde Büyük Millet Meclisi'nce miktarına domamış olan para cezaları...... on, beş, üç misline çıkarılmıştır.
Görülüyor ki, kanun, arttırmadan müstesna tuttuğu cezaları tadat ve tahsis etmiş ve bunun haricinde kalan bütün Kanun ve Tüzüklerdeki cezaları şümulü içine almıştır.
Şimdi maruzatımı bir cümle ile hulasa edeceğim:
Eski hukukta olsun, yeni hukukta olsun layetegayyer bir kaidemiz vardır. İstisnalar, mevridine maksurdur. Sarahat karşısında delalete itibar yoktur. Binaenaleyh metnin şu istisna ve şu sarahatı karşısında arttırmanın usul kanunlarındaki para cezalarına şümulü olup olmadığını yüksek heyetin takdirine arzederim.
4. Hukuk Dairesi Reisi Münir Akyürek; İhtilaf mevzuu olan husus 5435 sayılı kanunun ikinci maddesi usul kanunlarında yazılı Medeni Hukuktan doğan, terhibi mahiyeti ihtiva etmeyen tazminat kabilinden olan para cezalarına şamil olup olmadığı keyfiyetine taalluk etmektedir. Dairemizce usul kanunlarında yazılı para cezalarının Medeni Hukuk cümlesinden olan cezalardan olduğundan bu nevi cezaların 5435 sayılı kanunun ikinci maddesi hükmünce zamma tabi olmadığı merkezinde olduğu halde Temyiz 4. Ceza Dairesi aksi içtihatta bulunmuş ve bu suretle iki daire kararı arasında bir içtihat ihtilafı tehaddüs eylemiş, bunun üzerine Adalet Vekilliği iki daire kararı arasındaki içtihat ihtilafının birleştirilmesi için müracaatta bulunmuş ve iş heyeti celileye bu suretle intikal eylemiştir.
5435 sayılı kanunun ikinci maddesi aynen şöyledir: ( Madde: 2- Vergi ve resimlerin belli müddetleri içinde ödenmemesinden dolayı tahsili lazımgelen vergi ve resim cezalariyle tazminat kabilinden olup mütezayit nisbete tabi bulunan para cezaları hariç olmak üzere Büyük Millet Meclisinin ilk kurulduğu tarihten önce yürürlüğe girmiş bulunan bütün Kanun ve Tüzüklerde yazılı olup da daha sonraki tarihlerde Büyük Millet Meclisince miktarına dokunulmamış olan para cezaları on misline ve Büyük Millet Meclisi tarafından kabul olunup da 31.12.1939 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlarda yazılı para cezası beş misline ve 1.1.1940 tarihinden 31.12.1945 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlarda yazılı para cezaları üç misline çıkarılmıştır.
Para cezasının diğer bir ceza ile birlikte tertiplenmiş olması, yukarıdaki esaslar dairesinde cezanın arttırılmasına engel olmaz.
Yukarıdaki fıkralar uyarınca arttırılarak hükmedilecek para cezası on liradan aşağı olamaz. )
Dairemizin noktai nazarı 5435 sayılı kanunun ikinci maddesiyle arttırılan para cezaları, işlenen bir suç sebebiyle tayin olunan para cezalarına taalluk edip usul kanunlarında mevzu disipliner mahiyetdeki para cezaları medeni hukuktan doğan, terhibi mahiyeti ihtiva etmediği cihetle sözü geçen kanunun ikinci maddesinin şümulü içine girmeyeceği merkezindedir. Her ne kadar mezkur maddede vergi ve resimlere ait para cezalariyle tazminat kabilinden olup da mütezayit nisbeti ihtiva eden para cezalarının zamdan hariç tutulduğu yolunda bir fıkra mevcut olup bunun mefhumu muhalifi mütezayit nisbeti ihtiva etmeyen para cezalarının zammın şümulüne dahil olacağını göstermekde ise de; Bu maddede bahsedilen ve kanunun şümulü içine idhal edilen para cezaları işlenen bir suç için tayin olunan amme para cezaları olduğu bu hususdaki kanun layihasının gerekçesi mündericatından anlaşılmaktadır.
Esasen 5435 sayılı kanunun başlığında "Türk Ceza Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesine dair olan kanun" denilmiş olmasına göre usul kanunlarının bu kanunla bir ilgisi olmaması iktiza eder. Kaldı ki, zikri geçen esbabı mucibe mazbatasının birinci sahifesinde paranın değerindeki düşüklük yüzünden gerek Ceza Kanununda, gerek diğer hususi kanunlarda zamana göre bir terhib ve tehzib vasıtası olan para cezaları bugün bu hassalarını kaybetmişlerdir deniliyor.
Bu beyandan da anlaşılıyor ki, Kanun Vazıı işlenen bir suç için tayin olunan amme para cezalarına zam yapmağı istihdaf etmiş bulunmaktadır. Esbabı mucibe mazbatasında kanundaki para cezalarının ödenmemesi halinde ne şekilde hapse tahvil edilecekleri izah edilmektedir. Bu keyfiyetten Kanun Vazıının zamma tabi tuttuğu para cezalarının mahiyetini tayin eylemektedir.
Adalet Komisyonunun raporunda da vergi ve resim cezalariyle tazminat kabilinden olan para cezaları bu arttırmanın dışında bırakılmışlardır denilmiş ve şu suretle bu kanunun suçtan doğan para cezalarına taallukuna işaret edilmiştir.
Binnetice; Hukuk Muhakeme Usulü Kanununda yazılı para cezalarının medeni hukuk cümlesinden olan ve terhibi mahiyeti tazammun etmeyen disipliner mahiyette para cezalarına taalluku bulunmadığından 5435 sayılı kanunun ikinci maddesi hükmünce zamma tabi olmadığı ve bu zammın bir suç sebebiyle tayin olunan amme para cezalarına taalluk eylediği kanaatında bulunduğumuzu arzeyleriz.
2. Ceza Dairesi Azası Baha Arıkan; Para cezası işlenmiş olan bir suçtan dolayı kanun hükümlerine göre tayin olunacak bir paranın Devlet hazinesine ödenmesidir. Para cezaları asli olabileceği diğer bir cezaya da ek olarak verilebilir. Bazan da Hakimi tahyir etmiş olarak verilir. Yani Hakim kanunda para cezasiyle hapis cezası arasında muhayyer bırakılmıştır.
Para cezaları muhtelif bakımlardan taksime uğramaktadırlar:
Maktu ve nisbi para cezalaır. Kanunlar muayyen olarak bilfarz şu fiil için beş lira veya şu fiil için üç lira, 100 liraya kadar diye tayin etmiş olduğu para cezaları maktudur. Bazan da kanun para cezasının muayyen bir nisbet dahilinde ve hadiseye göre artırılmasını iltizam etmiştir. Bilfarz 403 üncü maddede uyuşturucu maddenin her gram ve küsuru için bir lira ceza tayini gibi ki, bunlara da nisbi para cezası denilmektedir.
Para cezaları ikinci bir tasnif olarak amme para cezaları veya kısmen tazmin mahiyetinde bulunan para cezaları diye taksim olunurlar. Amme para cezaları yalnız cezai mahiyeti haiz olan para cezalarıdır. Suçun doğrudan doğruya karşılığını teşkil ederler. Kısmen tazmin mahiyetinde olanlar ise cezai mahiyette bulunmakla beraber aynı zamanda bir hakkın alınması veya tamiri maksadını da istihdaf etmektedirler.
Gümrük veya vergi kaçakçılığına ait cezalar gibi. Bu taksimin en bariz farkı amme para cezalarında esas olan ceza kanunu hükümleridir. Halbu ki, tazminat kabilinden olanlar başka, başka hükümlere tabidir. Bilfarz ellidokuzuncu maddeye göre veya yaş dolayisiyle tenkise tabi tutulmadıkları gibi arttırılamazlar. Müddeiumumilerin bu kabil cezaları temyiz hakkı yoktur. Ancak; Bu cezalarda da kısmen amme cezası mahiyeti vardır. Bilfarz ölüm ile cezanın düşmesi. Aksine sarahat olmadığı hallerde ceza müruru zamanına tabi olmaları gibi. Bunları aramak için kati bir kıstas olmamakla beraber 935 tarihli tevhidi içtihat kararında olduğu gibi.
Kanun Vazıının bu gibi cezaları koymaktaki gayesinin esas olduğu ve hazinenin uğrayacağı zararları ve mali menfaatları korumak gayesini istihdaf eden para cezalarının tazminat kabilinden addedileceği bildirilmektedir.
Para cezalarının başka taksimleri de vardır. Ağır para cezası, hafif para cezası, gibi taksimler de varsa da; Mevzuumuz haricinde bulunmaktadır. Cezai mahiyette olanların infaz usulü para cezalarına müteallik hükümlerin infazıdır. Hususi kanunlardaki para cezalarının sureti infazı hakkında ayrıca bir usul vazedilmemiş ise de; onuncu maddeye göre bunlar hakkında da ondokuzuncu madde hükümleri tatbik olunur.
5435 sayılı kanunun ikinci maddesi hükmüne gelince:
Bunlar üç katagoride zam görmüş bulunmaktadır.
1- Büyük Millet Meclisi'nin kurulduğu tarihten önce bulunan para cezaları bunlar on mislidir.
2- Büyük Millet Meclisi'nce kabul edilmiş ve 31.12.1939 tarihine kadar olanlar beş misline,
1.1.940 dan 31.12.1945 tarihine kadar olanlar üç misli zam görmüşlerdir.
İstisnalar şunlardır: Vergi ve resimlerin muayyen müddet içersinde ödenmemesi dolayisiyle olan vergi ve resim cezaları,
2- Tazminat kabilinden olup mütezayit nisbete tabi bulunan para cezaları,
Hulasa edilirse: Amme para cezaları mahiyetini haiz olan her para cezası tamamiyle misil arttırmasına tabi tutulmaktadır. Bunların infazlarının her hangi bir şekilde olması mahiyetini değiştirmez.
İstisnalara girmeyen bilumum cezalar bu kaidei umumiyeye tabi bulunmaktadır.
3. Hukuk Dairesi Azası Amil Artus; Kanaatımca, 4. Hukuk Dairesince ittihaz edilmiş olan karar doğrudur. Çünki, hukuk ve ceza usulü kanunlarında bahis konusu olan para cezaları inzibati mahiyette olup 5435 sayılı kanunun şümulü dışındadır. Filhakika Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun otuzaltıncı ve 150, 253, 271, 313, 319, 320, 412, 422, 442, 444, 454, 576 ıncı maddelerinde mevcut olan para cezalarının inzibati mahiyetde oldukları bizzat kanunun tetkikinden anlaşılmaktadır. Bu kanun 271 inci maddesinde hem para cezası hem hapis hükmünü ihtiva etmekte ve hapis hakkında ( İşbu hapis cezai neticeler tevlit etmez ) demektedir. Bunun manası hapsin inzibati mahiyetde olduğudur. Daha ağır olan hapis hakkında inzibati mahiyetde olduğu açıklanmakla daha hafif olan para cezasının inzibati mahiyetde olduğu evleviyetle ifade edilmiş bulunmaktadır. 150 inci maddedeki hapis cezası hakkında bu cihetin açıklanmamış olması bu maddenin son fıkralarının mehazımız olan Noşatel Kanunundan değil de Alman Kanunundan alınmış olmasındandır. Filhakika Alman Kanununda keyfiyet bu maddede değil fakat başka bir yerde açıklanmış bulunmaktadır. Biz yalnız bu maddedeki hükmü aldığımız için usul kanunundaki hapis cezalarının inzibati mahiyette olduğuna dair mezkur kanunda mevcut hüküm bize geçmemiştir.
Usul hukukundaki para cezalarının inzibati mahiyette olduğunu kanunun tetkikinden istidlal imkanı bulunduğu gibi nazari eserlerde de bu cihet tebarüz ettirilmiş bulunmaktadır. Bu hususta yüksek heyeti fazla yormamak için bir yerli bir de yabancı eser zikredeceğim: İstanbul Üniversitesi Usul Hukuku Profesörü Mustafa Reşid Bilgesay'ın eserinin 1939 tabında 365 inci sahifede 150 inci maddenin şerhinde mahkeme tarafından bu maddeye tevfikan hükmedilecek inzibati cezalar diğer inzibati cezalar gibi tekerrüre esas olmaz, sicille geçmez ve ceza mahkumiyetinin neticelerini hasıl etmez, denilmektedir. İsviçre usul hukuku hakkında Profesör Doktor Max Guldener'in 948 de neşrettiği eserin 197 inci sahifesinde bu cezaların inzibati mahiyette oldukları belirtilmiştir.
Usul kanunlarındaki para cezalarının karakterini bu suretle belirttikten sonra 5435 sayılı kanuna geçiyorum. Bu kanunun ikinci maddesinde Büyük Millet Meclisi tarafından kabul olunup ta 31.12.1939 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlarda yazılı para cezası beş misline çıkarılmıştır deniliyor. Gerek hukuk gerek ceza usulleri burada hudutlandırılan zaman içinde Büyük Millet Meclisince kabul edildiklerinden yek nazarda bunlarda yazılı olan para cezalarının da beş misline çıkarılması lazım geldiği düşünülebilir. Halbu ki biraz dikkatle kanun tetkik edilirse bu kanunun inzibati mahiyetdeki para cezalarını istihdaf etmediği görülür. Filhakika bu kanunun gerekçesinde aynen: "Son harbin bütün dünyada yarattığı buhranların zaruri bir neticesi olarak memleketin iktisadi bünyesinde husule gelen değişme paramızın kıymetine de müessir olmuştur. Paranın değerindeki düşüklük yüzünden gerek ceza kanununda gerek diğer hususi kanunlarda zamanına göre bir terhip ve tehzip vasıtası olan para cezaları bugün bu hassalarını kaybetmişlerdir" denilmektedir. Terhip ve tehzip vasıtası olan para cezalarının istihdaf edildiği gerekçede açıkça belirtildiğine göre inzibati mahiyette olan usul kanunundaki para cezaları bu kanunun şümulü dışında olmak lazımgelir. ( Gerek ceza kanununda gerek diğer hususi kanunlarda denilmektedir ki, burada da hususi kanunla Ceza Kanununa mütenazır olarak zikredildiğine göre maksadın ceza hükmünün hususi kanunlar olduğu tereddütsüz anlaşılmaktadır. Kanunun üçüncü maddesindeki hüküm de bu noktai nazarı teyit eder mahiyettedir. Bahsi geçen maddede ( Para cezalarındaki artış suçun nevine ve görev ve yetki tayinine ve kanun yollarına müracaata taalluk eden hükümlere dokunmaz ) denilmektedir. Bu hükümden de sarahaten maksatın bir suça karşılık olan para cezalarını arttırmak olduğu anlaşılmaktadır.
Bugün yüksek heyetinizi meşgul eden bu mevzu idari makamları da meşgul etmiş el anlarca da bir hal şekline varılmıştır. Filhakika daha 1944 de Adalet Vekaleti Müdürler Encümeni Temyiz Mahkemesi Reislerinin mutalaasını aldıktan sonra ( Hukuk Usulü Muhakemeleri kanunu gereğince hükmolunan para cezalarının amme para cezasından olmayıp medeni bir müeyyide olduğunu, binaenaleyh hapse tahvili kabil bulunmadığını Devlet hazinesine yatırılması icap ettiğine göre Tahsili Emval Kanununa göre tahsil olunacağını ve Devlet alacağı hakkındaki müruruzamana tabi olması lazım geleceğini ) karar altına almıştır. Aynı encümen 1952 de hadiseyi tekrar tetkike sevkedilmiş ve bu kerre yukarıda hulasa adilen mutalaasını tekrar teyit etmekle beraber sadece bu paraların tahsil şeklinin Tahsili Emval Kanununa göre olmayıp İcra ve İflas Kanunu hükümleri dairesinde olacağını kararına ilave etmiştir.
Kanunun hazırlanmasına ait bazı mülahazalarımı arzetmek suretiyle maruzatıma son vermek istiyorum : Filhakika 5435 sayılı kanun 1949 da hazırlanmış ve Meclise sevkedilmiştir. Vekalet aynı tarihten daha evvel Hukuk Usulünü yeni baştan tedvin ettirmiş ve içindeki inzibati mahiyetde para cezalarını da arttırmak suretiyle Meclise sevketmiş bulunuyordu. Binaenaleyh usul kanunundaki para cezalarını artık artırmağa lüzum yoktu. Çünki bu artırma Meclise sevkedilen yeni usul tasarısında tahakkuk ettirilmiş bulunuyordu. Bu bakımdan da usul kanunundaki para cezalarında bir artırma düşünülmemek lazım gelir.
Ticaret Dairesi Azası Tahir Sebük; Meselenin halli 5435 sayılı kanunun şümulünün tayinine bağlıdır. Kanunun mana ve şümulünün tayini için ilk önce kanun metninin tefsiri esastır. Kanunun metnine nazaran suçlara tekabül eden para cezalarının arttırıldığı anlaşılmaktadır. Kanun maddelerinde görülen sistem ve ahengin muhafazasını arttırma hükmünün suçlara tekabül eden para cezalarına münhasır olduğu şeklinde tefsiri ile kabildir. Aksi takdirde kanunun muhtelif maddeleri arasındaki ahenk ihlal edilmiş olacaktır. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yirmialtıncı ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun otuzaltıncı maddelerindeki para cezaları suçlara tekabül eden para cezaları değildir. Zira hukukta ve cezada Hakimin reddini istemek suç değil bilakis kanuni bir salahiyetin istimalidir. Reddi Hakim talebinin reddi halinde hükmolunan cezada bir inzibati cezadır. 5435 sayılı kanun inzibati cezalarla meşgul olmamış ve bunların arttırılması bu kanunla derpiş edilmemiştir.
Kanunun kül halinde tetkikiyle varılan bu neticeye bizi esbabı mucibe ve Adalet Komisyonu raporu da isal etmektedir. Esbabı mucibede para kıymetlerindeki sükut sebebiyle cezaların terhip ve tenzip hassası kalmadığı; Adalet Komisyonu raporunda da aynı sebepten cürüm ile ceza arasında bulunması icap eden adil nisbetin ortadan kalktığı zikrolunuyor. Cezalardaki terhip ve tenzip hassası tamamiyle suçlara tekabül eden cezalara has bir keyfiyet olduğu gibi cürüm ile ceza arasındaki adil nisbet kaidesi yine suçlara tekabul eden cezalar hakkında bahis mevzuudur. Halbuki, yukarıda arzolunduğu üzere ( Reddi Hakim talebinde bulunmak ) bir suç olmadığı ve bu talebin reddi halinde hükmedilecek cezada tamamiyle inzibati mahiyette bulunduğu cihetle bu cezaların 5435 sayılı kanunun şümulü dışında kaldığını kabul etmek zorundayız.
2. Ceza Dairesi Azası Sakıb Güran; 5435 sayılı kanunun ikinci maddesinde musarrah "Bütün kanunlarda yazılı para cezaları"ndan maksat nedir? O maddede bildirilen istisnalar dışındaki para cezaları hangileri olabilir?
"Bütün kanunlar umumi bir tabir olmakla beraber, manasının kanuni şümulünü tayinde tereddüt ettiğimiz için evvel emirde eshabı mucibesine şöyle bir göz atalım :
( Son harbin bütün dünyada yarattığı buhranların zaruri bir neticesi olarak memleketin iktisadi bünyesinde husule gelen değişme, paramızın kıymetine de müessir olmuştur. Paranın değerindeki düşüklük yüzünden gerek ceza kanununda ve gerek diğer hususi kanunlarda zamanına göre bir terhip ve tenzip vasıtası olan para cezaları bugün bu hassaları kaybetmişlerdir. Gerçekten şimdi bir liranın ifade ettiği kıymet bunun halde bir ceza müeyyidesi olarak kalmasına müsait olmadığından gerek ceza kanununda ve gerek diğer hususi kanunlarda mevcut para cezalarının aşağı ve yukarı hadlerinin muayyen bir nisbet dahilinde arttırılması ve böylece cezanın da müessir bir müeyyide haline getirilmesi ),
Bu tasarı dolayisiyle Adalet Komisyonunca tanzim edilen raporu da gözden geçirelim:
( 2. Dünya Harbi'nin bütün dünya ekonomi ve maliyesinde yaptığı tesirlerden memleketimizde müteessir olduğu cihetle para kıymetinin düşmesi ceza hukuku bakımından da tesirini göstermiş olduğu için suçla ceza arasında bulunması gerekli muvazeneyi yeniden tesis zarureti ile kanunda bazı tadiller yapmak gerekli bulunmuştur. )
Şu halde kanunun hukuk dili itibariyle sarih bulunmıyan metnini esbabı mucibesinin tavzih ettiği mana içinde mütalaa ettiğimiz taktirde arttırmağa tabi tutulan para cezalarının mahiyetini şu iki unsur içinde toplamak icap eder :
1- Ceza Kanununda ve hususi kanunlarda yazılı para cezaları,
2- Bir suç karşılığı olarak bir müeyyide teşkil eden para cezaları,
Şimdi tevhidi içtihada esas teşkil eden mevzua gelelim:
Hakimin reddi talebinin ademikabülü dolayisiyle verilen para cezaları bu iki esasın şümulü içinde mütalaa edilebilir mi? Bu cezanın mahiyeti nedir?
Önce usul kanunlarının, hususi kanunlardan madut olmadığını kaydetmek isterim.
Hakimin reddi dolayisiyle verilen para cezalarının mahiyeti disiplinerdir. Yani kanunen bir suç karşılığı olan bir müeyyide değildir. Suç cürüm veya kabahat olur. Türk Ceza Kanununun 11 inci maddesinde de cürüm ve kabahat karşılığı olarak vazedilmiş bulunan cezalar tasrih edilmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun otuzaltıncı maddesinde yazılı para cezası ise bir suç karşılığı olarak vazedilmiş para cezalarından madut değildir. Vazıı Kanun yersiz olarak yapılan bir reddi hakim talebine karşılık inzibati bir ceza tayin etmeği uygun bulmuştur. Yersiz olarak yapılan reddi hakim talebi kanunen bittabi bir suç teşkil etmez.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun kırkaltıncı maddesinde ( Para cezası ) değil ( hafif para cezası ) tabiri kullanılmış olması itibariyle 5435 sayılı kanunun ikinci maddesinin mutlak ifadesine göre bu hafif para cezasının esasen arttırmağa tabi bulunduğu bir mütalaa olarak ileri sürülebilir. Ancak Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununda mahiyeti tavzih olunmıyan para cezası da, hafif para cezası itibar olunmaktadır. Nitekim muhtelif kanunlarda da mal mahiyeti belirtilmeyen para cezaları vardır. Bunlar ya ağır veya hafif para cezası olarak kabul ve tefsir edilir. Şu kadar ki, ademi tediyesi halinde hapse tahvili keyfiyeti tatbikatta müşkilat arzetmektedir. Disipliner mahiyette olan para cezalarının, metinde sarahat bulunmadıkça hapsen infazı mümkün olamamaktadır. Bu bapta Devlet alacaklarına müteallik 3911 sayılı kanun hükümleri tatbik edilir. Halbu ki, bir suç karşılığı olarak mevzu para cezaları ademi tediye halinde Ceza Kanunu ahkamı dairesinde hapse veya hafif hapse tahvil olunur.
Binaenaleyh adı para cezasıdır diye meseleye mahlul nazariyle bakmağa kanunen imkan yoktur. Suç karşılığı olarak vazedilmiş olmıyan disipliner mahiyetdeki para cezaları tekerrüre esas teşkil etmez. Mesela yaş küçüklüğü dolayisiyle indirmeye tabi değildir. İçtima hükümlerinin şümulü dışında kalır, infazı şekil ve mahiyeti bakımından tamamen ayrıdır.
Bu cezaların inzibati bir cezadan ibaret bulunduğu esasen kanunda tasrih edilmiştir. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 379 uncu maddesi şöyledir:
( Muhakeme sırasında bir kimse mahkemeye karşı münasip olmıyan bir kavil ve fiilde bulunursa Reis tarafından mahkeme karariyle derhal tevkifhaneye gönderilir. Ve 24 saat içinde sorguya çekilerek inzibati mahiyette olmak üzere bir haftaya kadar hapis veya 20 liraya kadar hafif para cezasiyle cezalandırılmasına mahkemece karar verilir, bu karar katidir. ) Demek oluyor ki, usul kanunlarımız inzibati mahiyette para cezaları, hürriyeti tahdit edici cezalar hulasa bir takım disipliner cezalar kabul etmiştir ki, bunlar bittabi bir suç karşılığı olmıyan ve karakteri diğerlerinden tamamen ayrı olan cezalardır.
Halbuki, 5435 sayılı kanun bir suç karşılığı olarak ceza kanunu ile hususi kanunlarda yazılı bulunan hafif veya ağır para cezalarını misli arttırmağa tabi tutmuştur.
5435 sayılı kanunun ikinci maddesinde yazılı istisnalar arasında inzibati mahiyetteki para cezalarının musarrah bulunmadığı mütalaasına gelince: Bizce bu mütalaada gayri varittir. Zira "Ceza kanunu ile hususi kanunda suç karşılığı olarak mevzu para cezaları" içinde disiplin cezalarının mütalaasına imkan yoktur. Bu itibarla istisnalar arasında zikri bilüzumdur ve kanun tekniği bakımından da merdutdur. Disiplin cezalarının arttırılmasının temini istendiği takdirde kanuna aksine bir sarahat vazetmek, ( Disiplin cezaları dahil ) demek gerekirdi.
Bütün kanunlar tabirinin şümulüne, hukuk dili ile mana verildiği takdirde ki, bittabi böyle yapılması icabeder, inzibati mahiyet arzeden cezaların 5435 sayılı kanunun şümulü dışında kaldığı tezahür eder.
Bu sebeplerle 4. Hukuk Dairesinin dayandığı sebepler ve vardığı netice daha hukuki ve tamamen kanunidir.
2. Ceza Dairesi Azası Lütfi Akadlı; Başta 2. Dünya Harbi gibi mühim amiller bulunmak üzere iktisadi ve siyasi sebepler altında bütün dünyada olduğu gibi memleketimizde de para değerinin ehemmiyetli nisbette düşmüş bulunması hasebiyle bu değerin yüksek bulunduğu devrelerde tedvin edilmiş olan kanunlarda mevzu para cezalarının müessir mahiyetlerini kaybettikleri ve kendilerinden beklenilen içtimai faydayı temin edemeyecek duruma düştükleri görüldüğünden bunların müeyyide teşkil edecek hale getirilmeleri zarureti hasıl olmuştur. Bu maksatla hazırlanmış olan kanun layihasının Adalet Vekaleti'nde hazırlanması işinde Ceza İşleri Müdürü sıfatiyle bendeniz de bulundum. Arttırma nisbetlerinin ve devrelerinin tayin ve tespiti için para cezasını ihtiva eden, umumi, hususi bütün kanunlar gözden geçirildi. Para değerinin yüksek olduğu tarihlerde mevzu para cezalarının miktarlarının az ve para kıymetinin tedrici tenezzül ettiği devrelerde de bu düşüşle mütenasip olmak üzere nispeten daha yüksek tutulduğu görüldüğünden kanunlar üç devreye ayrılmış ve görüldüğü üzere her devre ayrı arttırma nispetine tabi tutulmuştur.
Şu maruzatımdan anlaşılacağı üzere para cezalarının arttırılmasında başta gelen amil para kıymetinin düşüklüğü dolayisiyle bu cezaların müessir mahiyetlerini ve binnetice müeyyide olmak vasfını kaybetmiş olmalarından ibarettir. Bir arkadaşımızın dediği gibi Ceza ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunlarında yazılı para cezalarının bu kanunun şümulünden hariç tutulması gibi bir düşünce asla mevzuu bahis olmamıştır. Bilakis bütün kanunlarda yazılı para cezalarının kendilerinden beklenilen faydayı istihsal edebilecek duruma çıkarılması düşüncesiyle, maddenin metninde görüldüğü üzere, ( Bütün kanun ve tüzüklerde ) denilmek suretiyle mutlak ve kati bir ifade kullanılmış ve kanunun şümulünden hariç bırakılmak istenilen para cezaları da yine metinde sarih bir surette gösterilmiştir.
Binaenaleyh 5435 sayılı kanun hükmünün maddede gösterilen istisnalar haricinde bütün kanunlarda yazılı para cezalarına şamil bulunduğu kanaatındayım, arzederim.
1. Ceza Dairesi Reisi Bedri Köker; 5435 sayılı kanun umumi Ceza Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesine dairdir. Bu arada para cezalarının da tezyidi yapılmıştır. Bu kanunun onun maddesi ayrıca sarahatı ihtiva etmeyen hususi ceza kanunlarına da umumi ceza kanunu hükümlerinin tatbik edileceğini gösterir. Umumi ceza kanununda yapılan değiştirmelerin hususi kanunlar sarahat olmadıkça değiştiremeyecekleri aşikar olup ve bilhassa yine sarahat olmadıkça Hukuk ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununlarındaki kaideleri değiştirmiş olacaklarının kabulü mümkün değildir. Bu sebeple 5435 sayılı kanunda vergi ve resimlerin tezyide tabi olmadıklarının zikri usul kanunlarındaki hükümlerin ceza kanununa tebean değiştirilmek istendiğinin kastolunduğunu ispat etmez. Kanun Vazıının bu vergi ve resimlerin bu kanunun şümulü dışında olduğunu söylemesi usul kanunlarının bu şümule dahil olduğunu ifadeye kafi değildir.
İş böyle olunca 4. Hukuk Dairesi kararının bu kaideye ve prensibe uygun olduğunu kabul etmek lazımgelir.
1. Hukuk Dairesi Azası Mehmet Arıkan; Müzakere konusu üzerinde mütalaa beyan etmiş olan arkadaşlardan bazıları 5435 sayılı kanunun ikinci maddesinde tezyidi mevzuubahis para cezalarının yalnız ceza kanunlarındaki para cezaları olduklarını esbabı mucibe layihasında geçen bazı mütalaa ve tabirlerden ve bu maddenin Türk Ceza Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki kanunda yer almasından istidlal etmektedirler.
Malum olduğu üzere kanunların tefsirinde her şeyden evvel kanunun istihdaf ettiği gaye aranılır. Bu gaye sübjektif nazariyeye göre Kanun Vazıının iradesiyle taayyün eder. Bu iradeler, kanunun ihzarı sırasında esbabı mucibe layihalarında ve kanunun Meclisteki müzakerelerinde tezahür eder. Hakim kanunun tefsirinde Kanun Vazıının bu iradesiyle bağlıdır. Elyevm terkedilmiş olan bu nazariye yerine kaim olan objektif nazariyeye göre ise kanun neşredilmekle metninde ifadesini bulan fikirler objektif bir kıymet iktisap ederler ve ihzarı sırasında anı hazırlayanların fikirlerinden ayrı olarak bu mevcudiyeti haiz olurlar. Bu itibarla yalnız esbabı mucibe layihasında mevcut bazı mütalaa ve tabirlere istinaden mevzuu müzakere olan maddenin usul kanunlarındaki para cezalarına teşmil edilemeyeceği mütalaası varit olmadığı gibi bu kanunlardaki para cezaları inzibati mahiyette olsalar bile gayeleri bakımından ceza kanunlarındaki para cezalarına şebihtirler. Bu sebeple bu cezalara ait hükümlerin de Ceza Kanunları ile alakası olan bir kanunda yer alması mantıka ve kanun tekniğine aykırı olamaz.
Kanunun heyeti mecmuasından para kıymetinin düşmesi dolayisiyle zecri tesiri pek azalmış olan para cezalarının nevi ve mahiyetlerine bakılmaksızın tezyidi istihdaf olunduğu anlaşılmaktadır. Bundan maada kanunun ikinci maddesinde vergi ve resimlerin belli süreleri içinde ödenmemesinden dolayı tahsili lazım gelen vergi ve resim cezalariyle tazminat kabilinden olup mütezayit nispete tabi bulunan para cezaları hariç olmak üzere Büyük Millet Meclisinin ilk kurulduğu tarihten önce yürürlüğe girmiş bulunan Kanun ve Tüzüklerde yazılı olupta daha sonraki tarihlerde Büyük Millet Meclisince miktarına dokunulmamış olan para cezaları on misline ve Büyük Millet Meclisi tarafından kabul olunup da 31.12.1949 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlarda yazılı para cezası beş misline ve 1.1.1940 tarihinden 31.12.1945 tarihine kadar yürürlüğe girmiş bulunan kanunlarda yazılı para cezaları üç misline çıkarılmıştır. Denilmek suretiyle bütün Kanun ve Tüzüklerdeki para cezalarının nevi ve mahiyetlerine bakılmaksızın arttırıldığı sarih bir surette beyan edilmiştir.
Kanunun bu sarahatı karşısında usul kanunlarındaki para cezalarının da tezyidi icap edeceği mütalaasındayız. Demeleriyle reylere müracaat olunarak neticede; Üçte iki karar nisabı hasıl olamadığından bizzarur gelecek oturuma taliki tensip kılındı.
25.2.1953
- ( ikinci Oturum: 4.3.1953 ) -
4.3.1953 tarihine rastlıyan Çarşamba günü saat 9,30 da umumi heyete ( elli ) zatın iştirak ettiği ve müzakere nisabının tahakkuk ettiği görülerek 1. Reis Selim Nafiz Akyollu geçen oturumda cereyan eden müzakere ve teati edilen noktai nazarı berveçhi ati izah etti:
Usul kanunlarındaki para cezaları 5435 sayılı kanun mucibince tezyide tabi midir, değil midir? 4. Hukuk bu ceza inzibati mahiyettedir. 5435 sayılı kanun şümulünden hariçtir. 4. Ceza da cezanın inzibati mahiyette olduğunu kabul ediyor. Buna rağmen tezyide tabi olduğunu ileri sürüyor. Yani 5435 sayılı kanun inzibati cezaları da şümulüne almıştır diyor.
4. hukukun noktai nazarını kabul edenlerin fikri:
1- Ceza inzibati mahiyettedir ve mehaz kanunları ve şarihleri de böyle kabul etmiştir.
2- Bizde de 5435 sayılı kanunun hazırlanmasında inzibati cezaların bu kanunun şümulünden hariç tutulması tensip edilmiştir bu noktada ihtilaf var.
3- 10. madde bu kanundaki hükümler hususi ceza kanunlarının buna muhalif olmıyan mevaddı hakkında da tatbik olunur. Kanunun adına ve muhtevasına ve ceza kanununun onuncu maddesine geçici maddelerdeki suç tabirine nazaran burada suç kısmında hükmedilmiş para cezaları mevzuu bahsedilmiştir.
4. Cezanın noktai nazarına iştirak edenler:
1- 5435 sayılı kanunun ikinci maddesi tezyitten ne gibi para cezalarının istisna edildiğini sarahatla göstermiştir. Bunlar arasında vergi ve resimlerin vaktinde ödenmemesinden dolayı verilen para cezaları da vardır. Bu cezaların inzibati cezalar olduğu şüphesizdir. Demek oluyor ki, kanun inzibati cezalar arasında yalnız bunları müstesna tutmuştur. Usul Kanunları istisnalar arasına girmemiştir.
2- Yine bu ikinci maddede Büyük Millet Meclisi'nin kurulduğu tarihten önce yürürlüğe girmiş ve sonradan miktarına dokunulmamış bütün kanun ve nizamlar da yazılı para cezaları diyor. Kezalik Büyük Millet Meclisi'nce kabul olunan kanunlardaki para cezaları diyor. Kanunlar tabirini am ve şamil ve mutlak olarak kullanıyor.
3- Kanunun adı muhtevası hakkında hüküm ve kanaat dermeyanına sebep olamaz.
4- Bununla beraber bu kanunun dördüncü maddesinde 17 Nisan 1335 tarih ve 222 numaralı kanunun yani cezayı nakdilerin beş misline iblağı hakkındaki kanunun lağvolunduğu yazılıdır.
5- Kanunun mevzuu suç teşkil eden işler değildir. Nitekim ikinci madde inzibati cezayı açıkca tasrih ettikten sonra suç behemehal amme suçu olmaz. İnzibati suçlardan olabilirden ibarettir.
1. Ceza Dairesi Reisi Bedri Köker; Geçen celsedeki maruzatıma ilaveten şunlara bilhassa lüzum görmekteyim: Reddi Hakim talepleri üzerine verilen kararlar aleyhine hukukta temyize müracaat edilebilir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bu husustaki hükümlerini tetkik 4. Hukuk Dairesinin vazifeleri arasındadır. 5435 sayılı kanunun meriyeti gününden itibaren tam bir istikrar halinde Umumi Ceza Kanununun tadiline dair olan bu kanun müşarünileyh daire Hukuk Usulü Muhakemelerine müessir saymamıştır. Bu içtihat böylece yüzlerce kararla müstekar bir hal almış iken bir yazılı emre müsteniden ve bir hadiseye maksuren 4. Ceza Dairesinin bunun hilafına verdiği bir kararla ihtilaf doğmaktadır. İstikrar bulmuş bir içtihatın değiştirilmesi için ortada bir sebebi kanuni de mevcut değildir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce neşredilmiş olan 222 numaralı kanun da 5435 sayılı kanun gibi para cezalarının arttırılmasına mütedairdi. 5435 sayılı kanun sözü geçen 222 numaralı kanunu kendi bünyesine aldığı içindir ki, mezkur kanundaki hükmü tekrar ettiğindendir ki o kanuna lüzum kalmamış ve kaldırılmıştır. Dikkat buyurulursa gerek 222 numaralı kanunda ve gerek 5435 sayılı kanunun para cezalarının tezyidine dair olan maddesinde mana, mefhum, gaye, hakim, fikir aynıdır. 222 numaralı kanunun meriyeti zamanında da anın usul kanunlarına şümulü düşünülmemiştir. Bugün o kanun hükmü umumi ceza kanunu içine girdiğinden ve Ceza Kanununun onuncu maddesi sarahat olmıyan hallerde umumi kanunda yazılı kaidelerin hususi ceza kanunlarında tatbikini amir bulunduğundan ve ceza işlerinde kıyas ve istidlallerle aleyhe gidilemeyeceğinden 4. Hukuk Dairesi kararlarında isabet bulunduğu mütalaasındayım.
1. Ceza Dairesi Azası Vehbi Yekebaş; Meseleyi halletmek için cereyan eden müzakerelere göre iki cepheden tetkik etmek gerektir :
Evvela: Bu kanun şümulü itibariyle nasıl bir kanundur? Yani yalnız Ceza Kanununun bir lahikası, bir muaddili midir? Yoksa onunla beraber diğer kanunlara da sari, bir dereceye kadar umumi bazı hükümleri de haiz midir?
Vakıa kanunun ünvanı "Türk Ceza Kanununun bazı madddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun" dur. Şu halde, bu ünvan bakımından, başka kanunlara ve bunun neticesi olarak ta bu müzakereye vesile veren Hukuk Muhakemeleri Usulüne, hatta ne de Ceza Muhakemeleri Usulüne şamil olmamak gerektir, kanuna bir göz attığımız zaman metnin ilk karşımıza çıkan kısmı da bunu teyit etmektedir.
İşte birinci madde: Türk Ceza Kanununun 15, 19, 24 ve ilah maddeleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Bu ibarede bu kanunun Ceza Kanununun bir tetimmesi olduğunu göstermektedir.
2. madde ise "Vergi ve resimleri müddeti içinde ödenmemekten mütevellit...... vergi ve resim cezalariyle tazminat kabilinden para cezaları..." az sonra işaret edeceğim cezalardan istisna edilmektedir. Eğer bu kanun Ceza Kanununun tadiline has olsaydı bu istisnaya hacet yoktu. Buna kanunun ünvanındaki tahsis karşısında, Kanun Vazıının zaruret olmaksızın ilave ettiği zait bir kayide dediler. Bizim Teşri Heyetinin bir ibare arasında bazı böyle gelişi güzel koyduğu lüzumsuz kayıtlara, ve hatta bazan da zaruri görülen tasrihlerin ihmaline rast geliniyor. Amma onlar tetkik edildiği takdirde daima ibare arasında düşüncesizce vukubulmuş lisani ve edebi gösterişlerin tezahürü mahiyetindedir; burada ise hepsi dört maddeden ibaret bir kanuna konan bir maddede, müstakil bir hükümde münderiç olması öyle bir tenkide pek müsait değil gibi görünüyor; hususiyle maddeyi okumağa devam edersek bu istisnanın bağlandığı "Büyük Millet Meclisinin ilk kurulduğu tarihten önce yürürlüğe giren bütün kanun ve tüzüklerde yazılı olan para cezaları" deniyor. Bu yolda "Bütün Kanunlar" diye vaki bir tamim karşısında bunu yalnız Ceza Kanununa hasretmek bilmem ki, caiz olur mu? Buna karşı bu kanun "Ceza Kanununun bazı maddelerini değiştiren kanundur diye cevap verilecek; lakin ona karşı bendeniz de bir kanunun ünvanı veya matlabları ile asıl metni arasında tehalüf vukuunda hangisi muteberdir, hangisi hükme medar olur? diyeceğim. Bendenize öyle geliyor ki, hüküm mesnedi metin ibaresidir, bunlarla telif olunamıyan ünvan, matlap, mucip sebepler, hatta müzakere zabıtları bir mana ifade etmez, bir kıymeti tazammun etmez.
Kaldı ki, dördüncü maddede 17 Nisan 338 tarih ve 222 nolu kanunun kaldırıldığını gösteriyor. O kanun alelitlak nakdi cezaların arttırılmasına dairdir. Müzakere vesilesi olan bu kanun yalnız Ceza Kanununu tadil eden bir kanun olsaydı umumi mahiyeti haiz olan o kanunu kaldırmazdı. Biliyorum, şimdi o umumi hükme Ceza Kanunu da dahil olduğundan ve bu kanun da Ceza Kanununu tadil ettiğinden o kanunun Ceza Kanununa mütedair hükümlerini kaldırmıştır, diye cevap verecekler; Halbuki, maddenin "17 Nisan 338 tarih ve 222 numaralı kanun kaldırılmıştır" ibaresindeki ıtlak böyle bir takyide meydan vermiyecek kadar katidir.
Bu takyit imkansız olup da 222 numaralı kanun kalkınca, 5435 Numaralı kanun da Ceza Kanununun feri olunca o halde Ceza Kanunundaki para cezaları taalluk ettikleri devreler itibariyle 10, 5, 3 misline çıkacak ve diğer bütün kanunlardaki cezaların 222 Numaralı kanunla arttırılması kaldırılarak eski hale getirilecek, bu hukuk merhumu ile telif olunamaz.
Saniyen bu kanunu saiki itibariyle tetkik etmek icap eder:
Biricik kanunun mucip sebebi ikinci maddede gösterlen muhtelif tarihler arasındaki devrelerle bugünkü devirde para fiatının geçirdiği iştira kıymeti bakımından ceza ile gözetilen tehzibi temine kifayetsizliğidir. Böyle olduğuna göre bundan 26 sene evvel konmuş Ceza Kanunundaki para kıymetinin iştira bedeli ne kadar değişmiş ise Asan Atika Kanununun, Kireç Ocakları Kanununun v.s. para cezaları da ondan daha ziyade değişmiş olduğundan ve bütün kanunlar tabiri bu muciple elbette onlara da şamildir.
Medlulünün tayinine gelince: Mahiyetler bakımından para cezaları doğrudan doğruya bir suçlunun içtimai nakise ve terbiyesinin salahına bir memnuanın tediline muzaf olur, o maksatla vazedilmiş bulunur; yahut sebebiyet verilmiş maddi, manevi bir zararın tazminini istihdaf eder; veyahut bir kayıtsızlığa kanuni bir alakasızlığa karşı bir ihtar, basit bir muaheze hususiyetini haizdir. Burada zikrolunan para cezası artırma zaruretinin istina ettiği mucip sebep yani muhtelif devirlerde paraların iştira istihaleleri itibariyle para cezalarının hepsine sari ve şamil olmak gerektir.
2. Ceza Dairesi Reisi Arif Güngören; 1. Dünya Harbi neticesi para kıymetlerinde görülen düşüklük 222 sayılı kanunla Ceza Kanununda yazılı para cezalarının değişen para kıymetine mütenasip bir hadde çıkarılmasına mecburiyet his ettirdi. Ve eski Ceza Kanununda yazılı cezayı nakliler bazı hususi kanunlardaki istisnalar haricinde 5 misline çıkarıldı. 2. Dünya Harbi de 1. Dünya Harbi sonrası teessüs eden para kıymetleri üzerinde esaslı düşüklükler kaydetti. Bunun neticesi olarak mevcut kanunlardaki para cezalarının günün para kıymetlerine uygun olarak tekrar ayarlanmasına lüzum hasıl oldu. Bu zaruret 5435 sayılı kanunun neşrine sebep oldu. Bu kanunla eski ve yeni kanunlardaki para cezaları konulduğu zamanların para kıymetlerine göre 10, 5 ve 3 misline çıkarıldı.
Noktai teharrimiz bu olunca Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda yazılı para cezalarının maddenin mutlak sarahati karşısında arttırılmaması için hiç bir sebep görmüyorum.
5435 sayılı kanunun ikinci maddesinden çok bahsedildiği ve madde mükerreren okunduğu için metin üzerinde maruzatta bulunmağa lüzum görmüyorum.
1. Ceza Dairesi Reisi Bedri Köker; 222 numaralı kanunla 5435 sayılı kanunun para cezalarının arttırılmasına dair olan hükmü arasındaki mutabakatı arzetmiştim. Her ikisinde de gaye efali memnuayı tecziyede para cezalarının tedibin müeyyide kuvvetini tezyit ve temindir. Reddi Hakim talebi ise memnu efalden olmayıp kanunen taraflara tanınan hak cümlesindendir. Binaenaleyh gayeler mevzuubahsedilemez. Gerek 222 numaralı kanun ve gerek 5435 sayılı kanunun para cezalarının tezyidine dair olan hükmünü vazederken Kanun Vazıı Ceza ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda mevcut inzibati mahiyeti haiz para cezalarının arttırılmasını istihdaf etmiş değildir. Nitekim medlul ve mahiyeti aynı olan 222 numaralı Kanunun Büyük Millet Meclisi'nce iki defa tefsiri yapılmış ve maksat maruzatım dairesinde açıkca belirtilmiştir.
O kanun mana ve mefhumu ile umumi ceza kanunu evvel yapıldığından o tefsirlerin noktai nazarımızı müeyyit delillerden olduğunun kabulü doğru olur. Ve 4. Hukuk Dairesi içtihatı bu bakımdan da yerinde ve maksadı kanuna uygundur. Tefsirleri aynen okuyorum. ( okundu ).
4. Ceza Dairesi Azası Salim Başol; Usuldeki para cezalarının da 5435 sayılı kanunla artırılması lazım geldiği yolundaki mütalaaları teyiden ve naklen maruzatta bulunacağım. İstanbul Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Ord. Prf. Tabir Taner Hukuk Fakültesi Mecmuasının 1949 yılının 2-3 üncü sayısında bu kanunu inceliyor ve 439 uncu sahifede aynen şöyle diyor: ( Aynı nispette zam Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yazılı para cezaları hakkında caridir. Mesela davete icabet etmeyen şahit hakkında 20 liraya kadar para cezası verilebiliyordu. Şimdi bu ceza 10 liradan 100 liraya kadar olmak üzere tayin edilecektir. ) Para cezası bakımından her iki usul arasında bir fark yoktur. Binaenaleyh usuldeki para cezaları da artırmaya tabidir.
7. Hukuk Dairesi Reisi İmran Öktem; Usul kanunlarındaki cezalar tamamen disiplin cezalarıdır. 5435 sayılı kanunun ikinci maddesinde istihdaf edilen cezalar ise bir cürüm veya kabahat yani bir suç mukabili cezalardır. Burada okunan esbabı mucibe mazbatasındaki kayıtlar bunu çok güzel bir şekilde açıklamaktadır. Aynı maddenin 2 inci fıkrasında ( Para cezasının diğer bir ceza ile birlikte tertiplenmiş olması ) kaydı da bunu gösteriyor. Çünki, disiplin cezaları başka bir ceza ile tertiplenmiş değildir. 3. maddedeki ( Para cezalarındaki artış suçun nevine ve görev ve yetki tayinine.... ve saire ) ibaresi kanunun yalnız suç karşılığı olan para cezalariyle meşgul olduğunu açıklamaktadır. Geçici birinci madde iki fıkradan ibarettir. 1. fıkra, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenmiş olan cezalardan dolayı hükmedilmiş veya hükmedilecek para cezalarının infaz şeklini göstermektedir. Bir lira için bir gün hapis olunacak.
2. fıkra diğer hususlarda bu kanun hükümlerinin uygulanacağını emretmektedir. Biz eğer usul cezalarını da ikinci maddenin şümulü içine alırsak infaz şeklini muvakkat madde ile tayin etmek lazım gelecektir. Bu para cezaları bir suç karşılığı olmadığı için birinci fıkrayı tatbik edemeyeceğiz. Şu halde ( Diğer hususlar... ) kaydiyle girdiği ikinci fıkrayı tatbik etmek lazım gelecektir. 2. fıkra ise matufu muaddel ondokuzuncu madde mucibince üç lira için bir gün hapis suretiyle infazı amirdir. Şu halde usul cezaları da otomatik olarak hapse tahvil edilecektir. Böyle bir neticenin doğmasına sebep olan mütalaalar reddedilmek lazımdır. Açık bir ifade ile usul cezalarını ikinci maddeye sokarsak muvakkat madde gereğince hapse tahvil edilecektir. Halbuki, bunların hapse tahviline imkan yoktur. Muvakkat maddenin bunlar hakkında tatbik edilmemesi ancak ikinci maddenin bunlara şümulü olmadığını kabul ile mümkün olur. Usul cezalarını arttırmağa mantıken de lüzum ve mahal yoktur. Zaten bu cezaların en aşağı ve en yukarı hadleri arasında çok mesafe vardır. Hakim usulde yapılan kusurun ağırlığına, para kıymetinin tesir derecesine göre bu hadler arasında bir ceza takdir etmekle cezanın tesirini muhafaza edebilir. Zaten Usul Cezaları bir fiilin işlenmesine mani olmak için konulmamıştır. Reddi hakim kanunun fertlere verdiği bir haktır. Red sebepleri ispat edilememiş ise o ferdin bunda ağır bir kusuru tasavvur edilemez. Kanunun verdiği haklar ve salahiyetler ağır ceza tehditleri altına konulursa tezada düşeriz. Bir taraftan hak veriliyor, diğer taraftan ceza ile tehdit ediliyor. Ceza belki fertleri hiffetle hareket etmelerine mani olmak gayesini takip eder. Mevcut cezalarda bunu temine kafidir. Evvelce de buna benzer bir kanun çıkmıştı. 222 numaralı kanun. Şimdi burada bu kanunun teşrii tefsirine dair iki karar okundu. Tefsir kararı 222 numaralı kanunun bazı ibarelerine dayanmaktadır. O ibareler 5435 sayılı kanunun iki, üç ve dördüncü maddelerinde aynen yer almış bulunmaktadır. Yalnız Osmanlı'cadan Türkçe'ye tercüme edilmekle iktifa olunmuştur. Tefsir kararında ileri sürülen düşünceler münakaşa ettiğimiz kanun için de aynen varittir. Bu düşünceler bizi usul cezalarının ikinci maddenin şümulü dışında bırakılması neticesine götürmektedir. Bu sebeple biz şahsan usul cezalarının 5435 sayılı kanunun şümulü dışında kaldığı ve binaenaleyh 4. Hukuk Dairesi içtihatının muvafık olduğu noktai nazarında bulunuyoruz.
C. Başmüddeiumumisi İbrahim Ertem; 5435 sayılı kanunun vazındaki sebep, iktisadi sebepler dolayisiyle paranın kıymeti düşmüş ve para cezalarının miktarının azlığı hasebiyle terhib hassasını kaybetmiş olmasıdır. Bu sebep bütün para cezaları hakkında varittir. Mezkur Kanunun ikinci maddesinde, yalnız vergi ve resimlerin müddeti içinde ödenmemesinden dolayı tahsili lazımgelen vergi ve resim cezalariyle tazminat kabilinden olup mütezayit nisbete tabi olan para cezaları tezyitten hariç tutulmuştur. Bu kanunun birinci maddesi; Ceza Kanununun bazı maddelerini tadil etmiştir. 2. maddesi de cezayı nakdilerin beş misline iblağı hakkındaki 17 Nisan 1338 tarihli ve 222 sayılı kanun hükmünü tevsi etmiş ve 222 sayılı kanunu da dördüncü maddesiyle ilga etmiştir. Bu ikinci maddede istisna ettiği para cezalarını irae ettikten sonra bütün kanun ve tüzüklerde yazılı olan para cezalarının muayyen nispet ve esas dairesinde tezyide tabi olduğu hakkında sarih hüküm mevcut bulunmaktadır.
222 sayılı kanunun yürürlüğü sırasında yalnız suç mukabili tayin edilen para cezaları 222 sayılı kanun hükmünce tezyide tabi olduğu yolundaki Büyük Millet Meclisi'nin tefsirinin de hadisemize şümulü yoktur. Zira; 5435 sayılı kanunda ( Bütün Kanun ve Tüzüklerde yazılı para cezaları ) tabiri vardır. Ve 222 sayılı kanunun metni ile 5435 sayılı kanunun metni arasında fark mevcut olduğundan 222 sayılı kanuna ait tefsire halen istinat edilemez. Para cezası ister suç mukabili olsun ve ister usul kanunlarında yer almış bulunsun 5435 sayılı kanun gereğince artırılması icap eder. 5435 sayılı kanunun suç mevzuu olmıyan para cezaların da şümulü olduğu ikinci maddesinde; suç mevzuu olmıyan para cezalarından bir kısmının istisna edilmesinden anlaşılmaktadır. Mevcut istisnaya başka istisna ilavesine heyetimizin yetkisi yoktur. Eğer bu kanun yalnız suç mukabili olan para cezalarını kastetmiş olsaydı; vergi ve resimlerin muayyen müddeti içinde ödenmemesinden dolayı tahsili lazımgelen ve suç mevzuu olmıyan vergi ve resim cezalarını istisna etmezdi. Bu sebeplerden dolayı 4. Ceza Dairesinin noktai nazarında isabetli olduğu kanaatındayım. Demeleriyle; Gereği düşünüldü:
Tetkik olunan 4. Hukuk ilamında, reddi Hakim talebinin reddine karar verilmesi sebebiyle usul hükümlerine göre hükmedilen para cezalarının terhibi mahiyeti olmadığından ve medeni bir hakkın istimalinden doğma ve inzibati mahiyeti haiz bulunduğundan bahisle cezayı artıran mahalli mahkeme kararı bozulmuş; 4. Ceza Dairesi ilamında ise, kanundaki istisna dışında bütün para cezalarının 5435 sayılı kanunun ikinci maddesi mucibince artırmaya tabi olduğu ileri sürülerek yazılı emre dayanan itirazı reddedilmiştir.
4. Hukuk Dairesi noktai nazarını müdafaa edenler, usul kanunlarındaki para cezalarının inzibati mahiyette olması hasebiyle artırmaya tabi tutulamayacaklarını ve esasen Türk Ceza Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesine dair olan kanun adını taşıyan 5435 sayılı kanunun usul kanunundaki para cezalarını şümulüne almış olmasının varit görülemeyeceğini ve yine Ceza Kanununun on uncu maddesinde, Türk Ceza Kanunundaki hükümlerin hususi kanunların buna muhalif olmıyan mevaddı hakkında tatbik olunur denilmesi de umumi kanunlarda yapılan değişmelerin hususi bir sarahat olmadığı takdirde hususi kanunlara tatbik olunamayacağını teyit ettiğini ve bahsi geçen 5435 sayılı kanunun bir sayılı geçici maddesinde suç karşılığı verilen para cezalarının hapse tahvilinden bahsedilmesi de kanunun mevzuunun suça karşı hükmolunan para cezaları olduğunda şüphe bırakmadığını ileri sürerek kanaatları müstenidatını izah etmişlerdir.
Her iki dairenin usul kanunlarındaki para cezalarının inzibati mahiyette olduğunda ittifak ettikleri tebarüz ettirildikten sonra esas hakkında aşağıda yazılı surette inceleme yapıldı. Şöyle ki:
5435 sayılı kanun, denildiği gibi münhasıran Ceza Kanununa taalluk eden bir kanun değildir. Nitekim ikinci maddesiyle, bütün Kanun ve Tüzüklerdeki para cezalarını şumulüne almış ve dördüncü maddesiyle cezayi naklilerin beş misline iblağı hakkındaki 222 sayılı kanunu ilga etmiştir. Kanunun metin ve mündericatı bu kadar açık iken adından istidlal suretiyle yalnız Ceza Kanununun bazı maddelerini tadil eden bir kanun olduğunun kabul edilmesine hukuki imkan mutasavver değildir.
Diğer taraftan mali ve iktisadi sebeplerle para kıymetlerinde mühim tenezzüller hasıl olmuş ve bu cihet göz önünde tutularak tedvin olunan 5435 sayılı kanun ile her ne mahiyette olursa olsun bütün para cezalarının artırmaya tabi tutulması ve bu suretle terhip ve tehzipe medar bir hale getirilmeleri temin edilmek istenilmiştir. Bundan dolayıdır ki, cezalar üç devreye ayrılmış,
A- Büyük Millet Meclisi'nin kurulduğu günden önce, yürürlükte bulunan bütün Kanun ve Tüzüklerde yazılı olupta daha sonraki tarihlerde miktarına dokunulmamış olan para cezaları on misline,
B- 31.12.1939 tarihine kadar yürürlüğe girmiş olan kanunlardaki para cezaları beş misline, ve 31.12.1945 tarihine kadar yürürlüğe giren para cezaları da üç misline çıkarılmak suretiyle artırılmıştır.
Kanunun metni, gayesine tam manasiyle uygundur. Bununla beraber 5435 sayılı kanunun ikinci maddesinde yalnız vergi ve resim zam cezalariyle tazminat kabilinden olup mütezayit nispete tabi bulunan para cezaları istisna edilerek bunun dışında bütün Kanun ve Tüzüklerdeki para cezalarının artırmaya tabi olduğu ayrıca ve tereddüte mahal bırakmıyacak şekilde teyit edilmiştir.
Ceza Kanununun onuncu maddesinde ise muarız noktai nazarı teyit edecek hiç bir hüküm mevcut değildir. 5435 sayılı kanunun geçici dördüncü maddesinde, filhakika suç mukabili hükmedilmiş ve edilecek para cezalarının ne suretle hapse tahvil olunacağı gösterilmiştir. Ancak bu maddede suç mukabili hükmolunan para cezalarının hapse tahvil şeklinden bahsolunması, kanunun başka neviden para cezalarını şumulüne almadığını ispata kafi bir delil değildir. Bununla beraber kanunun ikinci maddesinde inzibati mahiyette olduğu şüphesiz olan vergi ve resim zam cezalarından bahsedilerek kanunun inzibati cezalara da şumulü olduğu gösterilmiştir.
Netice; 5435 sayılı kanunun ikinci maddesinde açıklandığı veçhile vergi ve resim zam cezalariyle, tazminat kabilinden olup mütezayit nispete tabi bulunan para cezaları müstesna olmak üzere inzibati mahiyette dahi olsa, bütün Kanun ve Nizamlarda mevcut ve her neviden para cezalarının misil artırmasına tabi olduğuna ilk toplantıda üçte iki ekseriyet olmadığından ikinci toplantıda ve 4.3.1953 tarihinde mutlak ekseriyetle karar verildi.