 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1949/13
K: 1951/5
T: 20.06.1951
DAVA : Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 28.11.1938 tarihli ilamında şufa hakkı sahibi davacının satış bedelini, müşteri olan davalıya nakten verdiği surette davalı uhdesinde kayıtlı meşfu hissenin terkin ve iptali ile davacı namına tescili yolundaki şarta muallak asliye mahkemesi hükmünün doğru olmadığı, satış bedelinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine ve meşfu hissenin de davacıya temlik ve tapuca uhdesine tesciline hükmolunmak gerektiği düşüncesiyle hükmü bu şekilde düzelterek onamış ve 13.4.1943 tarihli ilamında da şefiin her hangi bir mehil içinde ve hükümden önce satış bedelini ödemeye veya tevdie kanunen mecburiyeti olmadığını ve şufa hakkının satış bedelinin verilmesi şartına talik edilmesi keyfiyetinin kanuna aykırı olduğunu belirtmiş ve meşfu hissenin şufa hakkı sebebiyle davacı namına kaydının tashihine karar vermek suretiyle hükmün ıslahen tasdiki cihetine gitmiş ve 17.1.1949 tarihli ilamında ise; Satış bedeli ile tapu masraflarının tahsili ve kaydın düzeltilmesi şeklinde kesin olarak karar verilmesini doğru bulmamış, satış bedeli ile müşteri tarafından yapılan masraflar davacı tarafından verildiği takdirde şufalı hisenin davacı adına düzeltilmesi şeklinde karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
İlk iki ilam, hükmün şufa bedeline taalluk eden muhtevası bakımından birbirini teyit ettiği halde üçüncü ilam ile beliren içtihat bunlara aykırı düşmüştür. Satış bedeli ile müşteri tarafından yapılan masrafların şufa hakkı sahibinden tahsili hususunda başlıca üç şekil bahis konusu edilebilir:
a - Satış bedeli ile masrafların şufa hakkı sahibi davacıdan alınıp davalıya verilmesi ve şufalı hisse hakkındaki tapu kaydının davalı uhdesinden silinerek davacı adına tescili şeklinde hüküm tesisi, İlk iki ilamda bu şekil derpiş edilmiş bulunmaktadır. Bu suretle ilam ayrı, ayrı iki hükmü ihtiva edecektir. Biri davacı lehine olarak tapu kaydının düzeltilmesidir. Diğeri davalı lehine olarak şufa bedelinin tahsilinden ibarettir. Her iki taraf ilamın kendi lehlerine olan kısmını ayrı, ayrı infaz ettireceklerdir. Tapu kaydının düzeltilmesi hakkında davacı heline olan hüküm, ilamın tapuya tevdii ile müşkilat arzetmeden infaz edilecektir. Davacının şufa bedelini ödemekten temerrüdü halinde şufa bedelinin tahsili hakkındaki hükmün infazında davalı takip hukukunun gösterdiği yollardan borçluyu takip edecek kendisinin evvelce bayiine peşinen ödediği satış bedeli ile masraflarını az, çok bir müddet sonra davacıdan tahsil edebilecektir.
b- Davacının satış bedelini ve masraflarını verdiği takdirde veya surette tapu kaydının düzeltilmesi şeklinde hüküm tesisi, 3. ilam bu şekli kabul etmiştir. Bu halde ilamı infaz ettirmek isteyen davacı önce şufa bedelini infaza memur makama tevdi edecek ve bundan sonra tapu kaydının düzeltilmesi hakkındaki hüküm infaz edilecektir. Bu şekildeki ilam davalının şufa bedelini elde etmesindeki kolaylık bakımından bu kabil ilamlarda, bulunması zaruri olan katiyeti bertaraf edecek bir durum tahassül eylemektedir. Davacı ilamı infaz ettirmek istemezse davalının meşfu hisse üzerindeki hakları ne olacaktır? İlam en geç kesinleştiği tarihte mülkiyeti davacıya naklettiğine göre şufa bedelini elde etmek isteyen davalı için yine icraya başvurmak ve davacının arkasından koşmak lazım gelmiyecek mi?
c - Şefii hükümden önce satış bedelini ve müşteri tarafından satış sırasında yapılan masrafları ödemeye veya tevdie mecbur tutmak ve bu mecburiyete riayet etmiyen şefiin davasını reddetmek.
Hükümden önce şufa bedeli ödenmiş veya müşteri nam ve hesabına tevdi edilmiş olması halinde hüküm, yalnız kaydın düzeltilmesi hususunu ihtiva edecek ve kayıtsız, şartsız infaz olunacak ve şufa bedelinin tahsili hususunda davalı hiç bir müşkilata maruz kalmıyacaktır. 13.4.1943 tarihli, ilam bu şekle temas etmiş ve ancak şefiin hükümden önce satış bedelini ödemeye veya tevdie kanunen mecbur olmadığı sonucuna varmıştır.
İçtihadı Birleştirme Genel Kuruluna tevdi edilen ilamlarda yukarıda a ve b bentlerinde yazılı şekillerden birinin tercihi hususunda içtihat uyuşmazlığı göze çarpmaktadır. c bendinde yazılı şekil hakkında Genel kurula bir ilam sunulmamıştır. Ancak Genel Kurul, birbirine muhalif kararlarla mukayyet olmayıp içtihadında serbesttir. Mübayin kararları kendi içtihadına muvafık görmezse kanuna, hal ve maslahata ve adalete uygun şekilde meseleyi tetkik eder ve karara bağlar. Bu sebeple Genel Kurul, bu hususta teklif edilen şekillerin hepsi üzerinde müzakere ve münakaşa etmiş, kendisine sunulan ilamlarla bağlı kalmamıştır.
Şufa bedelinin ödenmesi şekli hakkında mevzuatımızda açık ve kesin bir hüküm yoktur. Bu hususu şufa hakkının ve şufa davasının ve nihayet şufaya ait hükmün mahiyetini gözönünde tutmak suretiyle halletmek lazım gelmektedir.
Gayrimenkul mülkiyetinin takyitlerinden olan kanuni şufa hakkı gayrimenkulde hisse sahibi bulunan şahsa diğer bir hissenin üçüncü şahsa satılması halinde o hisse müşteriye neye mal olmuş ise o miktar ile ve belli bir süre içinde satın almak salahiyetini veren ayni bir haktır. Bu hak meşfu hissenin üçüncü şahsa satılması ve zata ıttıladan itibaren bir ay içinde kullanılmış olması gibi muayyen şartlar altında kullanılacak yenilik doğuran kurucu bir haktır ki, şefiin bu hakkı kullandığı yolundaki tek taraflı irade beyanının müşteriye vasıl olmasiyle yeni bir hukuki vaziyet meydana getirmesine yarar. Bu hakkın kullanılmasiyle şefi yeni bir akit yapmaya hacet kalmaksızın müşteriye halef olur. Bu suretle şefi irade beyanını müşteriye isal edince yeni hukuki bir durum hasıl olur. a - Meşfu hisse üzerindeki müşteriye ait haklar şefie geçer, bu andan itibaren de meşfu hissenin mefi ve hasarı şefie ait olur. b - Müşteri meşfu hisse kendisine neye mal olmuş ise o miktar ile şefiin alacaklısı olur.
Bu suretle şefiin durumu satış aktinde müşterinin durumu ile kıyaslanmak lazımdır. Her hangi bir satış aktine dayanarak mülkiyet hakkını ihraz etmeyi talep eden kimse akit ile tecil edilmemiş ise satış bedelini önce ödemek mecburiyetinde olduğu ve bu suretle bayiini temerrüt haline koyması lazım geldiği gibi şefiin de şufa davasını kazanması için en geç hükümden önce şufa bedelini ödemesi veya tevdi etmesi ve bu suretle davalıyı temerrüt haline sokması lazımdır. Aksi halde şufa hakkının kullanılmasiyle şefi, meşfu hissenin menafiini ihraz ettiği gibi ayrıca şufa bedelini elinde tutarak paranın nemasından da istifade hakkını kazanmış olacak ve buna mukabil davalı meşfu hisseden istifade hakkını kaybettiği gibi şufa bedelinin nemasından mahrum kalacaktır. Bu netice şefi ile müşteri arasındaki menfaat ihtilafının hallinde hakkaniyet ve adalete uygun düşmiyeceği gibi şufa hakkının ile de telif edilemez.
Kanuni şufa hakkının mahiyeti hakkındaki bu mütalaalar şufa davasının da mahiyeti hakkındaki bu mutalaalar şufa davasının da mahiyetini aydınlatacak durumdadır. Şefiin şufa hakkını kulanmasiyle husule gelen yeni hukuki vaziyet gözönünde tutulursa şufa davasının bir kayıt tashihi davasından ibaret olduğu sonucuna varılır.
Her ne kadar doktirinde bu davanın mülkiyetin devrini tazammun ettiği de ileri sürülmüş ise de; Şefiin şufa hakkını kullanmak suretiyle müşteriye halef olması prensibi, bizi daha ziyade davanın kayıt tashihi davası mahiyetini arzettiği hususundaki ilmi içtihatlara temayül ettirmektedir. Davanın mülkiyetin devrini tazammun ettiği yolundaki içtihada göre de mülkiyetin en geç hükmün kesinleştiği tarihte şefie geçmiş olduğu kabul edilmektedir. Bu içtihada temayül edilmesi halinde de, şufa bedelinin her halde hükümden önce ödenmiş olması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Çünkü; Müşteri satış bedelini peşinen ödediği gibi şefi de meşfu hisseyi iktisaptan önce şufa bedelini ödemesi lazımdır. Mülkiyet hükümle devredilmiş olacağına göre bu devirden yani hükümden önce şefiin kendisine terettüp eden vecibeleri tamamen yerine getirmiş olması zaruridir. Şufaya ait hükmün ise kayıtsız ve şartsız ve yalnız tapu kaydının düzeltilmesini ihtiva etmesi bu düşüncelerin bir neticesi olarak belirlemektedir.
Medeni Kanunun 642.maddesinin ikinci fıkrası mucibince mahkeme ilamına dayanan kimse doğrudan doğruya tescil muamelesini yaptırabilir. Aynı kanunun 922.maddesine göre haksahibinin muhkem kaziyeye dayanması halinde tapu sicil muhafızlığına evrakı müsbite olarak kesinleşen ilam tevdi olunur. Kaydın düzeltilmesine dair olan hüküm bu suretle infaz edilir. Bu sebepledir ki, İcra dairelerinin vazifesi meyanına ithal etmemiştir. Takip hukukunun bu durumu da şufaya ait hükümlerin kayıtsız ve şartsız tapu kaydının düzeltilmesine inhisar etmesi ve ayrıca şufa bedeliyle ilgilenmemesi ve binaenaleyh hükümden önce bedele ait meselelerin halledilmiş olması zaruretini doğurmaktadır. Bu içtihat müzakere konusu olan ilamlardan davalıya şufa bedelini tahsil için şefii takip etmek külfet ve zahmetlere maruz bırakan ilk iki ilamda varılan neticeyi bertaraf ettiği gibi ilamın infazını şefin arzu ve takdirine bırakan üçüncü ilamın mahzurlarını da bertaraf edecek durumdadır.
SONUÇ : Bu sebeplere binaen : Şufa davasında Hakimin hükümden önce resen nazara alarak tayin edeceği münasip bir mehil satış bedeli ile şefie ait olması lazım gelen satış masraflarını tediyeye veya tevdie karar verebileceğine ve tediye veya tevdiden sonra kaydın tashihine hükmedilebileceğine birinci oturumda üçte iki çoğunluk hasıl olmadığından ikinci oturumda ve 20.6.1951 tarihinde mutlak çoğunlukla karar verildi.