 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1945/9
K: 1947/23
T: 26.11.1947
DAVA : Meşruiyeti, sebep ve şartları Anayasa'nın yetmiş dördüncü maddesine dayanan kamulaştırma tasarrufu idare lehine ve mülk sahipleri aleyhine zaruret neticesi kabul edilmiş hukuki bir müessedir. Mülk sahiplerinin tasarruf serbestliklerini tahdit eden bu müessese teminat altına alınmış bulunan mülkiyet ve tasarruf haklarının bir takyidi ve istisnasıdır.
İdarenin çeşitli faaliyet sahalarında bu idari ve istisnai tasarrufun aynı şartlar altında uygulanmasında mahzurlar tasavvur eden Kanun Vazıı, kamu ihtiyaç ve zaruretlerinin nevi ve mahiyetlerine göre kamulaştırma tatbikatını ayrı kaide ve sistemlere bağlamış ve bu hususta çeşitli kanunlar tedvin etmiştir. Bu kanunlar arasında görülen sistem ayrılığı istisnai tasarrufun şiddet ve ağırlığını yerine göre değiştirmeye ve muhtaç olduğu çabukluğu temine mahtuf bulunmaktadır. Bununla beraber mevcut kamulaştırma kanunlarının birleşik vasfı, Anayasa'nın koyduğu esas kaidelere dayanmakta ve kamu menfaati olmadıkça ve kamulaştırılan mülkün değer parası ödenmedikçe kamulaştırmanın caiz bulunmadığını belirten hükümler de mündemiç bulunmaktadır. Bu esasın korunması daima Danıştay'ın ve Adalet Mahkemelerinin kontrol ve tetkikine tevdi edilmiştir.
Kamulaştırma tasarrufunda mülk sahiplerinin hak ve menfaatı, kendilerinden alınan mülkün değer parasının tam olarak ödenmesindedir. Kanun Vazıı, bu hususta başlıca iki sistem takip etmektedir. Bunlardan karine sistemi, gayrimenkulün kıymet veya iradına göre kamulaştırma bedelinin tayininden ibarettir. Takdir sistemi de kamulaştırılan gayrimenkulün emsalinin alım ve satım rayicine göre değer pahasının takdiridir ki, adalet ve hakkaniyete daha ziyade uygun olan bu sistemin kamulaştırma kanunlarımızın bir çoğunda tercih ve kabul edildiği görülür. Aynı zamanda kamulaştırmayı yapan makam; takdir olunan bedelin indirilmesini ve mülk sahibi de artırılmasını istemek ve dava etmek hakkını haizdir. Kamulaştırmadan vazgeçmeye gelince: Bu cihetinin tatbikatta hususi bir ehemmiyeti vardır. Bir kamulaştırmada kamu menfaatinin mevcudiyeti, kamu hizmetinin istilzam ettiği ihtiyaca dayandığı kadar, kamulaştırılan yer parasının, kamulaştıran idarenin mali imkan ve kudretini de aşmamasına bağlıdır. Aksi halde mülk sahiplerinin hakları layikiyle temin edilemiyeceği gibi, ammeye de kudretinin üstünde bir külfet yüklenmiş olur. Bununla beraber idare, kamulaştırılan yere acele el koymak arzusiyle takdir edilen bedeli usulü dairesinde depo etmek veya ödemekle kamulaştırmadaki zarureti ve bu yoldaki iradesini izhar ve teyit etmiş olmasına medeni hukuk sahasında kıymet verilmektedir. Bazı formalitelerin kamu ihtiyacının bir an evvel tatminine engel olmamasını düşünen Kanun Vazıı Medeni Kanunun 633. maddesiyle kamulaştırmada mülkiyetin tescilinden evvel de iktisap olunacağını kabul etmiştir. Kamulaştırılan gayrimenkul üzerindeki bütün hakların düşmesiyle idarenin tescilden evvel iktisabının doğurduğu hukuki sonuçlar, kamulaştırma tasarrufunun taraflarını ve alakalılarını bağlar. Bu umumi esas ve icaplar, kamulaştırmayı zaruri kılan kamu ihtiyaçlarının niteliklerine göre ayrı hususiyetler gösterir.
Hususiyle 1295 tarihli ve halen yürürlükte bulunan Kararnameden sonra beldelerin ve belde sakinlerinin gittikçe artan intiyaçlarından doğan kamu hizmetleriyle muvazi olarak belediyelere ait istimlak mevzuu, 2497 ve 3710 sayılı kanunlarla genişletildiği gibi, kamulaştırmaya ait merasim ve doğan uyuşmazlıkların halli suretleri de daha basit şekillerce irca edilmiştir.
Belediyeler tarafından yapılacak kamulaştırmaların hususi mulahazalara tabi tutulmasına amil olan sebeplerden biri de, belediyelere yükletilen hizmetlerin kendi bütçeleriyle karşılanması zaruretine dayanmaktadır. Bu kabul kamulaştırmalardaki kamu menfaatının mevzu ve gayesi, kamulaştırmanın ihtiyaca muvafık olması kadar belediyenin mali kudretiyle de mütenasip bulunmasıdır. Bu prensip 3710 sayılı Belediye İstimlak Kanununa hakimdir. Bu itibarla belediyelere ait kamulaştırma tasarruflarında, yukarıda izah edilen umumi hukuk esasları gözönünde tutulmakla beraber Kanun Vazıının sureti mahsusada istihdaf ettiği maksat ve gayeden de uzaklaşmamak zarureti vardır. Bu itibarla gerek iptidan gerekse intihaen tayin ve takdir olunan bedelin belediyenin mali kudretini aşması, tatbiki ile mükellef olduğu programı ihlal etmesi takdirinde belediyenin kamulaştırmadan vazgeçmesini, bu tasarrufun kamu menfaatına uygun olarak yürütülmesi bakımından kabul etmek lazımdır.
İşte kamulaştırmadan vazgeçme hak ve salahiyetinin mutlak olarak tanınması halinde, mülk sahiplerinin ve gayrimenkul ile ilgili olanların bundan müteessir olmaları ve zarar görmeleri daima ihtimal dahilindedir. Binaenaleyh kamulaştıran makam için prensip itibariyle kabul edilen bir taraflı vazgeçme yetkisinin hangi hallerde ilgilileri takyit edeceğinin tayinine lüzum vardır.
Özel kanunlarına göre: 1 - Teşkil edilen komisyon tarafından takdir edilen kıymete itiraz hakları bulunan gayrimenkul sahibi ve ilgilileri ile idarenin itiraz etmemesi, 2 - Mülk sahibinin ve ilgililerin itiraz edip idarenin itiraz etmemesi, 3 - Mülk sahibinin itiraz edip ilgililerin ve idarenin itiraz etmemesi, 4 - İlgililerin itiraz edip mülk sahibi ve idarenin itiraz etmemesi, 5 - Mülk sahibinin itiraz etmemesi ve ilgililerle idarenin itiraz etmesi ihtimalleri içinde mutalaa edilebilir.
Kanun Vazıının ilgiliden maksadı, kamulaştırılan gayrimenkul üzerinde ipotek haciz ve bunlara mümasil ayni ve şahsi hakkı bulunan kimselerdir. Bunların da hakkı gayrimenkulle takdir edilen bedel ile yakından alakalıdır. Bedelin arttırılması ister mülk sahibinin ister ilgilinin talep ve davasından ileri gelsin idare için bir fark yoktur.
Bu ihtimallerden birincisinin vukuu halinde komisyon tarafından takdir edilen bedele tarafların muvafakatı iltihak ettiğinden bu suretle tekemmül eden ve mülk sahibi ile ilgililer için müktesep hak doğuran kamulaştırma tasarrufunun idare tarafından bir taraflı olarak iptal edilmesine hukuki kaideler cevaz vermez. Diğer dört ihtimal ise itiraz ve dava halinden doğmaktadır. Bu yüzden vukubulacak uyuşmazlık ve dava; idarenin mali kudretini alakadar edeceğinden onunla mütenasip olmıyan bir hadde yükselmesi halinde idarenin bir taraflı olarak vazgeçme hakkı olacağını kabul etmek yukarıda belirtilen kaide ve Kanun Vazıının mülahazasına uygun olur.
Fakat bedelin arttırılması ve azaltılması davasının kesinleşmesinden sonra da idareye bir taraflı olarak vazgeçme hakkının tanınması, mülk sahibinin emek ve masrafla elde ettiği bir muhkem kaziyyenin hükümsüz bırakılmasına müncer ve bu sebeple adalet sisteminin en teminatlı bir içabına ve hakkaniyete aykırı olduğu gibi kamulaştırma işlerinde istikrarsızlığı da gerektireceği için Kanun Vazıının istihdaf ettiği başlıca maksat ve gayeye de aykırıdır.
SONUÇ : Yukarıda izah edilen sebep ve mülahazalara binasen kamulaştırma işlerinde kamulaştırılan gayrimenkulün idare namına tescilinden evvel itiraz hakkı sahiplerinin usulen yapılan tebliğat üzerine özel kanunlarında tayin edilen sukutu hak müddetini itiraz etmeden geçirmelerine ve dava vukuunda da buna dair verilecek hükmün kesinleşmesine kadar idarenin kamulaştırma tasarruflarından bir taraflı olarak vazgeçmeye hak ve yetkileri bulunduğuna 19.11.1947 tarihli oturumda üçte iki çoğunluk elde edilemediği cihetle müteakip 26.11.1947 tarihli oturumda mutlak olarak oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Müzakere sırasında da arz ve izah ettiğim veçhile amme idaresinin her hangi bir faaliyeti olmak üzere tarif edilen idari tasarruflar ya fiili veya hukuki bir tezahür suretinde tecelli eder. Bunlardan fiili tezahürler gerek idarenin ve gerek onun idaresine tabi fetlerin ve müesseselerin hak, vazife ve salahiyetlerde hiç bir tabeddülü müeddi olmaz. Hukuki tezahürlere gelince; idare bu kabil tasarruflarda iradesini ya bir akit veya şebih akit suretinde izhar eder; bu veçhile bir akit veya şibih akit kisvesine bürününce de o akitlerin talluk ettiği hukuku hususiye kaidelerine tabi olur. İdari tasarruflar cümlesinden olan istimlak ise bir akittir; akitler akitlerin birbirine intibak eden rızalarını beyan ile vukubulur. Fakat istimlak bir taraflı bir akittir. Bir taraflı akkitte talip ve faal akidin rızasını beyan ile akit tahassül eder, ondan sonraki muameleler aktin zaruriyatından değildir; eda ve tesliime mütedair levazımdan ibarettir. Böyle olunca istimlak hakkındaki rızanın beyan ne zaman vukubulmuş sayılır. Bunu kanun istimlak kararının mektup olarak diğer tarafa tebliği olmak üzere tayin ediyor. 1295 tarihli İstimlak Kararnamesinin bu tebliğ ile başlıyacağını söylediği istimlak muamelesidir. İstimlak muamelesi fii istimlake itirazı edayı, teslimi v.s. yi tazamdun eder. İstimlak akti ise talip olan akidin rızasını beyan ile tahassül ve tekemmül eder. İstimlak muamelesi başkadır, istimlak akti başka. Bu umumi cepheye taalluk eden Medeni Kanunun umumi ve esas hükmü haricindeki gerek Anayasa'nın yetmiş dördüncü maddesi, gerek istimlak kararnamesi, gerek istimlak kanunu, ve gerek idari hukuk ve kanunlar mülkiyet masuniyetinin tamamı, mahfuziyeti için yani mal sahibinin hukukunu vikaye zımnında konmuş mevzuattır. Bu sebeple beyanı rıza ile aktin tekemmülünün idareyi müşkilata düşüreceği mülahazasına hiç bir veçhile yer verilemez. Çünkü, aksinin kabulü mülkiyet masuniyetini ihlal ederek kanunun gayesine münafi düşeceği gibi mal sahibini kendisinin sebebiyet vermediği ve sebebiyet veren idarenin tazmin külfetinde bulunmadığı zararlara maruz kılarak amme ve esasiye hukuku ile telifi mümkün olmaz, kaldı ki, istimlak amme menfaatının tahakkuk ve tespiti ile vücub ifade eder ve idarenin bunu tespit ettikten sonra her hangi bir bahaneyle rucu edebilmesini kabul etmek bizi o menfaatin hakkı tasarrufu selpedecek kadar esaslı olmadığı, bazı mülahazalar ve saiklerle feragat edilebileceği, içtimai zaruret mütehakkak olmaksızın tevessül olunabileceği ve sonra da vazgeçilebileceği neticesine isal eder.
Eğer öyle olsaydı mal sahibine de menfaatı içtimaiye mütehakkak olmadığını iddia ve ispat etmek salahiyetini vermek gerekirdi. Halbuki böyle bir hak verilmiyor. Bunu vermemek içtimai menfaatın münakaşa mevzuu edilemiyeceği demektir. Ve öyle ise rücu da caiz olmamak lazım gelir.Bu itirazın kabul edilemiyeceği ilk hareketi idariye İstimlak Kararnamesinin mektup olarak tebliğidir.
O halde onunla istimlak tekemmül etmiş sayılır.
V.YEKEBAŞ