 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1945/22
K: 1950/4
T: 08.03.1950
DAVA : İstanbul Belediyesinin mezarlık olarak kullanılmak üzere mülkiyetini iktisap etmiş olduğu bir gayrimenkulün bir parçasına Yakup bir parçasına da Hüsnü adındaki şahıslar gasp suretiyle el koymuşlardır. Belediye bunlardan her birine karşı ayrı ayrı istahkak davası açmış, bunların tahliyelerine ve onar senelik ecrimisiln kendilerinden tahsiline karar verilmesini istemişitir.
Belediye bu toprak parçalarını herhangi bir şekilde kullanmak istediği halde zilyetliğinin gasp edilmiş olması yüzünden kullanamadığını ve zarara uğradığını iddia etmemiştir.
Belediyenin iddiası kendisi zarar görmüş olsun, olmasın dava edilenlerin, arsaları kullanmaları ve ondan istifade etmiş bulunmaları dolayısiyle bir ücret vermekle mükellef oldukları düşüncesine dayanmaktadır.
Mahkeme taraflar arasında bir bağıt münasebeti bulunmadığını ve Belediyenin bu kullanma dolayısiyle bir zarara uğramadığını gözönüne alarak davayı reddetmiştir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Hüsnü hakkındaki kararı onamış 4. Hukuk Dairesi ise, Yakup hakkındaki kararı "başkasının mülkünü haksız olarak zaptedenlerin ve kullananların ecrimisil ile mükellef olacakları" gerekçesiyle bozmuştur.
4. Hukuk Dairesinin kararından mülk sahibinin, zarara uğramış olduğunu ve zararın miktarını ispata muhtaç olmaksızın gayrimenkulün mislinin getirebileceği bir kira karşılığı istemeğe hakkı olduğu neticesi çıkmaktadır.
Taraflar arasında bir bağıt bulunmadığı için belediyenin kira karşılığı isteyebileceği tasavvur olunamaz.
Borçlar Kanununda gasıbın kiracı sayılarak kira karşılığı ile mükellef tutulacağına dair bir hüküm mevcut olmadığı gibi adi ve hasılat icrarına dair maddelerden ve borçlara ait bütün kaidelerden böyle bir mana çıkarmak da mümkün değildir.
Zira, başkasının malını haksız olarak kullanmak bağıt hükümlerine tabi bir hukuki muamele olmayıp Borçlar kanununun haksız fiillerden doğan borçlara müteallik hükümlerine tabi haksız bir fiildir.
Haksız fiillerin borç doğurması ise haksızlığa uğrayan kimsenin bu yüzden zarar görmüş zarara uğramış olması şartına bağlıdır.
Zarar mamelekte bir eksilme husule gelmesiyle vücut bulacağı gibi zararın tazmini borcu da ancak kanunda yazılı olan hallerde doğup tazmin borcunu doğuracağı kanunda yazılı olmıyan fiillerin sebebiyet verdiği zararlar bir tazmin davasına konu olamazlar. Böyle bir zarara uğrayanlar ona katlanmaya mecburdurlar.
Kanun koyucu haksız fiil ile sebepsiz iktisabı birbirinden ayırmış olduğu için başkasının malını haksız olarak kullanmanın bir sebepsiz iktisap teşkil edeceği, bundan sebepsiz iktisap borcu doğacağı da düşünülemez. Çünkü, burada bir iktisap yoktur. İktisap ancak hukuki bir muamele ile olur. Gasıpta ise, ne bir taraflı, ne de iki taraflı bir hukuki muamele vardır.
Gasp onu işleyenin haksız bir fiilidir ki, bununla gasp eden hem kanunun yasağına karşı hareket etmiş hem de malını gasp ettiği kimsenin kanunun koruduğu zilyetlik hakkını ihlal eylemiş olur.
Başkanın elinde bulunan şeyi gasp eden veya ona tecavüz eyleyen kimse gasp ve tecavüzden ileri gelen zararı tazmin edeceği Medeni Kanunun 895, 896 ıncı maddelerinde yazılı olduğu gibi bunun şümulü de 908 inci maddede açıkça gösterilmiştir.
Belediyenin "ecrimisil" adı altındaki isteğini toplanmış ve toplanması ihmal edilmiş semerelerin tazmini isteği şeklinde anlamak, iddiayı bu şekilde yorumlamak da mümkün değildir.
Belediyenin böyle bir istekte bulunabilmesi semere toplamak ve şeyi semerelendirmek niyetinde bulunmuş olmasına bağlıdır. Belediye böyle bir iddiada bulunmamıştır.
Semere toplamayı ve şeyi semerelendirmeyi kurmamış ve böyle bir niyette bulunmamış olan kimsenin ne toplanan semerelerin ne de toplanması ihmal edilen semerelerin tazminini istemeye hakkı vardır. Çünkü, bu halde semerenin toplanması veya toplanmasının ihmal edilmesiyle şeyin malikinin mamelekinden bir eksilme vukua gelmemektedir. Malik bir zarara uğramamaktadır.
Malikin bu yerdeki durumu mülkiyet hakkını terkeden kimsenin durumu gibidir. Terkolunan şeye el koyan kimse iade ile mükellef olmayacağı gibi mesela buhran sebebiyle toplama masrafını korutmıyacağı dolayısiyle malikin tarlada veya ağaçların başında bıraktığı mahsulü ve semereleri toplayanlar da iade ile ve tanzim ile mükellef tutulamazlar.
Yukarıda yazılı düşünce ve sebeplerden dolayı başkasının gayrimenkulünü haksız olarak zapt edip kullanmış olan kötü niyetli kimsenin o gayrimenkulü haksız olarak elinde tutmuş olmasından doğan zararları ve elde etitği veya elde etmeği ihmal eylediği semereleri tazmin ile mükellef olup bir zarara uğramamış olan malik veya zilyede ecrimisil adı veya başka bir ad altında herhangi bir tazminat vermekle mükellef olmadığına 8.3.1950 tarihinde çoklukla karar verildi.