Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1945/15
K: 1946/4
T: 6.2.1946
743/m. 517, 519, 633,642
16.6.1952 gün ve 5958 sayılı Hilafetin İlgasına ve Hanedani Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine çıkarılmasına Dair Olan 431 Sayılı Kanunun 2. Maddesinin Değiştirilmesi Ve Aynı Kanuna Bazı Maddeler eklenmesi Hakkında Kanun
2.5.1949 gün ve 245 sayılı yorum ( tefsir )
17.4.1957 gün E. 1957/5 K. 1957/5 s. Y. İçt. Bir. K.
17.11.1930 gün 10247 s. Bakanlar Kurulu Kararı
2.8.1931 gün 11551 s. Bakanlar Kurulu Kararı.
Ölmüş Halife'nin uhdesinde batapu mukayyet bulunan emvali gayrimenkulenin Türkiye Cumhuriyeti memaliki haricine çıkarılmasına kanunen lüzum bulunmayan varislerine intikali lazım gelip gelmiyeceği hususunda Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 11/Şubat/935 Tarih ve 92/334 sayılı ilamı ile 7.12.944 tarih ve 5722/3693 sayılı ilamı arasında hasıl olan aykırılığın tevhidi içtihat yoluyla halli 1. Hukuk Dairesi Başkanlığının 19.6.945 gün ve 2859 sayılı tezkereleriyle istenilmesine mebni aykırılığın konusunu teşkil eden ilamlar çoğaltılarak Genel Kurul Üyelerine dağıtılmıştı.
Müzakere için tayin olunan 23.1.946 tarihine rastlıyan Çarşamba günü saat 9,30 da toplanan Genel Kurul 1. Başkan Halil Özyörük'ün başkanlığı altında müzakereye başlıyarak dosyadaki kağıtlar 1. Başkan tarafından okunduktan sonra mesele izah edilerek :
KARAR :
1. Başkan: 2. Abdülhamit 1333 tarihinde öldüğü zaman tapu ile mutasarrıf bulunduğu şahsi malları mevcuttu; bunlardan bir kısmı 1325 de hazinei maliyeye devredilmişti ki halen Yüksek kurulunuzda bahis konusu olmamaktadırlar. Bizi ilgileyen mallar bunlardan arta kalanlardır. 2. Abdülhamit'in metruk zevceleri bu malları dava etmişler ve biz Hilafetin ilgası hakkındaki kanuna tabi değiliz, hudut harici edilmedik; binaenaleyh bu mallar bizimdir demişler ve mahkemeden de bir karar almışlar. 1. Hukuk Dairesi o zaman bu kararı tasdik etmiş. Sonradan başka bir gayrimenkul sebebiyle dava açtıklarında Yüksek Daire bu sefer başka bir içtihatta bulunmuş ve iş tevhidi içtihada lüzum göstermiştir. Mesele budur; takdir Yüksek kurulunuzundur.
Ticaret Dairesi Başkanı F. H. Demirelli : Usule ait bir noktayı arzetmeme müsaade buyrulmasını rica edeceğim : Henüz tashihi karar yolu açıktır ve daire son sözünü söylememiştir; bu durumdaki işlerin de Tevhidi İçtihat Genel Kuruluna gelmesi yolundaki çığır Ticaret Dairesinin bir kararı sebebiyle açılmıştı; fakat acaba bu tarz usulümüze uygun mudur? Şayet biz bu meseleyi halledersek Yüksek dairenin veya mahkemenin içtihadını takyit etmiş olacağız. Bu meselede ihtilaf henüz bitmemiştir, tekevvün etmemiştir. Tevhidi içtihat müessesesi hadiseler tekevvün etmeden onlara müdahalede bulunmamalıdır.
1. Hukuk Dairesi Başkanı Ş. Temizer : Bizim hadisemiz buyurdukları gibi olmamıştır. 935 yılında rahmetli Vehbi Bey zamanında ilk karar verilmiş. Dokuz sene sonra aynı bayanlar başka bir gayrimenkul sebebiyle gene dava etmişler. Daire ilk kararda haklı olduklarını kabul ettiği halde ikincisinde etmemiş, ikinci ilam hakkında tashihi karar talebinde bulundular; tatilden evvel işin müzakeresine giriştik; ekseriyet tashihi karar dileğinin reddi noktasında tebellür edince Temyiz Teşkilatı Hakkındaki Kanuna tevfikan işi tevhidi içtihada sevkettik.
5. Hukuk Dairesi Başkanı M. Gönenli: Şimdi değişen bir durum mevzuubahistir. O Zamanki ekseriyeti teşkil edenler halen tamamen değişmiştir.
1. Başkan : Sayın Başkan Fuat Hulusi Demirelli'nin buyurdukları mahzur varittir. Fakat her ekseriyetin değişmesi halinde bu durum tekevvün edecek midir?
2. Hukuk Dairesi Başkanı H. Berki: Dairesi meseleyi halledince iş bitmiş olacaktır.
N. Köni: Daireye iade etmek taraflar için tehlikeli bir sistemdir.
4. Ceza Dairesi Başkanı Z. Sencer: Her aza değiştiğinde bu vaziyetin tekevvün etmesi gibi bir hali Temyiz Teşkilatı Hakkındaki Kanun kastetmemiştir.
Ticaret Dairesi Başkanı F. H. Demirelli: Evet kastetmemiştir. Şayet o kanunu aksi şekilde tefsir edersek daire veya mahkemelerin karar serbestini selbetmiş oluruz. Ayni zamanda her hadise tevhidi içtihadın müdahalesine maruz bulunur ki bu da tevhidi içtihadın asıl olan ruhuna aykırı düşer.
N. Köni: Kanunumuz tevhidi içtihadın bir hadise hakkında vukuunu bizzarur kabul etmiştir. Binaenaleyh biz tevhidi içtihada bir hadise zımmında gelmeye mecburuz; aksi halde tevhidi içtihada meseleyi sevkedişimiz kabul olunmayacaktır.
1. Başkan : Ben dairenin tezkeresini kurulumuza arzediyorum : Karar Yüksek kurulunuzundur.
Demeleri üzerine reye müracaat olundu ve ekseriyetle ihtilaf bulunduğuna ve tevhidi içtihada lüzum olduğuna karar verilerek vaktin darlığına binaen gelecek oturuma bırakıldı. 23.1.946
( 2. Oturum : 30.1.946 )
Söz alan:
1. Başkan : Meseleyi tekrar hulasa ederek icap eden noktaları izah ettiler.
1. Hukuk Dairesi Başkanı Ş. Temizer: Medeni Kanunun birinci maddesi şöyledir ( okudular ). Bu meseleden evvelki tevhidi içtihat müzakeresinde önümüze "bir guna" tabiri çıkmıştı ki biz kanunun ruhuna göre buna mana vermiştik. Burada da ayni vaziyette bulunuyoruz.
Bendeniz bu 431 sayılı kanunun çıkışı sebebini merak ettim ve zabıtlarını buldurtarak okudum; orada halen müzakeremize konu olan madde hiç münakaşa edilmemiş, ve kanun alelacele çıkarılmış. Binaenaleyh biz meseleyi umumi hükümlerle ve Hükümetin bu maddeden ne anladığını araştırmak suretiyle halletmek zorunda bulunuyoruz. Umumi hükümlere göre müteveffanın menkul ve gayrimenkul bütün malları ölüm anında varislere intikal eder; zira mal bir saniye dahi sahipsiz kalamaz. Binaenaleyh 431 sayılı kanunun sekizinci maddesindeki tabir bir kaydı ihtirazı değil, kaydı vukuidir; gelişi güzel yazılmıştır.
Ölmüş Halife'den dul kalarak şimdi davacı mevkiinde bulunan bu hatunlar icap eden yerlere başvurmuşlar ve nihayet iş Bakanlar Kuruluna kadar gitmiş. Bakanlar Kurulunun bir kararında bunların 431 sayılı kanuna tabi bulunmadıkları, bir vatandaşın hukukunu haiz oldukları ve binaenaleyh intikal eden mallarının tapuları kendilerine verilmek lazım geldiği kaydedilmiş. Bu kararnameyi aldıktan sonra hariçte bulunan mallar için de muhtelit komisyona başvurmuşlar. İşte şu kararname de gösteriyor ki Hükümetin de bu maddeyi anlayışı dairemizden çıkan son kararın aksidir.
Demeleriyle Genel Kurul üyelerinin daha fazla tenevvürü için meselenin müzakeresi gelecek oturuma bırakıldı. 30.1.1946
30.1.1946
( 3. Oturum : 6.2.946 )
Söz alan:
O. Nuri Köni: Efendim, 431 sayılı kanunun sekizinci maddesi üzerinde ihtilaf var: Şöyle ki; 1. Hukuk Dairesi 935 senesinde verdiği bir kararında -ki ikinci Abdülhamit'in varislerine müteallik bir işe aitti431 sayılı kanunun sekizinci maddesini ikinci Abdülhamit'in varislerine şamil görmeyip intikali kabul etmiş ve hükmü tasdik etmiş. Dokuz-on sene sonra daireye gene ikinci Abdülhamit veresesine ait bir iş geliyor ve bu sefer daire sekizinci madde kül ifade eden bir ıstılahı camidir; sıygayı cemi kullanılmıştır diyerek maddedeki "ler" ekine dayanmak suretiyle ayrı bir içtihatta bulunuyor. Mezkur sekizinci madde şöyledir ( okudular ). 2. Abdülhamit'in Türkiye'de bulunan varisleri nasılsa o zaman tapu almamışlar; sonradan tapu talep ettikleri zaman mevzuubahis ihtilaflara yol açılıyor.
Yukarıda da arzettiğim gibi 1. Hukuk Dairesinin iki kararı biribirine aykırıdır; birincisi merhum Vehbi beyin, ikincisi Cevat beyin idaresindeki heyetlerden sadır olmuştur. 1. heyet kanunun ruhuna, manayı mecaziye istinat etmiş, ikinci heyet ise "ler" sıygası üzerinde durarak evvelki içtihattan ayrılmış. 8. maddenin manzarayı hariciyesi bence başkadır; bunun için ben Vehbi bey zamanında verilmiş olan kararı müdafaa edeceğim: Fakat daha evvel bizim ezeli olan tarzı beyanımız hakkında bir iki söz söylememe müsaade buyrulmasını rica edeceğim. Türkçe'de pek çok tabir ve kelimeler mecazi manada kullanılır; bir iki misalle fikrimi daha iyi açıklamak istiyorum : mesela ocak yakmak, para yemek gibi tabirlerde, hakikat yoktur. Para maddi manasile yenmez; yanan ocak değil içindeki yanacak maddedir. Fakat bu terkipler dilimizde ötedenberi yerleşmiş olduğu için yadırgamıyoruz. Söylediğim misaller gibi mesela Boğazlar meselesi denilince -dünyada pekçok boğazlar bulunduğu haldeaklımıza iki boğaz gelir. Bunun aksi de varittir: nitekim vazukanun deyince 400 küsür kişiyi gözönüne getiririz. Bazen de kül tabirle tek bir şey kastettiğimiz olur. Köprülüler devri deyince bir çok köprülü bulunduğu halde bir-ikisi kastolunur; Nedimler, Bakiler yaşadı deyince "ler" ekine rağmen tek bir kimseyi kastetmiş oluruz. Biz kelimelerimizin sonuna "ler" ekini sadece tazim için ilave etmeyiz; herkes her zaman bunu kullanabilir; nitekim Şemsettin Beylere gittim deriz, halbuki hakikatte Şemsettin Bey bir kişidir. Bunun gibi İngilizler Bingaziye girdi deyince bütün ingiliz adaları boşalıp Bingaziye hicret etmiş demek istemiyoruz; İngiliz askeri şimali Afrikaya çıktı deyince de çıkan tek bir asker olmadığı halde kelimenin sonuna cemi edatı koymak lüzumunu hissetmiyoruz.
Sadede gelelim: Kanunumuz lafza göre maddeye mana verilemeyince ruhuna bakılmalıdır diyor. 8. maddeye mana vermek için de yukarıda izah etmeğe çalıştığım beyan tarzımızı gözönünde bulundurmalıyız. Şimdi sekizinci maddeyi tekrar okuyacağım ( okudular ). Maddede "Padişahlık etmiş kimselerin" deniliyor. Bu ibare bütün padişahları içine almaz. Zira buna :
1- Siyaseten ve mantıken,
2- Hukuk prensipleri bakımından,
3- Kanunun hükümleri bakımından, imkan yoktur.
2. Abdülhamit 1333 tarihinde öldü. O sırada harpte idik, mağlup olduk. Mondros Mütarekesini imzaladık ve yurdumuzun birçok yerlerini düşman istila etti. Tahtta 6. Mehmet bulunuyordu. Kuvayı Milliye teşekkül etti. İntizama girdi ve istiklal harbimizin malum olan safahatı neticesinde düşman mağlup edildi; 1922 teşrinisanisinde bir kanunla Padişahlık ilga edildi. Ve 6. Mehmet kaçtı. Hilafet ipka edildiği için Mecit Efendi Halife oldu. Teşekkül eden Kuvayı Milliye hareketini baltalamak isteyen ve bunun için çalışan 6. Mehmet'tir. 3/Mart/924 tarihinde hilafet ilga edildi; fakat son Halife Kuvayı Milliyeye muhalefet etmemişti. Eskiden Padişahlık etmiş olanlar da ölmüşlerdi. Binaenaleyh bu madde eskiden Padişahlık etmiş olanlara şamil değildir. Siyaseten ve mantıken vaziyet böyledir. Aksi takdirde bütün geçmiş Osmanlı Padişahlarının mallarına el uzatılabilecek demektir; halbuki bu abes bir neticedir ve vazukanun abesle iştigal etmez.
Hukuk prensipleri bakımından da maddenin böyle anlaşılması icap eder. Hukuk ister ilim addedilsin ister edilmesin onun konusu daima dirilerin muamelatı, ukubatı, ahkamı şahsiyesidir; ölünün muameleleriyle meşgul olmaz. Ancak vasiyet veya buna benzer bir tasarrufunun bulunması halinde onun hayatta bulunduğu zaman yapmış olduğu muameleleriyle meşgul olur. 2. Abdülhamit'in mallarına ait bir vasiyeti mevcut değildi; binaenaleyh malları ölümü anında varislerine geçmişti. Biraz evvel de söylediğim gibi kanun ölülerin muameleleri ile uğraşmaz. Sarahat olursa amenna.
Kanunun hükümleri itibariyle de bu şekilde düşünmeye mecburuz. Burada da manayı mecaziye gideceğiz. Maddeyi gene okuyalım ( okudular ) Kanun burada bir zihayat kabul ediyor ki o da 6. Mehmet'tir. Zira kanunun yapıldığı sırada ortada ikinci Abdülhamit'in değil varislerinin malları mevcuttu.
1. kararın isabetli olduğu reyindeyim; maruzatım şimdilik bundan ibarettir.
4. Ceza Dairesi Başkanı N. Z. Sencer: 2. kararda maddede cemi edatı kullanılmış olması noktasına dayanılmaktadır. Bu kanun çıkarıldığı sıralarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir istiklal hareketi yapan ve diğer bütün şeyleri bir tarafa bırakmış olan bir devletti; o arada bu kanun acele olarak çıkarıldı. Meclis galeyanda idi; adeta o anda hangisi hayatta hangisi değil bunu dahi hesaplayacak bir halde değildi; vazukanun sadece cepheyi düşünüyordu. Binaenaleyh bu kanunun bir maddesindeki "ler" hatasını hoş görmelidir. O sıralarda meclisin yukarıda izah ettiğim vaziyetini daha iyi aydınlatmak için ayni tarihlerde çıkan bir kanundan bahsedeyim : Kanun aynen şöyledir: "Ağnam resminin şu tarihten itibaren 500 kuruş olarak alınmasına karar verildi." İşte o sırada kanunlar böyle acele ve kısa olarak çıkarılıyordu.
Müzakeremizin konusu olan kanun mevzuu haricinde kalan kadınları, eşhası tespit etmiştir. Biz bunun aksini de söyleyemeyiz. Vazukanun isteseydi 2. Abdülhamit'in malları hakkında özel bir kanun yapabilirdi. Nitekim oğulları hakkında böyle bir kanun yapmıştır. Gerçi kanun Padişahlık edenlerin üzerlerindeki mallar der amma 2. Abdülhamit'in malları öldüğü günden itibaren varislerinin üzerindedir. Meclisin heyecanlı günlerine ait bir "ler" hatası yüzünden biz 2. Abdülhamit'in karılarını ve memleket dışındaki evlatlarını kanuni haklarından mahrum edemeyiz.
Ticaret Dairesi Başkanı F. Hulusi Demirelli: 431 sayılı kanunun sekizinci maddesinde Osmanlı İmparatorluğun'da Padişahlık etmiş kimselerin tapuya merbut emvali gayrimenkulleri millete intikal etmiştir deniyor. Bu ibareye göre millete intikal eden gayrimenkullerin yalnız tapudaki kayıtları mesela 5. Murat namında kalmış bulunması kafi değildir; 5. Murat'ın gayrimenkulleri olması lazımdır. Murat bu kanundan evvel ölmüş olunca tapuda bazı menkullerin henüz onun adında kayıtlı kalmış olması o gayrimenkullerin millete intikalini gerektirmez. Çünkü tapuda kayıt öyle ise de gayrimenkuller bir ölünün olamaz. Eski ve yeni kanunlarımıza göre mirascılarına, mirasçı bırakmamışsa maliye hazinesine intikal etmiş bulunmaktadır. Nitekim 5. Murat'ın eşi Dilberistan ismindeki bir vatandaş mirasçı sıfatiyle intikal muamelesi yaptırdıktan sonra Kadıköy'ünde Kurbağlı deredeki bazı gayrimenkul hisselerini başka kimselere satmıştır. Muhterem Reis Şemsettin Beyefendi hazretlerinin geçen celsede bahis buyurdukları Bakanlar Kurulu kararı da bu mirascılığı ve mirasçılar adına tapuda intikal muamelesi yapılmasını caiz görmüştür.
Zaten iş başka türlü olamazdı. Çünkü tapudaki kayıt ölmüş ve zimmeti münkati olup malları ve hakları mirascılarına intikal etmiş olan bir kimsenin hala bir gayrimenkule malik olduğunu ifade edemez. Malik artık onun mirasçılarıdır. Tapudaki kaydın hükmü adı geçenin ölümü anında artık ölünün mülkiyeti zail olmakla, ancak mirascılarının mülkiyetini ifade eder.
Mirascılıkta hüküm böyle olduğu gibi mesela 2. Hamit bir gayrimenkulünü Darüşşefaka'ya vasiyet etmiş olsaydı vasiyet usulünde ölmüş ve vasiyet edenin bütün mallarının üçte biri nisbetini geçmemişse kendisi ölür ölmez o gayrimenkul Darüşşefaka'ya geçmiş bulunur. Ahkamı sabıka bu merkezdedir. Kayıt 2. Hamit namına kalmış da olsa artık o gayrimenkul 2. Hamit'in değildir ki, millete intikal etmiş olsun.
Maddenin başka türlü tefsirine imkan yoktur. Aksi takdirde Türk vatandaşı olan mirasçıyı veya lehine vasiyet yapılmış kimseyi kanuni bir hakkından mahrum etmiş oluruz. Kanun ise Türk vatandaşlarının hiç bir hakkını ortadan kaldırmayı kastetmiş değildir. Daha ziyade siyasi bir kanundur. Kanunun bu maddesinin hukuki neticeleri de yalnız Padişahlık etmiş olan kimseleri mahrum etmek yolundadır. Şu halde kanunun yürürlüğe girmesinden önce ölmüş olan Padişahların mirasçılarını, mevhubunlehlerini, musilehlerini, müşterilerini, mesela ölünceye kadar bakmak şartiyle temellük edenleri mahrum etmek Yasayıcının maksadı dışındadır. Bu madde mesela bir cihete yapılmış bulunan vakfı da iptal etmiş sayılamaz.
Hulasa maddede gayrimenkulun Padişahlık etmiş kimseye izafe edilmiş olması bu hususta yalnız tapu kaydına bakılmakla iktifa etmemize müsait değildir. Tapu kaydının hükmü hakikata uymakta olmadıkça yani hadisede olduğu gibi gayrimenkul mirascıya intikal etmiş bulununca bu maddenin tatbiki cihetine gidilemez: Gidilirse mirasçı vatandaşların hakları çiğnenmiş olur, hatta bunlar vatandaşlık hakları kaldırılmış olan asıl hanedan erkanından daha az müsait duruma indirilmiş olurlar. Çünkü, mesela Yusuf İzettin'in evladı olsa vatandaşlık hakları zail olduğu halde adı geçene babası Abdülaziz'den intikal eden gayrimenkulünü kanunun yedinci maddesine göre tasfiye etmek ve etmezse Hükümetin yapacağı tasfiye neticesinde parasını almak hakkına malik olduğu halde mesela 5. Murat'ın vatandaşımız kalan eşi büsbütün miras hakkından mahrum edilmiş bulunur. Tekrar ediyorum, ki, Yasayanın böyle haksız neticeleri arzu etmiş olmasına ihtimal bile yoktur. Çünkü Yasacı adildir. Ve vatandaş hakkı önünde çok duygulu ve saygılıdır.
2. Hukuk Dairesi Başkanı A. Himmet Berki; Muhterem arkadaşlarımız muhtelif noktai nazardan mütalaalarını izah ettiler. Ve daha çok kanunun ruhu üzerinde durdular. Bendeniz de başka bir hareket noktasından reyimi arzedeceğim.
Filhakika maddenin yanıltıcı bir yazılış tarzı vardır. Fakat kanunların tanzim usulü gözönünde tutulur ve maddenin, ihtiva ettiği kayıtlara dikkat edilirse meselenin anlaşılması kolaylaşır.
Kanunların tanziminde bir usul ve nehc vardır. Daima bu netice riayet olunur. Biliyoruz ki, bir kanun ya bir maddeden veya müteaddit maddelerden terekküp eder. Madde demek mevzuu külli bir mesele demektir ki, mesele demek için mevzuu külli bir mefhum olmak lazımdır. Bu mefhumlar mücerrettir, zihnidir. Hariçte tahakkuku düşünülmez. Hariçte her hangi bir hadisede tahakkuk ederse tatbik olunur. O hadise o meselenin cüziyatından olur. Tahakkuk etmezse kanunun tatbik mahalli değildir demektir.
Mesela; ikinci maddede damatlar tabiri var. Hiç damat yoksa veya bir damat varsa kanunda damatlar denmiştir diye damat aramaya kalkışamayız. Ve bundan dolayı kanun vazuna hata isnat edemeyiz. Üzerinde durduğumuz sekizinci maddeye gelince burada eski Padişahların tapuda kayıtlı gayrimenkulleri devlete intikal etmiştir deniyor.
Bu mefhum hangi gayrimenkulde tahakkuk ederse maddeyi onda tatbik ederiz. Dikkat olunmak lazımdır ki, eski Padişahlar namına tapuda kayıtlı gayrimenkul denmiyor. Gayrimemkulleri deniyor. Bu izafet mülkiyet ifade eder. Eski Padişahların malik oldukları gayrimenkuller demek olur. Böyle bir gayrimenkul Vahdettin'in gayrimenkulleri olabilir. Abdülhamit'in, Abdülmecit'in namlarına kayıtlı gayrimenkuller evvelce ölümleriyle varislerine intikal etmiştir. Bunlara Abdülhamit'in, Abdülmecit'in gayrimenkulleri denemez. Bence madde sarihtir. Ruhunu aramaya lüzum yoktur. Eğer gayrimenkulleri yerine gayrimenkuller denmiş olsaydı o vakit üzerinde durulmak icap ederdi. Bence bu halde dahi kanunun diğer maddeleriyle münafat teşkil edeceğinden hukuk esaslarına ve adı geçen kanunun ruhuna aykırı olacağından Abdülhamit namına kayıtlı olup daha evvel ölümüyle varislerine geçen gayrimenkullere teşmil edilemezdi. Maddede ibare böyle olmadığından vakıt zayi olmamak için daha fazla üzerinde durmuyorum. Hulasa madde sarihtir. Abdülhamit'in veresesine intikal eden gayrimenkullere şümulü yoktur.
İcra ve İflas Dairesi Başkanı; A. Aytemiz : Hilafetin ilgası hakkındaki kanunun sekizinci maddesinin rahmetli Abdülhamit Sani'nin mirasçılarından kadınlarına intikal etmiş bulunan mallara şümulü olup olmadığı hususunda 1. Hukuk Dairesi kararları arasında uyuşmazlık hasıl olduğundan içtihadın birleştirilmesi suretiyle meselenin halli istenmektedir.
Eğer işbu maddenin bunlara şümulü kabul edilecek olursa hanedana mensup kimselerin Türkiye Cumhuriyeti arazisi dahilindeki bilcümle gayrimenkul mallarını bir sene zarfında tasfiye edebileceklerine dair bulunan yedinci maddenin hükmü kalmaz. 8. maddede "Osmanlı İmparatorluğu'nda Padişahlık etmiş kimselerin Türkiye Cumhuriyeti arazisi dahilindeki tapuya merbut gayrimenkul malları millete intikal etmiştir" denmektedir. Gerek yeni gerek eski hükümlere göre mirasçılar mülk olan terekeye irs sebebiyle ve miri olan gayrimenkullere de intikal suretile derhal malik olurlar. Şu halde Hamit Sani'nin ölümüyle malları mirasçılarından kadınlarına geçmiş ve ölü Padişahın zimmet ve uhdesi kalmamıştır. Halbuki maddede gayrimenkul mallar Padişahlık yapan kimseye izafe edilmiştir. Hayatta olmayan bir kimseye bir mal izafe edilemez. Çünkü ölümüyle başkasının malı olmuştur; zimmeti yoktur ki ona bir mal izafesi mümkün olabilsin.
Bu kanunda uzun seneler milletin mukadderatı üzerinde istediği gibi tasarruf ve saltanat süren ve zalim telakki edilen bir idarenin temsilcisine karşı inkilap yani Cumhuriyet Hükümetinin duyduğu gayz ve intikamı teskin mülahazası da mündemiç olabilir ve böyle bir mülahaza hatıra gelebilir. Taç ve tahtı ve bütün serveti elinden alınan bir kimsenin sağ olması lazımıdır. Ölülerden kabir taşlarından intikam alınmaz.
İcra Vekilleri Heyetin'nin bu sekizinci maddeyi şerh ve izah mahiyetinde kabule müsait müteaddit kararları da vardır. Bunlardan biri İtalya Devleti mahkemelerine; o biri de Türkiye'de müteşekkil muhtelit mahkemeye ibraz için alakalıların müracaatları üzerine Abdülhamit'ten intikal eden gayrimenkullere ait kayıt suretlerinin kendilerine verilmesine dairdir ki bu kararlar sekizinci maddenin davacı ve davalı kadınlara mevrus ve muntakil mallara taalluku bulunmadığını teyit etmektedir.
Hilafetin ilgası hakkındaki kanun yapıldığı zaman Padişahlık yapmış olanlardan yalnız Vahdettin sağ ve bundan başka Padişahlık yapanlardan hayatta kimse yok idi. Böyle iken cemi sıygasiyle Padişahlık yapan kimseler denilmesi başka suretle de izah olunabilir, iyilikleri pek çok olan bir adam hakkında şanını tazim ve tebcil veya şer ve fesadı çok olan bir kimse hakkında da tağliz ve tenfir için ismi cins veya cemi sıygasiyle ifade edildiği vakidir ve bunun Kuran'da bir çok misalleri vardır. Memlekete kötülük yapmış olanları cezalandırmak ve kendilerinden mazlumların ah ve intikamını almak caiz ve hatta lazımdır. Böyle bir düşüncenin mevcut olmaması halinde bir şahıs hakkında müfret sigası yerine cemi sigası kullanılmış olan yerlerde imali mümkün olmıyan cemi edatının ihmali zaruri ve şu hale göre Padişahlık yapmış kimseler tabirinden yalnız o sırada sağ olan Vahdettin'in kastedilmiş olması tabiidir.
G. Karayalçın : Arkadaşlarımın sözleri birinci kararın doğru olduğu hakkında beni de ikna etti.
V. Yekebaş: Arkadaşlarım vefat ile mülkiyetin vereseye geçtiğini söylediler. Bu mevzuda bendeniz de bir misal vermek istiyorum; Bir kimse öldü; bıraktığı gayrimenkulu varis beş sene sonra kaydına geçirse vergisi alınmayacak mıdır? Alınacaktır. Biriken beş senelik vergiyi sağ olan varis verecektir. Bu misal de gösterir ki mülkiyet ölüm anında varise geçer. Ve mal artık onundur.
F. Soruşbay: Bu kanun hilafetin ilgası hakkındadır ve konusu olan mallar hazineyi hassaya ait olan mallardır. Padişahlar üzerine kayıtlı olan mallar zaten milletindi. Kanun emvali menkuleyi bile içine almıştır; varis buna itiraz edemez. Emvali hakanının muvazaaten Padişah üzerine kaydolunması ihtimalini gözönünde bulundurmalıdır. Heyeti Vekile kararı doğrudur, kadınlar üzerine mukayyet mallar olabilir. Dairenin ilk kararında şahsi mallar mevzuubahistir.
1. Hukuk Dairesi Başkanı Ş. Temizer : Fazıl Beyefendi karıştırdılar. Emvali hakanı bir kanunla Devlete intikal etmiştir. Halen konumuz ikinci Abdülhamit'in kendi parasıyla aldığı mallardır.
1. Başkan : Bir iki noktaya cevap vermek isterim :
431 sayılı kanunun ünvanı şudur ( okudular ). Binaenaleyh kanun ünvanından da anlaşıldığı veçhile iki maksat takip etmektedir. Kanunun ikinci maddesinde iltibasa mahal vermemek için hanedanın kimlerden ibaret olduğu da gösterilmiştir ( okudular ). Padişahlık ilga edilip de Cumhuriyet Hükümeti teessüs ettikten, sonra hanedana mensup kimselerin memlekette oturmalarına müsaade etmek yurtta fesat membaını barındırmak olurdu. Bunlar Osmanlı İmparatorluğun'da padişahlık edenlerin sulbundan gelmiş kimselerdi. Gerçi aralarında damatlar da varsa da kadınlar çıkınca onların da çıkarılmaları tabii idi. Aksi halde kanun onları cebren ayırmış olacaktı. Padişahların karıları yurt dışına çıkarılmadı; bu da tabii idi. Çünkü onların veraset iddiaları olamazdı. Peki çıkarılanlar ne olacaklardı. Burada intikam gayesi güdülmüş değildir. Zira onlara bir sene zarfında tasfiye etmek halk ve salahiyeti verilmişti. Zannetmem ki kanunun ibaresi edebiyata uygun yazılmış olsun, kanunlar şahsi olamaz. Binaenaleyh Osmanlı İmparatorluğu'nda Padişahlık etmiş kimselerin mevcudiyetini manevi olarak göstermek mecburiyeti vardı ki bu beyan tarzı bu gayeyi tahakkuk ettirmek için kullanılmıştır ve lisan kaidelerine de uygundur. Kanunun maksadı Padişahlık etmiş olan bütün şahısların gayrimenkulleri değildir. Sadece esnayı hayatta olanlar kastedilmiştir. Mallar ikinci Abdülhamit'in ölümü anında veresesine geçmiştir. Eski hukukumuzda da durum böyle idi. 2. Abdülhamit malını bir kimseye ipotek edip de ölse idi 431 sayılı kanun yürürlüğe girince malları alıp da o ipotek edilen kimseyi mağdur mu edecektik? Hayır.
1. Hukuk Dairesinin vermiş olduğu kararların konusu saltanat icrası için şart olan mallar değildir. Zaten o gibi mallar saltanat sürdükleri müddetçe Padişahlara aittir. Mevzuubahis edilen mallar 2. Abdülhamit'in parası ile satın aldığı emvaldir; Demeleriyle;
Sonuçta :
2. Abdülhamit'in tapu ile uhdesinde iken 1333 senesinde vefatiyle kendilerine intikal etmiş olan gayrimenkullerin veraset senedi mucibince belli hisseleri hakkında Tapu müdürlüğünce intikal muamelesi yapılmadığından bahsile zevceleri tarafından açılan dava neticesinde bu gayrimenkullerdeki davacılara ait hisselerin namlarına tesciline dair Asliye mahkemesinde verilen 19.9.934 tarihli hükmün Hazine tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince Abdülhamit'in vefatına kadar mülkiyetinden çıkmamış ve hayatında Maliye Hazinesine terkedilmemiş olan şahsi emvalinin varislerine intikalini meneder bir kanun mevcut olmamasına ve 431 numaralı kanunun sekizinci maddesinin mezkur kanunun vaz ve neşrinden evvel vefat etmiş olan Abdülhamit'in Maliye Hazinesine terketmediği ve vefatı anına şahsen malik olduğu gayrimenkul mallarına şümulü bulunmamasına mebni Hazine avukatının bu hususlara ait temyiz itirazlarının reddine 16.2.935 tarihinde karar verildiği halde; ayni davacılar tarafından Ab dülhamit'ten intikal eden diğer bir gayrimenkuldeki hisselerinin tescili için açılan dava neticesinde dava edilen gayrimenkulun Abdülhamit namına müseccel olmasına ve Padişahların zamanı saltanatlarında iktisap eyledikleri emlak, emlaki hususiyeden olmayıp emlaki şahaneden bulunmasına mebni kanunen Hazineye intikal edeceğinden davanın reddine dair verilen hükmün Yargıtay 1. Hukuk Dairesince; hilafetin ilgası hakkındaki kanunun sekizinci maddesine göre onanmasına 7.12.944 tarihinde verilen kararın davacılar tarafından tashihi karar yoluyla tetkiki istenilmiş ve dairece yapılan incelemede tashihi karar talebinin kabulü hakkında oyçokluğu hasıl olamaması hasebiyle son karar ile evvelki karar arasında hasıl olan mübayenetin içtihadın birleştirilmesi suretiyle halli 1. Hukuk Dairesi Başkanlığından yazı ile istenilmiş ve 1. Başkanlıkça da işin görüşülüp bir karara bağlanması için tevhidi içtihat gündemine konulmuştur. Arada içtihat ihtilafı bulunduğuna ve ihtilafın birleştirilmesi lazım olduğuna çoklukla karar verildikten ve 1. Başkan tarafından müzakereye konu olan ilamlar okunup hulasa edildikten sonra yapılan tartışmalar sonun da : Hilafetin ilgasına ve Hanedanı Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına dair olan 431 numaralı kanunun ( Osmanlı İmparatorluğunda Padişahlık etmiş kimselerin tapuya merbut emvali gayrimenkuleleri millete intikal etmiştir ) hükmünü ihtiva eden sekizinci maddesini, bu kanunun yürürlüğe konmasından evvel ölmüş Padişahların hayatlarında tapuya bağlı ve şahıslarına ait olan gayrimenkullere teşmil etmeye imkan yoktur. Çünkü; gerek eski ve gerek yeni hükümlere göre bir kimsenin ölümüyle menkul veya adına tapuya bağlı gayrimenkul malları varislerine ve intikal hakkına malik olanlarına geçer ve tapuca intikal muamelesinin yapılmış olup olmaması mülkiyetin intikalinde hiç bir tesiri haiz olamaz. Bu itibarla ihtilafın konusunu teşkil eden davalarda 2. Abdülhamit'in 1333 senesinde ölümüyle şahsına ait tapulu gayrimenkulleri ölümü anında mirasçıların malı olmuş ve Abdülhamit'in mülkünden çıkmış bulunduğu için bu kabil gayrimenkullerin Abdülhamit'e nispetini iddiaya imkan mülahaza edilemez.
Mallar; ölümüyle ölünün mülkiyetinden çıkacağına göre madde hükmünün bu kanunun çıktığı zamanda sağ olan Padişahın gayrimenkul mallarına şamil olduğu şüphesizdir. Esasen dosya içinde noterlikçe tasdikli örnekleri bulunan 17.11.1930 ve 2.8.931 tarihlerini ve 10247 ve 11551 numaralarını taşıyan Vekiller Heyeti kararlarında: Abdülhamit'in kendi nakdiyle aldığı tapulu gayrimenkullerinin veresesine intikal edeceği kabul olunmak suretiyle sözü geçen maddenin neşrinden evvel ölmüş Padişahlara şümulü olmadığı açıklatılmış bulunmaktadır. Bundan ötürü Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin ilk kararı kanunun ruhuna muvafık olduğuna ve sözü geçen kanunun neşrinden evvel ölmüş Padişahlardan vereselerine intikal etmiş bulunan gayrimenkullere şümulü olmadığına Kurul mevcudunun üçte ikiyi geçen oyçokluğuyla 6.2.946 tarihinde karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler



YARGITAY KARARLARI :
İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

Diğer Bölümlerimiz +
Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini