 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1942/5
K: 1948/8
T: 17.11.1948
DAVA : Borçlar Kanunu bir kimsenin dilediği kimseyi tevkil etmesine mani bir hükmü ihtiva etmemektedir. Ancak; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu bu hususta bazı takyidat koymuştur. Bir mahkemede kendisini temsil etmek üzere arzu ettiği kimseyi kayıtsız, şartsız tevkil etmeği mahzurlu gören kanun koyucusu, Baroda kayıtlı avukatların vekil olarak tayinini mecburi saymış ve bunu umumi menfaat ile ilgili görmüştür. Meslek disiplini bakımından bundaki fayda büyük olduğu gibi vatandaşın haklarını savunmakta ehliyet ve kiyafeti bulunmıyan kimselerin dava takibinde yeri olmaması da o derecede faydalıdır. Ancak; Memleketin her köşesinde inzibat altına alınmış yani Baroya kayıtlı avukat, hatta ruhsatnamesi olan dava vekili bulunmadığı için Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun altmışbirinci maddesinin son fıkrası bu durumda herkesin serbestçe intihabettiği bir vekil vasıtasiyle kendisini temsil ettirebileceği hükmünü vazetmiştir. Bu suretle tevkil edilmiş olmayan ve meslek ile alakası bulunmıyan vekile ücret verilip verilmiyeceği ve verilecekse bu ücretin ne suretle takdir edileceği yani meslek müntesibi olan vekillerin ücretine esas olan tarifenin uygulanıp uygulanamıyacağı keyfiyeti, ihtilafın konusunu teşkil etmektedir.
Bir amme kanunu olduğu 22 inci maddesinde açıkça kabul edilmiş olan Avukatlık Kanunu, Avukat olabilmek için bazı kayıt ve şartları ihtiva eder. Bir takım mükellefiyetler altında bulundurulan buu avukatların yükümlendikleri sorumluluklar gözönünde tutularak gördükleri hizmetlerin karşılığı olarak tayin edilmiş olan ücretlerinden meslek ve disiplin dışında kimselerin de faydalanması doğru mudur?
Avukatlık ücret tarifesi mucibince kendisine mahkemece tayin edilecek ücretin bu tarifede yazılı miktarın asgari haddinden aşağı olamıyacağı avukata tanınan haklardandır. Avukat ve dava vekili evsaf ve ehliyetini haiz olmıyan bir kimseye bu hakları tanımak hukuk esaslarına ve takip olunan gayeye aykırı olmakla beraber - kanunun bir zaruret neticesi de olsa - bir aukatın göreceği işi görmeğe mezun kıldığı kimse tarafından görülen hizmetin ücretsiz görüleceği de kabul edilemez. Nitekim Borçlar Kanununun 386 ve müteakip maddeleri, vekilin ücrete istihkak kesbedeceği halleri tayin ve izah etmiştir. Bu da bu veçhile vazife ve hizmet ifa eden vekilin bir ücrete müstehik olacağını kabul etmek lüzumunu emreder. Yalnız bu şartlar altında vekil olarak iş gören kimseye hizmetinin karşılığı olan ücretin hangi kanun hükümlerine göre tayin ve tesbiti gerektiği meselesi ile karşılaşırız.
Hukuk Usulü Muhakameleri Kanununun altmışıncı maddesi delaletiyle Borçlar Kanununun 386 ve müteakip maddeleri hükümleri, ne gibi hallerde emsali vekillere ücret tayin edilebileceğini açıklamış bulunmaktadır.
Avukat ve dava vekili evsaf ve ehliyetini haiz olmıyan bu gibi kimselere avukat ve dava vekili için avukatlık ücret tarifesinde tayin edilmiş olan aşağı hadden fazla bir ücret tayin edilebileceği endişe ve mahzurunun yeri yoktur. Binaenaleyh bu gibi vekillerin de gördükleri işin mukabili ücretin umumi hükümler dairesinde takdir ettirilmesi mevzuatımıza uygun görülmüştür.
SONUÇ : İzah edilen bu esaslara dayanılarak Baro teşekkül etmeyen ve üç dava vekili bulunmıyan yerlerde avukat ve dava vekili sıfatını haiz olmıyan vekillere umumi hükümler dairesinde bir ücret takdiri icabedeceğine ve bu ücretin usul hükümleri dairesinde yargılama giderleri meyanında nazara alınması gerektiğine birinci oturumda üçte iki çoğunluk elde edilemediğinden ikinci oturumda mevcudun mutlak çoğunluğu ile 17.11.1948 tarihinde karar verildi.