Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1941/7
K: 1941/29
T: 15.11.1941
DAVA : Kaçırmak ve ırza geçmek gibi ef'ali cürmiyeden dolayı sorgu hakimlerince yapılan ilk tahkikat sırasında maznun ile mağdur arasında evlenme vukuunda amme davasının teciline mi yoksa men'i muhakemeye mi karar verileceği noktasından temyiz mahkemesi 1. Ceza Dairesinin 10.9.1940 tarih ve 2805/2043 ve 23.10.1940 tarih ve 3554/2724 numaralı ilamları arasında mübayenet husule gelmiş olmakla keyfiyetin tevhidi içtihat yolu ile halli Adliye Vekaleti Ceza İşleri Umum Müdürlüğünün 7.1.1941 tarih ve 63/56 numaralı yazısına atfen Cumhuriyet Başmüddeiumumiliğinin 25.1.1941 tarih ve 255 sayılı yazısiyle istenilmesine mebni birinci toplanmada ekseriyet olamamasına binaen tekrar 12.11.1941 tarihinde toplanan Heyeti Umumiyeye kırk sekiz zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten ve mezkür yazılarla ihtilafın mevzuunu teşkil eden ilamlar okunduktan ve hadise bir kerre de 1. Reis İhsan Ezgü tarafından izah edildikten sonra söz alan :
1. Ceza Reisi Halil Özyörük : Haddi zatında tevhidi içtihada lüzum olmamakla beraber mademki Heyeti Umumiyenin ekseriyeti tevhidi içtihada lüzum görüyor, esas hakkında izahatı lazimeyi arzedeyim.
434. maddeyi okudular. Bu madde hükmüne mutabık olarak nikah vukua gelmiş olmasına mebni sorgu hakimi hukuku amme davasının teciline karar vermiştir. Bu karar kat'ileşmiş, yazılı emirle bozulması istenmiştir. Daire kararında mucip sebepler mezkürdur. Tecil ile men'i muhakeme kararı arasında mahiyeten fark vardır. sorgu hakimleri üç nevi karardan başka karar da verebilir. mesela, vefat vukuunda davanın sukutuna karar vermek zaruridir. Binaenaleyh 191. maddedeki kararlar tahdidi mahiyette değildir.
Başmüddeiumumi : Karar hükimlerinin delaili cedide zuhuriyle mukayyet kararları esasa müteallik kararlar olmamak lazımdır. Esasını halleden kararları verecek merciler hüküm hakimleridir. 253. maddede gösterilen sarahat esas hakimleri için ne ise 191. maddedeki sarahat da sorgu hakimleri için aynidir. Müstantik bu iki madde önünde tecil kararı verememek lazımdır.
Müstantikler esas hakimi değildirler. Esası halleden karar mahiyetinde bulunan tecil kararı veremez. Ve bu kararı vermek salahiyeti yoktur. Bu gibi ahvalde men'i muhakeme kararı vermek lazımdır ve bu hem kanun hükmüne ve hem maslahata muvafık olur.
Halil İbrahim : İlk ve son tahkikat neticesinde verilen kararları göstermek itibariyle 191 ve 253. maddelerin mütenazır olduğuna şüphe yoktur. İlk tahkikat yapılmış olan işlerde tahkirat neticelendikten sonra sorgu hakiminin vereceği karar, lüzum veya men'i muhakemeye veya tahkikatın muvakkaten tatiline mütedair olmakla beraber davanın düşmesini de tazammun edebilir. Ceza Kanununun 96 ve müteakip maddelerinde yazılı ahvalin hudusunda men'i muhakeme kararı vermeğe elbette imkan yoktur. Zira bu kararların ve buna şebih olan tecil kararının esas dava ile alakası mefruz olamaz. Bu tali derecedeki kararlar esas davayı halletmiyor.
Fahreddin : Tecil esasen muvakkat bir şeydir. Men'i muhakeme kararı nihai bir karardır. Müstantik karar verebilir.
Zahir : Zahiren iki taraf da noktai nazarlarında haklı gibi görünüyor. Ancak istinat ve hareket noktaları tetkik edilince sorgu hakimlerinin tecil lazım gelen yerlerde de men'i muhakeme kararı vermeleri lüzumunu iddia edenleri haklı bulmaya imkan yoktur.
Bu noktai nazar sahipleri usulün 191. maddesine mutlak surette istinat ve bu maddenin tahdit edici olduğunu iddia ediyorlar. Halbuki bu maddenin bir evvelki 190. madde ile birlikte gözden geçirilmesi sorgu hakimlerinin son tahkikat açılma, men'i muhakeme ve muvakkaten tatil kararlarını ilk tahkikatın intacı halinde yani ilk tahkikat neticesinde verebileceklerini göstermeğe kafidir.
Binanaleyh 191. maddeye ilk tahkikatın hitamında suçlu gaib ise muvakkaten tatil, gaib değil de suçun vukuu ve suçlunun fail olduğu sabit ise son tahkikat açılma ve aksi takdirde men'i muhakeme kararı verileceğini gösterir. Bir hüküm saymak zaruridir. Mevzuu müzakere olan tecil böyle midir? Hayır. Çünkü suçlu evlenme kaydını ilk tahkikatın hitamında getirebileceği gibi ortasında veya iptidasında ve hatta müddeiumumiliğin talebnamesiyle birlikte de getirebilir.
İlk tahkikatın henüz başlamadığı bir anda 190. maddenin istediği (ilk tahkikat gayesinin elde edildiğini) nasıl kabili mülahaza ve kabul görebiliriz?
Tecil müzakere mevzuu olurken bugüne kadar karşılaştığımız birbirine benzemez kecilleri bir araya toplamak faideden hali olmayacaktır.
A- 908 sayılı Kanun askerliğe alınanlardan azami haddi bir yıla kadar hapsi müstelzim suçlarla maznun olanların terhise kadar tecillerini amir idi.
B- 1111 sayılı Askerlik Kanununda askerlik dolayısıyla bir nevi tecil kabul edilmiştir.
C- 1630 sayılı Askeri Ceza Muhakeme Usulü Kanununun 4 ve 5. maddelerinde teciller vardır ve 908, 1111 sayılı kanunların vaz ettikleri hükümler yerine kaim olmuştur.
D- 1441 sayılı Af ve Tecil Kanununun kabul ettiği teciller.
E- Ceza Kanununun 434. maddesindeki tecil.
Bunların bir kısmı suçları, bir kısmı suçluları istihdaf etmekle beraber hepsi muayyen şartların tahakkuku halinde takibatın cereyana başlaması noktasında birleşmektedirler.
1441 sayılı kanunun kabul ettiği tecil, suçları istihdaf etmiş ve kanunun neşri üzerine muayyen suçlara ait davlaar son tahkikatta ise mahkemelerce, ilk tahkikatta ise sorgu hakimlerince tecil kararına bağlanmıştır.
Kanunun sekizinci maddesi muayyen müddetler içinde ayni neviden veya daha ağır suç işleyenlr hakkında tecil hükmünün kalkacağı ve yedinci maddesi de davaları tecil kararına bağlananların istedikleri takdirde neticede ceza tecilinden istifade edebilmek üzere davalarını yürütebilmeleri esaslarını kabul etmiştir.
Eğer burada tecil yerine, tecil keyfiyeti hukuki sebep olmak üzere men'i muhakeme kararı verilmek lazım gelseydi davalarının devamını isteyenlerin men'i muhakeme kararlarını kaldırtmak için yeni delil ve vakıa olmadığından arzularını ve kanunun emrini yerine getirtmelerine nasıl imkan bulunabilirdi?
Tetkik ve müzakere mevzuumuz olan Ceza Kanununun 434. maddesindeki tecili ele alalım :
İlk tahkikatı hitama ermiş fakat müddeiumumilikten esas hakkında mütalaa alınmamış olan işlerde evlenme kaydı ibraz edilince fiil ya sabit olmuş veya sabit olmamış vaziyette bulunabilir.
196. maddenin mefhumu muhalifi (Maznunun cezayı müstelzim bir suç işlediği zannını verecek kafi sebepler görülmezse) sorgu hakiminin 197. maddeye tevfikan maddi sebebe müsteniden men'i muhakeme kararı vermesini icap ettirdiği halde suçun, suçluluğun sabit olduğu bir evrakta sorgu hakimi maddi sebebi bırakıp da hukuki sebebe müstniden men'i muhakemeye nasıl gidebilir?
Bu, bizi tecil lazım geldiği dakikada toplanmış olan delillere hiç bakmaksızın tecil kaırariyle evrakı bir tarafa atmaya, hıfza kaldırmaya sevkedecek bir sebep teşkil edebilir.
Hele leh ve aleyhdeki deliller toplanılmadan ve bilhassa ilk tahkikata girişmeden evlenmenin tahakkuku halinde (İlk tahkikat gayesinin elde edilmiş olması) mevzuubahis olamayacağından gayenin elde edilmesi halinde mevzuubahis olan men'i muhakeme kararının verilmesine asla imkan yoktur.
Usulün kabul ettiği karar şekilleri tahdidi mahiyette görülür ve ilk tahkikatta üç numaralı karar ittihaz edileceğini gösteren 191. madde sorgu hakimlerinin tecil kararı vermelerine mani sayılırsa mahkemelerin dört türlü karar vereceğini gösteren 253. maddenin de ayni mahiyette ve yine tecil kararı verilmesine mani görülmesi gayet tabiidir. Halbuki sorgu hakimlerince tecil yerine men'i muhakeme kararı veerilmesi noktai nazarını takip edenler mahkemelerin tecil kararı vermesini tecvizden çekinmektedir.
Bu, men'i muhakemecilerin noktai nazarını kuvvetle sarsan bir tenakuz teşkil etmez mi?
Ceza Kanununda 434. maddedeki tescilden maada daha bir çok karar şekilleri vardır:
A- 97 ve 98. maddelerde af sebebiyle davanın ortadan kalkması,
B- 99 ve diğer bazı maddelerde müddeinin vazgeçmesi üzerine davanın düşmesi,
C- 434. maddede evlenmekle tecilden istifade edecek suçluların şerikleri hakkında davanın düşmesi,
D- 96. maddede suçlunun ölümiyle davanın ortadan kalkması.
Davanın hangi halinde olursa olsun suçlunun ölümü tahakkuk edince hüküm veya sorgu hakimleri, ortada bir taraftan dava ve diğer taraftan da suçlu kalmayacağı cihetle ancak davanın ortadan kalkmasına karar verebilirler. 197. madde men'i muhakeme verilmesi için bir suçlunun mevcudiyetini şart koştuğundan sorgu hakimlerinin bunlar hakkında men'i muhakeme kararı verebilmesine asla imkan yoktur.
Suçlu ortada mevcut olmakla beraber amme davasını kanun ortadan kaldırmış olduğundan aflarda da ayni neticeye varmak zaruridir. Çünkü 147. madde ile başlayan hukuku amme davası, 151. madde ile başlayan hukuku amme davasının hazırlanması fasıllarından sonra gelen ilk tahkikat ve son tahkikatın açılması fasılları şüphesizdir ki hukuku amme davası zımnında birer usul faslıdır ve müddeiumuminin açmış olduğu hukuku amme davasını af kanunu ortadan kaldırdıktan sonra bu dava mevcut olduğu halde verilecek kararla mevzuubahis olamaz.
Ceza Kanununda mevcut kararşekillerini de birir birer tetkik edersek tabiatiyle ayni neticeye varırız.
2. bir noktai nazardan tetkik lazım gelirse 191 ve 253. maddelerdeki kararlardan muvakkaten tatil kararı müstesna olmak üzere diğerleri suçluyu, yukarıda zikredilen tecil, ortadan kalkma ve düşme kararları ise davayı istihdaf eder.
Suçlunun son tahkikat açılma karariyle mahkemeye sevki, suçlunun muhakemesinin men'i, suçlunun mahkumiyeti, suçlunun beraati hep bir suçlu hakkında verilebilen kararlardır. Tecil kararı ise suçlu hakkında değil münhasıran dava hakkındadır ve teşbih caiz ise (evlilik bağı ile davayı tavana asmaktan) ibarettir. Kanunda muayyen müddet içinde evlilik bağı suçlunun haksız hareketiyle koparsa dava kendiliğinden hakimin önüne düşer ve yeniden dava ikamesine ve bir güna merasime ihtiyaç olmadan dava görülmeğe başlanır.
Tecil yerine men'i muhakeme kararı verilmesini kabul edersek kanuni müddet içinde boşanma vuku uhalinde davaya doğrudan doğuray devama imkan yoktur.
Filhakika 204. maddeye istinatla boşanmanın yeni bir vakıa olduğunu iddia kabildir. Fakat yeni vakıanın da yeni delilden ibaret olduğunu, bu manaya kullanıldığını gösteren usul kanununun esbabı mucibe mazbatası bu iddiaya manidir.
Hulasaten denilebilir ki men'i muhakeme suçlunun suçluluğunu kaldırır. 434. maddedeki tecil ise davaya taallük etmekle suçlunun kanuni müddet içinde suçluluk sıfatını idame ettirir.
Esbabı maruzaya binaen 191 ve 253. maddelerin son tahkitanı neticelenmesi halinde verilecek kararları göstermekte olduğunu kabul ileson tahkikatın neticelenmesine mütevakkıf olmayan tecil, hukuku amme davasının ortadan kalkması ve düşmesi kararlarını Ceza Kanunundaki sarahata müsteniden karar nevileri idadına idhal etmek lazım geleceği kanaatındayım. Aksi takdirde müddeileri tarafından ilk tahkikat sırasında vazgeçilen şahsi davaya mütevakkıf suçlarda olduğu gibi 434. maddedeki şerikler hakkında yani artık suçluluk sıfatı kalmayan maznunlar hakkında dahi düşme yerine yeni delil ve vakıalara binaen kabili ref'olan men'i muhakeme kararı verilmesini kabul etmek lazım gelir.
Bedri : Men'i muhakeme kararını müstantik ilk tahkikat yaptığı şilerde verir. Nikah muamelesi öyle değildir. İş müstantike gelmiştir. Karşısında evlendiklerine dair vesika gelmiştir. Tecil kararını verir. Men'i muhakeme daha esaslı bir karar. Boşanırlarsa müstantik yeniden tahkikata başlar. Aksi takdirde men'i muhakeme kararı verilmiş ise boşanırlarsa bile sorgu hakimi el koyamaz.
İbrahim : Tecil kararını müstantikler filesas veremez demek doğru olamaz. Mutlaka teklif hatalıdır, demiyorum. Düşme sebebiyle men'i muhakeme denebilir.
Halil İbrahim : Bay İbrahim'in dediği gibi mesele basit değildir. Tecil başkadır, men'i muhakeme başkadır. Men'i muhakeme kararlarını kaldırmak için kanuni merasim vardır. men'i muhakeme kararının kaldırılması için yeniden hazırlık tahkikatı yapılarak amme davası açılmak icap eder. Halbuki tecilde yeniden amme davası açmağa mahal ve icap yoktur.
Akil : Tecil kararı davanın muvakkaten tatili kararı mahiyetindedir. Böyle olunca bu kararı müstantik verebilir. Bu tabiri men'i muhakemeye sokamayız.
İbrahim : Bay Akil'in katiyetle söylediği sözlere göre işi esasından münakaşa etmek lazımdır. Tecil usulde yoktur. Ceza Kanunundadır. Müstantik veremez. Esas hakim versin, deriz. Fakat bu işi uzatmak ve tenakuza düşmektir.
Hulusi : Men'i muhakeme kararı verir. İhtiyati müstelzim ahvale göre tasdik ile tekemmül etmelidir. Dava durmuştur. Muvakkaten tatile benzemez. Sebebi kanuni tahtında yenilenebilir. Bu kararlar, nasıl tasvir edilirse edilsin men'i muhakemedir. Usuldeki muvakkat madde durdukça.
Halil : Yeniden dava açmak lazım değlidir. Boşanma ilamını getirir, tahkikat bulunduğu yerden başlar. Sorgu hakiminin yed'i kudretindedir. Müddeiumumi tarafından amme davası açılmasına lüzum yoktur. Bugün tatbikat böyledir.
1. Reis : Müzakereyi hülasa ettikten sonra reye müracaat neticesinde karar nisabı hasıl olamadığından gelecek toplantıda tekrar müzakere edilmek üzere talik olundu.
-2. celse 15.11.1941-
Başmüddeiumumi :
1. mütalaa : Tahkikat hakimleri tarafından bir davaya netice vermek üzere ittihaz olunacak mukarrerat ya men'i muhakeme veya lüzumu muhakemeyi veya tatil kararını şamil olur.
Men'i muhakeme kararları delaili cedide zuhuriyle mukayyettir ve hükmü muvakkattır. Şuçlu için bir hakkı müktesep teşkil etmez. Bu kararı ittihaz ederken dahi müstantikler takdiri vukuata girişemezler. Mesela şahitler arasında mübayenet veyahut delail ve emaratı mevcude lüzumu muhakeme için mucibi kanaat olmadığından bahsile men'i muhakeme kararları veremezler. Ancak fiilin sübutu ile beraber mucibi ceza olmadığını veya müruruzaman gibi hukuku umumiye davasının sukutunu mucip esbab mevcut bulunduğu ve cinnet gibi esbıbı mazeret ile maznunualeyhin mesul olmadığını takdir edebiliyorlar. Fakat netice itibariyle ittihaz edecekleri karar men'i muhakemeden ibaret olur ve bu men'i muhakeme kararı delail ve vekayi'i cedide zuhuriyle mukayyet olur. Mesela cünha müruruzamanı üzerine verilen men'i muhakeme kararından sonra eski tabirle işin cinayet derecesinde bir fiil olduğu veya gayri mesul olan maznunun mesuliyetini mucip ahval tahakkuk ederse yeniden tahkikat açılmak lazımdır. Nitekim eski Muhakematı Cezaiye Kanununun 228. maddesi ve yeni Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 204. maddesi hükümleri dahi bu esası muhtevidir.
Yine Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 197. maddesinde, (karar hükimi son tahkikatın açılmasına amhal olmadığına karar verirse bu karar fiili veya hukuki sebeplerden hangisine istinat ettiğini gösterir. İlk tahkikat yapılmış ise karar hakimi maznunun muhakemesinin men'ine karar verir.) diye yazılı olmasına nazaran dahi tahkikat hakimi tarafından her hangi fiili ve hukuki sebepten dolayı mutlaka men'i muhakeme kararı verilmek lazımdır.
Eğer müruruzaman olduğuna ve isnat olunan fiilin suç olmadığına veya herhangi bir sebeple davanın sukutuna karar verilecek olursa bittabi men'i muhakeme kararı mahiyetinde telakki edilemez. Bu halde men'i muhakeme için kanunen mevzuubahis olan vekayi ve delaili cedide bu nevi kararlar hakkında varit addolunamaz. Bu nevi kararlar hüküm hükkamının verebileceği esas kararlar cümlesinden olup kaziyei muhakeme teşkil edebilecek mahiyettedir. Delaili cedide ile yeniden tahkikat icrasına imkanı kanuni yoktur.
Bu gibi hukuki sebepler, ancak men'i muhakeme kararının ıstinat edebileceği sebepler cümlesindendir. Dairemizce yapılan tetkikata nazaran Pierre Garaud gibi ecnebi cezaiyununun fikir ve mütalaaları bu noktai nazara muvafıktır. Yani gerek fiili ve gerek hukuki sebeplerden dolayı ancak men'i muhakeme kararı verilebileceğini mütalaa etmektedirler. Hatat müdafaai meşrua veya atfı umumi hallerinde veya müruruzaman vukuunda dahi yine men2i muhakeme verilmek lazım geleceğini beyan ve tasrih eylemektedirler.
Yeni italya Ceza Kanununun 378. maddesinde ceza davası takip edilemeyen hallerde sebepleri zikredilerek men'i muhakeme kararı verileceğini göstermektedir.
Kezalik İtalya Ceza Usulü Kanunun 169. maddesi mucibince hukuki affa mahal görülürse müstantiklikçe men'i muhakeme kararı verilebileceği tasrih edilmektedir.
Bu kanuni esaslara ve nazari mütalaalara göre 423, 434. maddeler mucibince gerek vadi izdivaç ile izalei bikirde ve gerek kaçırmak ve alıkoymak ve fiili şeni'de evlenme vukubulduğu ve tecil kararı verilmek lazım geldiği tardirde tahkikat safhasında men'i muhakeme kararı ittihaz olunmak icap eder. Eski usulü muhakematı cezaiyenin 228. maddesinde olduğu gibi Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 191, 197 ve 204. maddeleri sarahatı bu icabı göstermektedir. Yoksa hüküm hakimleri gibi müstantiklerin tecil kararı ittihazına salahiyetleri yoktur ve aksi takdirde bu kararlar muhalifi kanundur.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 253. maddesi nasılki mahkemelerin verebilecekleri kararları tasrih etmiştir, 191. maddesi dahi tahkikat hakimlerinin verebilecekleri kararları tasrih ve tahdid eylemiştir. Binaenaleyh tahkikat hakimlerinin vermek salahiyetinde bulundukları kararlar bu maddeye göre ya son tahkikatın açılmasına veyahut maznunun muhakemesinin men'ine veyahut son tahkikatın muvakkaten tatiline mütedair olur. 4. bir vasıfla ve suretle karar vermek salahiyeti yoktur. Son tahkikatın muvakkaten tatili kararı yine usulün 198. maddesi mucibince ancak maznunun gaib olması veya suçu işledikten sonra bir akıl hastalığına uğramıs gibi iki hale masruftur. Gerek maddenin bu sarahatından ve gerek Alman Temyiz Mahkemesi raportörlerinden Otto Schwarz'ın bu maddeye dair mütalaalarından tecil gibi hallerde tatil kararı verilemez. Son tahkikatın açılmasına dair kararın dahi mevzu haricinde olduğu nazarı dikkate alınacak olursa tecili mucip hallerde men'i muhakeme kararı vermek hükmü kanun iktizasından olduğu tebarüz eder.
Gerek maddeleri arzolunan usul kanunumuzun hükümlerine ve gerek ecnebi kanunlariyle ilmi mütalaalara nazaran bu babta tecil kararının tahkikat hakimleri tarafından verilmesi salahiyeti asla mevzuubahis olamaz.
2. mütalaa : Huzurunuzda sebkeden evvelki mütalaatıma ilaveten müsaadenizle ilmi ve kanuni cihetlerden daha bazı maruzatta bulunmak isterim.
1- Kararlar arasında fark : Malümdur ki sorgu hakimleriyle hüküm hakimleri arasında karar noktasından mevcut olan esaslı fark sorgu hakimlerinin kararları kaziyyei muhkeme teşkil edeceği yolunda tebarüz etmektedir. Binaenaleyh sorgu hakimleri ancak tahkikat neticesinde davanın mahkemeye sevkine mahal olup olmadığı noktasında ittihazı karar amecbur olduğundan hüküm hakimleri tarafından verilip esas davayı halleden ve kaziyei muhkame teşkil eden kararlar ittihazına salahiyetleri yoktur. Bu esas dairesinde sorgu hakimleri ittihazı karar ederken daima bu mühim noktayı derpiş etmek mecburiyetindedirler. Sorgu hakimleri hüküm hakimleri sıfat ve salahiyetlerini asla istimal hakkına malik değillerdir.
2- Alman kanunu : Hatta mehazımız olan Alman kanununda sorgu hakimlerinin yalnız tahkikat icrasına salahiyetleri olpu yaptıkları tahkikat neticesinde birg üna karar bile veremezler. Bu kararları ancak tahkikat ile alakadar olmayan bir heyet ittihaz edebilir. bizde dahi Ceza muhakemeleri Usulü Kanunu alınırken bu heyet yerine ayni salahiyeti haiz karar hakimi ikame edilmiş, fakat teşkil edilemeyen bu karar hakimlerinin salahiyeti ahiren sorgu hakimlerine tevdi edilmiştir. Bu noktadan dahi bakılacak olursa esasen tahkikat hakimi olan sorgu hakimleri esas davayı halleden kararları değil, hatta kaziyei muhkeme teşkil edemeyecek ve tahkikat neticesinde itithaz edilecek her hangi bir kararı bile ittihaza salahiyetleri yok iken teşkilat zaruretiyle verilen bu salahiyete istinaden sorgu hakimlerinin sıfcat ve vazifeleri fevkin de ve esas davaya dair karar vermelerini kabul etmek sorgu hakimlerinin hikmeti vücudiyle ve teşkiliyle kabili telif değildir. Diğe taraftan bizde kanunen murakabe altında bulunan sorgu hakimlerinin kararlarını hüküm hakimleri gibi müstakillen ittihaz etmeleri asla varit olmadığı gibi kanunen dahi bir veçhile şayanı tecviz ve tasvip olamayacağı aşikardır.
3- Davanın esasını halleden kararlar: Çünkü 3 Haziran 1936 tarih ve 935/129-11 numaralı tevhidi içtihat kararına nazaran müruruzaman ve umumi af ve davadan feragat gibi sukut sebeplerinden birine dayanılarak verilen kararlar davanın esasını halleden kararlardan madut bulunduğu ve 8 Temmuz 1934 tarih ve 62/108 numaralı Ceza Heyeti Umumiyesi ilamına nazaran tecil kararları dahi davanın esasını halleden mukarrerattan addedildiği cihetle son tadile göre tahkikatın netilcesine nazaran davayı ancak mahkemeye sevke mahal olup olmadığına dair karar vermekle mükellef tutulan sorgu hakimlerine bu gibi esas davayı halleden kararlar ittihazına salahiyet verilemez. Nitekim bu tevhidi içtihat müzakeresinde mahterem reislerimizden Halil Bey Efendi müruruzaman, af ve maznunun vefatı ve davanın sukutu gibi hallerde verilecek kararlar davanın yeniden bakılmasına imkan vermeyen kararlardır, buyurmuşlardır.
4- Sorgu hakimleri murakabe altındadır. Diğer taraftan sorgu hakimlerinin ademi tevkife ve tevkif ve tevkifin istirdadına ve tahliyeye ve men'i muhakemeye dair ittihaz edecekleri kararlar usulen murakabeye tabi bulunduğu halde bu gibi esas davayı halleden sükut ve tecil kararları sorgu hakimleri tarafından verilecek olursa bu murakabe usulü ihlal edilmiş ve sorgu hakimlerine hüküm hakimleriyple muvazi ve müsavi bir hak ve salahiyet bahşedilmiş olur ki bu da şayanı tecviz görülemez.
5- Delaili cedide zuhuriyle mukayyet kararlar : Çünkü sorgu hakimlerinin men'i muhakeme kararları Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 204. maddesi mucibince kat'i olmayıp delail ve vekayii cedide zuhuriyle mukayyet olduğu halde bu esası halleden ve men'i muhakeme mukabilinde ititahz edilen hukuku ammenin sukutuna ve tescile mütedair kararlar kat'i olup delaili cedide zuhuriyle mukayyet olmamak itibariyle bu gibi kararların ittihazına mesağ vermek sorğu hakimlerine sıfatları ve vazifeleri fevkinde ve kanunun dahi maksadı hilafında bir salahiyet verilmiş olur.
6- Sorgu hakimine niyabet eden sulh hakimleri de esası halleden kararları veremez. Bunun içindir ki Ceza muhakemeleri Usulü Kanununun 178. maddesinde ilk tahkikat Cumhuriyet Müddeiumumisinin talebiyle bir sulh hakimine verildiği takdirde dahi hüküm hakimlerinden olan sulh hakimi her hangi bir kararı ittihaz edemeyip sorgu hakimine niyabeten icra eylediği tahkikat neticesinde ancak sorgu hakiminin verebileceği kararlarla mukayettir. Nitekim Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun esbabı mucibesinde ve seksen ikinci sayfasında, (sulh hakimi 191. maddesinde muharrer şerait dairesinde maznun hakkında tahkikatın açılmasına veya men'i muhakemesine veya tahkikatın tatiline karar vermek mecburiyetindedir.) denilmektedir.
7- Karar hakimine ait vezaif sorgu hakimlerine verilmemiştir. Bununla beraber Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 283 ve 284. maddelerinde gaibin mallarının haczine ve ilanına dair hükümler karar hakimlerinin salahiyeti cümlesinden olduğu ve karar hakimlerinin salahiyeti sorgu hakimlerine intikal eylediği halde bu 283 ve 284. maddelerdeki salahiyetin mezkür usulün muvakkat (A) maddesinin dördüncü fıkrası mucibince sorgu hakiminin mensup olduğu asliye mahkemesi reis veya hakimine tevdi olunması asli kararlar ittihazına ait salahiyetlerin sorgu hakimlerince istimaline cevazı kanuni olmadığına sarih bir delil teşkil etmektedir.
8- Esbabı mucibe ne diyor? Bu izahına çalıştığım sebeplerden dolayıdır ki yine Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun esbabı mucibesinde ve seksen dördüncü sayfasında, (Son tahkikatın açılmasına karar verebilmek için bir taraftan mucibi mücazat fiilin maznun tarafından ikaını zannettirecek delailin mevcudiyeti muktazi olduğu gibi diğer taraftan hakkında ceza tatbikine mani teşkil eden esbabı hukukiyenin de bulunması icap eder. Binaenaleyh fiilin anasıra cürmiyesinin noksan olması veya maznunun fiili cürmiyi ikaını zannettirecek delaili kafiyenin bulunmaması veya maznunun mesala müdafaaten veya hali cinnette fiili ika etmiş bulunduğunun anlaşılması gibi hallerde hakkında takibatı kanuniyenin icrasına imkan bulunamayacağından bu vaziyetlerde eğer evvelce tahkikatı iptidaiye yapılmış ise maznunun men'i muhakemesine karar verilir.) denilmektedir. Ve yalnız fiili değil hukuki sebeplerden dolayı dahi men'i muhakeme kararı verilmek lazım olduğu görülmektedir. Esbabı mucibenin diğer bir sayfasında, seksen beşinci sayfasında, (Bu kararların esbabı mucibeye müstenit olması şart olup bu yolda karar ittihazına saik olan maddi ve hukuki sebeplerden hangisine istinat ettiği karardan sarih bir şekilde anlaşılmak icap eder) denilmekte olması dahi fiilin müdafaaten veya hali cinnette ikaında ve anasıra cürmiyenin noksanında ve bu suretle sukut ve tecil gibi takibata mani hallerde men'i muhakeme kararı veriliyorken bu hukuki sebepler ancak men'i muhakeme kararının esbabı mucibesini teşkil etmek lazım olduğunu ayrıca tereddütten azada bir surette tebarüz ettirmektedir.
Sorgu hakiminin tatil kararı vermek salahiyetinin sebepleri dahi esbabı mucibenin aynı sayfasında tavzih edilmekte ise de bu kararların mevzuumuza şümulü olmadığından nakil ve izahına hacet görülememiştir.
9- Maddi ve hukuki sebeplerden dolayı ancakmen'i muhakeme verileceğine dair Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuzun sarahatını bu esbabı mucibe ve nazariyatı ve diğer kanun hükümleri dahi teyit etmektedir.
Ecnebi kanunlar da bu tarzdadır. Ezcümle geçen celsede arzeylediğim gibi Fransa cezaiyunundan Garo gibi bir takım yüksek ilim adamları meşru müdafaa veya bir emri kanuninin icra ve delilik ve affı umumi ve müruruzaman gibi hallerin tahaddüsünde men'i muhakeme kararı verilmek lazım olduğunu beyan etmektedirler ki bu ilmi mütalaat dahi herhangi hukuki bir sebepten dolayı sorğu hakimlerince verilecek kararın ancak men'i muhakeme olacağını göstermektedir.
Bizde ilmi mütalaalar : Bizim şarihlerimiz dahi bu merkezde beyanı rey ve mütalaa etmektedirler. (191. madde şerhini okur.) Yazılı emirlerdeki mütalaalar da ayni esbaba müstenit bulunmaktadır.
10- Kezalik İtalya Ceza Kanununun 378. maddesinde, (Fiil mevcut değilse veya maznun ika etmemiş ise, hadisede suç unsurları yoksa, her hangi bir sebeple cezalandırılamayan ve suç isnat olunamayan bir şahıs varsa ve ceza davası takip edilemezse bu sebepler zikredilerek sorgu hakimi tarafından men'i muhakeme verileceği tasrih edilmektedir.
Kezalik İtalya Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununu'nun 169. maddesinde, şeraiti kanuniye dairesinde affı hususiye mahal görülüyorsa sebebi zikredilerek men'i muhakeme kararı verileceği beyan edilmektedir.
11- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri : Şimdi Ceza Muhakemeleri usulü Kanununun maddelerine ve hükümlerine nakli kelam edilince, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 191. maddesinde sorgu hakimlerinin ancak lüzum veya men'i muhakeme veya tatil kararları vermek salahiyetine malik oldukları gösterilmektedir. Hatta yukarıda arzeylediğim veçhile 178. madde mucibince hüküm hakimlerinden olan sulh hakimi sorgu hakimine niyabeten tahkikat yaparsa ancak bu üç nevi kararı vermek mecburiyetindedir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 253. maddesi mahkemelerin verebilecekleri kararları tasrih etmekte olduğu gibi bu 191. madde dahi sorgu hakimlerinin verebilecekleri kararları kayıt ve tasrih etmektedir ki bu hükümlere muhalefet edilemez.
Yine Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 197. maddesinde karar hakimi son tahkikatın açılmasına mahal olmadığına karar verirse bu kararında fiili veya hukuki sebeplerden hangisine istinat ettiğini gösterir. İlk tahkikat yapılmış ise karar hakimi maznunun muhakemesinin men'ine karar verir, denilmekte ve bu madde hükmiyle fiili ve hukuki sebeplerden dolayı ancak men'i muhakeme kararı verileceği yolunda kat'i bir surette kanuni bir emir verilmektedir.
12- Tereddüde mahal yoktur. Bu 197. madde hükmü bu kadar bariz ve aşikar olduğu ve hiç bir tefsir ve içtihada mütehammil bulunmadığı halde bu madde etrafında tereddütler izhar edilmesi kanunun bu sarih hükmüne ne kadar mütebayin ve mugayir ise gerek nakleylediğim esbabı mucibe layihasında ve gerek işaret eylediğim nazariyatı cezaiyede tesbit edilen ve ilmi kaideleri ve prensipleri ihtiva eden fikir ve mütalaalara dahi o derece mahaliftir.
13- Ceza Muhakemeleri Usulü Ceza Kanunundan sonra meriyete girmiştir. türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununudan sonra neşredilmiş olsaydı 434. maddedeki tecil ve sukut kararlarının sorgu hakimlerince ittihazı belki delaleten 197. maddenin tadili fikrine matufen iddia olunabilirdi. Halbuki bu 434. maddede tecil ve sukut hükümleri Türk Ceza Kanunu mer'i iken muahharan neşr ve meriyete giren Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun bu 197. maddesinde sorgu hakimleri tarafından bu gibi hukuki sebeplerle ancak men'i muhakeme kararı verileceğini göstermek suretiyle vazııkanunun sorgu hakimlerine başka bir salahiyet vermemiş olduğu, böyle tecil ve sukut gibi hüküm hakimlerine ait bir salahiyeti tahkikat hakimi olan sorgu hakimlerine bahşeylemek fikrine asla iştirak etmediği tazahür etmektedir.
Men'i muhakemeden daha müsait görülean ve halbuki esas davayı halleden kararlardan madut bulunan tecil kararının sorgu hakimlerince ittihazını vazııkanın tensip eylemiş olsaydı bu salahiyeti de 197. madde hükümlerine ithal olunabilirdi. Ve olunması lazım gelirdi. Bu mühim nokta dahi bu babtaki tereddütleri külliyen bertaraf edebilecek bir vuzuhla tebarüt etmektedir.
14- 434. madde hükmü : Bu Türk Ceza Kanununun 434. maddesi yalnız tecilden bahsetmeyip ayni zamanda tecil ile beraber hemfiil olanlar için sukutu davadan dahi bahis bulunmaktadır. Esasen delail ve vekayii cedide ile mukayyet olmayan bu tecil kararları bila sebebi kanuni men'i muhakemeden daha müsait görülürse bu sukut kararları dahi men'i muhakemeden daha müsait görülebilir mi?
bu tecil ve sukut kararlarını, hakimler tarafından ittihaz olunursa kat'i ve sorgu hakimleri tarafından ittihaz olunursa delaili cedide zuhuriyle mukeyyet kararlardan farzetmek kanuni ve hukuki esaslarla nasıl kabili te'lif addolunabilir?
15- Netice :
Men'i muhakeme kararları gibi delail ve vekayii cedide zuhuriyle mukayyet olmayan ve sorgu hakimlerinin kararlarına dair Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 204. maddesi ve hükmü haricinde kalan tecil kararları usulün 197. maddeye nazaran sorgu hakimlerinin salahiyeti haricinde olduğu gibi bu tecil karariyle beraber yine bu madde mucibince verilmesi iktiza eden sukut kararlarının ittihazı dahi sorgu hakimlerinin vazife ve salahiyeti haricindedir. Esasen bir mahkemenin ve hüküm hakimlerinin hukuku kanuniye taallük eden tecil kararlarının sorgu hakimlerince ittihazını tasvip etmek ayni zamanda sorgu hakimlerinin davanın esasını halleden sukut kararlarını da ittihaza salahiyet vermek olur ki fikrimce bir davada salahiyeti kazaiyyesi olmayan bir hakimin kararlarını tasvip ve kabul etmek kadar açık ve bariz kanuni bir hata teşkil eder. Rey heyeti celilenindir.
Reis Halil İbrahim : Ceza Kanununun 434. maddesinde yazılı olduğu üzere muayyen ef'ali cürmiyeyi ika eden bir kimsenin mağdur ile evlenmesi halinde hukuku amme davasının teciline karar verilmek icap edeceğine dari olan sarahat gözönünde tutularak emsali hadisatta amme davası açılıp ilk tahkikat yapılacağı sırada vukubulan evlenmeler sebebiyle amme davasının teciline dair sorgu hakimleri tarafından verilen kararlar kanunun sarahatına uygun görülmüş ve Ceza Kanununun meriyet mevkiine konulmasından 3038 numaralı kanunla vaki tadile kadar geçen müddet ve 3038 numaralı kanunla yapılan tadilden sonraki zaman zarfında hep böyle kararlar ittihaz edilmişti. Bundan bir sene mukaddem Yüksek Adliye Vekaleti tarafından verilen bir yazılı emirde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 191. maddesinde sorgu hakimlerinin verecekleri kararlar tahdiden mezkür olmasına göre bu kabil hususatta men'i muhakeme kararı verilmek icap ederken tecil kararı verilmesinde kanuni isabet bulunmadığı beyaniyle bir sorgu hakimliğince müttehaz tecil kararının bozulması isteniliyordu. Dairece yapılan tetkikat sonunda usulün 191. maddesinde gerçe sorgu hakimlerinin ilk tahkikat sonunda verecekleri kararlarg österilmiş ve mezkür madde mündericatına göre bu kararlar lüzum ve men'i muhakeme ve tahkikatın muvakkaten tatili şeklinde olmak üzere üçe hasredilmişse de bu yazılış hakikatı halde tahdit manasında olmayıp bundan başka tahkikatın sonu ile alakadar olmaksızın verilmesi muktazi diğer nevi kararlar da mevcuz olması itibariyle 191. maddeye yazılı emirde beyan olunduğu tarzda mana vermeye imkan görülemediğinden reddedilmiş ve bunun üzerine mütehaddis içtihat ihtilafı vesilesiyle iş umumi heyete intikal eylemiştir.
Bir hadisei cürmiyenin vukuu anından itibaren tabi tutulacağı tahkikatın edvar ve eskali Ceza Muhakemeleri usulü Kanunu ile muayyen olduğu için kanunu ahkamı mevcudesini tetkik ettiğimiz zaman görürüz ki suçun vukuuna re'sen veya müracaat, ettiğimiz ve şikayetle muttali olan Cumhuriyet Müddeiumumisinin delilleri toplamaya matuf olan hazırlık tahkikatını yaptıktan sonra elde edeceği neticeye ve delillerin kifayetine göre amme davasını açması akabinde ilk tahkikatın icrasına karar verilmek ve bunu takiben de usul hükümleri dairesinde ilk tahkikatı icra eylemek muktazidir. sorgu hakimi ilk tahkikat gayesinin elde edildiği kanaatında bulunursa iddiasını bildirmek üzere dosyayı Cumhuriyet Müddeiumumisine tevdi ve müddeiumumi de tahkikat evrakını iddiasıyla birlikte sorgu hakimine iade eder. Bu vechile ilk tahkikatın bittiği maznuna bildirilir. Bundan sonra son tahkikatın açılması kararının ittihazına sıra gelirki bu kararlar usulün 191. maddesinde son tahkikat açılması, maznunun muhakemesinin men'i veya tahkikatın muvakkaten tatili olarak gösterilmiş ve bittabi heyeti umumiyesi itibariyle tahkikat neticesini istihdaf eden hallerin düşünülmüş olduğu tabii bulunmuştur. Çünkü gerek lüzum ve gerek men'i muhakeme yine usulün 196 ve 197. maddelerinde açıkça yazılı olduğu gibi, (İlk tahkikat ve böyle bir tahkikatyapılmamış ise hazırlık tahkikatı neticesinde maznunun cezayı mucip bir suç işlediği zannını verecek kafi sebepler görülürse sorgu hakimi son tahkikatın açılmasına karar verir. Eğer sorgu hakimi son tahkikatın açılmasına mahal olmadığına karar verirse bu kararında fiili veya hukuki sebeplerden hangisine istinat ettiğini gösterir. İlk tahkikat yapılmış ise sorgu hakimi maznunun muhakemesinin men'ine karar verir. Bu karar maznuna bildirilir.) 198. maddede tahkikatın muvakkaten tatiline karar verilmesini icap ettiren sebepler gösterilmiştir.
İşte görülüyor ki 191. maddede gösterilen kararların verilebilmesi ancak ilk tahkikat sonunda mevzuubahis olabilir ve ilk tahkikata bu kararlarla son verilir. Halbuki tecil kararının ilk tahkikatla veya bu tahkikatın mebde ve müntehasiyle alakası yoktur. Evlenme hususu her tahkikat safhasında vücut bulabilen bir keyfiyettir. Hazırlık, ilk veya son tahkikatta mümkün olabildiği gibi hükmün kat'ileşmesinden sonra da yapılabilir. Bunun hangi tahkikat safha ve derecesinde yahıldığına göre hüküm ve tesirini yine Ceza Kanununun 434. maddesi sarahaten tayin etmiştir.
Binaberin hiç bir tahkikatla alakadar olmayan ve sırf şahsi ahvale taallük eden evlenmenin tahkikata tesiri yalnız amme davasının tecilini icap ettirmekten ibaret olup bunun bir tahkik mevzuu olması mutasavver olmadığına göre tahkikatın derece ve gayesiyle de alakasını farz ve tahmin etmek için bir sebep yoktur.
Bazı mülahaza ve mütalaalar usulün 191. maddesi hükmünü tahdidi mahiyetdte telakki etmekte musır bulunuyor. Bu mütalaalara karşı verilecek cevap, Ceza Kanunun 96 ve mevaddı müteakibesiyle yine usulün 352. maddesindeki sarahattır. usulün zikri geçen 252. maddesinde şahsi davanın reddine sorgu hakiminin karar verebileceği ve Ceza Kanununun 96 ve müteakip maddelerinde de maznun9un vefatı, umumi af ve müruruzaman vukuunda amme davasının düşeceği yazılıdır. Bundan başka Teşkilatı Esasiye Kanunu mucibince Büyük Millet Meclisinin bir kısım ceza davalarını tecil etmeğe de hakkı vardır. Böyle bir tecil halinde amme davası takip edilemeyeceğine göre bilfarz henüz ilk tahkikatın açılmasına karar verildiği bir safhada men'i muhakeme kararımı vermek icap eder? Yine arzeylediğim gibi suçlunun vefatı kanununun sarahati icabınca amme davasının düşmesini muciptir. Bu takdirde men'i muhakeme kararı verileceğini iddia, kanunun ruh ve medlülüne tamamen aykırı olur. Çünkü, vefatın delillerle ve isnat olunan fiil ile bir alakası mefruz olamayacağına göre ilk tahkikat sonunda maddi ve hukuki sebeplerin mahiyetine nazaran ittihazı lazım gelen men veya lüzumu muhakeme kararının verilmesinde hukuki bir icap mülahaza olunamaz.
Bundan başka men'i muhakeme ile tecilin kanuni neticeleri de aynı değildir. İtalya Ceza Kanununda evlenme cezanın affını, yani verilmemesini ve eğer hüküm verilmiş ise bütün hukuki neticeleriyle cezanın kaldırılmasını mucip olur. alman usulü cezaiyesinde de tecilden hiç bahis yoktur. Çünkü Alman Ceza Kanununda evlenme halinhde amme davasının teciline dair bir kayıt bulunmadığı için bizdeki gibi usule bu babta bir sarahat vaz'ına lüzum görülmemiştir. Yalnız vefat vukuunda amme davasının düşmesine karar verilmesi icap edeceği, Askeri Temyiz Mahkeme Müddeiumumisi General Rifat tarafından tercüme edilmiş olan Alman ceza usulüne ait Love'nin şerhinde bir temyiz karariyle teyit edilerek yazılıdır (Sahife : 355). Mezkür şerhte ilk tahkikat sonunda verilecek kararlar izah edilirken maznunun vefatı vukuu ile amme davasının düşmesine karar verilmemiş ise diye hikaye hale uygundur. Çünkü bu kabil tahkikatla alakadar olmayan ve esasla münasebetli mutasavver bulunmayan bir takım fer'i hususatın tekevvününde verilecek kararları, ilk tahkikat sonunda verilmesinden usul icabınca bahsi zaruri olan esaslı ve son kararlarla bir tutmak bittabi doğru bir istidlal değildir. Hatta şurada bir istitrad yaparak arzedeyim ki tecil kararı mahiyeten tahkikatın muvakkaten tatili kararına bir dereceye kadar bmenzetilebilir. Şu farkla ki tahkikatın muvakkaten tatilini müstelzim olan gaybubet ve akıl hastalığı, yalnız son tahkikatın icrasına suçlunun duruşmadan hazır bulundurulamaması sebebiyle mani olacağı için ilk tahkikatın ikmali mümkün ve bu suretle delillerin ziyadan vikayesi lazım ve zaruri olduğu halde tecilde tahkikatın bitirilmesi kabil olamaz ve tahkikat bulunduğu noktada tevakkuf eder.
Yukarıda men'i muhakeme ile tecilin hasıl edeceği kanuni neticelerin bir olmadığını söylemiştim. Men'i muhakeme kararlar kat'ileştikten sonra ancak yeni delil ve vakıaların meydana çıkmasıyla ortadan kaldırılabilir. Bunun için de usulün müddeiumumilikçe bir hazırlık tahkikatı yapılarak delillerin toplanması ve takdiri ve andan sonra amme davasının açılması lazım olduğu halde tecilde erkeğe kabili isnat kusur ve kabahat sebebiyle boşanma vukuunda derhal tahkikata bulunduğu noktadan başlıyarak devam etmek icap eder.
Binaenaleyh delil bulunmaması, delillerin suçluya isnat kabiliyeti olmaması veya fiilin suç teşkil etmemesi gibi sebeplerle kabili izah olan maddi ve hukuki esbabın mahiyetleri itibariyle verilmesi muktazi men'i muhakeme ile te'cilin bu bakımdan bir alakası bulunmadığı ve kaçırma ve ırza geçme ef'calinde suçluya kabili isnat memnu fiil ve bunu müsbit deliller bulunduğu halde ancak aile birliğini siyanet ve ebepsiz boşanmayı men için mevzu olan tecilin müruruzaman haddine kadar tahkikatı bulunduğu noktada tevkif edeceği ve men'i muhakemenin ise yalnız yeni delil ve vakıaların meydana çıkmasiyle ref ve tadili mümkün olacağı ve vakıa kelimesinin yine delile muzaf bir hadise olarak kanunda istimal edilmişo lduğunun Love'nin şerhindeki tafsilat ile ve men'i muhakeme kararının hangi ahval ve şerait tahtında verilmesi icap edeceğini gösteren kanun hükümleriyle müeyyet olan medlülü itibariyle tecil ile men'i muhakemeyi ayni mahiyette telakki imkanı olamayacağından tecil sebebini hukuki esbap meyanına idhal ile men'i muhakemeyi bir kül farzetmek doğru bir noktai nazar olamaz.
Bundan başka son tahkikatta verilmesi icap eden kararların nelerden ibaret olduğunu gösteren usulün 251. maddesinde sayılı beraet, mahkumiyet ve muvakkaten tatil ile düşmeden başka evlenme halinde davanın teciline karar verileceği hakkında bir sarahat bulunmadığı halde duruşmada vaki evlenmeler üzerine amme davasının teciline dair verilen kararların temyizen daima kabul edilmekte bulunduğu ve ilk tahkikat ile son tahkikat, nihayet davayı hükme rabteden tahkikatın muayyen safha ve devreleri olduğu düşünülerek son tahkikatta verilecek kararlar arasında sayılmayan tecile bu safhada cevaz verilip de ilk tahkikatta bu vaziyeti mutlaka men'i muhakeme mefhumu içine idhal etmek için makbul bir sebep irae edilemeyeceğinden men'i muhakemeyi tecili de şümulü dairesine alan bir medlül ve hukuki bir tabir olarak kabul ve telakki mümkün değildir.
İbrahim : Bize Başmüddeiumumi Beyin verdiği mana ile Halil Beyin verdiği manaya hakem olmak meselesi kalır.
Halil İbrahim : Oradaki hukuki sebep suçun mahiyeti hukukiyesidir.
Fuat Hulusi : Mürekkep olan usulü basite irca etmek lazımdır. Ceza Kanununda şöyle veya böyle denmiş olması müstantikin de ayni suretle karar vereceği demek değildir. Bir hakimin derecesi salahiyetini usul kanunu göshterir. Müstantik bunların hepsini nazara aları ve neticesinde usul kanununun çerçevesi dairesinde men'i muhakeme kararı verir. Sıkı bir mantıkla reyimi böyle izhar ediyorum.
Halil : Usulün Almanya'dan, Ceza Kanununun İtalya'dan alınmış olması bu ihtilafı tevlit etmiştir. Arada insicam yoktur. 1. sebebi budur. Fuat Hulusi Beyin buyurduğu gibi esası halleden kararlarla esası halletmeyen kararları mezcetmek doğru olamaz. İleri sürdükleri kıyası da maalfarik kıyas olarak telakki etmek mecburiyetindeyim. Zira diyorlarki mahkemeler bir suç hakkında ağır hapis cezası verir, diye kanunda yazılı olduğuna göre sorgu hakimi de ağır hapis hükmümü versin? Bu kıyasın hadisemizde yeri var mıdır?
Kasım : Tecil kararının neticesi ayrı, men'i muhakemenin neticesi ayrıdır. Men'i muhakeme tahkikatın neticesinde verilir.
Cevat : Usulün maddesindeki üç nevi kararı istikrari değildir. Birçok kararlar vermek mecburiyetinde olan müstantik, sebep göstererek men'i muhakeme kararı versin, denebilir mi?
Akil : Usulde gösterilen üç karardan başka karar verilemeyecek denirse o başka. Aksi halde bizzarur tecil kararı vermesi de muhalif bir hareket olmasa gerekir.
Bazı hallerde hakimlerin de bu kararı vermemesi lazımdır.
1. Reis : Vefat etti diye de müstantik tarafından düşmesine karar verilirse 343. maddenin son fıkrasına tatbik ederek bozabilecekmiyiz? Müstantik tecil kararı verirse reise gitmeyecek, halbuki hukuki sebeplerden verilecek kararın reise gitmesi lazımdır.
Ali Himmet : Bu sak ve kelime meselesidir, demeleriyle neticede :
İşlenmiş bir suç için yapılması icap eden tahkikatın mahiyet ve safahatiyle her tahkik sonunda verilecek kararları gösteren usul hükümlerinden ilk tahkikat yapılmış bir işte ne gibi kararlar verilebileceğine mütedair olan 191. madde hükmünün münhasıran ilk tahkikat bittikten ve muayyen usuli merasimin ifasından sonra itithazı muktazi kararlara ait bulunduğu bu maddeye takaddüm eden 190 ve anı takip eyleyen diğer maddeler ahkamından müsteban olduğuna ve zikri geçen usulün 191. maddesinde yazılı kararların hasir ve tahdidi mahiyette olamayacağı yine usulün 352. maddesinde yazılı halin tahakkukunda davanın ve 173. maddedeki sebeplerden dolayı talepnamenin reddine sorgu hakimliğince karar verilmesi iktiza edeceğine ait bulunan sarahatla müeyyet bulunmasından başka son tahkikatın hitamını müteakip ne gibi kararlar verilmesi mümkün olduğunu tayin eden usulün 253. maddesinde, ilk tahkikat üzerine itiraz edebilecek kararlardan bahis bulunan 191. maddede sayılı lüzum, men'i muhakeme ve duruşmanın tatilinden başka bir de davanın düşmesine karar verilebileceği ilaveten tasrih edildiğine ve son tahkikat sırasında Ceza Kanunu'nun 96 ve müteakip maddelerinde gösterildiği üzere amme davasının düşmesini mucip olan vefat, müruruzaman ve af gibi hallerin vukuu ile amme davasının düşmesine karar verildiği halde ilk tahkikatta vefat eden suçlu hakkında Ceza Kanunu hükümleri ihmal edilerek usulün 191. maddesinde yazılı kararlardan mutlaka birine tedahül ettirileceği mülahazasıyla men'i muhakeme kararı verilmesi icap edeceği hakkındaki noktai nazarın son tahkikat ile ilk tahkikat arasında bu bakımdan bir fark bulunmadığı için nazari kaideler ve Ceza Kanunu hükümleriyle de telifi mümkün olamayacağına ve ilk tahkikat bittikten sonra toplanan delillerin kifayeti ve suçluya isnat kabiliyetini tayin eden ve usulün 197. maddesinde bahsolunan maddi yani fili sebepler ile işlenen suçun Ceza Kanunu hükümleri yönünden cürmi mahiyetinin tesbitine taalluk eden ve hukuki sebepler mefhumu ile ifade olunan hususatın tetkiki mevzuu bahis olabileceğine göre bu ahval haricinde kalan ve kanunen hüküm ve mahiyetleri tayin edilmiş bulunan diğer esbap ve hadisatı ve bu cümleden olarak amme davasının düşmesini mucip halleri hukuki sebepler tabiri içine ithal ederek heyeti umumiyesini bu mefhum ile beyanda isabet bulunmadığına ve tecilde erkeğin kusuriyle boşanma vukubulduğu takdirde tahkikata bırakıldığı noktadan devam edilmesi icap ederken men'i muhakemede hazırlık tahkikatı yapılarak toplanacak delillerin yeniden amme davasının açılmasına kifayeti görüldükten sonra men'i muhakeme kararının ortadan kaldırılması kabil olabileceği cihetle tecil ile men'i muhakeme arasında kanuni neticeler cihetinden de mümaselet mevcut bulunmadığına binaen Ceza Kanunu'nun 434. maddesindeki sarahatın ihmaliyle tecil yerine men'i muhakeme kararı verilmesi lazım geleceğine ait kararda isabet bulunmadığından bu kabil ahvalde kanunu tabir ve beyanı veçhile tecil kararı verilmesi kanunun ruh ve maksadına muvafık olduğuna çoğunlukla karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini