 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1938/40
K: 1939/54
T: 20.09.1939
DAVA : 1836 numaralı Veraset ve İntikal Vergisi hakkındaki kanunun meriyeti için kaymakam ve nahiye müdürü tarafından köy muhtarlarına ayrıca tebliği lazım gelip gelmediği noktasından Temyiz Mahkemesi 3. ve 4. Ceza Daireleri kararları arasında hasıl olan ihtilafın tevhidi içtihat suretiyle halli Başmüddeiumumilik yüksek makamından istenilmesine mebni 20.9.1939 tarihinde toplanan Heyeti Umumiyeye (48) zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten ve müzekkere ile ilamlar okunduktan ve hadise bir kerre de 1. Reis İhsan Ezgü tarafından izah edildikten sonra söz alan :
İbrahim Ertem; 1836 numaralı Veraset ve İntikal Vergisi hakkındaki kanunun kaymakam ve nahiye müdürleri tarafından köy muhtarlarına ayrıca tebliği lazım gelip gelmiyeceği noktasından dairemizle 4. Ceza Dairesi kararları arasında ihtilaf mevcuttur. Noktai nazar ihtilafı, Kanun ve Nizamnamelerin Sureti Neşir ve İlanı Hakkındaki Kanunun (3) ve (11) inci maddelerine verilen manadan çıkmıştır. Dairemiz, 1836 numaralı Veraset ve İntikal Kanununun (32 inci maddesine muhalefet eden muhtarlara bu kanunun ayrıca tebliğ edilmemiş olmasından dolayı verilen beraat kararlarını Kanunların Sureti Neşir ve İlanı Hakkındaki Kanunun (3) üncü maddesinden bahsile bozmaktadır. 4. Ceza Dairesi de bu kabil beraat kararlarını (11) inci maddeye istinaden tasdik etmektedir. Halbuki (11) inci maddenin dairemiz kararında gösterdiğimiz gibi meriyet ile alakası yoktur. Bir kanunun meriyete ne zaman geçeceğini (3) üncü madde göstermektedir. Bunun böyle olduğunu kanunun esbabı mucibesi vazıhan göstermektedir. Yüksek heyetinizin müsaadeleri ile esbabı mucibe mazbatasından bir kaç satır okuyacağım. Esbabı mucibe mazbatasından bir kaç satır okuyacağım. Esbabı mucibe mazbatasında aynen : (Resmi Gazete ile neşri mecburi olan hususatın bir maddede toplu bir surette gösterilmesi daha muvafık görülmüş olduğu gibi kanun ve nizamnamelerin meriyeti tarihi meselesinin kanunun birinci kısmına ve usulü tab'a ve tebliğe ait bahislerin de ikinci kısmına konması münasip görülerek bu tertibe riayet edilmiş ve binaenaleyh kanun iki kısma ayrılmıştır) ve kanunun 8. maddesinden 14. maddesine kadar olan mevaddın esbabı mucibesinde de aynen, (teklif olunan kanun layihasında kanun ve nizamların ve sairenin matbu suretlerinin Vekaletlere, Erkanı Harbiyei Umumiye Riyaseti ile valilere gönderileceği yazılmaktadır. Filhakika bu suretle tebligat icrası, ötedenberi müstensihle okunmaz, anlaşılmaz bir halde teksir olunarak yapılmakta olan tebligata müreccahtır. Fakat Resmi Gazetenin tarihi, meriyet tarihinin hesabında esas iken matbu bile olsa şu suretle tebligat icrası muvafık görülememiştir. Bu husustaki muamelatı terfik olunan Devletlerin neşir ve ilan usulleri de kamilen resmi gazetelere istinat ettirilmiştir. Yani neşir ve ilan ve tebliğ meselelerinde esas Resmi Gazetedir) denmiştir. Bu esbabı mucibe dairemizin kararında gösterilen esbabı mucibe ile tam bir mutabakat arzetmektedir. Hakikaten 3. madde kanunun "Resmi Gazete ile neşri mecburi mevat; kanun ve nizamnamelerin meriyet tarihi" başlıklı olan birinci kısmında ve 11. madde ise "kanun ve nizamnamelerin tab ve tevzileri" başlıklı olan ikinci kısmındadır. Binaenaleyh meriyet tarihini tayin emrinde esas ittihazı lazım gelen üçüncü madde olduğu ve bu suretle nazarlarda tebarüz etmektedir. 3. maddede, (Kanun ve nizamnamelerin metinlerinde başka suretle sarahat bulunmadığı takdirde Resmi Gazete ile neşrini takip eden günün başlangıcından hesap edilmek üzere kırk beşinci günün hitamından itibaren Türkiye'nin her tarafında ayni zamanda meri olur) denmekte olmasına göre 1836 numaralı kanunda, meriyet hakkında bir sarahat olup olmadığını araştırmak lazım gelir. Bu kanunun 4. maddesinde ise 1 haziran 931 tarihinde meri olduğunu görürüz. şurada ihtilaf mevzuumuzun haricinde olmakla beraber bir noktayı kayt ve işaret edeceğim : 1836 numaralı kanun 16 temmuz 931 tarihinde neşredilmiştir. Yani meriyet tarihi neşir tarihine takaddüm etmektedir. Bu ciheti de esbabı mucibeden tetkik ettiğimiz zaman bu müşkül noktayı da halledilmiş görürüz. Tanzimat Dairesinin esbabı mucibe mazbatasında şöyle deniliyor, (Teklif olunan kanun layihasının esbabı mucibe mazbatasında, kanunların makabline şamil olmayacağı ve ancak muhaffifi ceza olan kanunların teşmil edileceği hakkında müstakil bir madde ilave edilmediğine dair olan esbabdan birinin kanunların makabline şamil olmadığı sarahatı ile Hükümetin kayt altına alınmasından ve diğerinin muhaffifi ceza kanunların makabline şümulü Ceza Kanununda musarrah bulunmasından ibaret olduğu anlaşılmıştır. Hakikaten Hükümetin zaruri ve pek mühim sebeplere binaen öyle bir kayt altında kalması muvafık olmayacağı dairemizce de kabul olunmuştur. Ancak muhaffifi ceza kanunlarından maadasının kanunda sarahat olmadıkça makabline şamil olmayacakları nazariyesini, kanuni bir şekilde ve kanun ağzı ile teyit etmek dahi Brezilya Kanununda olduğu gibi muhaffef ceza kanunları arasında kanuni tefsirleri de bulundurmak tatbikatta birbirine zıt içtihatlara meydan vermemek noktasından çok faideli görülmüş ve binaenaleyh dairemizce tanzim edilen maddede bu esas gözetilmiştir). İşte 1836 numaralı kanun hükümlerinin makabline teşmili hususunda bu husus ta bir misal teşkil etmektedir. 1836 numaralı kanunun meriyet tarihi kanun metninde 1 haziran 931 olarak gösterildiği halde Resmi Ceride ile neşir ve ilan tarihinden sonra vukubulacak ef'al hakkında tatbik edilmesi lazımdır. Zira suç teşkil ettiği neşir ve ilan olunmayan ef'alden dolayı hiç bir kimseye ceza verilmemesi ceza esaslarındandır. Şu hale göre 16 temmuz 931 tarihinden sonra 1836 numaralı kanun hükümlerine muhalefet teşkil eden ef'alden dolayı ceza verilecektir. Yoksa 4. Ceza Dairesinin kararına esas tuttuğu, Kanunların Sureti Neşir ve İlanı Hakkındaki Kanunun 11. maddesi bir kanunun meriyeti bahsinde mesnet olamaz. Bu dairede yüksek heyetinizin karar vermesini arz ve teklif ederim.
Mecdi Beğdeş; Biz bu kanunun 11 inci maddesine istinaden vergiye aittir, halkı alakadar eden kanunlardandır, usulen mahallinde neşir ve ilanı lazımdır, dedik.
Fahreddin Karaoğlan; Halkı alakalandırmayan bir kanun tasavvur edilemeyeceği gibi kanunların her yerde davul, zurna veya münadi ile ilanının esas olacağını tasavvur edemeyiz. Türk Parasının Kıymetinin Korunması Hakkındaki Kanunda bir sarahat vardır. O itibarla bu kanunu öyle tatbik ediyoruz, demeleriyle reye konularak :
Neticede;
Her ne kadar Kanun ve Nizamnamelerin Sureti Neşir ve İlanı Hakkındaki Kanunun 11. maddesinde cezaya, vergiye, askerliğe ve halkı alakalandıran diğer hususlara ait kanun, nizamname ve saireyi derhal şehir ve kasabalarda mutat veçhile belediyeler ve köylerde muhtarlar vasıtasiyle ilan ettirileceği gösterilmekte ve 8 ve 10. maddeleri dahi bu hususta vali, kaymakam ve nahiye müdürlerine vazife tahmil etmekte ise de bütün bu muamelelerin, kanun ve nizam hükümlerinin her yerde ve her memur tarafından ayni zamanda tatbik edilmesini temin maksadına matuf olup meriyet tarihi ile münasebeti olmamasına ve çünkü meriyet tarihi meselesinin mezkur kanunun birinci kısmına ve usulü tab ve tebliğe ait hususatın da ikinci kısmına konularak kanunun iki kısma ayrıldığı ve Resmi Gazete ile neşir ve ilanın meriyet hesabında esas olduğu bu kanunun esbabı mucibesinde vazıh bir surette gösterilmesine ve filhakika kanunun birinci kısmında bulunan (3) üncü maddesinde, kanun ve nizamnamelerin metinlerinde başka suretle sarahat bulunmadığı takdirde Resmi Gazete ile neşrini takip eden günün başlangıcından hesap edilmek üzere kırk beşinci günün hitamından itibaren Türkiye'nin her tarafında ayni zamanda meri olduğu irae edilmiş olması hasebiyle bir kanunun meriyet tarihini tayin emrinde ancak işbu (3) üncü madde hükmüne istinat edilmesi lazım gelip 3. Ceza Dairesinin ilamında gösterildiği üzere mezkur kanunun kanun ve nizamnamelerin tab ve tevzi kısmında bulunan 11. maddesinin meriyet ile alakası bulunmamasına göre meriyet hususunda (3) üncü maddenin esas tutulması lüzumuna ekseriyetle karar verildi.