Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1936/129
K: 1936/11
T: 03.06.1936
DAVA : Müruruzaman sebebile amme davasının ortadan kaldırılmasına dair kararların davanın esasını halleden kararlardan olup olmadığı hususunda 1. Ceza Dairesinin 25/şubat/934 tarih ve 762/585 saylı ilamile 25/mart/935 gün ve 2100/844 sayılı ilamları arasında hasıl olan içtihat ihtilafının halli için Başmüddeiumumilik Yüksek Me'muriyetinden verilen ialm suretleri telhis ve nüshaları teksir olunarak 7.2.936 günüde toplanan Heyeti Umumiyeye (45) zatın iştirak ettiği görüldüktewn ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten sonra söz alan Birincfi Ceza Reisi Halil İbrahim : Davanın esasını halleden kararlar demek esası davaya tatili gibi muvakkat sebepler dolayisile verilip onun zevalile belki duruşamanın devamını icabeden haller bundan ayrıdır. Usulün 253 üncü maddesinde, (Duruşma hükmün tefhimile biter. Hüküm maznunun beraatine veya mahkumiyetine veya duruşmanın tatiline ve davanın düşmesine mütedair olur.) diye tasnif vardır. Fakat bu maddeden esası halleden karar ve etmeyen kararlar nedir, diye bir hüküm çıkarmak, mümkün olmuyor. Zira duruşmanın tatili kararı, bu kararı vermeği icabbettiren sebepler ve netayici itibarile hiç bir zaman esası halleden kararlardan olmadığı tabiidir. Fakat davanın düşmesini istilzam eden müruruzaman, af, maznunun vefatı ve mümkün olan hallerde davacının davadan vazgeçmesi bir daha o davanın yeniden bakılmasına imkan vermeyen kararlardır. Amma denebilirki, vefat ettiği zannedilen maznunun ortaya çıkmasile amme davası yeniden takip edilebilir. Acaba bu normal vaziyette amme davasının takibini mümkün kılabilen bir hamildir ? Tabii değildir. Müddeiumumi böyle bir hal vukuunda sellemehüsselam amme davasını katiyen takip edemez, ancak iadei muhakeme yoluna gidilebilir. Zaten bütün hükümlerde bu yol muayyen şerait dahilinde daima açıktır. Mahkumiyet veya beraat gibi kendilerine katiyet izafe ettiğimiz hükümler bile bu yola müracaat mümkün olan hallerde bir katiyet ifade edemez. Binaenaleyh, esası davayı halleden kararları biz ancak şöyle anlayabiliriz. Bir kararki kanun yolalarına gidilmedikçe re'sen bozulması ve o kararın mevzuu olan davanın takibi mümkün değildir, o halde bu karar esası halleden bir karar olabilir. Bu vadide duruşmanın tatili kararı ile amme davasının düşmesine veya ortadan kaldırılmasına dair verilen karar yekdiğerine mukayese bile edilemez. Bir davada müruruzaman kararı verebilmek için hadisenin mahiyeti tebellür ettirilmiş ve ona göre hangi müruruzamana tabi olduğu tayin edilmiş olmak icabeder. Müruruzaman kaidesinin kabulünde kanunun takip eylediği sebep nazara alınırsa bu hususta verilebilecek kararı beraet hükmünden mahiyetten ayırmak bile güçtür. Çünkü bir davanın müruruzaman sebebile takip edilememesinin sebebi vaktin geçmesile o işin artık hafızalardan silinmiş ve hadisenin te'siri kalmamış olmasından ibaret bulunmasına göre müruruzaman tahakkuk eden işte amme davasının takip ve intaç edilememesi maznunun beraeti zimmetini ilan veyahut hiç olmazsa şaibesini kanuni bir perde ile örtmekten başka nedir ? Şu elde edilen netice ve bu kaidenin vaz'ını lüzumlu kılan sebep noktai nazarından müruruzaman kararları bila şüphe davanın esasını halleden kararlardandır. Bu böyle olunca müruruzaman kararları aleyhine verilen yazılı emrin kabuliyle hükmün nakzı halinde tekriri muhakemeye imkan mutasevver olamaz. Müruruzaman dolayısile hukuk amme davası kaldırıldıktan ve suçlu üzerinde bu şaibe silindikten sonra bunu yeniden tetkik ederek takibat icrası kanunun ruhu maksadına muhaliftir. Halil İbrahim : Cezada müruruzaman mesaili mütekaddimeden değildir, her zaman dermayen olunur. İbrahim : Vereceğimiz karar yalnız müruruzamana ait olmayıp af diğer sukut sebeplerine teşmil edecektir. 343 üncü maddenin son fıkrasındaki hükmün mahiyetini anlamaklığımız için bu ve neden dolayı mahkeme kararlarile, karar hakimi kararları arasında vazııkanunun fark gözetmiş olduğunu araştırmaklığımız lazımgelir. Bu maddenin son fıkrasında, (eğer bozma, davanın esasını halletmeyen mahkeme veya karar hakiminin kararları hakkında ise yapılacak tetkik ve tahkik neticesine göre icabeden karar verilir.) denmesine göre vazııkanun tarafından, bozulan karar hakiminin kararı ise mutlak surette tahkikatın tekrarlanması ve eğer bozma mahkemenin kararı hakkında ise; dava esası hallettiği surette tahkikatın tekrarlanmamasını ve davanın esasını halletmediği surette tahkikatın tekrarlanması esasının kabul edildiğini görürüz. Acaba karar hakimlerinin kararında olduğu gibi bozulan mahkeme kararları hakkında niçin tahkikatın tekrarlanmaması mutlak surette kabul edilmemiştir ? Ve neden dolayı davanın esasını ve davanın esasını halletmeyen deye mahkeme kararları tasnife tabi tutulmuştur ? Bunun illeti, sebebi hikmeti (kaziyei muhkeme) esasının mahfuz tutulmuş olmasındadır. Çünkü, karar hakimlerinin kararlarile mahkemelerin kararları arasında (kaziyei muhkeme) noktasından çok büyük fark var. Bir karar hakiminin vereceği bir meni muhakeme kararı, bir ceza davasına müebbet olarak hateme çekmez. Bu kabil kararların teşkil ettikleri kaziyei muhkeme muvakkattır. Zira, karar hakimleri bir davanın mahkemeye sevkine lüzum olup olmadığı ile meşguldürler. Tahkikatları davaya, fiile matuftur. Bu itibarladırki, karar hakimlerinin meni muhakeme kararlarında suçlular için (müktesap hak) mevzuubahis olamaz. Halbuki mahkemelerden bir hüküm verilip te Temyizden geçmekle veya geçmek için muayyen olan kanuni müddetin bitmesile o hüküm katiyet kespettimi kaziyei muhkeme halini almış olur. Böyle bir mahkeme kararı ortada olunca (kaziyei muhkeme vardır) denilir. Bu mahkeme kararının kanuna uygun olup olmadığı artık mevzuubahs olamaz. O hükümde mevcut olan yolsuzluk, o hükmünü kazıyei muhkeme halini almasına mani olmaz. Kaziyei muhkeme ceza davasına heteme vermez.
Katiyet kespeden mahkeme kararı bir şahsın beraatine mütedair ise o şahıs, iadei muhakemenin gösterdiği muayyen sebeplerden maada bir sebeple tekrar muhakeme edilemez. Bu beraet kararı, yazılı emir üzerine bozulmuş olsa dahi, hukuku amme namına vaktile müddeiumumilik tarafından temyiz edilmediği için suçlu hakkında (müktesap hak) teşkil etmiştir. Demek olurki kanun, yazılı emir üzerine mahkeme kararları bozulmuş olsa dahi suçluların müktesap haklarının mahfuz olduğunu ve mahfuz tutulduğunu 343 üncü maddenin son fıkrasile bize anlatmaktadır. Şu hale göre yazılı emir yolu ile vaki bozmalarda daima ve daima kaziyei muhkeme esasını ve müktesap hak esasını gözönünde bulundurmaklığımız lazım geliyor. Mahkemeden çıkan ve Temyiz Mahkemesinden geçmeksizin katileşen ve yazılı emir üzerine bozulan bir beraat kararı üzerine nasıl muhakemenin tekrarlanmasına ve suçlunun mükesap hakkının ihlal edilmesine 343 üncü maddesinin son fıkrası cevaz vermiyorsa bir müruruzaman veya affı umumi dolayisile verilen ve yazılı emir üzerine bozulan bir sukut kararı dolayisile muhakemenin tekrarlanmasına cevaz yoktur ve olamaz. Çünkü bu kabil kararlar davayı neticelendirmiştir. Ve bu kabil sukut kararları müddeiumumi tarafından vaktile temyiz edilmemiştir ve suçlu hakkında müktesep hak hasıl olmuştur. Müktesap hak hasıl eden kararların yazılı emir üzerine bozulması halinde muhakemesinin tekrarlanmasına (kaziyei muhkeme) esası manidir. Müruruzaman dolayisile vefa Af Kanunu münasebetile verilen yanlış kararları müddeiumumilerin temyizi üzerine hemne her gün bozmaktayız. Eğer bu kararlar esas mukerrerattan ve davanın esasına taalluk eden kararlardan değilse müddeiumumilerin temyizini de kabul etmeyelim. Bu kabil sukut kararlarına ara kararı demeğe imkanı hukuki yoktur. Zira bu sukut kararları artık bir daha mevzuubahs edilmemek şartile bir davayı ortadan kaldırıyor ve kat'i bir neticeye bağlıyor. Bir davanın sukut kararı ile ortadan kaldırılışı muvakkat bir zaman için değildir. Bu kaldırılış muvakkat olmayınca bu kabil sukut kararlarını davayı neticelendirici esas kararlardan saymak ve tanımak bir emri kanuni ve mecburidir. Nasıl hatalı bir beraet kararı alan suçlu hakkında (müktesap hak) düsturuna, esasına imtisal edilerek bu kararın yazılı emirle bozulması halinde o suçluyu tekrar muhakeme altına almazsak hatalı bir sukut kararı alan bir suçluyu da bu sukut kararının yazılı emir üzerine bozulması halinde de ayni esbabı mucibe altında tekrar muhakeme edemeyiz. Sebeplerdeki vahdet hükümde de vahdeti icabettirmektedir. Bu, en kat'i bir hukuki kaidedir.
Bu esbab ve kanuni mülahazat karşısında sukut kararlarının yazılı emir üzerine bozulması üzerine muhakemenin tekrarlanmasına cevaz olmadığı yolundaki noktai nazarda tam bir isabet görmekteyim. Baş Reis : Kat'i karar, ara kararı ve easası davayı halleden kararları tefrik edelim. Davaya netice veren karar esası davayı halleden karar değildir, davanın esasına da şamil olmak üzere verilen kararlardır. Müruruzaman davanın esasını halleden kararlardan değildir. Bence verilmiş olması böyle demeği icabetmez. Faildir demediğimize göre kararların mahiyetini tayinde ihtilaf görüyoruz. Davayı neticelendiren her karar esası halleden kararlardan olamaz. Hakkı müktesap mevzuubahis değildir. Esası halletmeyen kararlar da ihtilaf ediyoruz. Kanunu tatbik ederken lafızdan ziyade ruh-ü manaya ehemmiyet vermemiz lazımdır. Esasen 343 üncü maddenin sarahatı da bunu kabule manidir. Osman Remzi ; Kararların esası davayı halledip etmediğini tetkik etmemiz lazımdır. Davanın esasını halleden karar demek, o davadaki suçlunun fiili vardır veya yoktur. Müspet ve menfi karar vermenin iki manası vardır, birisi medlulü hukukisi, diğeri de maddeten müspet ve menfi olduğuna karar vermektir. Müruruzamanın kabul edilmesinin manası cürmün hususile vücuda gelen hukuki te'sirlerin bertaraf edilmesi demektir. Hukukan manası budur. Müruruzaman ve kaziyei muhkeme ve saire esbabı beraetten olmasına göre müruruzaman kararları esası halletmiştir. Başmüddeiumumi Nihat : ceza nazariyatında esbabı beraet, esbabı sukut, esbabı muafiyet. Esas mevzua gelince, Ceza M.U.K. nun tetkiki için komisyon teşekkül ettiği sırada meni muhakeme, ademi vazife, müruruzaman ve af kararları esası davayı halletmeyen kararlardan olduğu kabul edilmiştir. 343 üncü maddenin heyeti umumiyesi sarihtir. İçtihada gelince ; Bu maddenin son fıkrası Heyeti Umumiyeyi çok zaman işgal etmiştir. Sukut kararları feragat da olsa, esası halletmeyen kararlardır, deye bir çok kararlarımıza karşı müruruzaman kararına da esası davayı halleden karar dersek doğru olmaz. Usulün 260 ıncı maddesinde müruruzaman keyfiyeti davanın esasını halletmeyen karardan olduğu anlaşılır. Müruruzaman demek o davayı ne müddeiumumi takip ve ne de hakimler rüyet edebilir demektir. Yoksa beraet değildir. Hakkı müktesap teşkil etmez. Ferit ; 343 üncü maddenin birinci fıkrasında karar ve hüküm denmiştir. Karardan maksat nedir ? Hükümden maksat nedir ? Bunu Başmüddeiumumi bu komisyonda bulunmka itibarile izah edemezlermi ? Bir kaide kaide tahtında zikredilmemiştir. 253 üncü maddede sukut kararı da dahildir. İkisi de müsavidir. Beraet kararı diyorum. Affa, müruruzamana taalluku yoktur. Baş Ris ; Kanun, bir kaide koymuştur. Gerek mahkemeden ve gerek tahkikat hakimlerinden verilmiş olsun karar veya hüküm deyelim, kat'ileşmiş olması şartile netice itibarile halletmek lazımdır. Ferit ; Son fıkrayı vazııkanunun yalnız kararlara hasr ve kasrettiği neticesine varıyorum. Neticeyi halledenlere hüküm ve etmeyenlere karar demiştir. Bunların hakkı müktesap teşkil ettiğine ben de kaniim. Turuku fevkalede ile müktesep hak ihlal edilemez. Fahrettin ; Gerek Bay İbrahim ve gerek Bay Ferit pek mühim bir şeye temas ettiler . Usulümüz iadei muhakeme faslında bile kaziyei muhkeme denilen şeyi kabul etmiş değildir. Ferit ; Yazılı emir idari makama verilmiş bir haktır. İadei muhakeme suçlunun şahsına aittir. Başmüddeiumumi ; Mahkemeden de karar verilebilir. Burada halledilecek şey esası halleden kararları tayin etmektir. İbrahim ; Evvelce iadei muhakeme yalnız mahkumlara aitti. Alman sistemi müddeiumumilere de bu hakkı verdi. Bunu vermekle kaziyei muhkeme esasının kabulüne mani değildir. Bu esas yine mahfuzdur. Yeni kanunla bir şekli umumi verilmek için son fıkra ilave edilmiştir. Fuat Hulusi : Yeni maddenin suçlunun müktesap hakkına da dokunacağını anlıyoruz, fakat bu madde buna kafi gelmiyor. Benim vicdanımca da müktesebe dokunmağa razı değilim. İbrahim Bey tarafından tekrar iki sene evvelki karar izah edildi. Reis : Bu noktada ayrılıyoruz. Mahkeme kararlarında kanunun kastı kararı nihai ise bunu söyleyebilirdi. Davanın esasını halletmeyen demiştir. Hakkı müktesebe riayetkarız. İbrahim : Kelime üzerinde tevakkuf etmiyorum. Bir karar ki suçlu hakkında hakkı müktesap hasıl eder, orada tekriri muhakeme olmaz. Ferit ; Kanun, hükümleri davanın esasına da şamil olmak kaydile tevsif etmiştir. :Hadisede tefrik edeceğimiz hükümmüdür, kararmıdır ? Hükümler mahkemelerin nihai olarak verdiği kararlardır, esası halleder. Kararlar esası halletmez. Müruruzaman nihai bir hükümdür. Fuat Hulusi ; Usul kanunumuzda içtihadımıza ihtiyacı olan bir maddedir. Hukuku umumiyenin mahfuz kalmasını istiyorlar. Diğer taraf bir adamın hakkı müdahalesi alınsın diyor.Burada ifrat ve tefrit görmüyorum. Maznun lehine bir hakkı müktesap varsa buna riayet etmeliyiz. Maznunun lehine olan kaziyei muhkemeler ihlal edilmesin, aleyhine gidilirken de ifrata gidilmesin. Osman Remzi ; Esbabı kanuniyeden verilen kararlar esbabı beraettendir. Müruruzaman esbabı beraettendir, suçlu aleyhine gidilemez. Kaidei hukuk ve kanunun müeddası budur. Başka türlü hareket edemeyiz. Akil ; Kanunun sarahatında davanın esasını halletmeyen kararlar, davanın mevzuunu halleden kararmıdır ? Başmüddeiumumi ; Noktai nazarıma göre bu bedihi mesaildendir. Müruruzaman ve beraet mahiyeti tecelli etmektedir. Hukuk ilmi itibarile müruruzaman esbabı beraet olmadığını söylüyorum. Esbabı beraet, müdahele, esbabı sukut, affı hususi, vefat, feragat, müruruzaman bunu karıştırmayalım. Yanlış yola gitmiş oluruz. Bu esaslara göre kanunun mevzuu mezc edilerek bir karar vermek lazımdır. Müruruzaman bir hak teşkil edermi ? Esbabı sukuttan olursa müddei şahsı feragat edince sukut kararı verilmiş, yazılı emir feragatla sakıt olacak işlerden değildir. Tekriri muhakeme olabilir. Maznun hakkında nasıl olur da bir hakkı müktesep olabilir ? Diğerlerinde de böyledir. Hakikatları inkar edecek neticeler veren işlerdendir. Binaenaleyh suçluyu affedemeyiz. Müruruzaman demek davanın esası ise, takip edemem, hüküm ise infaz edemem demektir. Ciheti cezaiyede müruruzaman hukuku umumiyedendir. Hukukta bunun aksidir. Cezada re'sen nazara alınacak mesailden olduğuna göre davanın esasını halletmez. Ceza Kanununun 110 uncu maddesine göre müruruzamandan verilen karardan sonra hukuki şahsiyeden takip edilebilir. İbrahim ; Başmüddeiumumi Beyin sözlerini üç noktada telhis edeceğim, esbabı sukutu sayarken 4 sebep saydılar. Birini söylemediler. Biri de kaziyei muhkemedir. 110 uncu madde burada esbabı mucibe olarak gösterilemez. 81 inci madde bizim tezimizi müdafaa eder. Fahrettin Beyin buyurduklarına göre iadei muhakeme bahsinde yalnız suçlular hakkında kabul edilmiştir. İadei muhakeme faslı da hakkı müktesap esaslarına istinat ettirilmiştir. Müddeiumumiye muayyen ve mahdut ahvalde verilmiş olan bu salahiyetle kaziyei muhkeme esasına dokunulamaz. Başmüddeiumumi ; 81 inci madde beraetten madut değildir. Çünkü mükerrerliğe esas itithaz edilemez. Fahrettin; yanlış bir hesapla verilen müruruzaman hükümleri maznun için hakkı müktesap teşkil etmez, demelerile re'ye konarak neticede : Yazılı emir üzerine müruruzaman dolayısile davanın düşmesine dair verilen karar bozulunca muhakemenin tekrarlanmasına cevaz olup olmadığı müzakere ve münakaşa olundu. Ceza M.U.K.nun 343. maddesinin son fıkrasında (eğer bozma davanın esasını halletmeyen mahkeme veya karar hakimi kararları hakkında ise yapılacak tetkik ve tahkik neticesine göre icabeden karar verilir.) denmesine göre vazıı kanun bozulan karar, karar hakiminin kararı ise mutlak surette tahkikatın tekrarlanması ve eğer bozma mahkeme kararı hakkında ise bozma davanın hallettiği surette tahkikatın tekrarlanmaması ve davanın esasını halletmediği surette tahkikatın tekrarlanması esasını kabul etmiştir. Şu halde davadan feragat müruruzaman, umumi af, kaziyei muhkeme gibi sukut sebeplerinden birile davanın düşmesine dair verilen kararın davanın esasını halleden mukarrerattan olup olmadığı ciheti etrafında noktai nazar ihtilafı hasıl oldu. Heyetten bazı zevat mezkür 343. maddenin son fıkrası hükmünce, yalnız mahkumiyet ve beraet kararı davanın esasını hattetiğinden bu kararlardan maada sukut sebeplerinde birine dayanılarak verilen ve Temyiz Mahkemesinden geçmeksizin kat'ileşen bir mahkeme kararı yazılı emir üzerine bozulunca muhakemenin tekrarlanması icap ettiği ve davanın düşmesine dair verilen kararlar suçlulara (müktesep hak) bahşetmeyeceği ve ancak mahkumiyet ve beraet kararlarının davanın esasını hal eylediği reyinde bulunmuşlar ise de, sukut kararlarını beraetle mahkumiyet kararlarından ayrı hükme tabi tutmağa 343. maddenin son fıkrası hükmü ve bu hükmün kanuna konmasını icabettiren esbabı mucibe müsait değildir. Çünkü, hüküm Temyiz Mahkemesinden geçmeksizin (Kaziye Muhkeme) halini alınca bu hükmün kanuna uygun olup olmadığı mevzuubahis olamaz, böyle olan bir hükümde mevcut olan yolsuzluk kaziyei muhkeme halini almasına mani olamaz. Bir beraet kararı yazılı emir üzerine bozulunca nasıl vaktile hukuku amme namına müddeiumumilik tarafından temyiz edilmediği için suçlu hakkında (Müktesep hak) teşkil ediyorsa bir sukut kararı da yazılı emir üzerine bozulunca aynı suretle suçlu hakkında (Müktesep hak) vücuda getirir. Müktesep hakların mahfuz tutulduğu (343). maddenin son fıkrasındaki kayıtlardan anlaşılmaktadır. Sukut kararları dahi beraet kararları gibi bir davayı neticelendirmekte ve davayı bir daha mevzuubahis edilmemek şartile ortadan kaldırmakta ve kat'i bir neticeye bağlanmaktadır. Sukut kararı ile bir davanın ortadan kaldırılışı muvakkat bir zaman için değildir. Bu davanın ortadan kaldırılışı muvakkat olmayınca bu kabil sukut kararlarını davayı neticelendirici esas kararlardan saymak ve tanımak bir emri kanuni ve mecburi halini alır. Vazıı kanunun mahkeme kararları ile karar hakimi kararları arasında muhakemenin tekrarlanması noktasından fark gözetmesi sebebi, (kazai muhkeme) esasının mahfuz tutulmasındandır.
Bir karar hakiminin vereceği meni muhakeme kararı bir ceza davasına müebbet olarak hateme çekmez. Karar hakimlerinin kararlarının teşkil ettiği kaziyei muhkeme muvakkattır. Zira, karar hakimleri bir davanın mahkemeye sevkine lüzum olup olmadığı ile meşguldürler. Tahkikatları davaya fiile matuf olduğundan suçlular için (müktesep hak) mevzuubahs olamaz. Halbuki mahkemelerden verilip te Temyiz Mahkemesinden geçmeksizin katileşen bir hüküm suçlular hakkında müktesep hak teşkil eder.
Mahkemeden bu suretle kat'i bir karar alan şahıs, ancak iadei muhakemenin gösterdiği muayyen sebepler altında muhakeme edilebilir. İşte 343. maddenin son fıkrasile mahkeme kararlarının (davanın esasını halleden) ve (davanın esasını halletmeyen) diye ikiye ayrılmasının illet ve hükmü (müktesep hak) ve (kaziyei muhkeme) esaslarının muhafaza edilmek istenilmesindendir.
Bir mahkeme hükmü ki davanın esasını halletmiyor. Bu kararı alan suçlu hakkında (müktesep hak) mevzu olmadığından böyle olan bir karar yazılı emir ile bozulunca o suçlunun tekrar muhakemesinin yapılmasına hiç bir kanuni mani olamaz .
Sukut kararlarını davanın esasına halletmeyen kararlardan addetmeye gerek ceza esasları ve gerek 343. maddenin son fıkrası hükmü müsait değildir.
Eğer vazııkanun davanın esasını halleden kararları yalnız (Beraet) ve (Mahkumiyet) kararlarından ibaret olmak üzere kabul etmiş olsa idi (davanın esasını halleden beraet ve mahkumiyet) kararları diye tasrih ederdi. Kanunun mutlak olan bu ibaresinin maddenin hikmeti vaz'ına münafi düşecek bir tarzda beraet ve mahkumiyet kararları ile takyit edilmesi doğru olamıyacağı Heyetin ekseriyeti tarafından kararlaştırılmıştır. Yukarıda tafsil olunan mütalaat ve esbabı mucibeye göre :
1 - (343). maddenin son fıkrasında davanın esasını halleden kararlardan mutlak surette bahsedilmesi dolayısiyle müruruzaman ve umumi af ve davadan feragat gibi sukut sebeplerinden birine dayanılarak verilen ve Temyiz Mahkemesinden geçmeksizin katileşen mahkeme kararlarının mahkumiyet ve beraet kararları gibi davanın esasına halleden ve suçlular hakkında müktesep hak bahşeyleyen kararlardan olduğuna,
2 - Yazılı emir üzerine bozulan bu kabil mahkeme kararları, davanın esasını halleylediğinden muhakemenin tekrarlanmasına cevaz olmadığına ilk içtimada sülüsanı ekseriyet hasıl olmadığından 2. içtimada 3.6.1936 tarihinde mutlak ekseriyetle karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Freelance yapılan iş davası hk 
  • 12.05.2024 06:19
  • [Aile içi şiddet] İstismar ve görüş 
  • 11.05.2024 22:05
  • trajı komik olay- bitişik nizam 
  • 11.05.2024 17:32
  • 6 aylik peşin ödemeli kontrat yapildi. Kiraci ödemeyi tam yapamadiği için anahtar verilmedi 
  • 10.05.2024 18:42
  • İnternetten bulunan Esc numarasının başkasına ait çıkması 
  • 10.05.2024 16:23


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini